Bölüm 5

11 2 0
                                    

Ah harika,bir bu eksikti!Mabelle bir şeyler konuşuyordu ama artık onu duymam imkansızdı.Onu dinlemeden paldır küldür sınıfa girmiş ve kendi sırama doğru ilerlemiştim.Çantam sıramın üstünde duruyordu ve buradan bakınca ortada garip bir şeyler yoktu.

“Çantan garip sesler çıkarmaya başladı.Ben de seni çağırmaya karar verdim.Belki telefondur diye düşündüm ama sen telefon kullanmazsın ki.” Dedi Mabelle arkamdan gelerek.Yüzü gerçekten korkmuş ve endişeliydi.Sırama oturup çantamı üstüme koydum ve Mabelle’e bir bakış attım.

Biraz sonra Dawson içeri girince ona kısa bir bakış attım ve Mabelle’a döndüm.

O kadar masum ve endişe doluydu ki artık onu kandıramazdım.O benim en iyi arkadaşımdı ve benim hakkımda her şeyi bilmesi lazımdı.O bana her sırrını anlatırken ben neden bunu ondan esirgeyeyim?Arkadaşlık yemini falan etmemiştik belki ama çocukluktan beri birlikteydik ve aramızda söze dökmeye gerek duymadığımız bir anlaşma vardı.Bunu bozmaya hakkım yoktu.Hem bir aksilik olur da ben anlatamadan başkasından öğrenirse beni asla affetmezdi.

“Mabelle,bilmiyorum bana inanacak mısın ama sana söylemem gereken bir şey var.” Dedim ona dikkatle bakarak.Mabelle’sa hala beni endişeyle izliyordu.Yanıma oturmasını işaret edip çantamı sıranın üstüne koydum.

Mabelle da yanımdaki boş yere oturup beni dinlemeye hazırlandı.Ama önce yapmam gereken bir şey vardı.Bir şeyden emin olmalıydım.

Çantamı sıranın üstünde açıp içine baktım.Adisson hala oradaydı ve yanında kıpırdayan diğer kadın çizimi de vardı.İkisi de yerlerinden memnun görünmüyordu.Onları neredeyse buruşturup oraya tıkmıştım.Adisson beni görür görmez sevinmişe benziyordu.Gülümsedi ama yeri dar olduğu için tekrar yüzünü buruşturdu.Ben de ona üzgün bir gülümsemeyle bakıp yavaşça fısıldadım.

“Add,sence seni başkalarına göstermemin bir sakıncası var mı?”

Adisson isminin kısaltmasından hoşlanmış gibi gülümsedi.Gözlerinin nasıl parladığını o yarı karanlık çantada bile fark edebiliyordum.O küçücük,buruşmuş kağıtta daha fazla dik durmaya çalışıp bana baktı.Gülümsemesi yüzüne yayıldı.

“Add…bu iyi işte.” Dedi gülerek.Sorumu duymamış gibiydi.

“Bi soru sormuştum!” dedim kaşlarımı çatarak.Adisson da hemen toparlanıp düşünüyormuş gibi yaptı.Sanırım onu gerçekten yırtacağımdan korkuyordu.Gülmemek için kendimi zor tutup cevabını beklemeye başladım.

“Bilmiyorum.Hiç başkasına görünmedim.” Dedi birkaç saniye sonra.Ve kıkırdadı.Bu durum ona da en az benim kadar komik gelmiş olmalıydı.

“Peki bir denersek senin için bir sorun olur mu?” dedim çekinerek.Belki de kendini saklama kararı falan vermişti.Ya da daha uygun bir zamanda insan içine çıkmak istiyor olabilirdi.Bunu bilemezdim.

“Bana niye soruyorsun ki?Beni sen uyandırdın.Sen karar vermelisin.” Dedi şaşırmış gibi.

Ona bakınca o kadar korkuyordum ki.Ona inanmakta güçlük çekiyordum.Kendini resmen bana ait bir eşya gibi gösteriyordu.Tamam insan olmayabilirdi belki ama konuşuyordu,beni duyup cevap veriyordu.En önemlisi düşünebiliyordu.Bu onun da bir varlık olduğunu açıklardı.Ama sanki hiçbir kararı kendi veremezmiş gibi davranıyordu.Sanki ben onun sahibiymişim gibi bana itaat etmek zorundaydı.Bunu ilk karşılaşmamızda da yapmıştı.İsmini benim verdiğimi,soyadınınsa olmadığını söylemişti.Hiç kimse bu şekilde muamele görmek istemezdi.Ama Add bunu kabullenmiş gibiydi.

Ona başımı sallayıp çantayı gerisin geri kapattım ve Adisson’un huzursuzca homurdandığını duyar gibi oldum.Mabelle’e bakınca hala benim konuşmamı beklediğini gördüm.Boğazımı temizleyip yakında biri var mı diye kontrol ettim.Sınıfta Dawson ve birkaç öğrenci dışında kimse yoktu.

AwakingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin