YAĞMURLAR VAR KALBİMDE

10 1 0
                                    

Yağmur atıştırıyordu. İnsanlar yanlarında getirdiği şemsiyeleri açarken ben ise sadece kanlı ellerimi kafamın üzerine siper etmekle yetiniyordum. Bana inat mıdır bilmiyorum ama yağmur damlaları iyice sertleşmiş , hızlanmıştı . Yanımdaki kalabalık farklı yönlere dağılırken bende yönümü tenha bir sokağa çevirdim. Yağmur damlaları o kadar hızlı ve sert yağıyordu ki sanki kafamda sivri cam kırıkları dans ediyordu. Çok yorulmuştum... Biraz dinlenmek için küçük, ıslanmış bir banka oturdum ve  yerde birikmiş olan su birikintisinde yüzümün yansımasını izledim. Dümdüz kumral saçım birbirine karışmış ve çok ıslanmıştı. Yüzüm ise saçımdan da beterdi. Gözlerim ağlamaktan şişmiş, dudaklarım kurumuş, yanaklarımda ellerimden bulaşmış olması gerek hafif kan izleri vardı. Ne kadar da kendimi yıpratmıştım böyle. Bir hiç uğruna canımı acıtmak değmiş miydi bilmiyorum ama uzun bir süre kendime gelemeyeceğimi gayet iyi biliyordum. Gözlerimi kanlı ellerime çevirdiğimde yağmurdan dolayı kanın gitmiş ama yine de kızarıklıkların çok olduğunu gördüm. Canım çok acıyordu. Ama bunun elimdeki yaralarla bi ilgisi yoktu. Elimdeki acıyı çok hissetmesem de kalbimdeki acıyı bırak hissetmeyi bir an bile unutamıyordum. Nasıl ya? Nasıl böyle bir şey olabilir? Bana bunu nasıl yaparlar? Hala aklım almıyordu. 




Ben bunları düşünürken sert adım seslerini duydum. Kafamı o tarafa doğru çevirdiğimde simsiyah kabanı, şapkası ve gözlüğü olan  bir adam bana doğru yaklaşıyordu. Yaklaşık 30 35 yaşlarında gibiydi. Adam bana yaklaşmaya devam ederken ben tırsar gibi oldum ve banktan kalkıp tam arkama dönüp gidecektim ki kalın ve hırıltılı bir ses: ''DUR! Gitme . Sana bir şey vermem gerekiyor.'' dedi. Adamın cümlesini bitirmesiyle donup kalmam bir oldu. Ardından kafamda bin bir soru geçmeye başladı: Bu adam kimdi? Beni nereden tanıyordu? Bana ne verecekti? Sorulara kendimi çok kaptırmıştım herhâlde. Çünkü kalın sesli adam bana tekrar seslendi: ''Hadi ne bekliyorsun? Dönmeyecek misin arkana?  Lütfen arkanı dön ve elimdeki bu kağıdı al. Ayrıca soruda sorma. Çünkü soruların cevabının bazıları bu kağıtta.'' Adam konuşmasını  bitirdikten sonra derin bir nefes aldı. Eğer dedikleri doğru ise bazı sorularımın cevabı bu kağıtta. Peki hangi sorularım derken kafama yeni bir soru daha eklendi. Daha fazla bekleyemedim ve arkamı dönüp adama doğru ilerledim. Adam elindeki kağıdı bana uzatırken ben adamın elini ve yüzünü inceliyordum. Adam yakından bakınca daha da yaşlı gözüküyordu. Gözlerimi kağıda çevirdiğimde titreyen kızarmış elimle kağıdı alıp açmaya çalışıyordum ki adam: '' İyi düşün. Bundan başka bir şansın olmayabilir. '' dedi ve arkasına bakmadan dönüp gitti. Ne duyduklarımı tam kavrayamamış bir şekilde kağıdı açmaya başladım. Yağmurdan dolayı kağıdın bazı yerleri ıslanmıştı ama yazıları okunuyordu. Yazılanı okuduğumda ise gözlerim açıldı ellerim daha da titredi ve kalbim sıkışmaya başladı. Kağıtta yazılanları doğru okudum mu diye tekrar baktığımda, evet. Doğru okumuştum. Kağıtta ''Canını yakanlarının aslında kim olduğunu ve neden canını acıttıklarını öğrenmek istiyor musun?''  yazıyordu.

YağmurlarWhere stories live. Discover now