One - Suicide or Death

5 1 0
                                    


Cehaletin, topluma zehir gibi sızdığı bir dünyada korku çok derinden hissedilmez. Dağılmaya hazır öfkenin aksine. Durduralamayan öfke, içindeki cinayet işleme fikri özgürlüğüne esir kaldığında elinden bir şey gelmez. Çoktan bir sebebin olur. Ama yine de, her şeyin bir sebebi olmaz bazen; bedeli olmak zorunda olsa bile.

Herhangi bir şey için, bir olay, bir durum veya en olmadık şey için bir sebep yaratıyorsan kendine -belki yalandan da olsa- bedelini ödeyeceğini bildiğindendir kararlarını zor vermenin sebebi. Bak, kendine yoktan sebep yaratıyorsun bedel ödeyeceğini bilsen de ama yine çat kapı geliveriyor başka bir sebep daha.

Cehalet demiştik, ne de zehir gibi akıyor insan beyninin içine, ne de güzel işliyor kafanın içindeki dört duvara asılı kırılan mantık çerçevelerinin tablosuna. Öfke de öyle değil miydi, mantığını baştan aşağı yok eden? Mantık kolay kolay inşa edilen bir düşünce değildi ama kurulunca kolay da yıkılmazdı, seni korkunun pençesinden çekip çıkarttığında artık canının yanmadığını fark ederdin ama tek kötü bir yanı vardı ki sana artık hayal kurduracak kadar çocuk yapmazdı. Erken olgunlaştırır, geç öldürürdü.

Neden yine akşamın yorgun bir saatinde, bilgisayarın kör edici ışığının karşısında tam dördüncü enerji içeceğini yudumlarken tüm bu saçmalıkları düşünüyordum ki? Klavyenin üstünde piyano çalarcasına hızlı hareket eden sızlayan parmaklarımı ve enerji içeceğinden öncesinde tükettiğim alkoller yüzünden kapanan iştahımı saymazsak başımın ağrısı her saniye bir öncekine göre daha şiddetli sarsılıyordu. Bu yetmiyormuș gibi bir de yukarı kattaki daire sahiplerinden birinin kedileri miyavlamaları kafatasımı didikliyordu.

Yemek yemeli, rahat bir uyku çekmeli ve az önce aldığım duştan sonra ıslak kalan saçlarımı kurutmalıydım... Kısacık olsalar da kurumaları uzun sürüyordu ve kuruyana kadar ağrısını dindirmiyordu hiçbir şekilde.

Sağ kolumu sandalyenin sırt kısmına verip geriye doğru yaslandım, perdenin açık kalmış kısmından dışarıyı görebildiğim kadarıyla yağmur atıștırmaya başlamıştı. Haftalardır kuru kaldırım görmemiştim. Kollarımı gererek gözlerimi ovușturduğumda kapının dışında bir gümbürdeme sesi küçük antreden oturduğum odaya kadar yankılar uyandırmıștı. Esnemeye hazır açılan ağzım açık kalırken yavaşça sandalyemden kalkıp sandalyeyi masanın içine doğru ittim temkinli hareketlerle, ses dışarıdan gelmişti ama o kadar şiddetli ve korkunç bir sesti ki bir an hemen dibimde olup bittiğini düşünmüştüm. Oturma odasının tam ortasında öylece dikilirken kapalı balkon kapısının dışındaki yangın merdiveninden de yankılanan kedi miyavlama sesleri yağmurun camları dövme sesine eşlik ediyordu sanki.

Ne olduğunu tahmin edemediğim kapının arkasındaki siyah şemsiyeyi kaptığım gibi delikten baktım. Kimse yoktu ama apartmanın otomatik ışığı yanıyordu, biri şu an olmasa bile geçmişti. Kapının önünde bulunmuştu ama o ses nasıl çıkmıştı?

Şemsiyeyi sağ elime alıp sol elimle kapının kolunu yavaşça indirirken de bir yandan saldırmaya hazırlanıyordum, sanki ben kapıyı açtığım anda biri veya bir şey benim üzerime saldıracakmıș hissi her yanımı bir köşeye sıkıştırmıștı. Bir kutu gibi hissediyordum. Kapı kafamın sığacağı şekilde aralandığında gözlerimle hızlıca etrafı taradım. Odanın ışığını neden açmamıştım ki sanki, sadece pencereden yansıyan ayın soluk ışığından başka hiçbir sik görmemi sağlamıyordu. Kapıyı biraz daha aralayarak vücudumu bir iki adım öne atarak otomotik ışığın açılmasını sağladım, sarı ışığın hemen her yeri aydınlatmasıyla aldığım cesaretle bir adım daha öne geldim ama çıplak ayağımın hareketi dokunduğu şey yüzünden havada asılı kaldı. Hızla ayağımı geri çekip daha net görebilmek için bakış açımı genişlettim.

The ApartmentWhere stories live. Discover now