SİRİNA (Final Oldu)

Oleh sevdaacet72

113K 7.9K 17.3K

Ben Sirina. Kaos ve büyünün elçisiyim. İntikam hırsının doğurduğu gücüm. Ve o gün, kara bulutları delip geçen... Lebih Banyak

Giriş
1.Bölüm "Tendeki Yağmur İzi"
2.Bölüm "Düşüş ve Buluş"
3.Bölüm "WEROSİM"
4.Bölüm "ŞİŞLİK"
5.Bölüm "MÜTTEFİK"
6. Bölüm"Kayıp Ruhlar Mezarlığı"
7.Bölüm "Yaralı ve Dövme"
8. Bölüm "Karmakarışık Zihin"
9.Bölüm "ANKA KUŞU"
10. Bölüm "KEHANET"
11. Bölüm "KAN ve RÜYA"
12. Bölüm "KRALLIK"
13. Bölüm "Kırmızı Pelerinli Yediler"
15. Bölüm "Ölümcül Arzu" +18
16. Bölüm "Kızıl ve Kanlı Ay"
17. Bölüm "Büyünün Anlamı"
18.Bölüm "Yokuş ve Gidişat"
19. Bölüm "Yıkım ve Sonu Hazırlama"
20. Bölüm "Acı ve Büyü Bozma"
21. Bölüm "Yaşam Uykusu"
22. Bölüm "Saklı Olanlar ve Saldırı"
23. Bölüm "Arayış ve Dönüşüm"
24. Bölüm "Tören ve Bağ" +18
25. Bölüm "Davet ve İstek"
26. Bölüm "Seranta Krallığı" Part 1
27. Bölüm "Seranta Krallığı" Part 2
28.Bölüm "Kaos ve Büyünün Elçisi"
29.Bölüm "Savaşa Hazırlık"
30.Bölüm "Altılı Kehanet"
31.Bölüm "Enkaz Altındakiler"
32.Bölüm "KAN BAĞI"
33.Bölüm "Kolye ve Açığa Çıkan Sırlar"
34.Bölüm "Küller ve Gelenler"
35.Bölüm "ANSIZIN"
36.Bölüm "Ölümün Çanları"
37.Bölüm "Savaşın Ağırlığı"
38.Bölüm "Sonlar ve Gelişler"
39.Bölüm "Yüreğimde Bitmeyen Sonlar, Final"
TEŞEKÜRLER♡
Sirina 2- ASMERA
Asmera 1. Bölüm
Asmera: 2. Bölüm
Asmera 3. Bölüm
Asmera 4. Bölüm
Asmera 5. Bölüm: Final.

14. Bölüm "Yedinin Laneti"

2.2K 195 400
Oleh sevdaacet72

Oy ve yorum yapmayı lütfen unutmayın.
Keyifli okumalar💜

Oy vermeyi unutmayınnn, lütfen.

Her şeyin bir sırrı ve bir sebebi vardı.

14. Bölüm: Yedinin Laneti.

Ellerimi gökyüzüne açtım. Orada asılı duran bütün yıldızları toplayıp avuçlarımın içerisinde sakladım. Bir ölünün kanını taşıyan avuçlarım yüzünden yıldızlar teker teker sönmeye başladı. Yıldızlar birer birer sönerken avuçlarım başka bir şeylerin daha katili oldu. Kanını taşıyarak lanetlendi.

Sonra ayı avuçladım. Onun ölmesine izin vermeden göğsüme sakladım. Ay ölemezdi. Onun da kanını ellerimde taşımak ağır olurdu. Onun da kanını taşımak istemiyordum. Her şeye aç, gözü doymayan biri gibiydim. Bu yüzden ay da bana yetmedi. Bulutları kucakladım. Yumuşacık bulutlar kollarımın arasında iken huzurluydum. Ta ki her şeyi bozacak derecede yüksek sesle çakan şimşeğe kadar.

Şimşek çaktı. Yağmur yağmaya başladı.
Ben gökyüzünün katiliydim.
Ben yeryüzünün katiliydim.
Ben en çok kendimin katiliydim.
Ben bir kendimi yıkmayı becerebiliyordum. Elimde bu kadar kan taşıyarak.

Ne de olsa bir insan en çok kendini öldürebilirdi.

En çok kendini.

Yağmur sesi daha fazla yükselmeye başladı. Yumulu gözlerimi zorla da olsa açmaya çalıştım. Gözlerimi kısık bir şekilde açınca etrafıma bakmaya çalıştım. Hiçbir şey net değildi. Gözlerimi yumdum. Sım sıkı kapatıp yeniden açtım. Az da olsa netleşen odaya baktım.

Oda da hiçbir şey yoktu. Sadece bir kıyafet dolabı vardı. Birde üstünde yattığım, beyaz çarşaflı yatak vardı.

Yavaşça yorganın içinden çıktım. Gözlerim küçük pencereye takılınca biraz durakladım. Yağmurun cama çarpma sesi odayı dolduruyordu. Beni uyandıran ses yağmur sesiydi. Dışarıda yağmur yağıyor diye içerisi loştu.

Yavaşça yataktan çıktım. Üstümde sadece iç çamaşırlarım vardı. Ve belime sarılan bir bandaj. Yavaşça elimi bandajın yüzeyinde dolaştırdım. Yumuşak yapısı avuçlarımı okşarken derin bir iç çektim. Cinin ısırdığı yere, bandağın üstünden baktım. Tam ısırdığı yerde bandajdan taşan yeşil bir nokta vardı.

Vucüdum tam olarak cinin zehrini atmadan bu yeşil sıvı akmaya devam edecekti. Arada birde küçük ağrılar çekecektim. Bunları düşünmemeye çalışıp yavaş adımlar ile pencereye yaklaştım.

Yağmurun yağışını izlerken sakinleşmeye çalıştım. Yatakta tek başına uyanmıştım. Werosim yoktu. Ve bu benim canımı çekeceğim ağrılardan daha fazla sıkıyordu. Hem, Werosim neredeydi?

Yeniden üstüme baktım. Beni böyle soyan umarım Werosim'dir. Bir başkasının beni görmesini istemezdim. Bir başkasının bana dokunmasını istemezdim. Peki, Werosim öyle mi yapsın istiyordum?

Hafifçe açılmaya başlayan kapı ile omzumun üstünden kapıya döndüm. Werosim kapıyı açtığı gibi hızla içeriye girdi. Giymiş olduğu pelerinin şapkasını hızla başından çıkarıp, pencerenin önünde olan bana döndü. Pelerini üstünden çıkarıp yere koyacakken eli havada dondu kaldı. Sonra birden yeniden bana döndü. Gözleri vucüdumda gezerken yavaşça yutkundu. Gözleri öyle bir bakıyordu ki gözlerime... içime işliyordu. Bana bir adım atması ile yavaşça yutkundum.

Bana yaklaştıkça aramızda oluşan çekimin bir an alev alıp yanacağını zannettim. Onun bakışları öyle yoğundu ki daha fazla bakamadım. Gözlerim saçlarına takıldı. Siyah saçlarının uçları şapkanın altına sığmadığı için ıslanmıştı. Werosim tam önümde durunca öylece kala kaldım.

Werosim hiç fark etmediğim perdeyi çekip bana baktı.
"Sen böyle nasıl," yavaşça yutkundu. Bedenimi tam olarak ona çevirdim. Göğsüm aldığım hızlı soluklar yüzünden inip kalkıyordu. Bakışları bir an oraya düşse de sonra yeniden gözlerimin içine baktı.
"Böyle camın önüne çıkarsın?" Sesi duyguların altında ezilmiş gibi yoğun ve fazlası ile erkeksiydi. Beni titretecek kadar.

Bir an bakışlarım perdesi çekili cama kaydı. Sonra yeniden ona döndüm. Başımı hafifçe iki yana salladım.
"Bilmiyorum," kısık sesim sanki yüksek çıksa aramızdaki bu yoğunluk bozulacaktı.

Bir iki adım uzaklaşıp elinde fark etmediğim bez çantayı kaldırdı. Gözlerimi gözlerinden çekip elindekine baktım. Anlam veremeyip yeniden ona baktım.
"Bunlar ne?" Sesim hala kısık çıkıyordu. Ve göğsüm hala aldığım hızlı nefesler ile inip kalkıyordu. İki yanımda duran ellerimi yumruk haline getirip sıktım. Ona çekilmem normal miydi?
"Sana kıyafet getirdim." Cümlesi ile daldığım yerden çıktım.

Elindeki bez çantaya uzandım. Parmaklarım, parmak boğumlarına değdiği an elimi geri çektim. Onunda geri çekmesi ile bez çanta, odaya dağılan ve aramızdaki sessizliği bıçak gibi kesecek bir ses çıkardı. Aramızda şu an o kadar yoğun bir aura vardı ki ikimizde ne uzaklaşabiliyorduk ne de yakınlaşabiliyorduk. Bu çok zordu. Ve yoğunluğun sırtıma bindirdiği yük fazla ağırdı.

Bu yoğunluk ilk defa bu kadar çekici ve ağırdı.
"Sanırım hala canım acıyor. Ve kıyafetleri giymekte zorlanacağım galiba." Werosim'in dudağı hafif yana doğru eğim sağladı. Minik bir tebessüm ile yere eğilip bez çantayı yerden aldı. Saçlarını arkaya savurup bana doğru ilerledi. Camdan ayrılıp bende ona adımladım. Ortada buluştuk. Hala ne yapacağımı bilmez bir vaziyette ona bakıyordum. Onun da benden farklı bir durumda olmadığını görmek beni rahatlatıyordu.

Yavaşça ilerleyip yatağa oturdum. Werosim bez çantanın içinden beyaz ince bir elbise çıkardı. Yatağa, yanıma oturup bedenini bana döndürdü. Bende ona dönüp onu izlemeye başladım. Werosim bir erkeğe göre çok güzeldi. Ve bir erkeğe göre çok yakışıklıydı. Sanki benim yüreğime indirmek ve orada saklanmak için yaratılmıştı.

Elindeki elbiseyi elinde toplayıp bana biraz daha yaklaştı. Elbiseyi yumuşak haraketler ile başımdan aşağıya geçirdi. Boynumda toplanan elbise, bana idam için yukarıdan salınan intihar iplerini anımsattı. Werosim düşüncelerimden habersiz, elini sağ kolumdan aşağıya doğru kaydırdı. Kolumu tutunca ona yardım edip hafifçe yukarıya kaldırdım. Elbisenin kolunu açıp kolumu geçirdim. Aynısını diğer koluma da yaparken teninin tenime her değişi beni nefessiz bırakacak kadar sarsıyordu. O da öyle oluyor muydu, bilmiyorum. Hızlı aldığı soluklar ve koyulaşan gözleri dışında hiçbir belirti yoktu.

Eğer bu yoğunluk bizi öldürmezse, bizi öldürecek başka bir şey olacağını düşünmüyordum. Hem gözlerimi açtığımdan beri neden böyle hissettiğime anlam verememiştim.

Werosim'in karşısına sadece iç çamaşırlarım ile çıkmıştım ama bu bile bende utanma duygusu yaratmadı. Böyle olmamalıydı. Ben arsız bir kadındım ama bu kadar değil. Benim bir sınırım vardı. Yani Werosim bu sınırın dışında mıydı? Bana neler oluyordu böyle?

Az da olsa düşüncelerimi dağıtmak istercesine ayağa kalktım. Ayağa kalkmam ile elbise aşağıya sürüklendi. Bileğime kadar inen elbiseye bakıp yeniden yatağa oturdum.

Werosim kaşları çatık bir şekilde beni izliyordu. O da olanlara anlam veremiyordu. Zaten o kadar şey düşünüyordum ki uyandığımdan beri, şu an başının fazlası ile ağrıdığına emindim. İkimizi de bu eziyetten kurtarmak istercesine,
"Dinlenmek istiyorum," diye fısıldadım.

Werosim gözlerini yumup ayağa kalktı. İçimdeki dürtüye engel olamadan elini tuttum. Yavaşça yutkunup,
"Gitmene gerek yok. Seninde dinlenmen lazım."

Ne demek istediğimi o kadar iyi anlamıştı ki bu yüzden hiçbir şey söylemeden yatağın diğer tarafına sırt üstü uzandı. Bende yavaşça yanına uzanıp başımı göğsüne yasladım. Kolunu belime sarıp beni biraz daha kendine çekti. Sanırım biraz dinlenmek ikimize de iyi gelecekti.

Uyumadan önce, 'monteyş xfi buw,' diye fısıldadım. Bilincimi kaybedene kadar da aynı sözcükleri fısıldamaya devam ettim.

***

Yavaşça gözlerimi açtım. Bir sürü bambu ağacının olduğu bir yerdeydim. Oturduğum yerden yavaşça doğruldum. Uzun boylu, kimisi ince, kimisi kalın olan bambularda dolaştırdım gözlerimi. Burası John'un rüyası mıydı?


E yok artık John! Yani bir insan rüyasında bile sürekli bana vurduğu sopanın ana vatanı olan yere mi getirdi? John'un kullandığı bütün sopalar bambu ağaçlarından yapılmaydı. Gözlerimi devirip yürümeye başladım.

Gözlerim sürekli etrafı tarıyordu. Her ne kadar etrafımdaki yeşillik hoşuma gitse de şu an ki tek amacım John ile konuşmaktı.

Biraz daha ilerleyince yüzü bana dönük bir şekilde bağdaş kurmuş John'u gördüm. Elini dizlerine koymuş gözlerini yummuştu. Bedeni yerden yaklaşık on santim falan yüksekteydi. Derin bir nefes alıp karşısına geçip onun gibi bağdaş yapıp oturdum.

Uyumadan önce sürekli olarak fısıldayıp tekrar ettiğim büyü sayesinde John'un rüyasına girebilmiştim.

Bir kez daha etrafıma baktım. Hafif bir rüzgar esti. Birkaç kızıl saç telim uçtu. Yüzüme dağıldı. Gözlerimi yumdum. Burası çok fazla huzurluydu. Hiç olmaması gereken bir huzurdu bu.

"Konuşmayı düşünmüyor musun Sirina? Yani sürekli başımda dır dır eden sen olmasan şu an ki halini tanıyamayacaktım." Konuşan John ile gözlerimi açtım.

Dudaklarım iki yana doğru gergince kıvrılırken omuz silktim.
"John sana bir şey söylemek için geldim." Bana bakıp gözlerini devirdi.
"Orasını tahmin ettim. Yoksa bilinç altıma kadar gelip bu çirkin yüzünü bana göstermezdin." Gözlerimi açılabildiği kadar açılırken kahkaha attım.
"Benim bu kulaklarım neler duyuyor?" Deyip yeniden güldüm. Fıstık gibiydim. Çok güzel bir kadındım da.

"Neyse ki John. Asıl meselemiz ne kadar mükemmel ve güzel bir kadın olduğum değil." Bu dediğim ile yüzünü buruşturdu. Bu şu demekti; tabii bi sen güzelsin zaten. Boğazımı temizledim. Yüzümdeki gülümseme solarken üstüme baktım. Üstümde en son Werosim'in giydirdiği beyaz elbise vardı hala. Yavaşça önümü açıp sol göğsümün üstündeki izi ortaya çıkarmaya çalıştım.

John kaşlarını çatmış bir şekilde ne yaptığıma bakıyordu. İz tamamen ortaya çıkınca gözlerim ile işaret ettim.

John yavaşça süzülüp önümde durdu. Elindeki, hiç fark etmediğim sopasını iki kere yere vurdu. Yavaşça yere oturdu.

Başını ize doğru yaklaştırdı. Bakıp bir anlam çıkarmaya çalışsa bile yapamayınca çatık kaşları ile yüzüme baktı.
"Nasıl olduğunu bilmiyorum ama birden orada belirdi. Sanki bu benden bir parça gibi." Parmaklarım yavaşça izin üzerinde dolaştı.
"Ne bir ağrı, ne bir kabarıklık ne de başka bir şey. Dokununca hiçbir şey hissetmiyorum."

John biraz daha ize baktı.
"Sirina biliyorsun. Böyle izler bir kehanetin olduğunu gösterir." Başımı yavaşça sallayıp onu onayladım.
"Bu yüzden gittiğimiz bir yerde Evgoniya türüne ait birini bulduk. O da bir kehanet olduğunu söyledi. Ama saçma sapan bir sürü sözcük gibiydi." Son sözleri fısıldamıştım.

"Sana ne söyledi Sirina?" Kaşlarımı çatıp hatırlamaya çalıştım.
"Biz kırmızılı yedi kişiydik. Birini feda ettik. Onun yerine başka birini doğurduk. Kaos isteyen kişinin kellesini almak için geldik. Ve asla durmayacağız. Çok can feda edildi ve şimdi son hamlede sıra." Durdum, ben konuştukça John'un sararan yüzüne baktım.

Kesin bunda bir halt vardı!

"Sirina," fısıltısı bir yangını başlatan ilk kıvılcım gibiydi. Fısıltısı iyi şeyleri öldüren kötülüğün ilk tohumu gibiydi.
"Sanırım ne olduğunu anlaman için sana en baştan anlatmam lazım."

Ellerim hala izin olduğu yerdeydi. John yavaşça uzanıp orayı kapattı. Ellerimin her ikisini de alıp tuttu. Bir baba edası ile okşadı. Yüreğim o an yumuşacık oldu. John, bu hareketi benim üzüleceğimi anladığı zamanlarda yapardı. Anlatacağı şeyler beni üzecekti.

Gözlerimi yumup yavaşça açıp ona baktım. Bu hazırım anlat demekti.

"Senin bile doğmadığın zamanlardan çok önceydi. Ben bile daha çocuktum. Ama isimleri o kadar çok anılıyordu ki ne duymayan kalmıştı ne de duyanlar bi kırk sene sonra unuturdu." Durdu, uzun bir nefes çekti içine. Gözleri gözlerimi terk edip boşluğa daldı.

"Bir büyücü sebepsiz yere kurbanlar verip işine geldiği gibi insanları öldürüyordu. Kara büyü kullanıyordu. Kara büyü kullanmayan büyücü topluluklarını bulup onların akıllarını çekiliyordu. Çoğu büyücü korkup kara büyü yapmak istemiyorlardı. Çünkü hala onları takip eden avcıları ve avcılarla yaptıkları barış antlaşması vardı. Kimse barışı bozan kişi olmak istemiyordu." Bunları biliyordum. Sadece o kara büyü yapan kişiyi bilmiyordum. Alnını ovuşturup devam etti.

"Bir kısım erkek olduğundan Bir kısım ise kadın olduğundan bahsediyordu. Kimse tam olarak cinsiyetini bile bilmiyordu. Sadece akıllarında kalan tek bir isim vardı; Yedi. O kurban ettiği insanları öğrenmeye çalıştığı kara büyüler için kurban ediyordu. Bunu durmadan tekrar edip güçleniyordu. Daha fazla güçlenmesini istemeyenler toplanıp onu aramaya başladılar. Buldular da. Onu öldürmeye çalıştılar. Çoğu kişi ölse bile bize en sonunda onun öldüğünü söylediler. Ölmeden önce yaptığı bir büyü vardı. O dönem hamile kalan bütün kadınlar düşük yapıyordu. Düşük yapmayıp doğuranların da bebeği ölüyordu. Buna Yedinin Laneti dediler." Durunca bu sefer derin bir nefes alan taraf ben oldum.

Yüreğim acıyla doldu. Ölen onca bebeğin acısını yüreğimde hissettim. John elimi yavaşça okşadı. Yeniden ona baktım. Bu kadarla sınırlı değildi. Ama ben bu kadar olmasını diledim.

"Hepimiz o kişinin öldüğüne inandık. Zaten ölmeden önce yaptığı o laneti de kaldırmayı başarmıştık. Ama herkesin yanıldığı bir nokta vardı Sirina; o kişi ölmemişti. Aslında ölmüştü ama ölmeden önce yaptığı kara büyü sayesinde yeniden doğmuştu. O ölen bütün bebekler onun kurbanlarıydı. O kendisini kara büyü ile yeniden hayata döndürmüştü. Asıl kötü olan buydu işte. Kara büyü sayesinde yeniden doğduğu için o kadar güçlüydü ki kimse onun önüne çıkmaya cesaret edemedi."

Gözlerimin dolduğunu hissettim. Yeniden doğmak için bir sürü bebeği katletmişti. Bir sürü bebek onun yüzünden ölmüştü. John'un elini istemsizce sıktım. Bir bebeği kurban etmek bize göre günahtı ve büyüye aykırıydı.

"Ne kadar güçlü olursan ol tek olmanın iyi olmadığını o da anlamıştı. Bu yüzden aklına girip çeldiği altı kişiyi kendi yanında tuttu. Bir büyü yapmak istediği zaman o altı kişiden birini feda ediyordu. Sonra onun yerine başka birini buluyordu. Ona Yedi diyorlardı ve Yedi kişiydiler. Kırmızı bir pelerin giyiyorlardı. Ve etrafa korku saçmaktan asla vazgeçmiyorlardı. Ta ki bizim olduğumuz yere gelene kadar."

Bizim olduğumuz yere gelene kadar... Bu cümle midemde hiç var olmayan kurtlar gibi oturdu.
"O zamanlar daha gençliğimizin başındaydık. Hepimiz gençtik. Baban bir kez olsun annenin yanından ayrılmazdı. Sürekli onun peşinden koşar onu tavlamaya çalışırdı." Yüzümde ufak bir tebessüm oluştu. Kaç yıl geçerse geçsin babamın anneme nasıl aşkla baktığını unutamazdım. Unutursam kanım kururdu.

Yüzümdeki tebessüme baktı. Aynısı onun yüzünde de oluştuğu gibi kayboldu.
"Yedi kırmızı pelerinliler bizim olduğumuz kasabaya geldi. Güçlüydüler ama bizim kadar değil. Çünkü bizim kasabada soyları güçlü büyücülere dayananlar vardı. Senin annen gibi." Kaşlarım çatılırken kala kaldım. Annem gibi.

"Annen çok güçlüydü. Ve onun soyundan gelenler gibi. Ama o tek değildi. Toplamda soylu olarak on beş kişiydiler. Bizim kasabaya geldikleri zaman onları çok iyi püstürttük. Ama bu onların durmasına yetmedi. Aksine daha da hırslandırdı. Şu an başta olan kralı biliyorsundur. O kralın onlardan hiçbir farkı yok. Güce tapan biri."

Zihnindeki asıl taşlar şimdi birleşmeye başlıyordu.
"Kral güce öyle bir tapıyordu ki Yedi Pelerinli kişinin onun aklını çelmesi zor olmadı. Onun aklına girdiler ve beraber güçlü veya güçsüz fark etmeksizin insanlara saldırmaya başladılar. Öncellikle büyücülerden başladılar. Avcılar karşı çıkmaya başlayınca avcılara saldırdılar. Sürekli kara büyü yapıyorlardı. Onlara karşı çıkabilirdik ama kara büyü ile etkileri altına alıp korkusuzca savaşan kılıçlı askerlere karşı çıkmak çok zordu."

Gözlerim dolarken yavaşça yaşlar akmaya başladı. Benim ailem ve kabilem bunlar yüzünden mi ölmüştü?
"O zaman onlardan dört kişi öldürmeyi başardılar. Ama yine de durmadılar."

Gözlerimden yaşlar akmaya devam etti. O kadar insan güç hırsı yüzünden mi ölmüştü? Kaybettiğimiz bütün canlar güç için miydi?
"Kral onlarla bir anlaşma yapıp onları yanında tuttu. Kral çok istediği tahtında refahını sürmeye devam etti. Yedi de yanında olan yandaşlarına da bir kule verdi. O kule çok iyi korunuyor ve istedikleri kadar kara büyü yapabiliyorlar."

Ellerim yumruk şeklini alırken John elimi yavaşça açıp parmaklarımı tuttu.
"Tek başına olmamalısın Sirina." Kaşlarım çatılırken John'un yüzüne baktım.
"Ben tek değilim ki John." Yüzü biraz daha beyazlayıp rengini kaybederken elimi biraz daha sıkı tuttu.
"Ben seni hep tek görüyorum." Kaşlarım daha fazla çatılırken ellerim John'un ellerinden kaymaya başladı.

Hızla geriye doğru savrulurken John'un sesi kulaklarımda yankılanmaya başladı.
"Dikkatli ol Sirina!" Sürekli bunu duymaya devam ettim.

Soluk soluğa bir şekilde uyandığım zaman kendime gelmeye çalıştım. Uzandığım yerden yavaşça doğrulmaya çalıştım. Werosim kolunu o kadar sıkı dolamıştı ki belime, kolunun arasından çıkmak bir dakikama mal olmuştu. Kolumun üstünde yavaşça doğrulup Werosim'in yüzüne baktım.

Yüzünde oluşan küçük küçük ter damlacıklarına baktım. Uyurken çatılı olan kaşlarının arasına parmaklarımı bastırdım. Nefesim boğazıma tıkandı.

Werosim, nasıl olurda John seni yanımda görmezdi?

Bu Yedi'nin hangi lanetiydi?

***

Selamlarrr

İşler karışmaya başlıyor ne?

Bu geçmişte daha neler neler var bir bilseniz...

- Sizce John neden Werosim'i Sirina'nın yanında görmüyor?

- Yedi hakkındaki düşünceleriniz?

Ve bölüm nasıldı?

Mor kalpler buraya efenimmm

Seviliyorsunuz💜

#HAYALETOKUYUCUOLMA.

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

440 51 17
!!Gölgelerin Efendisi hayran kurgusudur. Kurgu, 4. kitap olan Skandiya'yı Kurtarmak adlı kitapta geçmektedir. Gilan x Alessi (Oc) kurgusudur!! • ~ • ...
22K 2.3K 20
Vampirler ve cadılar yüzyıllardır birbirinden nefret eder ve birbirlerine yaklaşmazlardı İki kişi bu geleneği bozana kadar #Elf 1🥇2024:04:26 #Vampir...
547 68 14
Porsiusda yaşanan büyük savaşın sonucu olarak doğan minik bebek ortaya yeni bir element çıkardı, genç büyücü bebeği insanların dünyasında saklayarak...
107K 15.9K 74
Dedimki; "Bir ateş su olmadan sönmez" Oda bana karşılık verdi, Bir su ateş olmadan kaynamaz."Ve böylece ateş sonsuza kadar yanacak dedim acıyla."Ve s...