Billionaire | MarkHyuck

By 0Lavanta-kokusu0

43.4K 4.8K 3.5K

Sadece seni hissedebildiğimi biliyorsun. Beni aydınlat, baştan çıkar, bana her şeyini ver. Çünkü biliyorsun... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
Sp. MarkHyuck
Sp. Yuwin
Sp. Johnil
Sp. Jaeyong
Sp. MarkHyuck (2)
Extra 1. ChangLix
Extra 2. MinChan

0.5

1.9K 240 223
By 0Lavanta-kokusu0

"Donghyuck! Uyan artık!"

Kafamda dönüp dolanan sesle gözlerimi açtım. Ne çabuk sabah olmuştu, ben daha uykuya dalmamıştım be.

"Kalktım!"

Karşılık vermezsem bağırmaya devam ederdi. Sanırım her anne böyleydi. Sorgulamıyordum artık.
Yataktan çıkıp elimi yüzümü yıkamış ve üzerimi değiştirip salona geçmiştim. Evet, mevzuyu açmak için uygun bir zamandı.

"Evleneceğini ne zaman söyleyecektin bana?"

Oturduğu koltuğun karşısındaki tekli koltuğa bıraktım kendimi. Yüzündeki şaşkın ifade beni pervasızlıktan çıkarmak için uğraşıyordu adeta.

"Nerden çıkardın bunu?"

Gözlerini kaçırarak sorduğunda derin bir nefes aldım. Yalan söylemesi, saklamasından daha kötü olurdu. Kararından dönmesi için zorlayacaktım.

"Neden söylemedin? Ben anlayışsız bir evlat mıyım senin gözünde?"

Yeniden gözlerime çıkan bakışlarında hemen yaşlar birikti. Onu üzgün görmeye dayanamıyordum.

"Asla. Öyle düşündüğümden değil. Sadece, hazır değildim. Kendini benim yerime koymaya çalış Hyuck. Söylemek için zamana ihtiyacım vardı."

Dediği gibi, kendimi onun yerine koydum. Yirmi yaşındaki oğluma yeniden evleneceğimi söyleyecektim. Belki de haklıydı. Zor olmalıydı. Yinede arkadaşım bile olsa, bir başkasından duymak yerine annemden öğrenmeyi tercih ederdim. O da bunu anlamalıydı.

"Kim peki", dedim burnumu çekerek. Duygusal kısmı geçemezsek ikimiz de salya sümük ağlacaktık çünkü, biliyordum.

Elleriyle gözlerini silmiş ardından gülümsemişti. O mutlu olacaksa ben her şeye razıydım zaten, bunu bilmiyor muydu?

"Lee Haewon. Bir yıl önce, başarısız bir iş görüşmemden sonra tanıştık..."

Gözlerim kocaman olurken hayretle baktım ona. Bir yıl ne lan!

"Bir yıl mı? Anne bir yıldır benden gizli nasıl görüştün adamla?"

Kaba konuştuğum için olsa gerek ciddi bir bakış atıp devam etti.

"İki ay önce evlenme teklifi etti, ben de düşüneceğim dedim. Önce senle konuşmaktı niyetim ama bir türlü yapamadım. O arada onayladım teklifini.
Daha önce söylemediğim için özür dilerim. Bana kızıyorsun biliyorum ama ben uzun zaman sonra ilk defa bu kadar iyi hissediyorum."

Ne diyebilirdim ki bu saatten sonra? O kararını vermişti. Adamın evlenme teklifini kabul etmişti. İş ciddiydi. Babam öldükten sonra her şeyini bana adamış ve kendinden çok ödün vermişti. Şimdi mutlu olma sırası ondaydı. Buna karışma hakkım yoktu ki.

"Pekala. Tarih belli mi? Ne zaman evleniyorsunuz?"

Annem yavaşça başını onaylar anlamda salladığında oturduğum koltukta geriye yaslandım. Öğrenmesem ne zaman söyleyecekti merak ediyordum. Evlilik cüzdanını mı gösterecekti yoksa.

"Bir hafta sonra, bugün. Sade bir nikah olacak. İstemiyorsan katılmayabilirsin."

Katılmamak için bir sebebim yoktu. Hem yeni ergen gibi davranıp annemin mutluluğunu kursağında bırakmak istemezdim.
Annem tanıyıp sevdiyse, adam bir şeye benziyor olmalıydı. Meraklanmıştım şimdi. Kesin her şeyi çoktan konuşmuş ve anlaşmışlardı.
Tanrım! Keşke daha önceden haberim olsaydı.

"Önce bunları bir boşverelim. Sen ayrıntıları anlat bana. Kim kimin evine yerleşecek, adam zengin mi, evlenmiş mi, çocuğu var mı, evlendiyse eski eşine ne olmuş, şu an ne iş yapıyor vesaire."

Annem bunları sormama şaşırmıştı. Şaşırabilirdi tabii ama ben bunları sormalıydım. Bir düzenimiz vardı ve her zaman bozulmamasından yanaydım.



•••



Kendimi hangi köprüden atsaydım ya da uçurumdan falan. Başıma gelen en büyük bela buydu galiba. Jungwoo bile bu kadar büyük bir belaya sokamazdı beni.

"İki çocuk ne lan! Ne yapacağım ben onlarla aynı evde? Bir de benden büyüklermiş. Ya ezerlerse beni, ya dövüp tehdit ederlerse? Kurtar beni Jungwoo!"

Ona yapışıp kolunu sarmalarken etrafımızdaki insanları umursamıyordum. Bakmazsalar görmezlerdi.

"Sakin ol Haechan. O tarz şeyler ancak filmlerde olur."

Ona hayretle baktım. Sanki son birkaç gündür film gibi bir hayat yaşamıyormuşum gibi konuşması garipti.

"Bu başıma gelen film konusu değil de ne! Ne yapacağım ben?"

Ona daha çok yapışsam da kendimi güvende hissetmiyordum. O kadar şey anlatmıştı annem, benim takıldığım tek nokta bu olmuştu. Çünkü korkunçtu!

"Taeil hyung geliyor. Biraz da ona yapışsan?"

Jungwoo'dan uzaklaşıp yanımıza gelen hyungumu sarmaladım hemen.

"Hyung yardım et."

Sarılışıma karşılık verip saçlarımı okşamaya başladığında az da olsa rahatlayarak sessizleştim.

"Hangi konuda?"

Benim yerime Jungwoo anlattığında dudaklarım büzük bir şekilde Taeil hyunga yapışmaya devam ettim.

"Adamın adı neymiş peki?"

Sanırım unutmuştum. Hyungdan uzaklaşıp gözlerimi üniversitenin büyük bahçesinde gezdirirken hatırlamaya çalıştım.

"H hafiyle başladığına kalıbımı basarım."

Söylediğime ikisi de gülmüştü. Bazen unutkan olabiliyordum.
Gözlerim ana binanın girişinde yanında bir arkadaşıyla duran Taeyong hyungun gözleriyle buluştuğunda, aldığım nefes başka bir tarafıma kaçtı. Sonuç olarak öksürmeye başladım.
Jungwoo öküz gibi sırtıma vurduğunda onu durdurduktan sonra zar zor bakışlarımı çekerek Taeil hyunga baktım.

"Soyadı Lee'ydi. Ne kadar yardımcı olur bilmem."

"Kore'de soyadı Lee olan birkaç yüz bin kişiden biri olsa gerek. Çok yardımı oldu."

Taeil hyung alayla cevapladığında omuz silktim. Adını hatırlamıyor olabilirdim ama soyadını hatırlamak da bir şeydi.

"Taeyong hyungla neden kavgalısınız hyung?"

Böyle bir soru beklemediğinden olsa gerek afallamış ve bankta bana doğru dönüp "Ne", diye sormuştu.
Ne ne? Onun da soyadı Lee olduğu için birden aklıma gelmişti işte. Çok mu garipti?

"Bence bunu kurcalamasan daha iyi olur Haechan."

Jungwoo'ya 'ne var' bakışımı(!) atıp Taeil hyunga döndüm tekrar.
Biraz dalgın görünüyordu. Yarasına mı basmıştım acaba?

"Sadece bir soruydu. Haddimi aştıysam özür dilerim hyung."

Konuşmamla kendine gelmiş ve sahte bir gülümseme sunmuştu kısa bir an. Tek eli saçlarıma karışmış nazikçe okşamıştı tutamlarımı.

"Sorun değil. Adamın adını hatırlarsan söylersin bana, araştırırım. Şimdi gitmem gerek."

Başımı salladım sadece. O da hızlı bir şekilde kalkıp uzaklaştı. Ana binaya yaklaştığında Taeyong hyungla birbirlerine baktıklarını farkettim. Taeyong hyung hafifçe baş selamı verse de Taeil hyung, tepkisiz kalarak Taeyong hyungu es geçti ve içeri girdi.

"Sorun değilse neden söylemedi ne olduğunu?"

Kafam karışık bir şekilde ortaya sorduğumda Jungwoo üstüne alınarak cevapladı beni.

"Ne bileyim, çok sinirlendiği bir şey herhalde."

Gözlerimi devirerek "Sana sormadım şapşal", dedim. O kadarını ben de anlamıştım.
Omuz silkip kalktığında ders saatinin geldiğini bildiğim için el salladım hemen. Karşılık vermeyip uzaklaşmaya başladığında dil çıkardım arkasından. Niye huysuzluk yapıyorsa.

Benim başka dersim olmadığı için Jungwoo'yu bekleyecektim aslında ama şimdiden sıkılmıştım. Etrafı inceleme işine geri döndüğümde, Taeyong hyungun artık orda olmadığını görerek rahatladım. O kadar yakışıklıydı ki, bulunduğu yerden ışık saçıyordu. Daha ne kadar düşecektim ona acaba?
Bakışlarım çıkış kapısındaki Mark'ı bulduğunda, merakla diklendim. Acaba nereye gidiyordu?
Jungwoo'yu beklemek çok sıkıcıydı, acaba takip etse miydim onu? Hem heyecan olurdu bana da.

Kalkıp hızlıca çıkışa varmış ve çoktan karşı kaldırıma geçmiş olan Mark'ın peşine takılmıştım. Ne hızlı yürüyordu be, acelesi neydi?
Mesafeyi koruyarak takibe devam ettim. Dümdüz ilerliyor, arada bir yön değiştiriyordu. Ne yaptığına anlam veremesem de önemsemeyerek, yorulduğum için arada bir duraksıyordum. Yine öyle bir andayken, ortadan bir anda kayboldu. Yolun her tarafına göz gezdirdim ama hiçbir yerde bulamadım onu.
Nasıl bir anda yok olabilirdi ki? Biraz daha ilerleyip lambaları yanmayan sokağa girdim. Burda da göremezsem geri dönecektim çünkü kaybolmak istemiyordum. Zaten zor ezberlemiştim buraya kadar yolu.

Umudumu kesip geri dönecektim ki, kolumdan tutulmuş ve ağzım kapanarak kepenk olduğunu, çıkan gürültüden tahmin ettiğim bir yere yaslandırılmıştım.
Bu kaçıncı susturuluşumdu, saymayı bırakmıştım.

Adrenalinden kocaman olduğuna emin olduğum gözlerimle ağzımın üstündeki elin sahibine baktım.

"Hayatımda senin kadar dikkatsiz birini görmedim."

Bundan ne çıkarmalıydım?
Nihayet elini çektiğinde kendimi toparlamış ve ona öfkeli olduğunu düşündüğüm bir bakış atmıştım.

"Abi kardeş ne çektim sizden! Bir de Yuta manyağı var tabi."

Bana anlamadığı her halinden belli olan bir yüz ifadesiyle baktığında gözlerimi devirdim. Ortalığı karıştırmayayım en iyisi. Ben kaçar.

"Oldu o zaman. Ben gideyim artık."

Hazır kafası karışmışken sıvışabileceğimi düşünerek hareketlenmiştim ki, işaret ve orta parmağıyla, sadece iki parmağıyla, tekrar geriye yaslanmamı sağlamıştı. Hangi çizgi romandan fırlamıştı bu çocuk?

"Neden takip ediyordun beni? Daha doğrusu, takip ettiğini sanıyordun?"

Omuz silktim. Ben realist bir insandım. Yalanla, dolambaçlı çetrefilli sözlerle işim yoktu.

"Jungwoo'yu beklerken canım sıkıldı. Peşine takılayım dedim."

İsterik bir şekilde güldüğünde bile, ben de güldüm istemsizce. Nasıl bir gülüşse artık, insanı ikilemde bırakıyordu.

"Çok garip birisin Donghyuck."

Evet, farkındaydım. Kafama eseni yapmak gibi bir huyum vardı. Beni garip yapan da bu huyumdu zaten.
Beni tanıyan insanlarsa yavaşça anlıyorlardı ki, aslında o ponçik Hyuck hiç yokmuş. Dışarıdan sevimli ve çok tatlı bir donut gibi gözüküyor olabilirdim ama özümde bir koala hatta kene yatıyordu. Hem de uyuz, başa çıkılamaz bir 'koke'.

"Aslında oldukça normalim."

Bana daha fazla o şekilde bakmasa iyi olurdu. Kendimi garip hissediyordum ve sanırım midem bulanıyordu. Umarım üstüne kusmazdım.

Aniden hemen yanımızdaki sokaktan koşan insanların ayakkabı sesleri gelmeye başladı. Birkaç kişi olmalıydı.
Mark kolumu yeniden tutmuş ve bulunduğumuz kapalı dükkanın sağ tarafına çekiştirmişti beni. Yine ne oluyordu?

"Beni sadece senin takip ettiğini düşünerek yanılmışım."

Vay be! Hayata bak. Birden fazla kişi tarafından takip ediliyordu. Gerçi sosyal medya hesabından bahsetmiyorduk ama bu da ayrı bir yetenekti.
Ayak sesleri yaklaştığında ve etraf giderek sakinleştiğinde, bu duvarın arkasında durup neden saklandığımızı düşündüm.
Yuta'nın bahsettiği adam kafayı Mark'a, yani Billionaire'e takmış olmalıydı. Belki de bu gelenler onun adamlarıydı. Bizi bulsalar ne yaparlardı acaba?

"Başıma Jungwoo'suz da bela alabiliyormuşum."

Fısıltıyla söylendiğimde hafifçe gülmüştü Mark. Söylediğim her şeye gülüyor gibiydi. Beni komik mi buluyordu ne.
Çok geçmeden yeniden ayakkabı sesleri duyuldu. Gittikçe uzaklaştılar.

"Neden saklanıyoruz ki, sen hepsini dövebilirsin. Kaç kişiler bilmiyorum ama."

Son cümlemi sessiz söylesem de duymuş ve yine gülmüştü. Birlikte duvarın arkasından çıktıktan sonra geldiğimiz yola geri döndük.

"Beni robot falan mı sanıyorsun sen. Halbuki her gün savaş yaralarıyla geliyorum kampüse."

Bu defa ben güldüm. Savaş yarası ne ya, sanki zorla dövüştürüyorlar.
Belki.
Bilemem.

"Yorulmuyor gibisin ama. Söylediğin gibi, her gün yaralısın. Yinede devam ediyorsun."

Ağzını aramaya karar vermiştim. Anca böyle öğrenebilirdim. Halbuki çok güzel bir yüzü vardı, nasıl kıyabiliyordu kendine böyle?

Hafifçe omuz silktikten sonra eliyle karşıda kalan bir yolu işaret etti.

"Bu yoldan gidersen daha çabuk evde olursun. Artık sana eşlik edemem."

Kafamı salladım hafifçe. Bir şey de söylemiyordu. Kilitli bir kutu gibi, zorladıkça da yoruyordu.

"Teşekkürler."

Hafifçe gülümsediğinde karşılık verdim aynı şekilde. Ardından arkasını döndü ve öteki yöne doğru ilerlemeye başladı.
İçimde kalacağına dışarı çıkması daha iyiydi.

"Mark!"

Seslendiğimde dönmüş ve sabırla beklemeye başlamıştı. Geçen, yaklaşık, bir dakikanın ardından kendimi gaza getirmeyi başarmış ve söylemiştim.

"Kendine dikkat et."

Arından tepkisine bile bakmadan hızla işaret ettiği yola ilerlemiştim.
Voah! Ne kadar hareketli bir gündü.





•••




Bölüm sonu!!! Umarım beğenmişsinizdir.
Oylamayı ve görüş bildirmeyi unutmayın, hoşçakalın!

Continue Reading

You'll Also Like

1.4K 282 15
Jaemin yetimhanedeki yeni hayatına alışmaya çalışırken beklemediği bir anda daha yeni kaynaştığı arkadaşlarından ayrılmak zorunda kalır.
203K 21.3K 34
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
78.8K 6.2K 29
Bilinmeyen: Sunum dosyanı unuttun bebeğim. Başlama tarihi: 17.12.2023 Bitiş tarihi: 17.01.2024
44.4K 3K 28
İsmi ile soyisminin baş harfleri aynı olanları öldüren dünya çapında bir çete. Ve Park Jimin'in yeni kurbanı JJ Yan ship> taegi 🦋