Kül

170 63 29
                                    


Artık kalbimin ne kadar hızlı attığını, ağzımın beş karış açık olduğunu, korkumun derecesini anlatmama gerek yok çünkü her yaşadığım olay daha da imkansız gibi geliyor. Beteri olamaz dediğim zaman birkaç saat içinde beş kat korkuncu oluyor. Bedenimin hareket etmeyi bırakın nefes almakta bile zorlandığını fark ettiğimde numaradan gülümsemişti. Elimi havaya kaldırıp merhaba anlamında salladım.

Eğer ondan da kaçacaksam beklemediği bir an da kaçmalıydım. Şuan da kaçıp kaçmayacağıma odaklanmıştı. Gözlerindeki öfke adeta yüzyıllardır süre gelen bir savaştaki kralların kızgınlığıydı. Hareketleri, mimikleri kendinden emindi. Tüm bunlara rağmen sakince davranması tedirgin ediciydi. (Tabi kafamın üstünden ok fırlatmasını saymazsak) Konuşmamı bekliyordu. Korktuğumu anlamış olacak ki aramızda mesafe bırakmıştı. Heykelmişçesine karşımda dikiliyordu, iç çekti.

"Konuşmanı beklemiştim." Çimenlere göz gezdirdi. "İlk konuşmayı yapmak normalde olduğundan iki kat fazla soruya yol açar." Vivek, Olimpos'un sınırlarındaki kapatıcılara dayanmıştı. Patileriyle yaptığı ittirme sesini anlayabiliyordum. Yine aynılarını diyor, yani cheddar istiyordu. "Ah salak köpek..." Elini alnına vurdu.

"Dediklerini duyuyorum Prometheus!" Bir süre ittirmeyi bıraktı. "Yaratıcıymışmış... Beni içeri alın!"

Prometheus onunla kavga ediyordu, sesini yükseltmese de kızdığı açıktı. Köpek kendini acındırmak için garip inleme sesleri çıkarıyor, ağlıyordu. Eğer numaradan yaptığını bilmesem kolayca kanardım. İkisi konuşurken kaçma girişiminde bulunmuş, başarısız olmuştum. Azıcık adım atsam Prometheus önüne dönüyordu. Sanırım kabullenmeliydim, kaçamayacaktım. Kavgalarının sonlanmasını beklerken yere çökmüş, oturmuştum.

Oturduğumu görünce öfkesinin yerini şaşkınlık almıştı. Vivek'in bağrışmalarını önemsemeden dikkatini tamamen bana verdi. Aramızdaki mesafeyi azalttı, yine de iki metreye yakın boşluk bırakmıştı. Önce yere oturmak için hamle yapmış olsa da vazgeçmişti, salakça bir fikir olduğunu düşünmüş olmalıydı. Kalkmamı işaret ettiğinde dinlemedim, olduğum yerde kalacaktım. Öte yandan diğer tasarımlar tarafından görülme ihtimalimiz ödümü kopartıyordu. Malum herkes sahte dedikodular çıkarmaya oldukça meraklıydı.

Sessizliği bozmalıydım. "Selam." Ne? Selam mı? Beni kovalayan bir manyağa ilk sözüm selam mı olmuştu? "Ben Astarte."

"Yemedim." Güldü, gamzeleri ortaya çıkmıştı. "Yine de güzel deneme."

"Peki... Sen Prometheus'sun, bunu biliyorum." Avuçlarımın içi kaşınmıştı. "Beni bulmak isteme sebebin onlara götürmek mi?" Buna hazır mıydım? Gerçi öldürülmem karar alındıysa hemencecik öldürebilirdi de.

"Hayır, kusursuz planım için peşindeyim." Parmağını şıklatırken etrafında döndü. Çevremiz ateş çemberiyle sarılmıştı, üstümüz dahi kapalıydı. Eskiden olsa ateşlerin bu cennetti yakacağından endişelenir, paniğe kapılırdım. Şimdi ise sakince oturmayı sürdürüyordum. Yaptığı minik ateş gösteri sayesinde keyfi iyice yerine gelmişti. "Seni kurtarma planı." Aynı anda iki kolunu da hızlıca havaya kaldırdığında ateşler körüklenmişti. "Sen güzel bir kadınsın Medusa. Cidden de öylesin, tüm yaratıcıları kızdıracak kadar çekicisin hem de." Pes edercesine hemen dibime oturdu, elini bana uzattı. "İkimizde ceza aldık ama suçsuzuz. Ben tasarımların parçası olan güneşin özünden aşırdım ve insanlara verdim. Bu onların gelişmesini sağladı. Yaratıcılar insanları işe yaramaz görüyordu, hiçbir şey başaramayacaklarını sanıyordu. Oysa ki onlar robotları yapmadı mı? Zeus'tan farkları yok, hatta kötülüğe maruz kalmazlarsa ömür boyu kalpleri sevgiyle dolu kalıyor."

Ben Medusa | KISA HİKAYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin