Küçük Kıyamet(Düzenlendi)

24.7K 1.1K 110
                                    

Keyifli Okumalar (Düzenlendi)

"

"Ya ben düşündüysem Kuzey!"  Kelimeler su misali dökülürken sadece olumlu bir cevap duymayı diliyordum.
"Dilara, bence sen ne söylediğini bilmiyorsun! Ben senin de böyle düşünmediğini biliyorum. Bana karşı hislerin hayranlık olabilir, kızlar genelde abilerinin arkadaşlarına âşık olduklarını sanırlar.  Bir kaç gün sonra evleneceksin yaptığın bunun verdiği korkudan dolayı bir kaçışta olabilir ama bu kesinlikle senin düşündüğün gibi bir şey değil. Bu akşam ki davranışlarının, sözlerinin nelere sebep olacağını düşünemeyecek kadar çocuksun." Söyledikleri beni hayal kırıklığına uğratsa da bunu onun anlamasına izin veremezdim. Bu yüzden bakışlarımı ondan kaçırıyordum. Çocuk olduğum konusunda belki de söyledikleri doğrudur. Bu durumu toparlamalıydım yoksa bir daha onun yüzüne bakamazdım.

" Senin söylediğin gibi ben hala çocuğum ama beni evlendiriyorlar ben evlenmek istemiyorum. Biliyorsun  İTÜ mimarlık bölümünü kazandım. Benim hayalimde okulu bitirip sizin şirkette çalışmak, kendi ayaklarımın üstünde durmak vardı." Kuzey’in buğulanan  gözlerimi fark etmemesi için başımı yere eğdim.
Kuzey sıcacık elleriyle yüzümü kavrayıp kendine bakmamı sağladı. 

" Dilara sende bizim Laz inadı var. Biliyorum ki sen okumak istersen Mert’i ikna edersin. Önce okulunu bitirmeye odaklan, diplomanı al bizimle çalış. Şirketimizin senin gibi hırslı çalışanlara her zaman ihtiyacı olacaktır ” demesi ile dudaklarıma sahte bir tebessüm kondurdum.
"Aslında haklısın sadece yazları Trabzon’a geleceğiz bu yüzden kışın okuluma devam edebilirim.” Ne olur eli yüzümde kalsa Mert'le evlendikten sonra bu sıcaklığı bir daha asla hissetmeyecektim.

"Bak şimdi aklın çalışmaya başladı işte, " Kuzey hafifçe gülümserken son bir cesaret "Teşekkür ederim.” diyerek Kuzey’in boynuna sarıldım. Keşke zaman dursa, hep bu anla yaşasak diye içimden dua ettim.

“ Dilara bak istemiyorsan bunu ailenle konuş." dediğin de Kuzey'in oldukça yumuşak sesi dalga dalga yüreğime işliyordu.

"Söylemeye çalıştım ama anlamak istemiyorlar onları hayal kırıklığına uğratamam. Yine de beni dinlediğin için teşekkürler. Seni öptüğüm için ve sana karşı öyle basit kızlar gibi davrandığım için bu akşamı yaşanmamış say” diyerek sıcak kollarının arasından sıyrılıp arkama bile bakmadan yanından ayrıldım.
Kendimi odama attığımda çıkmaz bir sokakta olduğumu hissediyordum. Keşke eskisi gibi anneme ne hissettiğimi anlatabilseydim. Ancak nişanlandıktan sonra anneme bu tür şeylerden bahsedemez olmuştum. Çünkü nişanlıydım ve tek düşündüğüm nişanlım olmalıydı. Eskiden günlük tuttuğumu hatırlıyordum ama liseye başladıktan sonra bırakmıştım. Eskisi gibi içimi o beyaz sayfalara dökebilirdim. Benim sadık dinleyicimi odamda kitaplığımda günlüğümü saklıyordum. Görünüşte kitap gibi olan günlüğümün içinde ise benim anılarım vardı. Günlüğümü elime aldığım da  yatağımın üzerine oturdum. Defteri açıp eski sayfaları çevirirken içinde yazdıklarımı okudum, okurken sanki o anları tekrar yaşıyordum. Ne güzelmiş abimle Kuzey'le geçen günlerim, çocukluğum. Komodinin çekmecesinden tükenmez kalemi elime alıp beyaz sayfaları eski günlerde ki olduğu gibi hissettiklerimi yazarken bir elimde boynumda ki kolyedeydi.

Sevgili günlük;

Seninle bir şeyler paylamadığım uzun zaman oldu. Eminim benden bir şeyleri dinlemeyi özlemişsindir.  Artık büyüdüm 15 yaşında ki çocuk değilim. Büyürken de seni ihmal ettim ama bundan sonra sIk sık başını ağrıtacağım.
Çocukken biran önce büyümek isterdim, şimdi ise keşke hiç büyümeseydim diyorum. Hayat sürprizlere gebe bir hafta sonra Mert ile evleniyorum. Onu sevmediğim halde onun karısı olacağım… Ve nedendir bilinmez Kuzey'i öptüm bu akşam. Çok kısa bir an bana karşılık verdiğine yemin bile edebilirim ama bu benim inanmak istediğim bir düşüncem de olabilir. Kuzey'e göre yaptığım yanlıştı ama ilk öpücüğümü sevdiğim birine verdiğim için mutluyum.  Neden yaptım inan bende bilmiyorum. Duygusal yönden zayıftım belki de ona sığınmak istedim. Benim beyaz atlı prensim olur beni bu lanet olası evlilikten kurtarır diye düşündüm.  Maalesef o benim sadece çocuk olduğumu düşünüyor. Fakat onu öpmekle eskiden anlam veremediğim duygularım anlam kazanmaya başladı. Artık bunun basit bir hayranlık olmadığını çok iyi biliyorum Kuzey'in öpücüğüyle dudaklarım ve kalbim mühürlenmişti.
Kuzey düğünümde burada olmayacağı için düğün hediyemi verdi. Dört yaprağı küçük taşlarla süslenmiş bir yonca, o kadar güzel ki. Keşke Kuzey’in gelini olsaydım kolyeyi yüz görümlüğü olarak boynuma kendi elleriyle taksaydı. Çocuk olduğumu nasıl belli değil mi? Olmayacak şeylerin hayalini kuruyorum. Aslında ruhumda, bedenimde çocuk ama birkaç gün sonra evli bir kadın olacağım. Allaha Mert'i sevmemde yardım etmesi için dua etmekten başka çarem kalmadı.

******************

Bugün babamın nazlı prensesi, abimin biricik kardeşi, annemin kuzusu evleniyordu. Onlara göre düğün bana göre cenazem vardı. Henüz küçüktüm, korkuyordum neden kimse bunun farkında değildi. Kafese kapatılmış bir kuş gibiydim, ne kadar uğraşsam da kafesten kaçamıyordum.

İki ay önce evimiz döşenirken eşyaları beğenmeyi Mert’e bırakıp, sınavlarımı bahane ederek İstanbul’a gitmemiştim. Belki anlarlar evlenmek istemediğimi diye ama her iki tarafta bu konuda üç maymunu oynuyordu görmedim, duymadım, bilmiyordum. Mert onu biraz sevebileyim diye çabalıyordu evin her köşesini videoya alıp bana göndermişti. İzleme gereği dahi duymadım. Gelinliğimi bile kayınvalidem ve görümcemin ısrarı ile iki gün önce onların beğendiği bir model almıştım. Çünkü o gelinlik benim için kefenden farksız değildi. Bana kalsa gelinlik giymeyecektim ama 'millet ne der ' meselesi vardı. Kına gecesi istemedim zorla da olsa bu istediğimi kabul ettirmiştim en azından bunu yapabilmiştim. Dün sadece dini nikâhımız kıyılmış aile yemeği yemiştik.
Bu sabahta kuaföre gitmek için Mert'in ailesi gelip beni evimden aldı. Kuaförde saçım makyajım yapıldıktan sonra gelinliğimi giydim dünyanın en mutlu insanı olmam gerekirken idama giden mahkûmdan farkım yoktu. Bu yüzden aynaya bakarken nasıl göründüğüm umurum da bile değildi… Ayna da gördüğüm ben değildim sanki.  Kabarık gelinliğini giymiş, saçı topuz yapılmış gözlerinde hüzün saklı mutsuz bir kızdı… Kuaförde işimiz bittikten sonra baba ocağına geldik. Baba evinden belime kırmızı kurdele takılacak gelinliğim ile çıkacaktım. Düğün saati yaklaştıkça yüreğim sıkışmaya başlamıştı. "Allah’ım! Ya canımı al yâda bir mucize ile beni kurtar." diye dua etmekten başka elimden bir şey gelmiyordu.

Zaman geçmiş baba ocağına veda etme vaktim gelmişti. Abim kırmızı kurdeleyi belime bağladıktan sonra bana sıkıca sarıldı. "Abi beni verme" diye iç sesim bağırıyordu avaz avaz ama  beni duymuyordu. Kimse nasıl bir cehennemde olduğumu görmüyordu. Annem abim yakın akrabalarımla kapının eşiğine geldiğimizde babam beni dualarla Mert'e teslim etti. Mert’in mutluluğuna diyecek yoktu.  Babam alnımdan öpüp kulağıma doğru bir şeyler söylemek için eğildi.
"Tıpkı halana benziyorsun ama sen benim yüzümü onun gibi yere eğmedin. Dilerim bundan sonra da eğmezsin. Çok mutlu ol kızım.” Babamın bu konuda neden titiz davrandığını artık daha iyi anlıyordum. Annemin dediğine göre ben halama hem fiziksel hem de karakter olarak çok benziyor muşum. Babam artık beni de namusuyla evlendirdiğine göre geceleri yastığa başını rahat koyabilirdi.

Resmi nikâhımız iki gün sonra İstanbul'da kıyılacak olsa  da düğünümüz Trabzon'un en lüks düğün salonunda yapılacaktı. Mert'in kolunda gelin arabasına binip konvoy halinde yola koyulduk. Yollar hiç bitmesin bu düğün hiç başlamasın istesem de maalesef bir süre sonra düğün salonuna varmış alkışlar eşliğin de salona girmiştik. Benim dışımda herkes çok mutlu gözüküyordu. Bende mutlu rolü yaparak etrafa sahte gülücükler saçıyordum. Benim içim kan ağlarken herkes çok eğleniyor, horonlar tepiliyor, kahkahalar atılıyor, havaya silah sıkıyorlardı… Ben ise bu evlilikten kaçış yolu arıyordum hayalim olan okulumu okumak mimar olmaktı ve Kuzey’le yan yana çalışmak istiyordum. Buradan tek çıkışım ölümmüş gibi gözüküyordu.  Yüzümden düşen bin parçaydı kara kara Mert'le geçecek ömrümü düşünürken Yağmur yanıma geldi.
"Seni görende zorla evlendiriliyorsun sanır"   Yağmur'un söylediklerini Mert duymuştu. Kardeşinden bizi yalnız bırakmasını istedi. Yağmur’un gitmesi ile Mert'le yalnız kaldık.
"Neden seni mutlu edemiyorum? Mutlu olmak için biraz çabalasan ölmezsin değil mi? ”

Duyduklarım karşısında artık dayanamayıp Mert’e hissettiklerimi içimden geldiği gibi söylemeye başladım.
"O zaman seni sevmediğimi söylediğim halde benimle evlenmek için ısrar etmeseydin. Şu üzerimde ki gelinlik değil benim kefenim." Bu yaşıma kadar hiç kimseden sözümü esirgememiştim. Mert’in bu söylediğimden sonra yüzü düşmüştü.
"Zamanla sende beni seversin. Anne babalarımız severek mi evlendi?” Sözlerini tamamlayıp baştan aşağı beni arzu dolu gözlerle süzdü.
“ Kefen dediğin gelinliğin içinde çok güzel görünüyorsun karıcığım." dediğin de ondan nefret etmekte ne kadar haklı olduğumu bir kez daha anladım.
"Senle bu konuyu tartışmaktan bıktım. Biz otuz yıl öncesinde yaşamıyoruz. Bu gece yapma bari." Sesimi yükselterek söylediğim sözlerden sonra insanların bizi dikkatlice izlediğini fark edince hemen yalandan mutluluk gülüşleri atmaya başladım. Ne kadar inandırıcı olduğum tartışılırdı.
İkramlar, takı merasimi derken düğün gayet neşeli geçiyordu. Sırf gösteriş için nerdeyse tüm kuyumcuyu üzerime taşımışlardı. Başkalarına göre bu kadar altın taktıklarına göre çok kıymetliydim. Ama benim ise bu altınlar umurum da değildi sadece özgürlüğümü istiyordum. Sonunda saatler geçip gitmiş düğünün sonunda herkes evine dağılmıştı annem ve babamla da vedalaşmıştım. Onlardan ayrılmak benim çok zordu.
En son abime sarıldım ve kulağına  "beni bırakma…" dediğim de benden uzaklaşarak yüzünü ellerinin içine alarak şefkatli bir edayla gezdirmeye başladı. Hafifçe gülümsedikten sonra "Ben hep senin yanında ve arkanda olacağım," diyerek bana bir kez daha sıkıca sarıldı.  Alnıma şefkatli, yanağıma da sulu öpücüklerinden kondurmayı ihmal etmedi. Mehmet amca, Havva Teyze ve Yağmur’la vedalaşmadan takılarımı çıkarıp onlara verdim. Sadece anne, babamın ve abimin takılarını vermek istemedim onlar da ses çıkarmamışlardı. Boynumda ise Kuzey'in bana düğün hediyesi olarak verdiği kolye kalmıştı. Özellikle bugün Kuzey'in bana verdiği kolyeyi takmıştım çünkü o kolye bana güç veriyordu.

Düğün gecemizi geçireceğimiz otele geldiğimiz  de iyice gerilmeye başlamıştım ve korkuyordum. Çünkü Mert alkol kokuyordu ve kim bilir bana nasıl davranacaktı? Oldum olası alkolden nefret ettiğim için Mert bana bir daha alkol almayacağına ve kaba davranışlarda bulunmayacağına söz vermişti. Şimdiden sözlerini tutmayacağını fazlasıyla göstermişti. Allah’ım buna nasıl katlanacaktım? Beyefendinin hayatından geçen kadın sayısı belli değilken onun bana dokunmasına nasıl izin verecektim?

Trabzon'un en lüks otelinden içeriye girdiğimizde kaçınılmaz sona yaklaştığım için kalbim korkuyla daha hızlı atmaya başlamıştı.  Resepsiyondan oda anahtarımızı aldık. Görevli eşliğinde odamıza çıktık. Bol bahşişle görevli yanımızdan ayrıldığında Mert'in yüzünde güller açıyordu.  Korkak adımlarla odanın eşiğinden geçsem de bir an önce buradan kaçıp gitmek istesem de elimden bir şey gelmiyordu.
"Korkma karıcığım yabancı yok içerde sadece sen ve ben olacağız.” diyen Mert yüzünde ukala bir gülüş kondurmuş, beni iyice odanın içine doğru çekmişti. Odaya göz gezdirdiğimde balayı odası olarak düzenlenmiş olduğunu gördüm. Büyük bir odaydı ve odanın ortasında geniş bir yatak yanlarında ahşap komodinler yatağın sol tarafında iki kapılı ahşap bir dolap vardı. Yatağa beyaz saten yatak örtüsü serilmiş üzeri kırmızı gül yaprakları ile süslenmişti. Yatağın süslendiğini görmek bu gece Mert'in olacağım gerçeğini yüzüme bir kez daha çarpmıştı. Bakışlarımı yataktan çekip pencereye doğru yaklaştım. Dışarıya baktığımda Trabzon ayaklarımın altına serilmiş şehrin ışıkları rengârenk parlıyordu. Yavaş adımlarla pencerenin önünden ayrılıp kaçınılmazı yaşamak için yatağın yanına geldiğim de kalbimin korkudan duracağı hissine kapıldım. Mert yanında getirdiği küçük siyah çantadan kırmızı bir kutu çıkarıp yanıma geldi. Bu yüz görümlüğü olmalıydı. Kutudan elmas taşlarla süslü ince bir gerdanlık çıkarırdı.
"Bu kolye artık benim olan dünya güzeli karıma hediyem." diyerek kolyeyi boynuma takarken Kuzey'in verdiği kolyemi fark etti.

"Boynundaki kolyeni çıkar bundan sonra benim hediyemi boynundan çıkarmanı istemiyorum."
Böyle bir şey söz konusu değildi. Son bir hafta kolyeden güç almış Mert'le evlenebilmiştim. Yalan söylemekten ne kadar nefret etsem de kolyeyi çıkarmamak için o an aklıma gelen ilk yalanı söyledim.
"Kolyem bana rahmetli babaannemden hatıra, kalmasını istiyorum.”

Sanırım inanmıştı ki çıkarmam konusunda daha fazla ısrar etmeyip elindeki gerdanlığı boynuma taktı. Gerdanlığı boynuma taktıktan sonra burnumun dibine kadar sokularak belimden sertçe kavradı.

"Sonunda benim olacaksın, sana istediğimi alırım demiştim ve de aldım." Sevgiden aşktan yoksun bu cümleler kalbime ok gibi saplanmış ömür boyu sızlayacak bir yara açmıştı. Artık bununla yaşayacaktım. Onun için ben sadece saplantıydım onu reddettiğim için saplantısı olmuştum. İstediği kadını elde etmeye alıştığı için reddedilmeye tahammül edememişti. Ağzından çıkan bu soğuk cümleler bu düşündüklerimin ispatıydı.

Kısa bir süre sonra elleriyle yüzümü kavrayarak beni öpmeye çalıştı. Alkol kokan nefesi midemi bulandırdığı için kafamı çevirip ondan uzaklaştım.

"Alkol kokuyorsun, sen sözünü böyle mi tutarsın? "

"Söz dedikse söz zamanla bırakırım." Oysa bana bıraktığına dair yemin etmişti. Ama aptallık bende ona nasıl inandım!

Tekrar öpmeye kalkışınca bu sefer ellerimle kendimden ittim.  Mert kızgın gözlerini üzerime dikmiş bana bakarken burnundan solumaya başlamıştı.
“Sen benim karımsın bu gecede benim olacaksın." dedi emredercesine ve bir anda dudaklarıma yapıştı. Hissettiğim  mide bulantısıyla ellerimle onu  kendimden uzaklaştırmaya çalışsam da başaramıyordum. Üzerimdeki gelinliği yırtarcasına çıkarmaya çalışırken ona var gücümle direniyordum.

"Yapma korkuyorum! "derken oda "bana karşılık ver "diyordu. Daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladığım da  Mert ağlamama çok sinirlendiği ve de aldığı alkolün etkisiyle bana bağırmaya başladı. Normalde bana karşı anlayışlı olan insan bir anda bir canavara dönüşmüştü.
"Benimsin ve bu geceden sonra da sadece benim olacaksın!" Mert’in öfkesi iyice artığı için bir an önce buradan kurtulmayı aklımdan geçiriyordum. Boş bulduğum bir anda kollarından kurtulup kaçmak için odanın kapısına yöneldim ama başarılı olamadım. Mert kolumdan yakalayarak beni  yatağın üzerine fırlattı. Hızlı adımlarla yanıma gelip üzerime çıktı.
  " Benim Kuzey'den neyim eksik ha ,” diyerek bağırmaya başladı.
Gözlerim şaşkınlıkla açılırken yüreğim deli gibi çarpmaya başlamıştı. “Neden bahsediyorsun sen?” Dedim kekeleyerek.

"Aptalı oynama sizi öpüşürken gördüm." Mert öfkeli sesi  oda da yankılanıyordu. Mert'in söyledikleri beynimde dolanırken ağzımı açıp tek kelime edemiyordum. Bu benim kıyametimdi. Üstelik bu kıyameti ben kendi ellerimle hazırlamıştım. Olabilecekler aklıma gelince "keşke ölseydim" diyen iç sesim avaz avaz bağırıyordu. Ölüm insanın için küçük kıyametmiş derler ben de ölüp o kıyamete kavuşmak her şeyi geride bırakmak istiyordum...


Yazgı serisi3 UMUDUN PEŞİNDE Yeni bir hikayeye başladım.

OY VE YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİN ARKADAŞLAR .

 Fırtınaya Vurgun(Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin