2. KATİLİN NEFESİ

107 8 3
                                    


Bölümün Şarkısı:
James Arthur-Train Wreck.
Sezen Aksu- Masum Değiliz
Keyifli okumalar dilerim:)

"Bir trene binip, rasgele defolup gitmek istiyorum."
-Atila İlhan

Adliyeden barut gibi çıkmıştım. O savcı müsveddesi neydi öyle? Evlerden ırak! Kendini bir bok zannediyordu, önüne geleni suçluyordu. Defne'nin de en az benim kadar gıcık olduğunun farkındaydım savcıya. Bir şey dememişti ama sinirden duvarları yumruklamak istediğine emindim.

Peşimden Defne'nin adımlarını hissettim, dönme zahmetine girmedim. Yanıma ulaştığında adliyenin girişindeki merdivenlerden yan yana inmeye başladık. Şubatın soğukluğu yüzüme vuruyordu, içime işliyordu.

"O neydi öyle ya!" Dedim sitemle. "Herif resmen bizimle taşşak geçti!" Diye ekledim. Sinirim bozulunca çenem düşerdi ve pervasızca küfür ederdim. Defne, onaylamaz bir nefes verdi. "Sakin Meltem. Neler yaşadın hala düşük çeneliğine devam ediyorsun. Evet; adam gıcık, domuz, ketum, odun ya da her ne haltsa. Ama işi bu değil mi?"

Ettiği benzetmeler karşısında ağzım açık ona baktım. "Oha Defne! Vur dedik öldürdün amına koyayım!" Defne,  ettiğim küfürden sonra sabır dilenir gibi gözlerini kapattı. "Küfür etme, Meltem. Sana hukuk dilinde 'salak' kelimesinin bile bir hakaret sayıldığını defalarca anlatmama rağmen level atlayıp küfür ediyorsun," evet, beni bu konuda uyarmıştı ama kötü bir alışkanlıktı ve kötü alışkanlıklar peşinizi bırakmazdı, ruhunuzun karanlık tarafını hep beslerdi aslında. Ki küfür etmek, kötü alışkanlıklarımın en masumuydu.

"Sıkıldım bu konudan ya, annem gibi dikilmiş küfür etme nasihatleri alıyorum. Defne çok sıkıcısın." Defne, derin bir nefes aldı. "Şu hallerin beni korkutuyor." Defne bunu dediğinde çoktan yola çıkmıştık ama nereye gideceğimizi bizde bilmiyorduk. Ancak şubat soğuğu yemek biraz zihnimi toparlamamı sağlayabilirdi.

"Ne varmış hallerimde?" Dedim kınarcasına. Yargılanmayı sevmiyordum.
"Sabah ceset görmemiş, savcı tarafından gıcık edilmemiş gibisin. Çok tuhafsın Meltem," dedi beni çözmeye çalışır gibi. Derin bir nefes aldım. "Karamsarlığı sevmiyorum. Ne konuşacağız ki zaten? Cesedi mi? Sağol Defne ama kalsın. Ben kötü bir konuyu sürekli konuşup hatırlamak, hatırladıkça kendime travma yapmak istemiyorum."

"Bu yüzden mi mizahi bir hava yaratmaya çalışıyorsun?" Dedi. "Evet hayatım, günaydın. Kötü anıları mizah toprağıyla gömmek istiyorum."

Bir şey demedi sözlerimin üzerine. "Nereye gideceğiz?" Dedi en sonunda.
"Atölyeye gideceğim," dedim. Ciddi misin dercesine yüzüme baktı ama taviz vermedim, ciddiydim.

"Meltem, emin misin?"

"O atölye zaten didik didik arandı Defne. Ayrıca aptal bir olay beni hedefimden vazgeçiremez," dedim kararlılıkla. "O ofise gideceğim, çizimlerimi alacağım." İşaret parmağımı ona doğrulttum, "sen de uslu uslu benimle geleceksin." Onaylamaz bir nefes verdi, ama itiraz da etmedi.

...

Konuşmamızın ardından yoldan geçen bir taksiyi çevirip ofisime gelmiştik. İkimizden de çıt çıkmıyordu. Ayaklarım geri geri gidiyordu sanki, korku mu bilinmez ama aptal bir duygu beni esir almıştı. Binaya bakarken silkelendim. "Kendine gel, Meltem." Dedim güven verircesine kendime fısıldayarak. "Kötü anların zihnini ele geçirmesine izin verme." Hep yaptığım şey buydu, bana ilaç gibi geliyordu. Kendimi seviyordum ve bu beni herkesten daha güçlü yapıyordu

MELTEM RÜZGÂRIWhere stories live. Discover now