age of beware :: hyunjin

Von hisblackpearl

4.6K 657 791

3. dünya savaşı ardından asya kıtasındaki ülkeler yok olmuştur, uyruklara göre ayrılarak tüm kıta tek bir baş... Mehr

i ❝diğer çocuklara uyum sağlamak❞
ii ❝kırmızı kağıt parçası❞
iv ❝kaybolan anılar❞
v ❝gri oğlan ve siyah kaplı defteri❞

iii ❝taşıyıcı❞

683 115 149
Von hisblackpearl

perşembe
5.24pm

Soğuk bir perşembe günüydü, neredeyse gün boyu yağan şiddetli yağmurdan sonra turuncu güneş gökyüzünü boyamaya henüz birkaç saat önce başlamıştı. Zaten yağmurlu günlerden hoşlanmıyordum, kapın kasvetli havasını iyice boğucu yapıyordu fakat bugün ekstra huzursuzdum.

Talimlerde boynumun üzerine düştüğüm için canım yanıyordu, bileklerimde zincirlerin yaptığı kapanmaya yüz tutmuş yaralar tüm gün kaşınmıştı, kollarım da soğuktan dolayı bugün daha fazla sızlıyordu; günüm yeterince kötü değilmiş gibi gökyüzünü kaplayan gri bulutlar tüm gün ağlamıştı ve uzun koridoru yürürken yalnızca yatağıma girip uyumak istiyordum.

Kafamda dönen melodiyi sessizce mırıldanırken bileğimdeki çipi kapının yanındaki tarayıcıya okuttum, kapı aralanırken derin bir nefes almış ve kendimi direkt yatağıma bırakmak için içeri bir adım atmıştım fakat yatağımda oturan bedeni gördüğümde olduğum yerde kaldım hafifçe aralanan dudaklarımla.

Doğru görebildiğimden emin olmak için gözlerimi birkaç kere kırpıştırdım fakat gözlerimi her araladığımda karşımdaki manzara aynıydı.

Birkaç saniye ardından olan biteni kavrayabildiğimde hızla arkamdaki kapıyı çarparak kapattım ve yatağımda oturan bedene baktım tekrar. İki gün önce koridorda beni tutup elime kağıt bıraktıktan sonra tam anlamıyla ortadan kaybolan oğlan yatağımda bağdaş kurmuş; elini çenesine, dirseğini de bacağına yaslamış vaziyette bana bakıyordu.

"Gelmedin."

Aralık dudaklarımı kapatıp birbirine bastırırken birkaç saniye boyunca ne dediğini kavramaya çalışmıştım. "Sen," diye mırıldandım şaşkınlığımı üzerimden atabildiğimde. Yatağıma doğru birkaç adım attıktan sonra "Nasıl girdin buraya?" diye sordum.

Yönelttiğim soruyu es geçerek "Neden gelmedin?" diye sormuştu o da elini çenesinden çekerken, ardından ellerini yatağıma koyarak destek aldı ve yüzündeki tebessümle önünde duran bedenimi inceledi.

"Seni bekledik." diyerek devam ettiğinde kaşlarım hafifçe çatılmıştı. "Siz?" diye sordum. "Notu sen mi yazdın?"

"Hayır."

Cümleleri iyice kafamın karışmasına sebep olurken kaşlarım daha çok çatılmıştı, kollarımı önümde birleştirdikten sonra yatağımda oturan bedene bakıyordum.

"O zaman-" Bir anlığına duraksadığımda kalın sesiyle hafifçe gülmesine sebep olmuştum ama asıl şaşırdığım bu kadar rahat davranabilmesiydi. Ben kimsenin önünde böyle değildim; ne askerlerin, ne diğer çocukların, ne de eğitmenlerin yanında. İnsanlara yaklaşmaktan korkuyordum ve istemesem de fiziksel şekilde bunu belli ediyordum.

"Ben sadece taşıyıcıyım, notu ben yazmadım." diyerek açıklık getirdiğinde hafifçe dudaklarımı ısırdım. "Başkları da var yani?" diye sorduğumda başını sallayarak onaylamıştı beni.

"Numarandan başka bir şey bilmiyorum bu arada," Eliyle masama bıraktığım kırmızı kağıdı işaret ettikten sonra devam etti: "Bir de nottakileri tabii."

"Ryujung." dedim çalışma masamın sandalyesini çektikten sonra, yorgunlukla isyan eden bedenimi yumuşak mindere bıraktım ve sandalyeyi yatağımda oturan bedene çevirdim.

"Çok uzunmuş." Sırtını dikleştirirken mırıldandığında istemsizce gülmüştüm, en azından iki hecesini de hatırladığıma seviniyordum ama "Ryu yeterince kısa mı?" diye sordum yine de.

Tek heceyi birkaç kere farklı tonlarda tekrar ettikten sonra güldü, ardından siyah saçlarını hafifçe geri ittirdi ve "Hyunjin." dedi, "Hwang Hyunjin."

"Soyadını hatırlıyor musun?" diye sordum ben de sırtımı dikleştirip oturduğum yerde daha rahat bir pozisyon almaya çalışırken. Kelimlerim onu şaşırtmış olmalıydı ki kaşları çatıldı, ifadesini şaşkınlık bürüdü ve "Sen hatırlamıyor musun?" diye sordu.

"Hayır."

"Nasıl yani?" Cevabım daha çok şaşırmasına sebep olurken sorduğunda omuz silktim. "Seanslardan etkileniyorum, sen etkilenmiyor musun?"

"Bekle," Yatağımdan kalkıp bana doğru birkaç adım atmasıyla refleks olarak tekerlekli sandalyemi geri ittirip ondan uzaklaşmıştım fakat Hyunjin umursamadan bir adım daha attı ve elini üstüne yaslayarak masamda dağınık bir şekilde bıraktığım kağıtlarda gözlerini gezdirdi.

"Soyadını hatırlamıyorsun ama diğer çocuklar gibi de değilsin," Yüzünü bana çevirip kahverengi gözleri yüzümde dolaştığında başımla onaylamıştım onu. "Sadece hafızamı siliyor."

"Bu çok tuhaf."

"Öyle mi?" diye sorduğumda başını salladı, ardından masadaki kağıtlardan birini kaldırıp bana gösterdiğinde bakışlarım sararmış kağıttaki siyah boyayla çizilmiş cadde resminde dolanmıştı. Büyük binalar ve kafamdan çizemeyeceğim kadar karışık yollar vardı fakat bunu çizdiğimi bile hatırlamıyordum.

"Buraya daha önce gittin mi?"

Omuz silktim. "Sanmıyorum."

Ardından birkaç tane resmi daha göstermişti ama sonuç değişmiyordu; ya çizdiğimi hatırlamıyordum ya da hatırlasam bile çizdiğim yerlerde bulunup bulunmadığım hakkında bir fikrim yoktu.

Resimleri iki gruba ayrıldıktan sonra "Hafızanı sildiğini sanmıyorum," dediğinde gözlerimi ona çevirmiştim kollarımı göğsümde birleştirirken.

"Nasıl yani?"

Bana dönüp masaya yaslandı ve parmağıyla masanın soluna ayırdığı resimleri gösterdi. "Bunlar gerçekte olan yerler."

Diğer grubu işaret etti ardından: "Bunlarsa bana çok tanıdık geliyor, sanırım üzerine bir şeyler eklemişsin."

Bu kadar eskiyi hatırlaması tuhaftı, hafızası silinmiyor olabilirdi ama yine de yedi yaşındayken yaşadıklarını bu kadar net hatırlıyor olamazdı. "Yani kampa gelmeden önce gittiğin yerleri hatırlıyor musun?" diye sordum bu yüzden.

Hafifçe başını salladı, pembe dudaklarını birbirine bastırarak tepkimi ölçmek için yüzüme bakıyordu aynı zamanda.

"Yani sen-" Aklımda oluşan binlerce olasılıkla sustuğumda Hyunjin tekrar başını salladı ne demek istediğimi anlamış gibi.

"Bana tam tersi etki ediyor." dediğinde kaşlarımın hafifçe havalanmasına engel olamamıştım. Bunca test nasıl amacının tersi bir etki yapıyordu hiçbir fikrim yoktu fakat Kim Jaesuk'un benden daha çok nefret ettiği biri olduğuna artık emindim.

"Zihnini normalden daha fazla kullanmak gibi düşün, hafızam kayıt almaya başladığından beri yaşadığım her şeyi hatırlıyorum," Dudaklarını küçük bir tebessüm kapladı fakat fazlasıyla buruk bir gülümsemeydi bu.

"Hatta hissediyorum." dedi sessizce. "Annemin yanağıma bıraktığı öpücükler ya da yere düştüğümde çarptığım dizimin acısı gibi."

Dudaklarım hafifçe aralanırken diyecek tek kelime bile bulamamıştım, yalnızca bakışlarım Hyunjin'in duygudan uzak, boş gözlerinde oyalanırken bunun nasıl mümkün olduğunu düşünüyordum. Her şeyi unutmanın mı yoksa hatırlamanın mı daha çok yıprattığını da aynı zamanda.

"Ryu," Hyunjin alnına dökülen siyah tutamları yüzünden geri ittirirken ismimi söylediğinda yüzüne bakmıştım fakat o masada gruplara ayırdığı resimlerime bakıyordu. "Seninle konuşmak istiyorlar, buraya gelmemin sebebi bu."

"Notu yazanlar mı?" diye sordum önümde dikilen uzun bedene, bana yakın durmasa da sandalyemi istemsizce geri ittirmiştim.

Başını salladı. "Onlar da bizim gibiler."

Hyunjin beklentiyle yüzüme bakarken ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Kimseye güvenmemeliydim, kimseye yaklaşmamalıydım fakat karşımda doğru söylediğinden bile emin olamadığım oğlan beni bir çeşit örgütle tanıştırmak istiyordu.

"Bu," Derin bir nefes aldım cümlemi tamamlamadan, gözlerimi odada gezdirirken dudaklarımı hafifçe dişledim ve en sonunda tekrar Hyunjin'e bakmak zorunda kaldım. "Bu çok tehlikeli."

"Ryu," diye tekrar etti o da. Bana bir adım atmasıyla kendimi tekrar geri ittirmiştim ama sandalyenin sırtı duvara çarpmıştı. Hyunjin'in kaşları hafifçe çatılırken "Bekle, benden korkuyor musun?" diye sordu fakat tek kelime bile edememiştim.

Birkaç adım daha attığında olduğum yerde iyice sindim, gözlerim dolarken Hyunjin bir adım daha atmış ve sandalyemin önünde çökmüştü. "Sana zarar vermem." dedi sandalyenin kollarından birine tutunduktan sonra.

Gözlerimden yanağıma doğru birkaç yaş süzüldüğünde "Senden değil." dedim, boğazıma oturan ağırlık yüzünden sesim boğuktu. "Herkesten."

Hafifçe başını salladı, ardından çömeldiği yerden kalkıp benden uzaklaştı ve tekrar yatağıma oturdu. Uzaklaşmasıyla rahat bir nefes alabilmiştim ben de, parmaklarımla ıslak cildimi sildim ve tekrar Hyunjin'e baktım.

Göz göze geldiğimizde "Sana ne yaptıklarını biliyorum." dedi, dudaklarımı sertçe birbirine bastırırken kollarımı da birbirine dolamıştım. "Aylardır seni izliyoruz, önce ana binaya çok gittiğin için şüphelendik ama," Derin bir nefes aldıktan sonra çenesiyle kucağıma bıraktığım ellerimi işaret etti.

"Bileklerindeki zincir izlerini gördüm Ryujung, kollarını da. Sana yaklaştıklarında nasıl korktuğunu biliyorum." Boğazımdaki ağırlık fazlalaşırken gözlerim daha çok dolmuştu fakat ben ağlamamak için direniyordum.

"Bu yüzden seni kurtarmak istedim." dediğinde dudaklarıma kadar varan damlaların gözlerimden süzülmesine engel olamadım bu sefer.

Bu duygunun ne olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu, daha önce tadıp tatmadığımdan da birhaberdim. Tanıdık hissettirmişti fakat bir o kadar yabancıydı, çok acıydı aynı zamanda. Gözlerimden süzülen yaşlara engel olamıyordum fakat bu sefer korktuğum için değildi, canım yandığı için de değildi. Dudaklarımdan kopan sessiz hıçkırığın sebebi zorlanmam değildi; düşüncelerimin beynimi kemirmesi, geçmişi hatırlamaya çalışmam ya da geleceğim hakkında endişelenmem değildi.

İlk defa biri bana iyi davranıyor, hislerimi umursuyordu ve ben bu duygunun ne olduğunu bile bilmiyordum.

"Hyunjin.." Dudaklarımdan istemsizce ismi döküldüğünde gözlerindeki boşluğun hafifçe eridiğine şahit olmuştum, pembe dudaklarını ısırırken bir şeyler söylememi bekliyordu fakat ne kadar aklımdan yüz binlerce cümle geçse de kelimeler dilimde biraraya gelmiyordu.

"Biz beraber bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Belki buradan kaçabiliriz Ryu, istemez misin?"

Hafifçe başımı salladım. Elbette kaçmak, özgür olmak isterdim fakat bunca askerin kol gezdiği, metrelerce yüksek duvarla çevirili bu tesisten kaçmak bu kadar kolay olmamalıydı. Eğer yakalanırsak ki girişimimizin başarılı olacağına dair inancım yoktu, Jaesuk beni gözünü kırpmadan öldürürdü. Kamptan başarılı bir şekilde kaçsak bile peşimize düşerlerdi; hayatım boyunca kaçmak, benim gibi korkak birine göre fazlasıyla ürkütücüydü zaten.

"Bana güvenmemen önemli değil," dedi Hyunjin derin bir nefes aldıktan sonra. "Sana kanıtlayabilirim."

Hyunjin'e inanmıyor değildim, bunun sebebi ettiği güzel kelimeler değildi elbette; bana yaptıklarını ona da yapmışlardı, ifadesinden bile ezildiği ve psikolojik, hatta fiziksel acı çektiği açıkça belli oluyordu. Ayrıca ellerinde kapanmaya yüz tutmuş yaralar vardı.

Ben yalnızca hayatım boyunca kaçmak istemiyordum.

Oturduğu yerden kalktı Hyunjin siyah saçlarını düzeltirken. "Düşünmen için zaman veriyorum sana." dedi ardından. "Birkaç gün içinde tekrar gelirim."

Son kez gözlerimin içine baktı parlayan koyu kahve irisleriyle, ardından tıpkı koridorda olduğu gibi odamın tavanındaki havalandırmanın kapağını açtı. Bedenini kolaylıkla kaldırıp gözden kaybolurken batan güneşin ışıklarıyla yavaşça kararan odamda beni yalnız bırakmıştı.

ayrıca: bu kadar heterofobik olmayın. burada farkındalık oluşturmaya, size bir şeyler katmaya çalışırken sırf bxg kurgu diye size zerre fayda sağlamayan, zaman kaybı ship kitaplarınıza dönecekseniz sizi tutan yok❤️

22.8.20

umarım beğenmişsinizdir :")

lütfen yıldıza tıklayıp yorum yaparak düşünce ve önerilerinizi belirtin❤️

sınır: +33 oy

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

886K 70.9K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
37.7K 3.2K 12
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
448K 36.6K 28
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
17.6K 1.8K 39
Jisung,yanlış zamana denk gelen kızgınlığı yüzünden Lee Minho ile birlikte oldu. Omegaverse & MinSung ✪✪✪