16. Bölüm-Huysuz Olurmuş!

15.9K 489 10
                                    

Gözlerimi yeni bir sabaha -emin olmak için kafamı çevirip saate baktım- hayır yeni bir öğleye açarken mutluydum. Bu mutluluğun sebebi dün gecemiydi yoksa öğlene kadar uyumam mı emin değildim. Belki her ikisinden de biraz.

Tembelce ayaklarımı sürüyerek lavaboya doğru ilerledim. Elimi yüzümü yıkayıp yine tembelce ve arada bir esneyerek mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Salondan esneyerek geçerken gördüğüm şey ağzımın açık kalmasına sebep oldu.

Bir çift ayak..

Benim kanepemde..

Ahaa.!

Kafama dank eden şeyle birlikte niye bu kadar mutlu uyandığımı farkettim.

Çünkü Mete kanepemde yatıyordu. Benim kanepemde. Evet. İki büklüm olmuş kanepeye sığmaya çalışıyordu sanırım. Ama pek becerememişti. Ayaklarını kanepenin arkalığının tepesine atmıştı. Hafif horultusunu şokumu atlatınca duymaya başladım. Bu daha da keyiflenmeme sebep olurken sessizce kıkırdadım. Demek ki rahat uyuyamıyordu.

Oh olsun sana.

Bin beter ol.

Sırıtarak kanepenin yanına gittim. Karışmış saçlarına ve ördek gibi uzattığı dudaklarına baktım. Çok şeker göründüğünü söylemeden geçemem. Uyanması için parmağımla omzunu dürttüm.

"Mete?"

"Hmmm?"

"Uyan hadi öğlen oldu."

"Beş dakika daha."

Bu sefer daha sert bir şekilde omzunu dürttükten sonra sesimi de yükselterek konuştum.

"Mete! Uyan artık. Soğuk su dökerim bak."

Bununla ilgili kötü bir anısı olduğunu irkilerek kalkmasından anladım. Saf saf çevresine bakınıp kaşlarını çattı.

"Eee? Hani kahvaltı nerede?"

"Hazırlamadım ki. Yeni uyandım bende."

Kaşlarını daha fazla çatarken öfkeyle bana baktı.

"Madem kahvaltı hazır değil beni neden kaldırıyorsun?"

Şaşkınlıktan birkaç sefer gözlerimi kırpıştırdım.

"Kalkta birlikte hazırlayalım. Öyle hazıra konmak yok."

"Ben misafirim. Hazırlayamam."

"Misafir mi? Kendini zorla davet ettiren insanı misafirden saymıyorum ben. Hadi kalk elini yüzünü yıka. Sonra doğruca mutfağa."

Doğru ama. Dün gece ben davet etmeden gidip benim yatağıma kurulmuştu. Neymiş efendim çok yorgunmuş araba kullanamazmış. Hayır bir de benim yatağıma yattı. Ama tabiki ben onu salonda yatırdım. Yok öyle benimle uyumak falan.

Oflayarak yerinden kalktı. Ben mutfağa geçerken o da lavaboya gitti.

İki dakika sonra gelmiş ve sessizce domatesleri kesmeye başlamıştı. Hazırladıklarımızı masaya yerleştirip çayları döktükten sonra yemeye başladık.

"En sevdiğin yemek ne?"

Sorum karşısında ters bir bakış attı. Ne var ki sorumda?

"Lazanya."

O ne be ülke ismi gibi. Türk yemeği bilmiyor mu bu çocuk?

"Türk yemeklerinden sevdiğin ne?"

Bana bir 'sıkıldım senden' bakışı attı. Bu bakışı unutmamışmıydı ya?

"Ne bileyim Beste. Ben yemek seçmem. Her yemeği yerim. Sabah sabah saçma sapan sorular sorma."

Sahte Ama GerçekWhere stories live. Discover now