34. MUTLU SABAHLAR

9.7K 1K 1.2K
                                    

Kahraman Deniz - Böyle Sever

34. MUTLU SABAHLAR

Hayat çok karışık bir kavramdı. Dün başkaydı, bugün bambaşka. Hatta bir insanın hayatı bir günde değil, birkaç saatte de değişebilirdi. Benim hayatım gibi...

Altı ay önce kalbi delinmiş, öfkeli, kırgın, kızgın bir kadın olarak ayrılmıştım Bakü'den. Herkesle iletişimi kesmiş, kendime hayat kurmaya çalışmıştım. Başarılı da olmuştum.

Ama insan kendinden kaçamazmış.

Kendi kalbinin sesini kısamaz, içindeki duyguları uzun süre bastıramazmış.

Ona kızgındım, kırgındım. Altı ay bu duygularımı tüketmiş ve ona olan sevgimin yeniden gün yüzüne çıkmasına neden olmuştu.

O parkta bana sarıldığında sanki hava ısındı, Güneş üzerimize doğru, yaz geldi...

Çok uzun zamandır bana dokunmamış, bana sarılmamıştı. Bu yüzden itememiştim onu, uzaklaştıramamıştım kendimden.

Eğer annemin Karga tarafından ölüme mecbur bırakıldığını söylemeseydi onunla İstanbul'a gelir miydim? Gelmezdim. Ama ondan bir çaba bekler miydim? Sanırım her kalbi kırık kadın gibi beklerdim.

Ben bir kadındım.

Bazen savaşçı olsam da cesur davransam da çok ağır şeyler yaşamış olsam da ben sadece bir kadındım.

Ağlayabilirdim, hassas davranabilirdim, sevdiğim insandan gelecek ilgiye ihtiyaç duyabilirdim. Ve onun temasıyla yeniden doğulmuş gibi hissedebilirdim. Bu beni aciz, güçsüz yapmazdı. Bu beni sıradan bir insan, bir kadın yapardı. Ki daha fazlası değildim.

Öğlene doğru uyandığımda yanımda yoktu. Önce bu beni incitti ama sonra acilen çağrıldığını düşünüp sorgulamadan yerimden kalktım, önce çarşafları değiştirdim ve ardından uzun bir duş aldım.

Odaya dönüp üzerime gri eşofman takımı giyindim ve ardından saçlarımı havluya sararak odadan çıktım.

Mutfağa girdiğimde gördüğüm manzara gözlerimin belermesine neden oldu çünkü mutfağımın ortasında gri eşofman altı giyen, üzeri çıplak, saçları ıslak ve elindeki tahta kaşıkla menemen yapan bir Haris vardı.

Bana omzunun üzerinden bakarak, "Günaydın, Ay Parçam," dedi ve elindeki tahta kaşıkla bana doğru geldi. "İyi uyudun mu?" Başımı onayla salladığımda, "Bak bakalım, tuzu nasıl?" diye sordu.

"Günaydın." Tahta kasığın ucundaki menemenin tadına baktım. "Çok güzel."

Gülümsedi. "O zaman otur sen."

Gözlerim masaya ilk kez sataştığında gördüğüm manzarayla ufak çaplı bir şok daha geçirdim. Masa... Dopdoluydu. Serpme kahvaltı hazırlamıştı bana. Bunları hangi ara gidip almış ve hazırlamıştı?

"Bir eksik mi var güzelim? Söyle, hallederim hemen."

Annemin ölümünden sonra hiç böyle bir kahvaltı yapmamıştım. Onunla benim en sevdiğimiz öğündü, ondan sonra bir daha serpme kahvaltı yapamamıştım bu yüzden de.

"Hilal?" Bakışlarımı kahvaltıdan alıp ona çevirdiğimde elindeki çaydanlıkla bana endişeyle bakıyordu. "Bir sorun mu var?"

Ona doğru birkaç adım attım ve beklemediği bir şey yaparak uzanıp yanağından öptüm. "Teşekkür ederim."

Elindeki çaydanlık titrerken kendisini toparlayıp, "Yakacaksın ikimizi de," dedi ama sesindeki ton hiç de bundan şikayetçi olmadığını gösteriyordu. "Hem ne için teşekkür ediyorsun? Her zaman hayalimdi seninle böyle bir kahvaltı etmek. Gerçi krep yapamadım ama menemen var. Umarım seversin."

FELAHWhere stories live. Discover now