XXI - ❝Acıya Mesken Ruh❞

13.6K 1.4K 1.1K
                                    

"Arsız bir acıdır ruhuma çöreklenen.

Sanırım adını yokluğun koyacağım..."


XXI - "Acıya Mesken Ruh"

Üç ay sonra...

Uzaklarda bir yerde,

Sesimi yanında duyacak mısın?

Benden çok uzaklarda,

Yine benim kalacak mısın?

Yoksa bir rüya olup son bulacak?

Uykum yarım mı kalacak?

Yalnızlığa alışılır derler,

Bu seferki çok zor olacak.

Kulaklığımı sertçe çekip çıkardım. Bir şafak daha söktü. Üç aydır her gün şafak söküyor, güneş utanmadan doğup parlak ışığını saçmaya devam ediyordu. Fakat onun ışığı dahi benim mecruh ruhumu aydınlatamıyordu. Geceyi her defasında acımadan öldüren güneş, umut vaat ediyormuş gibiydi sanki. Fakat ben bir katilin vaat ettiği umuda inanmayacak kadar her şeye kırgındım.

Esen soğuk rüzgâr küflenmiş ve tozların katman oluşturduğu ruhuma hafifçe üfledi ama bu içimi temizlemek için nafile bir çabaydı. Gerçekler bir kambur gibi belimi bükerken anılar zihnimi istila etmekten hiçbir zaman çekinmiyordu. Fakat bu savaştan bir kurtulma yolu bulmuştum. Unutmak. Unutmak için ise içmek.

Bir Kore markası olan Soju'yu bardağa doldurup fondip yaparken ciğerlerime dolan Akdeniz havasına karşılık gözlerimi yumdum ve bardağı sertçe ahşap masaya çarptım. Şekerli tadı boğazımdan aktı, gözlerimi açtım ve elimi yeşil şişeye tekrar uzattım.

Bir el şişeyi benden önce kavradı, başımı kaldırarak ona ölümcül bir bakış attım. Beni umursamadan kanepede yanıma oturdu ve üzerime battaniye örttü. "Mideni daha geçen hafta yıkadılar."

Başımı ağır ağır Turan'a çevirdim. Şişeyi kafasına dikti. "Sabaha kadar unutturuyor olanları. Sonra aynı şekilde devam ediyoruz. Mecburuz çünkü."

"Mecburuz," diye fısıldadım acıyla. "Her şeye sahibiz ama hiçbir şeyimiz yok." Gözlerimi kıstım. "Çok boktan değil mi?"

Turan, şişeyi masaya bırakarak, "Ağzının bozulmadığı kalmıştı," diye homurdandı. "O da oldu."

Alayla gülümsedim. "Hiç olmadık şeyler olmadı mı sence de?" Aylar önce her şey monotondu ve basitti. En azından alıştığım bir hayattı ama sonra neler olmuştu? Kendimi bir ton para ve silahla kaçarken buldum. Kapıma silahlı adam dayandı, Hatay otogarında çaresizce etrafıma bakınırken arkamdan o seslenmişti ve ben, belki de o an, onun tarafından öldürülmüştüm aslında. O beni değil, benim cesedimi götürmüştü kendisiyle Mersin'e.

Kafasını salladı. "Yıllar sonra öğrendiklerimiz üzerimize yıkıldı."

"Ben öğrendiklerimin altında kaldım. Bu enkazı üzerimden kimse çekip alamadı."

Turan başını yukarı doğru kaldırdı, gözlerimi ondan aldım ve gökyüzüne baktım. "Sen güçlüsün. Belki kendi tırnaklarınla kurtarırsın kendini."

Bir avuç dolusu acım, kırıntı kadar bile olmayan mutluluğum vardı. Acı ruhumu kurşuna dizerken delik deşik olan içimden oluk oluk kan akıyor ve ben, o kanda boğuluyordum.

Boğuluyordum.

Her gün daha çok dibe batıyordum.

O karanlık kuyunun içinden çıkmak için bana uzatılan halatı tutmuştum, ancak sonrasında boşluğa düşmüştüm. Çünkü bana yardım elini uzatan o kişi bizzat kesmişti halatı.

HALEFWhere stories live. Discover now