GÜNAH KÜLLERİ.

4.1K 516 359
                                    

GÜNAH KÜLLERİ.

Kök salmak ve bir yerlere ait olmak isteyenlere ithafen.'

08.06.18

U

"Bekle beni... Bekle beni, geleceğim."

Genç adamın dili konuşmayı söktüğünden beri döndürürdü bu cümleyi. Kendini bildi bileli birisini ya da bir şeyleri beklemekle oyalanıyordu. Annesi bile bırakmadan önce kendisini, yakasına bir kağıt parçası tutuşturmuştu: "Bekle beni."

Kuvvetle muhtemel yaklaşıyordu kış başkente... Keskin soğuk, insanların derilerini çatlatmaya devam ederken genç bir delikanlı kendini saklamak için kabanının yakalarını kaldırıp etrafını kolaçan etti omzunun üzerinden. Yanı başında durduğu sokak lambasının soluk turuncu ışığını gölgeleyen gri dumanların arasından gökyüzüne bakındı. 

Bulutların bünyesine kattığı kızılımsı bulutlar yağmurun habercisiydi. Gövdesini yasladığı duvar, ayaklarının alışık olduğu mahallenin içinde barınan derme çatma bir eve aitti. Evlerin bacalarından tüten karbondioksit ve sokak aralarında kendilerini mahallenin ağabeyi sanan gençlerin yaktığı lastik kokusuna alışıktı ciğerleri. Evvelinde daha ağır kokulara ve pisliğe maruz kalmıştı çocuk bedeni.

Ahker yeşili irislerinin mihrağına düşen nar ağacının sert ve kabuklu dalını savuşturdu elinin tersiyle. Onu görmesine engel olacak en ufak bir nesne dahi olmamalıydı. Cebinde ağırlık yapan telefonu titrediğinde kısık sesli bir küfür savurup kimin aradığına bakmadan telefonu el çabukluğuyla kapattı. Kimin aradığını da çok iyi biliyordu...

Burada olmaması gerekiyordu ama buradaydı işte.

Ondan önce kendi ayakları çiğniyordu iradesini... Yine bir şekilde aynı yerde, kendisini sapık gibi hissettirecek bir konumda, onu seyrederken buluyordu. Başını omzuna yatırdı küçük bir açıyla, genç kızı daha yakından görmek için kıvranan bütün uzuvlarını zapt etmesi zor oluyordu. Kendisi ne zaman böylesine güçlü ve şiddetli bir tutku deryasına kapılmıştı?

Odasının penceresi şu anda karanlığa gizlediği bedenine bakıyordu. Genç adam, ayazın kuruttuğu dudaklarını diliyle hızlıca yaladı. Genç kız üzerine geçirdiği, bedeninin bütün kıvrımlarını ayan eden beyazımsı bir kostümün içinde, odanın tam ortasında simetrik bir duruşla pozisyon almıştı. 

Dik omurgası ve bir balerine göre dolgun kalçası adamın görüş açısındaydı. Bu genç adam için oldukça iştah kabartıcı bir görüntüydü. Kalçasından daha çok odaklandığı yer; dar sırtının iki yanında çıkıntılığa sahip, gergin bir köprüyü andıran kürek kemikleriydi. Birkaç saat önce oraya dokunan parmak uçları karıncalanmıştı yeniden...

Tırnağının etli kısmıyla oyalandığı zippoyu, genç kızın ellerini havaya estetik bir biçimde kaldırıp kafasını omzuna yatırmasıyla cebine iliştirdi. Kız kalçasına kadar uzanan saçlarını toplamamıştı. Kendisine bir ritim tutturduğunda; bedenini bu ritim eşliğinde yer yer yükselen ve alçalan bir tempoda bütün uzuvlarını şekillendirip kıvırıyordu...

Dans edişini hayranlıkla izliyordu. Vahşi bir güzelliği vardı, tırnakları hep dışarıda gezerdi ve aynı kadının dans ederken dönüştüğü safirliğe hayret ediyordu. İnkar edemezdi, neredeyse her anını yakalamaya çalıştığı kadına duyduğu hayranlık diğer duygularından daha baskındı. Genç kızın her bir deviniminde kalbi daha önce hiç suyundan içmediği bir heyecanla kasılıyor, kasıklarında bir ateş küheylan gibi yükseliyordu... Böylesine bir duygu kargaşası içinde olması genç adam için alışılmışın çok ötesindeydi.

GÜNAH KÜLLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin