13▪

247K 9.4K 490
                                    

Yeni bir bölümden herkese merhaba!

Medyadaki şarkı bu bölüme o kadar iyi uyuyordu ki sizin de anlamanız için sona Türkçe çevirisini koyuyorum.

Nasılsınız?
Umarım siz de benim gibi sık sık ağlama krizlerine girmiyorsunuzdur ve umarım bu mevsimlik bir şeydir :)

Artık sınır yok arkadaşlar. Kafanıza göre takılın.

Bu arada şuanki ruh halimi atlatamazsam yeni bölümün geleceğini düşünmüyorum.

Neyse
İyi okumalar.

Gece eve geldiğimde babamın olduğunu etrafın karanlığından fark edememiş ve gazabından kaçamamıştım. Kendimi korumaya çabalamış fakat ne kadar başarmıştım, bilinmez. Göz yaşlarım sabaha karşı uyuyakalmamla ancak dinmişti.

Sabah erkenden uyanmış, ılık bir duş alıp yaralarıma krem sürmüş ve çenemdeki morluğu kapatabilmek için yüzüme bir ton boya sürmüştüm. Saçlarımı her zamanki gibi sıkıca toplarken gözlerimin içine bakakaldım. Bir ölüden farksızlardı artık. Hiçbir şeye inancım kalmamıştı. Sevgiye bile...

Bugün Hakan'ın ameliyatı olacağı için izinliydim ve erkenden onun yanına gitmek istiyordum. Dün gece dövülmemin tek nedeni benim değil de onun hasta olmasıydı. Hakan'a öfkelenemez ve nefret besleyemezdim. Sonuçta o benim biricik kardeşimdi ve hiçbir şeyden haberi yoktu.

Derin bir nefes alıp ayaklandım. Her hücrem ağrıyor fakat dışarı yansıtamıyordum. Hayatım boyunca hiçbir zaman anlam verememiştim. Neden? Beni sevmek bu kadar mı zordu gerçekten? Ben ne yapmıştım ona?

Küçükken suçu hep kendimde arardım ama büyüdükçe aslında hiçbir hatam olmadığını fark ettim. Bezen, keşke bir köşeye atılmış yetim bir çocuk olsaydım bile dediğim olmuştu. Yaşadığım bu hayatta müteşekkir olduğum tek şey biricik dostlarım Sevgi ve Çınar'dı.

Bizi birbirimize bağlayan en büyük bağ yaşadığımız acılardı. Biz, her acıda birbirimizin yanındaydık. Her zorluğu birlikte sırt sırta atlattık. Bir ara her şeyi geride bırakıp bu şehirden ve ailemden defolup gitme kararı aldığımda ilk Sevgi ve Çınar destek olmuştu.

Gözümü kırpmadan gidecektim bu evden. Arkama hiç bakmayacaktım ama gidemedim. Biletimi aldığım gün Hakan'ın hastalığı nüksetmiş, beni bu şehre hapsetmişti.

Birkaç yıl öncesinde hissettiğim her şeyi şuan yeniden hissediyordum. Defolmak... Bu şehir ve insanları beni boğuyordu artık. İstediğim tek şey biraz huzur ve mutlulukken inatla bunu reddediyor, önüme sürekli yokuş çıkartıyordu.

Yorulmuştum artık. Bıktırmıştı herkes beni. Ben bir gün olsun bu yaşamı iliklerime kadar hissedememiş, en içten gülüşümü kimseye sunamamıştım. İliklerime kadar hissettiğim tek şey acıydı ve en içten gözyaşlarımı yine de kimseye göstermemiştim.

Çünkü annem bana bunu öğretmişti. Ağlamak ayıptı, günahtı. Bir kız çocuğu ağlayamazdı. Ağlarsa çaresiz, zayıf, zavallı olurdu çünkü. Kız dediğin savaşçı olacak, her şeye göğüs gerecek yine de ses etmeyecekti. Benim aldığım eğitim buydu. Bu yüzden babam beni döverken acıdan iniltilerim ve kendimi korumaya çalışmam haricinde hiçbir şey yapamazdım.

Annem acı dolu iniltilerimi duysa şayet, ona da kızardı. Bu zaman kadar hep azarını işitmiştim ama kim bilir bu defa belki ondan da dayak yerdim.

Mahalleden çıkarken yanıma gelen arabanın kornasıyla yerimde sıçradım. Hızla yan tarafıma döndüğümde gümbür gümbür müzik çalan arabanın içinde bana kocaman gülümseyen dostlarımı gördüğümde güneş doğdu sanki.

MÂHÎWhere stories live. Discover now