96- SİVASLININ BEBEĞİ

34.6K 4.2K 3.1K
                                    

"Yarın çarşıya gidelim şöyle eski günlerde olduğu gibi gezelim ya."

Erzincalı masadaki tek masum insan olarak, anormal olmayan planlar yapıp yemeğini yiyordu. Masadaki gerginlikten haberi yoktu çünkü gözle görülmeyen bir gerginlik hakimdi.

Akşam olduğunda hep beraber yemeğe oturmuştuk, bu süre içinde Ömer'in aydınlanmasına sebep olacak bakışmalar, gülüşmeler, başbaşa kalma çabaları girdiğinde adam neye uğradığını şaşırmıştı.

"Gideriz." dedi Sivaslı yemek masasında, yemeğini bitirmiş sigarasını içerken.

Akif ona kısaca baktı, o da sandalyesine yaslandı.

Ömer ise bir ona bir de Sivaslıya bakıp duruyordu.

Artık benim kafamdan uydurmadığımı, bir bokların döndüğünü anlayıp biraz daha izleme aşamasına girdiğini fark ettiğimden beri tetikte bekliyordum.

Ona çaktırmadan gidip üniformasından silahını alıp emniyetini kapatmış ve saklamıştım. Eğer bugün içinde her şeyi öğrenip delirirse hapise girecek işler yapmasın diye.

"Erdal, niye yemedin lan yemeğini?" diye sordu yeniden Erzincalı, bu sefer Ömer'in keskin bakışları bana döndü.

Bir yemeğe bir bana baktı, sanki bir de sen beni delirtme dermiş gibi ifadesi vardı. Yutkunup bir kaşık daha aldım yemekten, ağzıma götürdüm.

"Sabah çok yedim ya, canım istemiyor amına koyayım." dedim yalandan, oysa sabah bile yiyememiştim.

Çünkü aklıma sürekli anne karnında, doğmayı bekleyen bebek geliyordu. Babası burda başkasıyla oynaşıyordu.

Erzincalı yine ufak tefek sohbetler açarken sadece Sivaslı ve Akif ona eşlik etti. Yemekler bitip masadan kalktığımızda hepimiz direkt olarak salona geçtik, kimi sigara içerken kimi telefonuyla oynuyordu. Karanlık çökmüştü.

Ömer tekli koltuğa oturmuşken ben Sivaslının yanına geçtim, diğerleri de hemen çapraz koltuktaydı. Sivaslı ve Akif arada bir mesajlaşıyordu, gelen titreşim sesinden ve birbirleriyle bakışmalarından anlıyordum.

Ömer sigarasını içerken gözlerini ikisine dikmişti, sakin duruyordu. Yeşilleri bana değdiği an ise ona 'yaaa ben söyledim' gibisinden bakıyordum.

"İçki almaya gideceğim sonra." diye açıkladı Akif, iyice paranoyak olmuştum. Sivaslıya hesap mı veriyordu?

Sivaslı sadece gözlerini ona dikip birkaç saniye baktı, bir şey demedi.

O sırada Sivaslının telefonu çaldığında dikkatimiz dağıldı, ekrana baktığımda yengenin görüntülü aradığını gördüm. Sivaslı oturduğu yerde dikleşti, yerinden kalkmak için bir hamle yaptığında onu durdurdum.

"Özledim ben de yengemi, bir selam vereyim burda konuş. Özelse gidersin." dedim Sivaslıya bakıp, duraksadı ama ardından gülümsedi.

"İyi bakalım, yine kavga etmeyin de." dedi telefonu elinde çevirirken.

"Etmem." dedim, bundan sonra ağzıma sıçsa bile bir şey yapmam.

Telefonu açtığında görüş alanımıza ilk koltuğun yaslanma yeri girdi, bir ağlama sesi geliyordu. Arkada ise başka insanların sesi, az önceki garip hislerim yerini endişeye bıraktı.

Sivaslı kaşlarını çattı.

"Ahu?" dedi korku dolu sesiyle. Kamera anında yengeye döndü, gözleri kıpkırmızı olmuştu. "Niye ağlıyorsun, noldu?"

Eli titremeye başlamıştı.

"Korkma," dedi yenge gülmeye çalışıp, burnunu çekti. "Bir şey yok."

"Enişte," dedi oradan biri, Ahu'nun kız kardeşiydi, kameraya girdi gülerek. "Ablam mutluluk gözyaşları döküyor biraz."

"Neden?" diye sordu Sivaslı, biraz daha rahatlamıştı sanki.

"Hani bebeğimizin kilosu çok düşüktü, doktor sıkıntı olabilir demişti ya." dedi yenge hanım çocuk gibi konuşarak, yine burnunu çekti. "Bugün kontrole gittiğimizde dedi ki kilosu normal sayılarda, yani kilo almış. Doğumuna kadar daha da alırmış."

Sivaslı donup kaldı, derin bir nefes aldı.

Yenge arkada konuşurken o sadece ekrana bakmaya devam etti, gözlerim dolu dolu oldu.

Akif'in aniden ayağa kalktığını gördüm, yüzünü acıyla buruşturmuştu. Arkasını dönüp açık olan balkona yöneldi, Ömer'in gözleri ondaydı.

"Niye ağlıyorsun?" yengenin sesini duyunca bana söylüyor sandım ama kameranın açısında bile değildim.

Kafamı çevirip Sivaslıya baktığımda ağladığını gördüm, belki onu da ilk defa ağlarken görüyordum. Yüzünde bariz bir acı vardı, nefesi kesilmiş gibi dudaklarını aradı ve elinin tersiyle yanaklarına düşen yaşları sildi.

"Ben," dedi ama ağladığı için sözü kesildi. "Çok şükür."

Oğlunun sağlığı yerinde diye seviniyordu ama ağlama sebebinin farklı olduğunu anladım. Yumruklarımı sıktım.

Herkesin bakışları Sivaslının üzerindeydi şimdi.

"Enişte sen de mi hamilesin ya, hadi bu ağlıyor sen niye ağlıyorsun?" dedi yengenin kız kardeşi gülerek.

"Oyyy o da mı ağlıyor?" arkada yaşlı bir teyzenin sesi geldi, muhtemelen yengenin annesiydi.

Sivaslı cevap vermedi, kameradan çekildi ve kolunu gözlerine doğru tuttu. Vücudu titriyor, iç çekerek ağlıyordu.

"Yenge," dedim çatallaşmış sesimle telefonu elime alıp. Ahu yenge beni görünce gözlerini silip güldü.

"Erdal, yine mi sen ya." dedi şakalaşma amaçlı.

"Maalesef." dedim ona laf sokamayacaktım.

Sivaslı dayanamadı ve birden ayağa kalktı. Dilini dişlerinde gezdirip kimseye bakmadan dış kapıya ilerledi.

"Bir dakika yenge seni sonra arayacağım." deyip telefonu kapattım.

"Sivaslı, nereye oğlum?" Erzincalı endişeli bir tonda konuştu. Sivaslı kapıyı açıp, ayakkabısını zorla giyindi.

"Erzincalı, yanında gitsene." dedim ayağa kalkıp, eğer ben gidersem kötü şeyler olacaktı çünkü. Ama onun da bu halde tek olmasını istemiyordum.

Erzincalı anında kafasını salladı ve kendini dışarı atmış Sivaslının arkasından koşar adım gidip aceleyle ayakkabısını giyinip çıktı, kapıyı kapattı.

O sırada Akif'in kapıya doğru birkaç adım attığını gördüm.

"Sen dur Akif." dedi Ömer sakin bir sesle.

İkimizin bakışları ona döndü, Ömer dudaklarının arasındaki bitmeye yakın sigaradan bir nefes daha aldı ve küllüğe bastırıp ayağa kalktı.

Üzerinde siyah gömlek ve siyah pantolonu vardı. Yüzü ifadesiz dursa da gözleri alev gibiydi.

Akif hiç sorgulamadı, ne olduğunu biliyordu sanki.

Ömer iri vücudu ve uzun boyuyla koltuğun önünde dururken gözlerini Akif'den ayırmadı.

Elini kemerine atıp çözdü ve ardından seri bir şekilde çıkardı. Siyah deri kemeri iki ucundan birleştirip esmer, kemikli elinde sıkıca tuttu. Sakindi ama birazdan delireceğini biliyordum.

Öylece baktım, Ömer'i katil olmadan nasıl durduracağımı kestiremiyordum.

BELA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin