1

1K 1 0
                                    

  Adam ölüleri kıskandıracak bir sükût içerisinde yatıyor düşünüyor düşünüyordu. Bakışları odada amaçsızca dolaşıyordu. Gözleri bu loş odanın bir yerlerinde görmeyi umut ettiği bir şeyi arar gibiydi. Dikkati bazen perdenin ucundan sarkan ipliğe bazen tavanın o en uzak köşesine odaklanıyor aranılan şeyin orada da olmadığına kanaat getirince kendine yeni bir hedef buluyordu. Biçimsiz elleri bir anda büyük bir özlemi bitirir gibi birbirlerine sıkı sıkıya sarılıyor sonra ayrıldıkları anda sahiplerini bütün bu düşüncelerden kurtaracaklarına inanırcasına yatağın farklı yönlerine bilinçsizce ilerliyorlardı.

   Odanın içinde yavaş yavaş büyüyen gölgeler ona akşamın geldiğini haber ediyorlardı. Kendini bildi bileli böylesi alacakaranlıklardan hoşlanmazdı. Böyle zamanlar onu ya geçen günü ya gelecek yarını düşünmeye iter beyninde türlü türlü senaryoların birbirleriyle savaştığı varoş bir sahne yaratırdı. Birbirlerinden olabilince ayrı bu senaryoların hiç birinin gerçekleşmemesi onun bu oyunları seyretme azmini bir nebze olsun köreltemezdi. Onu cezbeden şey bu senaryoların sonlarıydı. Her şey olmasını istediği gibi ilerlerken tüm oyunlarında bir felaket peyda olur ve her şeyi berbat ederdi.

   İşte bu gün ne kadar arzulasa da sahnede herhangi bir oyun yoktu. Sahnenin ortasında yabancı bir yüz alaycı hareketsiz gözlerle ona bakıyordu. Kendini bir şekilde rezil olmuş gibi güçsüz hissediyordu. Oradan büyük bir hızla kaçmak istiyor ama nasılsa kıpırdayamıyordu. Gözleri karşı duvardaki çiviyi buldu. Şu an gözünü diktiği çiviyi çakılı bulunduğu duvardan bakarak sökebilse sanki kurtulacaktı. Sanki çıplaktı kendi sahnesinde oyun yoktu karşısındakinin gözlerinde hiç tanımadığı bir ifade vardı. Hem gerçekten hem hayalden münezzeh bir âlemde hiç bilmediği bir çeşit suçla suçlanıyor bu suçu kabul ediyor bir hükmün çıkmasını bekliyor gibiydi. Yabancı Belkıs’ın tahtında oturuyormuşçasına gururlu ve vakurdu. Durgun gözlerinde arkalarında tonlarca selleri dizginleyen devasa setlerin tehdidi vardı. Karar verme yetisini kaybetmişti sanki. Tüm dikkatiyle karşısındaki yüzü inceliyor fakat ne derece gerçek ne derece güzel göründüğünü tayin edemiyordu. Uzunluktan bağımsız bir mesafe vardı aralarında. Onlarca ufku sarabilecek genişlikte bir ibadethane oldu sahne.

Tam da karşısındakinin bir ikona ya da bir put olduğunu düşünecekken o ses buyurdu:

-          Söyle!

  Sesinde tanrı Temuz’un baharda ağaçlara bahşettiği güç vardı. Benliğinde hala titreyen bu seste neşeli bir ahenk görüyor bu ahengin içinde alay mı yoksa mutluluk mu bulunduğuna karar veremese de bu sesin içinde uyandırdığı huzuru uysalca kabul ediyordu.

  Ne söyleyeceğini bilemeyen adam bu emre istemsizce hatta hiç düşünemeden itaat ediyor dudakları bilindik bir şiiri sayıklıyordu

-          …

İmkânı bulunsaydı bütün ömre mukabil

Sırretmeye seni elden bir perde olurdum

Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum

Mehtaplı yüzün tanrıyı kıskandırıyordur

En hisli şiirden de örülmez bu güzellik

Yaklaşması güç senden uzaklaşması zordur

Kalbin işidir gözle görülmez bu güzellik

 Sözcükler dudaklarından istemsizce firar ederken o hep neden şiir okuduğunu neden bu şiiri okuduğunu sorguluyordu. Sözleri bittiğinde karşısındaki yüze tekrar bakmağa büyük bir ihtiyaç hissetti. Odanın karanlığında sadece çivinin topuzunda asılı kalmış bir ışık canlılık gösteriyordu.Adam ölüleri kıskandıracak bir sükut içerisinde yatıyor düşünüyor düşünüyordu ….

     

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 16, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SahneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin