2. Bölüm - Nasıl Buluştuk ?

199 16 33
                                    

Temmuz 2018, İzmir.

Saat kulesinin önünde buluşacaktık bugün Murat'la. Sözde öyle olacaktı tabii. Zira, sözleştiğimiz saatten an itibariyle iki saat geçmesine rağmen, hâlâ kendisini beklemekteyim. Artık gitmeye hazırlanırken, uzaklardan bir silüetin yaklaşmakta olduğunu fark ettim. Bu silüet, tabii ki benim pek sevgili ( ! ) arkadaşım Murat'tan başkası değildi.

" Neredesin sen ! " diyerek Onu payladım. " Hangi kızın üstünden kalkamadın yine ! " 

" Sana da merhaba, kardeşim. " dedi, gözlerini devirerek.

" He, he ondan. " dedim ben de. Beni bekletmişti ve sinirlenmiştim. 

" Neredeydin sen onu söyle. " dedim tekrardan. 

" Kevser'in yanındaydım ya. Geç uyandık. Akşam uyuyamadık da. " dedi göz kırpıp aynı zamanda pis pis sırıtarak. 

Aaaa. Ben size Murat'ın kim olduğunu söylemeyi unuttum değil mi ? Söylesenize ya. Durun başlıyorum ta en başından. 

Annemle babam boşandıktan kısa bir süre sonra, Babam dedemin şirketindeki işinden istifa etmiş, İzmir merkezli bir şirkete transfer olmuştu. İşlerini İstanbul'dan yürütmesi zor olacağı için de İzmir'e taşınmak zorunda kalmıştık. Babamın yeni çalışacağı bu şirket, dedemin şirketinin en azılı rakibiydi tabii ki. Başkası söz konusu bile olamazdı.

Mahkeme kararı gereği, annemin beni, babamınsa kız kardeşlerimi haftasonları görmeye hakları vardı.  Ama babam, bu kararı hiçe sayarak beni kolumdan tutup İzmir'e götürmüştü.

Geldiğimiz ilk günlerde burayı hiç sevmemiştim. Aklıma sürekli annem ve kardeşlerim geliyordu. Onları çok çok özlüyordum. Annemin sabahları beni kahkahalarla uyandırmaları, Emine ve Beyza ile şarkı söyleyişlerimiz, dans edişlerimiz, oynadığımız oyunlar hatta ve hatta kavga edişlerimiz aklıma geliyor ve beni hüzünlendirip saatlerce dinmek bilmeyen ağlama krizlerine girmeme neden oluyordu. 

Evin bahçesinde oturup yine ağlama krizinde olduğum bir gün boş olan yan evden sesler geldiğini fark ettim. Eve sonunda birileri taşınıyordu. Ben eşyaların eve yerleştirilmesini izlerken duyduğum yabancı bir " Merhaba ! " sesiyle arkama döndüm. Döndüğümde Murat, elini tokalaşmam için uzatmış, gülümseyerek bana bakıyordu. 

Ben de Ona otuz iki dişimi göstererek en içten gülümsememle " Merhaba ! " dedim ve uzattığı elini sıktım. 

O günden sonra her şey eskisinden çok daha güzel bir şekilde ilerledi. Her gün, arka bahçeye çıkıp yorulmak nedir bilmeden akşam geç vakitlere kadar oyunlar oynuyor, beraber oynamaya bir türlü doyamıyorduk.

Tabii ki kardeşlerimin özlemini içimde saklıyordum. Yıllar geçtikçe içimde büyüyordu özlemim. Ama bu yeni dostumun varlığı bana çok büyük bir güç veriyordu.   

Murat'la tanıştığımız sene aynı zamanda sekizinci sınıfı bitirip liseye başlayacağımız seneydi. Murat'la birlikte ailelerimizi binbir rica minnetle aynı okula ve sınıfa gitmek istediğimiz konusunda ikna edebilmiştik. 

Evin arka bahçesinde başlayan bu sıkı dostluk, bunca zamandır hâlâ ilk günkü gibi devam etmekteydi. 

Ayakta dikilmeyi bırakıp nihayet kendimize oturacak bir yer bulabildiğimizde Murat cebinden katlana katlana minicik hale gelmiş bir gazete sayfası çıkardı. Tüm katları açmayı başarabildiğimde, karşımda bu hayatta en çok sevdiğim üç kişinin fotoğraflarını gördüm. Gördüğümdeyse gülümsememe engel olamadım. 

 Karşımda gördüğüm fotoğrafta Annem, Emine ve Beyza gülümseyerek poz vermişlerdi. Üçü de nasıl başarabilmişlerse hâlâ mahkeme salonundan çıktığımız günkü gibi görünüyorlardı.  Ya da sadece çok özlediğimden dolayı ben onları hâlâ öyle görüyordum. 

Gökkuşağı ApartmanıWhere stories live. Discover now