Nefertiti:2

16 0 2
                                    

"Güven ruh gibidir, terk ettiği bedene asla geri dönmez!"
-William Shakespeare

Zaman çok değerli bir kavramdır. Dünyanın oluşumundan bugüne oldukça uzun bir zaman dilimi şahitlik etmiştir. Emilia ise zamanın Antik Mısır döneminde kendini buldu. Peki bu dönemde hayatta kalabilecek mi? Yoksa kendi zamanına dönmenin yollarını mı arayacak?

Gözlerimi açtığımda kafamın üzerinde bir kadın vardı. Bir şeye uzanmak istercesine kollarını ileriye doğru götürüyordu. Sanırım bir yataktaydım. Gözlerim yarı karanlık yarı açık gösteriyordu her şeyi. Kadın sonunda benim uyandığımı farkedencesine heyecanla bağırmaya başladı.
"Kraliçe uyandı. Kraliçe uyandı çabuk gelin!"
Kraliçe mi? Dedim içimden. O sırada içeriye iki adam girdi. Birisi kollarıma girip beni yataktan kaldırdı. Öbürü de ona destek çıkmak için öbür koluma girdi. Odadan çıkacakken yatağın üzerindeki yılan gözüme ilişti. Meğersem hizmetçi kadın yılanı benden uzak tutmaya çalışıyormuş. Peki o yılan neden oradaydı?

Adeta tutuklanmış bir biçimde bir odaya girdik. İçerisi altın rengi kolonlar ve görkemli duvar desenleri ile kaplıydı. Kapının tam karşısında ise büyükçe bir taht ve üzerinde sanırım dönemin kralı olan III. Amenhotep oturuyordu. Beni tutan iki adam tahtın önüne gelince kollarımdan iterek kralın ayaklarının dibine sürüklediler. Ne diyecek ne yapacaktım bilmiyordum. Amenhotep'in yanındaki tahtta oturan -oğlu Akenaton olmalı- kişi hızla ayağa kalkıp seslendi;
-Senden beklemediğim şeyler yaptın. Bana sadık olduğunu sanırdım fakat yanılmışım. Cezanı aldığına göre artık Kraliçe Nefertiti olmaya devam edeceksin.

Kraliçe Nefertiti mi? Artık anlamıştım. Ya bir rüyaydı bu her şey ya da milyon yıl geriye gidip Nefertiti olmuştum. Ama nasıl?

Bana seslenen kişi tahtından inip yanıma geldi. Başım eğik bir vaziyetteyken ellerini çeneme koyup başımı yukarı kaldırdı. Ben tirtir titriyor, korkuyordum.
-Ayağa kalk, bir kraliçeye yakışmaz böyle yerlerde sürünmek.
Eliyle kapının dibinde duran kadını çağırdı.
-Panya, kraliçeyi süt banyosu için hazırla ve yaralarını temizle.
Eğildi ve,
-Emredersiniz Prens Akenaton.

Akenaton, Nefertiti'yi ülkesine göndermeyen zalim prens. Aşk mıydı bu yoksa çıkar mı? Eğer aşksa Nefertiti halt yemiş. Çıkarsa ülkesine dönmek için elinden geleni yapıyor olması lazım. Akenaton'un dediklerine göre yapmışta. Fakat yakalanınca cezasını çekmek zorunda kalmış. Eğer ben Nefertiti'nin yerine geçtiysem bu nasıl oldu ve nasıl kendi zamanıma döneceğim bilmiyorum. Ya artık bu zamanda tıkılı kaldıysam. Bir daha asla kendi zamanıma dönemeyeceksem ne yaparım? Bunları düşünürken Panya beni ortasında altın bir küvetin bulunduğu geniş bir avluya getirdi. Manzarası uçsuz bucaksız çöllere bakıyordu. Manzaraya bakarken bir anda bir su sesi duymaya başladım. Arkamı döndüğümde altın küvetin musluğundan şarıl şarıl beyaz bir şey akıyordu. Panya'ya sordum,
-Su neden beyaz akıyor?
Duraksayarak şaşakaldı. Garipser bir bakış atarak,
-Kraliçem su değil süttür bu. Süt banyosu yapmanız emredildi. İsterseniz hazırlayayım sizi. Üstünüzü çıkarayım?
Ben adeta şaşkınlıkla kadına bakıyordum. Kendimi sütle dolu bir küvette hayal edemezdim bile. Saçma gelir kahkahalarla gülerdim. Fakat Panya ciddiydi. Ben de ciddiyetin farkına vardım.
-Yok kendim çıkarırım.
-Peki kraliçem yaralarınızı temizlemek için bez getireyim bende.
-Tamam, teşekkürler.
Panya avludan çıkar çıkmaz küvetin sağında duran aynaya sırtımı döndüm. Üzerimdeki gecelikvari elbiseyi sıyırarak kalçama kadar itekledim. Sırtım adeta yara izlerinin bıraktığı yarıklarla mahvolmuştu. İpin açtığı derin yaralardan hala kan akmaya devam ediyordu. Fakat sırtımda artık acı hissetmiyordum. Sanırım alışmıştım acıya. Gözlerim yine de doldu. Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Bu devirde nasıl hayatta kalacaktım?

Panya ben soyunukken içeri girdi. Kendimi hemen kapatmak için elbiseye uzanırken o arkama geçip yara izlerime dikkatle baktı.
-Kraliçem, nasıl dayandınız bu acıya? Hala acıyor mu?
-Hayır ama beni böyle görmemen lazım. Yaralarımı ben temizlerim. Sen dışarı çıkar mısın?
-Olmaz kraliçem. Prensimin emri üzerine burdayım. Sizi aklayıp paklamam lazım. Lütfen rahat olun.
-Pansuman mı yapacaksın?
Şaşkınlıkla,
-Pansuman mı? O nedir kraliçem?
Unutmuştum. Bu devirde böyle şeyler bilinmez. Daha dikkatli konuşmalıyım.
-Yani yaralarımı mı temizleyeceksin?
-Evet kraliçem lütfen elbisenizi bırakıp karşıma geçin.
Ben yavaşça elbiseyi üzerimden atıp Panya'nın karşısına oturup sırtımı döndüm. O elindeki bezi ıslatarak kanları sildi. Arada "acıyor mu?" diye sormayı ihmal de etmiyordu. Ben her seferinde "hayır" diyordum. Acı hissetmesemde bezin yaralarıma girmesi beni rahatsız ediyordu. Panya elini hızlı tutup pansuman işini halletti. Getirdiği bir kaç parça sargı bezini vücuduma doladı ve beni küvete soktu. Sütün içinde yıkanmak çok garip bir histi. Sudan çok daha yoğundu ve tatlıydı. Panya bir süre sonra,
-Süt vücudunuza iyi gelecektir. Ben sizi kapının dışında bekliyor olacağım. Kendinizi hazır hissettiğinizde beni çağırın.
-Tamam.
-Rahatlıklar dilerim.
Avludan çıktı. Ben ne yapacağımı bilmiyordum. Kendimi ne zaman hazır hissetmeliydim?

Küvetteyken bir çok şey düşündüm. Ailemi, arkadaşlarımı, geride bıraktığım hayatımı. Hepsi çok şey anlam ifade ediyor benim için. Kendi zamanıma dönmeyi istiyorum. Bunun sırrını çözmem gerekecek. Düşüncelere dalarken bir yandanda uykum gelmeye başladı. Sütün içine doğru gidiyordum. Kafam süte girmeye başlıyor ve uyuyorum...
-Emilia,Emilia!
Yankılı bir ses geliyor.
-Emila!
Bana sesleniyor birisi. Gözlerimi açıyorum ve çölün ortasındayım.
-Emilia, bana gel.
Sesin geldiği yöne doğru ilerliyorum. Çölün herhangi bir yerinden geliyor bu ses. Sola gitsem sağdan, sağa gitsem soldan. Adeta bulunamaz bir sır gibi.
-Emilia, beni hisset.
Duraksayıp bağırıyorum,
-Sen kimsin?
-Ben senim Emilia, sen de ben.
-Neyden bahsediyorsun?
-Ben Nefertiti, Emilia.
Kendimi boşlukta hissetmeye başlıyorum. Bu ses gerçek Nefertiti'nin sesi mi?
-Benden ne istiyorsun? Ben neden burdayım?
-Senin bir görevin var Emilia. Tanrı benim ruhumu bedenimden ayırdı ve seni koydu.
-Nasıl yani? Neden?
-Akenaton beni ülkeme geri dönmeye çalıştığım için kırbaçlattırdı. Ben dayanamadım Emilia. Ruhum dayanamadı bu kadar acıya. Ruhum bedenimden kurtulmak istedi. Ben öldüm Emilia. Sen de öldün.
-Ama nasıl?
-Müzedeyken benim büstüme dokunmaman lazımdı Emilia. Büst lanetliydi. Bunca yıldır dokunan herkesin sonu ölüm olmuştur. Sen de dokundun ve ruhun bedeninden kurtuldu. Tanrı senin ruhunu benim bedenime tıktı. Artık sen ben oldun, Nefertiti oldun Emilia...

Nefesim daralmaya başladı ve bir anda kendimi küvetin içinde buldum. Gözlerim kapalıydı ama hissedebiliyordum. Boğulacaktım sanki. Kendimi bir anda küvetten dışarı attım. Vücudumdan süt damlaları düşerken rüyamı düşünüyordum. Ben gerçekten ölmüş müydüm? Yoksa hala rüyadamıydım? Kafam allak bullak olmuştu. Eğer rüyam gerçekse Nefertiti'nin ruhuna ne olmuştu? Yoksa o da benim bedenimde miydi? Bunları düşünürken içeri aniden Panya giriverdi.
-Kraliçem hazırsanız kıyafetinizi giyip kralın huzuruna çıkıcaksınız.
-Neden?
-Kralın sizin şifa gücünüze ihtiyacı var. Onunla kutsal yemeği yedikten sonra kralı iyileştirmelisiniz.
Nasıl yapacaktım? Nefertiti ne yapardı? Büyülü sözler mi söylerdi yoksa Tanrı'ya dua mı ederdi? Ben hangisini yapmalıydım?

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Oct 22, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

NEFERTİTİWhere stories live. Discover now