Bölüm 17

254 26 287
                                    

İskeleye yakın bir söğüt ağacının altında bekliyorlardı. Zeynep, Eflal, Zuri ve Abidemi geçen sürede aralarında konuşmadılar. Hepsinin içinde farklı korkular vardı. Zuri oğlu için korkarken, Abidemi annesini sürüklediği durumun ağırlığı altında eziliyordu. Annesini bir kez daha kanlar içinde görmeyi kaldıramazdı. Eflal planlarının başarıya ulaşamayacağının korkusundaydı. Zeynep ablası için endişeleniyordu. Gelecekti, değil mi? Başka bir ihtimal yoktu.

Gözleriyle aynı renkteki denize baktı. İskeleye bağlı tek sal hepsinin kurtuluşu olacaktı. Hepsinin içinde fırtınalar koparken deniz sakindi. Başını sola çevirip denize paralel toprak yolun sonunu görmeye çalıştı. Haru orada gözden kaybolmuştu. Öğretmeni ve askeri alıp ablasının durumuyla ilgili bilgi alacaktı. O yolun dönüşünde ablası ile birlikte olmasını çok istiyordu. Gözlerinin dolduğunu hissetti. Sinirle akan yaşı sildi. Hala akıtacak yaşlarının olması şaşılacak şeydi.

Haru Orman yolunun başında beklerken sabırsızlıkla ayağını sallıyordu. Fark edince hemen durdurdu. O böyle durumlarda kontrolünü kaybeden biri değildi. Limandaki haraketlilik bulunduğu noktadan gözlenebiliyordu. Annesoylular’ın binada olmadığını anlamış olmalıydılar. Meryem neredeydi? Yakalanmış mıydı? Onsuz gemiye binemezlerdi ki. İzin verseler bile Zeynep’in gitmeyeceğine emindi.

Duyduğu ayak sesleriyle arkasını döndü. Yaver dilsiz şifacıyla arkasındaydı. Gülümseyerek Yaver’e yaklaştı. “Senin iş bitiriciliğinden asla şüphe etmemem gerektiğini biliyordum.”

“Etmelisin.” Yaver, Haru’nun aksine gülümsemiyordu.

Haru kaşlarını çattı. Yaver’in bu işte onlara yardım etmesinin en büyük sebebi Annesoylular’a duyduğu hayranlık ve saygıydı. Ancak yüzündeki ifade artık bunun yeterli olmadığının göstergesiydi. Yanındaki dilsiz şifacının kahve gözlerinde korku ve kararlılık vardı. Alaycı gülüşünün arkasına sığınarak konuştu.

“Neden etmemeliymişim ki?” Yavaş birkaç adımla Yaver ve şifacıya yaklaştı. Daha fazla aksiliği kabul edemezdi. Zeynep’in şifacının yardımına ihtiyacı vardı.

“Dört adamımı kaybettim Haru. Dört.” Yaver ellerini saçlarının arasından geçirdi. Gözlerinin dolduğunu hissedince yukarı bakarak akmalarını engellemeye çalıştı. Beyaz’da yaşama hayalleriyle ömürlerini takas eden dört adam. Hepsi de Annesoylular’a yardım etmeye gönüllü olmuştu. Sinirle işaret parmağını şifacıya doğrultup sordu. “Bu kadına gerçekten de ihtiyaçları var mı?”

Haru şaşkındı. Az önce attığı adımları geri atmamak için kendini zar zor tutmuştu. Yaver’i ilk kez kontrolünü bu kadar kaybetmiş gördü. Aralarında kalan beş adımlık farkı da kapatarak Yaver’in önünde durup omuzlarını tuttu.

“Tahmin edemeyeceğin kadar ihtiyaçları var. Zeynep’in iyileşmelerinin nelere bağlı olduğundan hala tam olarak emin değiller ve şimdi de yaralı.” Sesi sakinleştirici tondaydı. Ölüm haberlerini bu hayatta ilk kez almıyordu. Geldiği yerde insanlığını kaybedenler sonucunu düşünmeden hem karşısındakinin hem de kendi acılı sonuna anlık karar veriyordu. “Anlat, neler oldu?”

Yaver hala olayın acısıyla düzgün düşünemiyordu. Tüm hayatı Tampon’da geçmişken şahit oldukları onun için çok ağırdı. “Korkmuyorlardı. Birine zarar vermekten, sonuçlarından korkmuyorlardı.” Sözlerinin etkisi Haru’da beklediği kadar büyük değildi. Yaver’in acıyla kıvranan yüzünün aksine ifadesizliğini korumuştu. “Nalan’ın karışımları sayesinde derin bir uykudalar. Ama karşı koyarken savunmanın aksine saldırıdaydılar. Öğretilerin tam tersiydiler.” Yutkundu. “Dikkat çekmemek için geri dönüp onlara katılmalıyım.”

Yaver, Haru’nun kollarından kurtulup arkasına dönüp birkaç adım atınca Haru kolundan yakalayıp dönmesini sağladı. Anlattıkları bölük pörçüktü. “Ben gidince buranın en güçlüsü olacaksın. Biraz daha detay verebilirsin.”

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 16 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BEYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin