KİMLİKSİZLER ŞEHRİ +18 (KİTAP...

بواسطة gamzeispahaa

802K 23.9K 7.5K

Kitap olmuş hali yani bölümlerin bir çoğu değişti ve yeni bölümlerde ekledi❣️ Sen yıkık şehrimin ortasına lun... المزيد

giriş
Kimliksizler Şehrine Hoşgeldiniz
BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
BÖLÜM 29
BÖLÜM 30
BÖLÜM 31
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38 Final
Yeni Kurgu Alarmıııı

BÖLÜM 3

15.1K 664 111
بواسطة gamzeispahaa

İyi okumalar ❣️

Hangisi daha çok canını yakardı? İhanete uğramak mı yoksa sevdiğin kişinin aslında senin gördüğün kişi olmaması mı?

Geçirdiğim zor hafta sonrasında hâlâ o gözlerin etkisinden çıkamıyordum. Siyah demirli maske ve maskenin üstüne kor gibi düşmüş kırmızı gözler, beni hem yakmak ister gibi bakması hem de bir o kadar temiz olduğumu hissettiren cennet ve cehennemi bakışlarında barındıran o gözler...

Kaç gündür pencereden bile bakmayı kendime yasak koyup kalın perdelerin arkasına sığınmıştım. Her zaman yaptığım gibi korkakça kaçmıştım. Ablama uydurduğum hastalık yalanın suyu çıkmadan benim artık o bara gitmem gerekiyordu yoksa bir tuhaflık olduğunu anlayacaktı. Bugün o barda çalışacağım ilk günümdü, aşırı heyecanlıyken bir o kadar da korkuyordum. O içimdeki on yaşındaki Ahsen kaçıp yatağının altına sığınmak istiyordu.

Bu kez o kız çocuğuna yenilmeyip acı dolu geçmişi arkamda bırakıp geleceğime dair bir adım atmıştım. Şu an için tek bir sıkıntı vardı, iş kıyafeti olarak verilen bu paçavralar varla yok arasındaydı. Bir insan bununla nasıl rahat çalışırdı ki?

Aynadan kendime baktığımda yüzümü buruşturdum. Siyah mini eteği üstüme giyindim, yanlarından siyah şerit geçen kan kırmızı gömleğimle garson değil de eskort gibi görünüyordum. Kolay kolay etek giyen biri değildim, özellikle bu kadar kısa giyinen biri hiç değildim. Şimdi ablama söylesem daha şimdiden olay çıkardığımı düşünecekti. Bir şeyleri alıştığımı o kozayı parçalayıp çıktığımı görmesini istiyordum, ben aslında ablama kendimi kanıtlamak istiyordum. Duyduğum korna sesi ablamın benim için gönderdiği taksiydi. Bu saatte tek başıma o bara gelmememi istemişti ki zaten ben de son olaydan sonra tek başıma gitmeye cesaret edemezdim. Kısa ayağıma taktığım topuklu ayakkabılara hoşnutsuz bakış atıp uzun trençkotumu alıp evden dışarı çıkmıştım. Taksiye bindiğimde ellili yaşların sonunda olduğunu düşündüğüm adam yan aynandan bana bakmıştı. Aşırı derecede suratsız aynı zamanda ürkütücüydü. Tanrım bu şehirde zaten gülen adama denk gelmek kayıp hazineyi bulmak demekti. Aramızda hiçbir diyalog geçmeden arabayı çalıştırmıştı. Büyük ihtimalle ablam ona adresi vermişti.

Gözlerim camın ardındaki sokaklara takıldı, hepsi farklı farklı dünyaydı. Kimi sokak çok ıssız kimi sokak daha yoğundu ama her sokağın duvarlarında farklı simgeler çizilmişti. Sanki kendi yerlerini işaretlemek ister gibiydiler. Benim o gece bizim sokakta fark ettiğim detay gibi diğer evler kırmızıyken sadece bir ev beyazdı, o da benim yaşadığım evdi. Sokaklardan geçen normal giyinmiş adamlar, kadınlar gibi o geceki gibi pelerinli adamlar da vardı. Tuhaf bir şehirdi, her tipi bir araya toplamıştı.

Yarım saatin sonrasında barın önünde durmuştuk. Çantamdan çıkardığım parayı amcaya uzattığımda ödendiğini söylemişti. Bakışları sanki artık arabamdan defol git der gibiydi.

Başımı sallayıp hızlı bir şekilde arabandan kendimi dışarı atmıştım. Adamda ben iner inmez arabayı gazlamış ve gözden kaybolmuştu.

Gözlerim bara kaydı, karanlık geceyi aydınlatan büyük tenekelerin içine yaktıkları ateşlerdi, bar ise sanki küçük bir kale gibiydi. Taş duvarları ile hem ürkütücü hem de hayran bırakıcıydı. Kalede tek renk büyük kırmızı dev kapıydı. Eğer böyle bir yerin

karşısından geçseydim keskinlikle buranın bar olduğunu düşünmez hatta çok eski zamanda imparatordan miras kaldığı bir yer zannederim.

"Kime baktın küçük?"

Duyduğum sesle barın kapısında bekleyen tüm vücutları dövmeli olup üstlerinde sadece siyah bir tişört ve pantolon olan adamlara baktım. İkisi de kızıla boyadıkları sakalları ile sanki ikiz gibilerdi.

"Dilsiz misin konuşsana!"

Adamlardan birinin üstüme doğru gelmesiyle geri bir adım atmıştım. Daha ruhen ve bedenen o haftayı atlatamamışken yeni bir olayı kaldıramazdım.

"Ben ablam için."

"Ablan mı?"

İki adamda bana bakıp sırıttığında bir adım daha bana yaklaştıklarında arkamı bakmadan kaçmak için geri geriye gitmeye başlamıştım ki ablamın sesiyle derin bir nefes verdim.

"Ahsen."

Ablam direkt adamların önüne geçti, kaşlarını çatıp ters ters bakmaya başlamıştı.

"Tanıyor musun bu kızı?"

"Kardeşim o benim."

"Ablası sen miydin?"

"Evet."

Yüzlerinde o piç gülümsemeyle bana doğru baktıklarında gerilmiştim.

"Alnında yazmıyor ya senin kardeşin olduğu."

"Kesin! Onu korkutmuşsunuz, görmüyor musunuz?"

Ablamı ilk kez bu kadar sert tepki verdiğini görüyordum. Ablamın lafından bile etkilenmemiş gayet gülmeye devam ediyorlardı. Ablam kolumdan tuttuğu gibi içeriye soktuğunda etrafa bakamadan direkt beni uzun bir koridora sokup sağ taraftaki odaya sokmuştu.

Odada sadece bir tane siyah masa ve bir tane siyah koltuk vardı. Onu dışında başka hiçbir şey yoktu.

"Nasıl benim kardeşim olduğunu söylemezsin Ahsen?"

Gözlerimi devirip kollarımı birbirine bağlayıp

"Ablam için geldiğimi söyledim ama o iki aptal bir anda üstüme yürüdüklerinde korktum."

"Sen bakma onlara gece gece eğlence aramışlar."

Başımı salladığımda masanın yanında duran siyah düz önlüğü bana doğru uzatıp

"Al bakalım hayırlı olsun, artık sen de buraya aitsin."

İstemsizce tüylerim ürpermişti. Böyle bir yere kim ait olmak isterdi ki? Önlüğü elinden alıp başıma geçirdiğimde bir tık bile olsa eteğimin kısalığını kapatmıştı.

"Çok yakışmış bu arada etek, uzun bacakların ortaya çıkmış."

Yüzümü buruşturup

"Fikrini kendine sakla abla."

Yüzündeki gülümsemeyi bozmayıp koluma girip beni kapının önüne götürdü.

"Hazırsın değil mi?"

"Hiç olmadığım kadar, bana güven."

"Güveniyorum."

Evet bu kendim için attığım en büyük adımdı, şimdi bile o ayaklarımdaki zincirlerin gevşediğini hissediyordum.

"Buz aşağıda, herhangi bir sorunla onun yanına git, buradan ve bizden o sorumlu."

Adamın adında hayır yoktu, nasıl bana yardım edecekti tanrı bilirdi.

"Sen?"

"Benim üst kattaki misafirlerle ilgilenmem lazım ama çıkışına yetişirim."

Başımı sallayıp kapıyı açıp o uzun koridordan çıktığımda direk dans pistine çıkmıştım. Barın dışarıdaki yapısı ne kadar ürkütücü dursa bile içerisi bir o kadar renkliydi.

Kocaman bir dans pisti vardı. Pisttin hemen yanlarında oturma alanları mevcuttu. Gözlerim sağ tarafa kaydığında boydan boya bar yeri vardı. Barın diğer tarafında bir merdiven vardı. O merdiven ise büyük cam localara çıkıyordu. Gözlerim insanlarda gezdiğinde hepsi çok değişikti. Kadınlar cesur kıyafetleri ile göz boyarken erkekler ise vücutlarına ve yüzlerine yaptıkları dövmeler ile resmen yürüyen bir resim defterleriydi. Bu benzetme bana komik geldiği için istemsizce kıkırdamıştım.

"Sen Şeyda'nın kardeşisin değil mi?"

Sağ tarafıma döndüğümde masmavi gözlerle karşı karşıya gelmiştim. Donuk bir maviydi. Bir erkeğe göre küçük burnu ve orta kalınlık dudakları gözlerinden sonra en çok dikkat çeken yeriydi. Ama yüz hatları o kadar sert ve ürkütücü duruyordu ki güzelliği ile tam zıttı.

"E-evet."

Ah Ahsen keşke ondan korktuğunu belli etmeseydin kızım.

"İlerdeki locada çalışacaksın, kimse ile muhatap olmak yok sadece iş ona göre."

"Tamam efendim."

"Efendim değil Buz!"

"Tamam Buz."

"Hadi ilerle."

İşaret ettiği yere doğru ilerlediğimde daha sakin bir yer karşıma çıkmıştı, en azından kalabalık bir alana vermemişlerdi.

"Merhaba."

Karşımda saçlarını erkek tıraşı gibi yapıp kalanları da pembe boyamış bir kız duruyordu. Kocaman yeşil gözleri ise yüzünde en dikkat çekilen detaydı. O da benim üstüme giyindiği kıyafetin aynısı giyinmişti. Ten rengi ise beyaz olduğu için pembe saçlarına uyum yakalamıştı.

"Merhaba."

"Yeni kızsın herhalde ben Mehti."

Elini bana doğru uzattığında

"Ben de Ahsen."

Demiştim. Havada kalan eli yüzünden yüzü asılınca kendimi açıklama girişiminde bulundum.

"Üzgünüm kimse ile kolay kolay temasa giremiyorum."

Tepkisini merak ettiğim için yüzünü dikkatli bir şekilde inceledim.

"Ah özür dilerim bilseydim."

"Lütfen özür dileyecek bir şey yok."

Küçük bir kız gibi omuzlarını silkip

"En azında gereksiz bir sürü insanla temasa girmiyorsun, ne kadar güzel." Demişti.

Yüzündeki gülümseme bana da bulaşmış gibiydi. Nedenini sormadan, sorgulamadan bu psikolojik hastalığımın iyi yönünden bakmamı istemişti.

"Hadi gel sana işimizi anlatayım."

Aradan geçen iki saat sonunda işe adapte olmuş kimseyle temasa girmeden işimi yapıyordum. Aslında bu biraz da Mehti sayesindeydi. Bana işi en ayrıntı tarafına kadar anlatıp sürekli de sıkıştığımda yardımıma koşuyordu.

"Ahsen, Buz seni çağırıyor."

Derin bir of çektiğimde Mehti kıkırdamaya başlamıştı.

"Demek ki sende o soğuk adamdan nasibini almışsın."

"Aldım aldım merak etme."

"Bakma öyle soğuktur ama iyi adamdır."

"Ah o iyiliğini ben hiç göremedim nedense."

Elimdeki bardağı alıp

"Eğer onu bekletmeye devam edersen hiç göremeyeceksin, hemen yan locada."

Derin bir nefes alıp oraya doğru yürüdüğümde kapıyı açıp içeriye girmiştim. Locada ilk fark ettiğim o geceki adamlardı. Kanım çekilmiş gibiydi. Hiçbiri bana doğru bakmadıkları için en azından derin bir nefes verdim.

"Bu gece bu locaya sen içki servisini yapacaksın."

"T-tabi Buz."

Benden istedikleri içkileri getirmek için locadan çıktığımda kendimi toplamak için biraz zaman kazanmıştım.

"Ahsen."

Mehti'nin sesiyle ona doğru döndüğümde gözleri anında büyüyüp bana doğru yaklaştı.

"Neyin var, yüzün bembeyaz olmuş? Buz sana ne dedi de böyle oldun?"

"İyiyim, bugün o locaya içki servisini benim yapmamı istediler."

Kaşlarını kaldırıp arkadaki locaya bakış atmıştı.

"Buz normalde yeni personelleri loca hizmetine vermez."

Mehti'nin söyledikleri içime bir şüphe düşürse bile daha burada beklemeyip istedikleri içkilerin servisini hazırlayıp locaya girdim. O gece beş kişi olan adamlar bu gece dört kişilerdi. Büyük ihtimalle sarışın adamın o geceden dolayı hala kolu iyileşmemişti

İçki servislerini yapıp ortada duran sehpanın önüne koymuştum. Anından biten bardakları tekrardan doldurup tekrardan bardaklarını sehpanın üstüne bıraktım. İçki bardakları sanki bir su gibi içilip bitiriliyordu. Ama hiçbirinde bir sarhoşluk belirtileri yoktu. Adamların hiçbiri ne yüzüme bakmış ne de benimle bir diyaloğa girmemişlerdi. Beni tanımama olasılıkları yoktu bile.

Ya Zebani, onu düşündüğümde bedenime sanki iğneler batmıştı. Beni hem bu kadar kendinden korkutup hem de bu kadar koruması tuhaftı. Elinde beni öldürme fırsatı varken beni karşımdaki kana susamış adamlara teslim etmemişti.

Kolumda hissettiğim elle bir adım geriye gidip kolumu hızlı bir şekilde çektiğimde Buz'un mavilikleriyle karşılaştım. Kaşlarımı çatıp işaret parmağımı ona doğru sallayıp

"Dokunmak yok!"

O kadar keskin bir şekilde söylemiştim ki o maviliklerde anlık bir şaşkınlık görmüştüm. Parmağımı aşağıya indirip dokunduğu yeri elimin tersi ile silmiştim. Bedenimi kontrol altında tutmalıydım.

"Kaç kez seslendim ama duymadın."

"Dalmışım ama yine de bana dokunmaya hakkın yok!"

Kaç saattir bana çektirdiği gizli işkencede bile ağzımı açıp tek kelime etmediğim halde şimdi ufak bir dokunmada böyle bir tepki vermem onu şaşırtmıştı. Gözlerimle yan tarafa baktığımda adamlar içkilerini içiyor bizimle ilgilenmiyorlardı. Derin bir nefes verip daha ılımlı bir sesle tekrardan konuşmaya başladım.

"Bir şey mi istemiştiniz?"

Buz mavi gözlerini gözlerime dikip sanki içimi okumak için o kadar derin bakmıştı ki bir an aklımdan geçenlere dikkat ettim, gözleri ile sehpayı işaret edip.

"Topla." Demişti.

Başımı sallayıp söylediklerine itaat edip boş olan tüm bardakları toplamış anında da onları doldurup sehpaya bırakmıştım. Yerimden doğrulurken o geceki esmer olan adamın gözleri ile göz göze gelmiştim. Anında gözlerimi kaçırıp tepsiyi aldığım gibi yerimden kalkmıştım. Buz gözleri ile dışarıyı işaret ettiğinde bir kurtuluş olarak görüp onun arkasında bende çıkmıştım.

Arkası bir anda bana dönmesiyle geriye birkaç adım atmıştım.

"Senin derdin ne?"

Sesi öfkeli geliyordu. Göğüs kafesi inip kalkıyordu.

"Teması sevmiyorum!"

Kaşının birini kaldırıp bana bir adım atınca yerimde kıpırdamamıştım.

"Neden?"

"Bir nedeni yok!"

Dudağının yanı kıvırılmıştı

"Sen Şeyda'nın kardeşi olduğuna emin misin?"

Kaşlarım anında çatılmış yumruklarımı sıkmıştım. Bu adam ne diyordu şimdi?

"Öyleyim tabii ki de neyden bahsediyorsunuz siz?"

Gözlerim merdivenlere kaydığında anlamamıştım.

"Tuvalet temizleyeceksin."

Şaşkınca dudaklarım aralanmıştı.

"Ben mi? Neden?"

Maviliklerini kısıp üstüme doğru eğildiğinde kala kalmıştım.

"Çünkü ben öyle istiyorum, hemen yukarı çıkıyorsun!"

Canın cehenneme pislik adam! Başımı sallayıp merdivenlerden yukarı çıkıp kusmuk dolu tuvaletleri öğürerek temizlemiştim. Kolumdaki saate baktığımda saat sabahın 5'ine geliyordu. Hızlıca ellerimi yıkayıp eve gitmek için hazırlanmak istiyordum. Bugün resmen o buz dolabı canımı çıkarmıştı.

Odalarla dolu koridorlardan geçerken içeriden kadın ve erkek sesleri duyuyordum. Ne yaptıklarını anlamayacak kadar saf değildim. Yüzümü buruşturup merdivenlerden inerken duyduğum başka bir kadın sesiyle adımımı merdivenlerden geriye almıştım. Sesi duyduğum odanın karşına geldiğimde ellerim ve ayaklarım buz gibi olmuştu.

Tekrardan o sesi duyduğumda gözlerim dolu dolu olmuştu. Neyden korkuyordum ya da neyi kime yakıştıramıyordum? Elim kapının kulpuna gittiğinde gözlerimi anlık bir şekilde kapatıp açıp sakinleşmek için çabalasam da hala duyduğum kadın sesi beni korkutuyordu. Kapının kulpunu hızlı bir şekilde açtığımda o an kör olmayı dilemiştim. Ablam çırılçıplak bir şekilde hiç tanımadığım bir adamla uygunsuz bir haldeydi. Yarı baygın gözleri bana doğru döndüğünde anlık göz göze geldiğimizde damla damla akan

yaşlarımla geriye doğru yürüyüp ardımdan kapıyı hızla kapatıp merdivenlerde inmeye başladım. Koşarak bardan dışarı çıktım.

Başımı gökyüzüne çevirdiğimde nefes almak istemiştim ama alamıyordum. Temizliğinden emin olduğum ablamın ne kadar kirli olduğunu görmek beni yıkmıştı. Büyük hayal kırıklığı vardı içimde ve o kırıklar her nefes alışverişlerimde kalbime batıyordu. Üstümdeki önlüğü çıkarıp yere fırlatmıştım. Dudaklarımdan çıkan hıçkırıkla ellerimi ağzıma kapattım. Gözyaşlarım durmuyor daha fazla artıyordu. Koşmaya başladım, buradan uzaklaşmaya ihtiyacım vardı. Canım yanıyordu, içim paramparça olmuştu.

Kendimi karanlık sokaklara attım. Ben ki karanlıktan korkan bir kız olduğum halde şu an tek sığındığım şey karanlık sokaklardı, düşünmek istemiyordum. Ben bugün toprağa diri diri gömülmüştüm. Yol gibi bir yere doğru ilerlerken duyduğum bir fren sesiyle bacaklarım benden bağımsız bir şekilde arabanın önüne diz çökmüştü. Ellerimi yola dayayıp güç almak istesem de kalkamıyordum. Duyduğum arabanın kapı sesiyle başımı kaldırdığım da bana doğru bakan bir çift kırmızı gözle karşılaşmıştım. O buradaydı...

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

41.9K 2.2K 6
O yürürken titreyen yol ses çıkarmazken masanın etrafındaki adamlar, ateş saçan gözlerle kendilerine bakmasını izliyordu. Yumruk olan eli masanın üze...
342K 22.5K 26
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...
31.7K 1K 4
Adamın gözlerindeki kararlılık onu ürküttü. "Bu yanlış.." dedi yine de. Adamsa çoktan kararını vermişti. O hareli yeşil gözleri dimdik baktı gözleri...
774 342 12
sustukca icimde olusan bulundugum ic dunyamda duygu ve dusuncelerimi fikirlerimi yansitiyorum sonucunda olusanlara hosgeldin