Bölüm 8

42K 1.4K 445
                                    

Henüz boyum orta sehpamızın dört ayağını da geçmiyorken...boş zamanlarında, yaşadığı eski toprakların banliyö kısımlarını ve yan komşusunun eşinin kuru dirseklerini eleştiren bayan Lisa'nın başına açtıklarımdan beri ilahi güçlere gönderdiğim duaların kapı altından atılacakken halı altına kaçtığını düşünüyorum.

Bayan Lisa; bölgece bilinen ışıltılı cemiyetlerde kaymak tabaka piramidinin en üst basamağında, bu ilgiyi -bekar olması fark etmeksizin- göze hoş gelen erkeklerden almaktan çekinmeyen ve orta yaşı uzun zaman önce geçmiş bir kadındı. Mülkü bizim yaşadığımız caddenin sonunda olduğundan onu çocuklardan nefret ettiğini bilecek kadar iyi tanırdım. Ve bu son bilgiyi de zor yoldan edinmiştim.

Karmanın beni bulmasına sebep verdiğim serüven ise, şatodan hallice mülkünde verdiği davetine sinsice sızmamla başladı. Bunu şu an bile çocuk olmanın yarattığı adrenalin açlığına bağlıyorum. Nihayetinde salon standında sergilediği pahalı sakız koleksiyonlarından çaldığım bir sakızı bayan Lisa'nın topuzuna yapıştırmak gibi bir hataya düşmüş ve en kötüsü de kafasının üzerinden bir şapka gibi çıkan saçlarını elimde tutarken tüm davetlilere onun aslında kel olduğunu açık etmiştim. Sürpriz! Bunu o ana kadar ben de bilmiyordum. Çok kısa bir süre sonra ise bayan Lisa'nın gençlik dönemlerini bayan değil bay olarak geçirdiği bilgisi fısıltı eşliğinde her eve yayılmıştı.

Tam da bu yüzden dualarıma cevap alamamak, hala içimde tuttuğum arsız çocuğa hiç de garip gelmiyordu. Özelliklede bayan Lisa'nın spreyli peruğunu hala komodinimdeki günah kutumda tutuyorken.

Şeytanın yaratıcı fikirleriyle idare etmek zorundaydım. 

İçinden düştüğümüz portal deliği hala havada asılı ve etrafımız mor bedenlerle çeviriliyken bunun dostça bir karşılaşma olmadığını biliyordum. Aslında bunun karşılaşma olmadığı da çok açıktı. Ayağa kalkarken gördüklerimizle birlikte eldivenli elin parmaklarımı biraz daha sıktığını fark ettim. Elimi bırakması durumunda kaçmamı söylemişti.

Bu uyarısı başka bir anıyı hatırlamama sebep oldu.

''Pekala, cehennem deliğine de düşsen bir daha elimi uzatmayacağım,''  Ona kendi cümlelerini en alaylı tavrımla bağırmak istedim. Gerekirse konuşurken işaret parmağımı bir çocuk gibi yüzüne doğrultabilirdim. Cehennemin deliğinde olmadığımızı biliyordum. En azından düşünüyordum. Ne yani, içinde olduğumuz durum bundan daha mı vahimdi? Bu tür bir tehlikenin içinde olduğumu sezmek kaçmak için elimi bırakmasını beklemenin mantıklı olup olmadığını sorgulatıyordu.

Korkak gibi davranıyorsun...

Şeytanlar, hep fikir belirtmek zorunda mıydı? Benimki belirtiyordu.

Tesadüfe bak ki korkuyorum.

Bir grup labradorit nereye düşeceğimizi bilir gibi çok önceden konumlanmışlardı. Bize dönük yüzlerinde alaycı ve öfkeli bir gülüş belirdi. O an bunun en tehlikelisi olduğunu düşündüm.

''Nihayet,'' dedi en önlerinde duranı. Diğerlerine göre daha iri, teni gözle görülür biçimde daha koyu mordu. Muhtemelen arkasında sıralanmış yaklaşık bir düzine labradorit'e liderlik ediyordu. Hepsi de benzer vahşi kumaşlar kuşanmıştı

''Umarım karşılama komitemizi beğenmişsinizdir,'' İfadesiyle umurunda olmadığının bariz altını çiziyordu. ''Hepinizi bir araya topladığıma göre asıl konuya girebilirim.'' diye devam etti. Boynuzlarının arasında elektrik kıvılcımları gezindiğine yemin edebilirdim.

O an ormanın daha önce görmediğim bu kısmına bakma fırsatı buldum. Ama bakışlarım geldiğimizden beri gözden kaçırdığım üçlüyü buldu. Ares, Hera ve Gaya. Hepimiz yan yana dizilmişken düz bir çizgi oluşturuyorduk. Ares tamamen onlara ait görüntüsüne rağmen tam karşılarında konumlanmıştı. Yüzünden hiçbir duygu okuyamadım. Belki o da ne hissedeceğinden emin olamıyordu.

FANTOM ETKİSİ doğa dönüyor Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin