Fire Meets Fate

بواسطة masterofmalec

49K 4.3K 4K

Sevda ft Rüya gururla sunar 🎉🎈 Geçmişte yaşadığı trajedik bir olay sonucu kendine ve güçlerine küsen Alec... المزيد

"Airbender Enstitüsü"
"Nesin sen?"
"Çok güçlü bir düşman edindin."
"Susmayı öğren biraz."
"Oldukça nefes kesicisin"
"Ben Alec'im"
"Artık bir anka kuşusun"
"Bunu yapmayı istememiştim"
"İntikam planı"
"Elektrik akımı"
"Kahkaha tufanı"
"Biraz rahatlaman lazım"
"Ateşle oynamak"
"Parti zamanı"
"Günaydın prenses"
"Kral hareket"
"Sabrımı zorlama"
"Magnus asla değişmez"
"Düello"
"Hoşsun ama boşsun"
"Kıvılcım"
"Geçmişin hayaleti"
"Sen sarhoş musun?"
"Pişmanlık"
"Bana anlatabilirsin"
"Kalp kırıklığı"
"Umarım sonunuz benzemez"
"Fısıldanan Gerçekler"
"Nefes dahi alamıyoruz"
"Birlikte aşacağız"
"Antrenman"
''Günaydın."
"En iyisini hak ediyorsun"
"Sen iflah olmazsın"
"Şampiyonlar Ligi"
"Geçmiş belki de geçmemiştir"
"Sana aşığım"
"Müzik kutusu"
"Yeni ittifaklar"
"Sevgi bazen yetmez."

"Yardımların için teşekkürler"

1.3K 108 44
بواسطة masterofmalec

Magnus Alec'in az önce ateşle yaptığı o şeyleri fazlaca beğenmişti. Ama şimdi sahnede kendisi vardı ve bunun hakkını vermesi gerekiyordu.

"Hava her yerdedir." Diyerek söze başladı Magnus. Sonrasında elini salladı ve elinin içinde küçük ve sevimli bir hava hortumu oluştu. "Hava varken yapabileceğin hiçbir şeyin sınırı yoktur."

Küçük hortumu saniye saniye büyüttükten sonra yavaşça elinde kaybolmasını sağladı.

"Hava büyülüdür, kontrol etmeni sağlar." Deyip küçük bir el olayıyla Alec'in tişörtünün biraz havalanmasını sağlamıştı.

"Ve yeterince iyiysen ayaklarını yerden kesmeni sağlar." Deyip iki elini yere doğru çevirip kendisini yerden havalandırdı.

Sadece hava grubu gücü ile uçabilen bir gruptu. Bu onlar için hem eğlence hem de oldukça güzel bir savunma mekanizmasıydı.

Magnus daha fazla yükseldi ve etrafında dönerek aşağıya indi.

Alec onu izlerken resmen dili tutulmuştu.

"Çok güzeldi." Dedikten sonra baştan aşağı onu süzdü tekrar. Magnus gözüne her geçen saniye daha çekici gelmeye başlıyordu.

"Dene sen de." Deyip Alec'e yaklaştı Magnus. Ellerini bileklerinden tutup yere çevirdi. "Havayı ellerinde hisset, sonra onu iterek kendini yükselt."

Alec denileni yapmaya çalışmış olsa da pek başarılı olamamıştı.

"Bu biraz benim üstüme çıkan bir seviye sanırım." Dediğinde Magnus gülmüştü.

"Zorlamayı sevdiğini hepimiz biliyoruz." Deyip kendisi tekrar örnek göstermek için ayaklarını yerden havalandırdı. Alec ise yapma hırsına öyle çok kapılmıştı ki tekrar havayı hissedip Magnus'un dediklerini uygulamaya çalıştı.

Birkaç santim havalanmış olsa da yeniden ayakları yerle buluşmuştu

Magnus onun yanına indi ve gülümsedi. Bu, alaydan uzak gerçek bir gülümsemeydi.

"Yine de iyi gidiyorsun. Biraz daha çaba göstermelisin."

Magnus'un sözlerinin içtenliği karşısında Alec şaşırmış olsa da tekrar denemek adına harekete geçti. Bu sefer bir öncekinden biraz daha fazla yükselmiş olsa da aniden denge kaybı yaşadı, hava ellerinden kayıyor gibi hissederken bir şeylere tutunma ihtiyacı duydu.

Ve Magnus'a tutundu.

Magnus onu kaldıracak güçte olmadığı için Alec'le birlikte yeri boylamıştı. Alec onun üstünde uzanırken Magnus da onun altındaydı ve ortama büyük bir sessizlik hakimdi.

"Ben... birden kontrolümü kaybettim." Dedi Alec Magnus'u süzerek. Şu an çok yakınlardı ve birbirlerinin nefes seslerini dahi duyuyorlardı.

"Sorun değil." Diyerek Alec'in gözlerine baktı Magnus. Hala daha neden Alec'in kendi üstünden çekilmediğini düşünüyordu.

Gerçi ikisinin de bununla bir sorunu olmadığı kesindi.

"Yardımların için teşekkürler." Diyerek ona yaklaştı Alec. "Bunları asla unutmayacağım." Konuşurken dudakları tam anlamıyla Magnus'un dudaklarına temas ediyordu ve bu Magnus için oldukça zorlayıcı bir andı.

"Lafı bile olmaz. Sonuçta benim de sana işim düşebilir. Ödeşiriz."

Alec onun laflarını tam olarak algılayamıyordu çünkü beyni donmuş gibiydi.

Dudaklarını daha çok Magnus'un dudaklarına bastırdı ama ikisi de diğerini öpmek için herhangi bir hamle yapmıyordu. Sadece dudakları birbirinin dudakları üstünde öylece hareketsiz duruyordu.

Sanki ilk kim pes edecek yarışı yapıyor gibilerdi.

Tuhaf olan, aynı anda pes etmişlerdi.

İkisinin dudakları da hareket etmeye başladığında ilk defa gerçek bir öpüşme yaşıyor, bunu da iliklerine kadar hissediyorlardı.

İkisi de son derece kibardı. Alec sanki onu kırmaktan korkar gibi hareket ederken Magnus da aynı şekilde onu hissederek öpüyordu.

Birbirlerinin dudaklarına doğru nefes alıp veriyorlardı. Bu yüzden nefes sesleri normalden daha tahrik edici bir boyuta ulaşmıştı.

Magnus bir elini Alec'in ensesine çıkartıp diğer elimi Alec'in saçlarına göndermişti. Öpüşmenin verdiği hazla onun saçlarını okşuyor, ara sıra da saçlarını çekiştirmeyi ihmal etmiyordu.

Alec'in iki eli de yerde duruyordu ve ağırlığını Magnus'un üstüne vermemek için çabalıyordu.

İkisi de diğerini, tadını çıkara çıkara öpmeyi sevmişti. İkisinin de her saniye başı daha fazla dönüyor, nefesleri daha da hızlanıyordu.

Öpüşmelerinin bu kadar uzun soluklu olacağını ikisi de tahmin etmezken Alec sakince geriye çekildi ve bir süre altında dağılmış halde yatan Magnus'u izledi. Kendisinin de ondan pek bir farkı yoktu gerçi.

Önlerinde iki seçenek vardı şu an. Ya devam edeceklerdi ya da burada bırakacaklardı.

Gerçi Alec; Magnus bu kadar dağılmış halde altında yatarken bunu nasıl yarıda kesecekti kendi de bilmiyordu.

Gariptir ki ona karşı tamamen katı olan önyargı ve duyguları yumuşamaya başlamıştı. Onu öpme nedeni inat ya da intikam değildi. İstediği için öpmüştü.

Magnus'un da pek bir farkı yoktu. Gerçi o kararsız değildi, her türlü devam etmek istiyordu. Yarım bırakmak ya da bırakılmaktan nefret ederdi.

Sonunda Alec tekrar onun üstüne eğildi. Ama bu sefer boynuna yönelmişti. Dudaklarını yavaşça kalp gibi atmaya başlayan damarın üstünde gezdirdi. Bunu yaptığı her saniye Magnus'un nefesi daha da hızlanıyordu.

İki bacağını Alec'in beline sarıp bedenlerini daha da birbirine yaklaştırdı Magnus. Aynı anda onun altında aldığı zevkin etkisi ile kıvranmaya başlamıştı.

Alec bıraktığı ıslak öpücükleri yavaş yavaş yukarılara çıkardı. Magnus'un çenesine, dudağına ve yanaklarına küçük öpücükler bırakıp kulak çevresinde durdu. Dilini hafifçe dışarıya çıkarıp Magnus'un kulak memesini dili ile dudakları arasına alıp emmeye başladı.

Magnus şu an inlemesine hakim olamayacak kadar zor durumdaydı.

Alec'i, beline doladığı bacakları ile kendine bastırıp duruyordu ve bu karşılık Alec'in fazlaca hoşuna gitmişti.

Onun kulağı ile oynamayı kesip kendini tekrar aşağıya doğru itti ve Magnus'un tişörtü üstünden onun üst bedenine öpücükler bırakmaya başladı. Magnus şu an çıplak teni üstünde onu hissetmeyi istiyordu.

Alec ise biraz daha onu çıldırtmak için yavaş yavaş tişörtü yukarı doğru sıyırmaya başlamıştı. Bunu yaparken kendisini de bir hayli zorluyordu ama bu oyun zaten iki kişilik bir oyundu.

Yavaşça elini Magnus'un tişörtünden içeriye gönderirken Magnus'un beli gerildi. Alec'in tişörtü ölüm yavaşlığı ile sıyırmasını izlerken bu yavaşlığın ikisinin de hoşuna gittiğini fark etmişti.

Sonrasında nemli dudakları bedeni üstünde gezinirken buldu Magnus. Fazla hassaslaştığı için artık inlemelerini tutacak gücü kendinde bulamıyordu. Onun küçük inlemelerini duydukça Alec de kafayı yiyecek gibi oluyordu.

Ama hiçbir şekilde acele etmedi. Magnus'un koyu karamel rengindeki bedenini tadını çıkara çıkara keşfederken içinde ona karşı olan arzu ve şehveti son damlasına kadar doyuruyordu.

İkisi de konuşmuyordu, sanki konuşsalar büyü bozulacaktı. Bu yüzden ikisi de bedenleri ile konuşma kararı almışlardı.

Alec onun tişörtünü çekip aldıktan sonra yavaşça Magnus'u altında çevirdi ve onun yüz üstü bir halde uzanmasını sağladı. Sırtını merak ediyordu. Ve tahmin ettiği üzere en az diğer her şeyi gibi pürüzsüz ve mükemmel bir sırtı vardı.

Magnus ise artık düşünecek raddeyi aşmıştı. Tamamen içgüdüleri ile hareket ediyordu. Alec'in ona daha fazla dokunmasını istiyor, bunu arzuluyordu.

Alec ise ona istediğini her saniye veriyordu.

Magnus omzuna ve ensesine değen ıslak dudaklar ile boğazından gelen bir inlemeyi ortama bırakırken artık son bilinç tanesini de kaybetmek üzere olduğunu hissediyordu. Alec onun ensesini emerken bir elini de öne uzatıp Magnus'un karnı üstüne yerleştirmiş, onu kendine daha çok çekmişti.

Alec bu yakınlıkta ve temasta kendini Magnus'un kalçalarına sürtmeyi de ihmal etmiyordu.

Magnus'un yere koyduğu elleri adeta titriyor, Alec biraz daha devam ederse kendisini artık taşıyamayacak hale geleceklerini hissediyordu.

Alec biraz daha aşağıya kayıp Magnus'un sırtına ve beline de öpücükler bıraktıktan sonra onu tekrar sırt üstü çevirdi.

İkisinin de şu an gözleri şehvetle parlıyordu.

Magnus onun hala tamamen giyinik olmasından dolayı oldukça sinirliydi. Şu an tamamen çıplak olmaları gerektiğini düşünüyordu.

Ki sanırım Alec de öyle düşünmüş olacak ki üstünde duran tişörtü hızlıca çıkarıp yana attı ve eğilip tekrar Magnus'u öpmeye başladı.

Artık hareketleri daha aceleciydi. İşin içine dilleri de girmişti ve nefesleri daha ne kadar hızlanabilirdi ikisi de bilmiyordu.

Magnus Alec'in ellerini pantolonunda hissederken ona yardımcı olmak için kendi kemerini hızlıca çekip aldı. Gariptir ki ikisi de bu soğuk havaya rağmen üşümüyorlardı. Bedenleri adeta yanıyordu.

Sonunda ikisinin de pantolonları yerle buluşmuştu. Alec onun bacaklarını beline çektikten sonra bir eliyle Magnus'un kalçasını kaldırmıştı.

İkisi de son derece sona yaklaşmış oldukları için Alec tek hamlede onun içine girerken ikisi de inlediler. Magnus onun her hareketinin tadını çıkartırken Alec onun içinde milim milim daha da derine gidiyordu.

İkisi de ter içinde kalmışlardı. Ortamda nefes sesi ve inlemelerden başka bir ses yoktu.

Alec onun en derinlerindeydi, en hassas notlarında geziniyordu.

Daha önce kimse onu bu denli iyi hissettirememişti.

Alec Magnus'un yönetmesini istediği için yerlerini değiştirdi ve Magnus'u kucağına aldı. Kendisi de oturur pozisyona geçerken Magnus'un zevkini çıkarmasına izin verdi. Kendisi de onu izlerken yeterince zevkini çıkartıyordu.

Zorlamak adına ona yaklaşıp boynunu öpmeye başladığında Magnus kendini daha da Alec'e bastırdı. Sonrasında Alec'in omuzlarından destek alarak kendini yükseltip tek hamlede Alec'in kucağına tekrar oturdu.

İkisi de sayısız seks yaşamışlardı ama ilk defa bu kadar hissediyorlardı. Alec inleyerek kendini onun içine bırakırken Magnus da zirveye ulaşmıştı.

Yorgunlardı ama gece daha bitmiş değildi. Magnus onun üstüne kendini bırakmış olsa da Alec'i hala içinde hissediyordu. Biraz soluk aldıktan sonra ikisi de ikinci tura geçmek için hazırlardı.

Magnus kendisini yana attıktan sonra derin bir nefes alıp Alec'e baktı. Alec'in kendisini beklediğini biliyordu.

Ayaklanıp Alec'i çekerek kaldırdıktan sonra onu biraz ilerideki duvara itmişti.

Yeterince hazırlardı ama Magnus oynamak istiyordu.

Alec'in boynunu öpmeye, o kısmı emmeye başladıktan sonra bir eliyle de Alec'in göğüs ucunu okşuyordu. Kasıkları birbirine sürekli temas ederken ikisi de yeniden tahrik olmaya başlamışlardı bile.

Magnus acele etmeyecekti, bu yüzden yüzünü yukarı çıkarıp Alec'in ona yaptığı gibi kulak memesini emdi. Bir elini Alec'in kalçasına indirip kalçasını sertçe yoğurmaya başladı. Dudaklarını ısırıp çekiştirdi, dilini dudakları arasına gönderdi.

Alec onun intikam almasına izin vermişti ama artık dayanamıyordu bu yüzden bir bacağını onun beline doladığında Magnus'un yüzüne bir gülümseme yayıldı. Sonrasında sakince bedenleri birleşmişti.

O anlar onlar için yeterince tuhaftı. İkisi de saçma bir şekilde birbirlerine gereğinden fazla iyi davranmışlardı.

Bu onlar için ileride oluşacak bir barışın simgesi miydi yoksa her şey fırtına öncesi bir durgunluk muydu bunu zaman gösterecekti.

...

Raphael kendine biraz daha geldikten sonra sabah yatağında doğrulmuştu ama Simon'ı odada bulamamıştı. Etrafına bir süre bakıp öylece yatağında oturmaya başladı ve kısa zaman sonra ayaklanıp odada birkaç tur attı.

Gidip Heidi'yi görmeye ihtiyacı vardı şu an. O yüzden revirden çıkıp Heidi'nin odasına yürümeye başlamıştı.

Kısa zaman sonra kardeşinin kaldığı odanın koridoruna vardığında birkaç saniye hareketsiz kalmıştı çünkü Heidi ve Jonathan'ı koridorda öpüşürken bulmuştu.

Omzunu koridor duvarına yaslayıp sesli bir şekilde öksürdüğünde Heidi hızlıca Jonathan'dan uzaklaşmıştı.

"Abicim ayaklanmışsın." Dedi Heidi sesini son derece sevimli tutmaya çalışarak. Raphael o sırada Jonathan ile göz teması kuruyordu.

Jonathan ise oldukça rahat bir tavırla duvara yaslanmış, ona sert bakışlar atan Raphael'i alaycı bir tavırla süzüyordu.

"Bir sorun mu var Raphael?"

"Hayır, bir sorun yok." Deyip derin bir nefes aldı Raphael. Heidi'ye ya da onun takıldığı herhangi bir insana karışmazdı, birbirlerine bu konuda oldukça saygı duyuyorlardı. Ama yine de Jonathan'ın bu rahat tavrı sinirini bozmuştu. "Heidi, seninle sonra konuşuruz olur mu?"

"Sorun değil, şimdi de konuşabiliriz eğer istersen."

Heidi abisinden genelde çekinmezdi ama şu an utanmıştı ve kendini kötü hissetmişti.

"Sonra konuşabiliriz dedi işte Heidi." Deyip güldü Jonathan. "Gidersen eğer biz de böldüğün olayımıza geri dönelim."

"Bence kiminle konuştuğuna dikkat et, sonrasında ağlayan siz oluyorsunuz."

Raphael son kez Heidi'ye bakıp yürümeye başladığında Heidi içindeki öfkesini her hücresinde hissetmişti.

"Abin sinir bozucu bir insan."

Jonathan Heidi'yi kendine çekeceği sıra Heidi sinirle onu itmişti.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun ya?"

"Sorun ne?"

"Farkında mısın bilmiyorum ama karşında abim vardı. Nasıl bu kadar laubali konuşabilirsin onunla?"

"Abini takmıyorum. Fark ettiysen o da beni takmadı zaten. Ki doğru bir şey yaptı."

"Ne yani, sence abim senden çekindiği için mi sessiz kaldı?" Deyip gülmeye başlamıştı Heidi. "Üzgünüm ama her kız abisi sen ve Sebastian gibi dağdan kaçma değiller. Siz kardeşinizin kararlarına saygı duymuyorsunuz diye Raphael'in de aynısını yaptığını mı sanıyorsun?"

"Bu olayı fazla büyüttün bence şu an."

"Hayır aslında olması gerektiğinden daha bile az tepki veriyorum. Abim benim için şu hayatta en değer verdiğim şeydir. Ve sen ona bu şekilde davranamazsın."

"Heidi bak..."

Jonathan onun kolunu tutmaya çalıştığı zaman Heidi sinirle kolunu çekmişti.

"Senin farklı olduğunu düşünmüştüm ama ne yazık ki öyle değilmişsin. Bundan sonra benden uzak dur."

Heidi geçmeye çalıştığında Jonathan şaşkınlık içinde ona yönelmişti.

"Seninle sevgili bile değiliz, senle sevgili olmadan benden ayrılıyorsun."

"Ne kadar şanslı bir kızım baksana. Raphael'i sevmiyor olabilirsin Jonathan, emin ol o da seni sevmiyor ama ben senin gibi bir adamla hiçbir şey yürütemem. Oysa seni hayatıma alabilirim sanmıştım, demek ki yanılmışım."

Heidi odasına girip kapısını sertçe kapattıktan sonra derin birkaç nefes almıştı. Jonathan'dan gerçekten hoşlanıyordu ama bu alaycı tavrı hiç hoşuna gitmemişti.

Jonathan ise şaşkın olmasına rağmen bir yandan da kendisine son derece sinirliydi. Aynı durumda Clary'i görse ve karşısındaki adamın böyle bir tavrı olsa onu yaşatmazdı. Şimdi niye kendisi bunu yapmıştı ki?

"Heidi ben... ben üzgünüm. Böyle bir şey yapmak istemezdim."

"Gidip kendi kendine üzülmeye devam edebilirsin çünkü ben bu işte yokum."

Jonathan derin bir nefes alıp verirken kendine her saniye daha da sinirleniyordu.

Şu ana kadar Heidi niyetini ona birçok kez belli etmişti ve Jonathan korkakça davranıp hep geri planda kalmıştı. Şimdi ise her şeyi berbat hale getirmişti.

Daha fazla gururunu öldürmek istemediği için odanın kapısından uzaklaştı ve sinirli bir halde yürümeye başladı.

Hayatına ilk defa birisini alacakken nasıl olur da işleri bu kadar yokuşa sürebilmişti.

....

Raphael sinirini herhangi bir şeylerden atmak istercesine yürürken birisine çarparak geriye sendelemişti. Çarptığı kişi ise yeri boylamıştı.

"Öldürseydin!" Dedi Malia biraz asabi bir tonla konuşup.

"Üzgünüm, sinirliyim biraz."

Malia'ya elini uzattığı zaman Malia şaşkınca onun eline bakmıştı.

"Sen kimsin ve Raphael'e ne yaptın?" Diyerek onun elini tuttu Malia ve ayaklandı.

"Bir şey soracağım. Sen ve Heidi Morgenstern erkeklerinde ne buldunuz anlam veremiyorum. Kaba ve ukalalar. Ayrıca saygısızlar da."

"Senin neye sinirli olduğun belli oldu." Dedi Malia gülerek. "Morgenstern cazibesi diye bir şey var."

"Bence bu, sizin bir bahane bulup kafadan attığınız bir düşünce."

"O da olabilir tabii. Ama Jonathan iyidir, kuşkun olmasın."

"Evet evet çok iyi. Saygısızlıkta çok iyi olduğu kesin."

Raphael sırtını duvara yasladığı zaman Malia da sırtını aynı şekilde duvara yaslamıştı.

"Anlat ve rahatla."

Raphael olan şeyleri özet geçerken Malia son derece şaşkındı.

"Yuh! Açık söyleyeyim iyi sakin kalmışsın sen. Ben bile sinirlendim şu an."

"Heidi özgür bir şekilde büyüdü. Babam ona asla karışmadı, nitekim ben de karışmadım. Orada Heidi'ye bir şey söylesem çok alınırdı. Jonathan'a laf etsem haksız olurdum çünkü yaptıkları gizli saklı bir durum yok ortada. Ama o tavrı... beni çileden çıkarttı."

"Haklısın bu konuda." Dedi Malia başını sallayarak. "Ben Peter gibi bir baba ve Derek gibi bir üvey abi ile büyüdüm. Hayatı resmen bana zehir ettiler ve ağzıma sıçtılar. Sebastian ikisini gördüğü zaman ceketini ilikliyor o derece. Ama biliyor musun, senin gibi bir abim olsun isterdim."

"Cidden mi?"

"Evet. Yani sen gerçekten iyi bir abisin ve çok anlayışlısın. Heidi'ye olan sevgini biliyorum ki Heidi çoklukla bana senden bahsediyor. Sana hep hayran büyümüş. Eminim Jonathan'ın yaptığı şeye sessiz kalmamıştır."

"Ben de öyle düşünüyorum." Deyip Malia'ya baktı Raphael. "Teşekkür ederim Malia, bu iyi geldi."

"Ne demek. Konuşmak istersen her zaman buradayım."

Malia ona el sallayıp giderken Raphael ona karşı içinde oluşan sevginin tekrar alevlendiğini hissetmişti. Oysa bunu sürekli dibe gömmeye çalışıyordu.

Ne kadar inkar etse de Malia onun kardeşiydi. Nefret etmeye çalıştığı her an bu gerçekle karşı karşıya gelmeye devam edecekti.

...

Bu da böyle bir bölüm oldu işte...

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

346K 13.3K 77
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
35.3K 1.9K 32
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...
29.5K 3.7K 68
Hep aynı yıldıza bakarsan yolunu asla kaybetmezsin...
362K 33.3K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...