6. BÖLÜM:

56 4 0
                                    

6.BÖLÜM:

"Son günlerde yaygınlaşan hastalıkların en başında Şizofren geliyor. Şizofren; kişilik bölünmesi, zayıf kişilikli olma, zekâ geriliği veya tembellik değildir. Önemli ruhsan hastalıklardan biridir. Hastalar genelde gerçekle hayal dünyasını ayıt edemez. Şizofren hastaları dünyayı değişik algılar. Normalde çevrede var olan uyaranlar dışında olmayan sesler, hayaller, garip kokularla dış dünya karışık ve anlaşılmazdır. Bazı şizofren hastalarında ise şüphecilik ön plandadır. Kendisine kötülük yapmak isteyen kişiler ve güçler vardır, bununla ilgili sesler işitmektedir. Bu nedenle evde perdeleri kapatıp oturmakta, yemek yerken zehirlenme riski olduğunu düşünerek yemeği kendi önünde hazırlatmakta ya da kendi yaptığı yemeği yemektedir. Aynı zamanda hatırlama yeteneği kaybolur."

Elindeki gazeteyi hızla masanın üstüne fırlatıp evden çıktı. Arabasına binip gaza sonuna kadar bastı. Nereye gittiğini ne yapacağını bilemiyordu.

 “Ne yani Sulli Şizofren mi? Nasıl olur?” diye söyleniyordu. Gözyaşları sel olmuş akıyordu yanaklarından. Gözleri buğulanmış önünü göremez hale gelmişti. Arabayı durdurup indi. İstemsizce sahile gelmişti. Kayalıkların oraya gidip oturdu. Ayakları onu buraya sürüklemişti. Son buluşma yerine. O eski Sulli’ye.

……. (6 yıl önce) ……

Sungyeol heyecandan tüm gece uyuyamamıştı. Bu gün Sulli ile 3. Yıl dönümleriydi ve dün liseden mezun olmuşlardı. Hızlıca yataktan kalkıp banyoya gitti. Buz gibi suyla yüzünü yıkayıp birazda olsa kendine geldi. Uykusuzluktan moraran gözlerinin altını umursamadan saçını yaptı ve koşarak evden çıktı. Bugün Sulli’yle sahilde buluşacaklardı. Ne zaman sıkılsalar, mutlu olsalar ister istemez sahile gelip kenardaki kayalıklara oturuyorlardı. Dalgaların kayalara vuruşunu dinleyip sonsuz denize bakıyorlardı. Sungyeol koşarak sahile geldi. Kayalıklara giderken Sulli’nin çoktan geldiğini fark etti. Sessizce denizi izliyordu. Hızlıca yürüyüp arkasından sarıldı Sulli’ye. Sulli zoraki bir gülümsemeyle karşılık verdi Sungyeol’a. İçinden hiç gülmek gelmiyordu. Şüphesiz söyleyeceği haberle Sungyeol’un yüzündeki gülümseme de silinecekti. Sungyeol Sulli’nin üzgün halini fark edip:

-“Sen iyi misin? Diye sordu endişeyle.

-“Evet” diyecekken sustu ve “Aslında hayır.” Diye ekledi Sulli. Sungyeol’suz bir gün geçirmek düşüncesi bile deli ediyordu onu.

-“Ne oldu? Söylesene. Önemli bir şey mi var?” diye bağırdı Sungyeol. Şüphesiz Sulli çok tuhaf davranıyordu.

-“Şey.. Ben..” deyip sustu. Nasıl söyleyebilirdi ki? Ben gidiyorum diye.

-“Söylesene.” Diye bağırdı Sungyeol. Korkmaya başlamıştı artık.

-“Ben Amerika’ya gidiyorum.” Dedi Sulli derin bir nefes aldıktan sonra.

-“Ben de kötü bir şey sandım. En fazla bir hafta durursunuz siz. Malum babanın işleri.” Diye gülerek cevapladı.

-“Bir hafta ya da bir aylığına değil 4-5 yıllığına gidiyorum. Üniversite okumaya.” Dedi Sulli gözlerinden yaş akarken.

-“Ne?” diye şaşkınca sordu Sungyeol.

-“4, 5 yıl mı?” diye ekledi. Sulli ağlamaktan cevap veremez duruma gelmişti. Ama tek başına ağlamıyordu, Sungyeol da ona eşlik ediyordu. Birkaç saat göremeyince özlediği kızdan beş yıl nasıl ayrı kalacaktı? Kendini toparlayıp konuşmaya başladı.

-“Baban mı istedi?” diye sordu soğuk bir biçimde. “Evet” anlamında çaresizce kafa salladı Sulli.

-“Söz ver.” Diye devam etti Sungyeol.

ŞİZOFREN~~Where stories live. Discover now