Prince | Taekook

By InEfFaBlE_vKoOk

589K 45.1K 29.2K

°Mpreg° Kim Hanedanlığı'nın prensi kendisine verilen hiçbir hediyeyi kabul etmez. Onu görene kadar... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
Final

0

52.1K 2.8K 2.2K
By InEfFaBlE_vKoOk

Six prince'yi silip taekook şeklinde yazmak istediğimi söylemiştim ve sözümü tuttum umarım okur ve beğenirsiniz.

_

|Hediyeni kabul ediyorum efendi.

Şiddetli dalgaların esir olduğu denizin üzerinde yüzen bir gemideydim. Dalgalara eşlik ederek sallanan gemi midemi bulandırmaya başlamıştı. Köşeye sinmiş bir şekilde oturuyordum. Üzerimde diğer kölelerin giydiği gibi beyaz bir kıyafet vardı. Kasabaları yağmalayarak aileleri katledip kız, erkek karışık olarak gençleri topluyorlardı. Ben de onlardan biriydim.

Beni büyüten yaşlı teyzem kan bağımız olmasa da bana sahip çıkmıştı. Ailem balıkçılıkla uğraşıyordu ve onları fırtınalı bir gece gemi ile denize açıldıkları gün kaybetmiştim. O gün küçük olsam da yaşadığım acı büyüktü. Ben o gün dalgalara sadece ailemi değil küçük kalbimi de gömmüştüm.

Beni büyütüp sahip çıkan teyzem ise yağmacıların kurbanı olmuştu. Beni kurtarmak isterken kendini feda etmişti lakin işte buradaydım. Nereye gittiğini bile bilmediğim bir gemideydim.

Kimseyle konuşmuyordum. Ağzımı bıçak açmıyordu ve yemek yemiyordum. Sadece nereye gideceksek artık varmak istiyordum. Geminin küçük penceresinden dışarı baktığım da uzaktan gördüğüm yer yaklaştığımızı anlamamı sağlamıştı. Geceydi ve bir kutlama olmalıydı ki gökyüzünde havai fişekler patlatılıyordu. Renk renk havai fişeklerin ışıkları ortama kısa süreli hoş bir görüntü sunuyordu.

Sonunda bulunduğumuz yere gelen tiksinç adamlar ile yüzümü buruşturmuştum. İğrenç sırıtışları ve gülünce gözüken sarı dişleri üstüne üstlük burun direğimi sızlatan kokuları ile zaten bulanan midem daha da kötü olmuştu. Her birimizi kolumuzdan tutup kaldırmış ve güverteye kadar peşlerinden götürmüşlerdi. Neden bir anda güverteye getirildiğimizi bilmiyordum. Lakin çıkınca gördüğüm adamlar ile gerilmiştim.

Önde duran adamın kıyafetlerinden soylu olduğu belliydi. Önünde zorla diz çöktürülen bedenlerde olan bakışları her birimizin yüzünde geziniyor, uzun sakalını ise bu esnada tek eliyle okşuyordu. Bende duran bakışları ile gerilmiş ve kafamı eğmiştim. Onunla göz göze geldiğimde gözlerinde gördüğüm parıltılar beni ürkütmüştü. 

Adım seslerinin bana doğru gelmesi,  zaten hızlanan kalbimin olacakmış gibi daha da hızlanmasına yol açmıştı. Derin derin nefesler alarak uzun gelen saniyelerin ardından kolumdan tutularak kaldırılmış, az önce ki sakalıyla oynayıp bizi süzen soylunun önüne getirilmiştim.

Tek eliyle çenemi tutup kafamı sağa sola çevirerek yüzümü incelemiş. Ardından kolumdan tutarak etrafımda dönmemi sağlayarak vücudumu süzmüştü. Şu an ne olduğuna dair bir fikrim yoktu. İzinsizce vücuduma dokunulması beni rahatsız etse de bu adamlardan tırstığım için çıt çıkaramıyordum. Her an kılıçlarını çekip kafamı gövdemden ayırabilirlerdi. 

"Güzel." demişti adam mırıldanarak. "Bunu beğendim güzelce hazırlayın." 

Bana 'bu' diyerek hitap etmesi sinirlerimi bozsa da ses çıkarmadan yanıma gelip kolumdan tutanlara ayak uydurmuştum.

Geminin içinde bulunan bir odaya getirilmiştim. Bizi tuttukları yerden daha temiz ve bakımlıydı. Koca bir yatağın iki yanında bulunan ahşap komidinlerin üzerinde yer alan mumlar etrafı aydınlatıyordu. Kırmızı tonlarının hakim olduğu oda da bulunan başka bir kapıya yönelerek açmış ve beni içeri sokmuşlardı. Tamam bir geminin içinde hamam beklemesem de şaşırtıcıydı. Genelin aksine küçüktü ama şirindi. 

Beni getiren bedenler hiç ses çıkarmıyor işlerine odaklanmış bir şekilde duruyorlardı. Önce üzerimdeki kıyafetlerden kurtulmuş sonra beni sıcak su dolu küvetin içine sokmuşlardı. Bedenim yıkanırken sıcak su vücudumu mayıştırmıştı. Lakin neden bir anda böyle bir muamele gördüğümü anlayamamıştım. O adamın altına girmemi istemezlerdi umarım çünkü buna kesinlikle karşı çıkardım. O yaşlı bunakla sevişmektense ölmeye bile razıydım. 

Hamamın içini esir alan yaz çiçeği kokuları beni gülümsetmişti ama hemen gülümsememi durdurmuştum. Hemen mutlu olmamalıydım. 

Beni temizlemelerinin ardından tekrar odaya sokmuş ve giydirmeye başlamışlardı. Her dediklerine uyuyor, ses çıkarmıyordum. Bundan memnun olmuş yüz ifadeleriyle işlerini yapsalar da tek isteğim bunun çabucak bitmesiydi. Eğer zorluk çıkarırsam bu iş daha da uzardı.

Üzerime giydirilen tül kıyafet ile kızarmıştım. Üst gövdem tamamen açıktaydı ve altıma ise üzerimde ki tül  kıyafete uyumlu olarak bir alt giydirmişlerdi. Bal rengi saçlarım dalgalı bir şekilde alnıma dökülüyor, beyaz tenim mum ışığı altında adeta parıldıyordu. Vişne rengini alan dudaklarım ve zaten büyük olan lakin çekilen sürme ile daha da büyük görünen gözlerim, yanaklarıma hafifçe serpiştirilen pembe toz ile pembeleşen yanaklarım ile bence gayet güzeldim. Tamam aynadan kendime bakarak kendimi övmem bence delilik değildi. Bu güzelliğin biri tarafından övülmeye ihtiyacı vardı ve ben de tam olarak bunu yapıyordum.

Sonunda odadan çıkartılmış ve yine beni hazırlamalarını söyleyen adamın yanına getirilmiştim. Memnun mırıltıları eşliğinde bedenimi süzmüştü. Benimle ne işi olduğunu hala anlayamasam da bekleyip görecektim. 

"Bu güzel bedeni kendime saklamak vardı ama neyse." sessizce mırıldanması ile yutkunmuş ve içimden beni kendine saklamadığı için tanrıya teşekkür etmiştim.

Sonunda gemi durmuş ve hemen iskelenin ilerisinde duran atlı arabaya yönelerek ona binmiştik. Sadece peşlerinden ilerliyordum. Arkamızdan gelen iri adamların bakışları bazen tülden dolayı gözüken vücudumda olsa da sonradan çekiyorlardı. Lakin bu benim utanmama engel değildi.

Atlı araba sonunda durduğunda yolculuk kısa sürdüğü için şükrederek arabadan inmiş ve yine beni götürmelerine ses çıkarmadan eşlik etmiştim. Koca bir sarayın bahçesindeydik ve burada ne işimiz olduğunu bilmiyordum. Sarayın ihtişamlı bahçesinde türlü bitkiler vardı. Rengarenk çiçekler ortama güzel görsel bir şölen sunmuştu. Bahçede bulunan havuzlu çeşmenin akan suyu ortama bir melodi gibi dağılıyordu. Sonunda saray kapısının önüne gelince kapıda duran silahlı askerler kapıyı açmış ve içeri geçmemizi sağlamışlardı. 

Koca sarayın içinde yürürken ileriden şenlik olduğunu belli eden müzik ve insan sesleri geliyordu. Koca bir kapının ardında durunca adını hala bilmediğim ama kısaca yaşlı bunak dediğim adam yanımızda bulunan görevliye beni teslim ederek, çağırdığında içeri getirilmemi istemişti. Gerilmiştim. Hala hiçbir şey bilmiyordum. Dışarıdan sakin görünsemde içim içimi yiyordu. İçimde bir miktar da öfke vardı. Gözlerimin önünde öldürülen teyzemin bağırışları kulaklarımda yankılanıyor görüntüsü gözümün önünden gitmiyordu.

Biraz geçen sürenin ardından büyük kapı açılmış çıkan görevli hediyenin getirilmesini istemişti. Kolumdan tutulup içeri götürülmem ile hediyenin bizzat ben olduğumu kavramıştım. İçeri girince susan sesler ile etrafıma bakınmış, herkesin bana baktığını görünce utanarak başımı eğmiştim.

Ortada bulunan ihtişamlı ve büyük bir masada bir sürü soylu oturmuş ziyafet çekiyordu. Masanın üzerinde asılı duran koca avize ile ortamın aydınlanması sağlanmıştı. Etrafta çalgı çalan insanlar vardı ve dediğim gibi hepsi bana bakıyordu.

Sonunda sessizliği bozan, beni buraya getiren yaşlı bunak olmuştu. Ayağa kalkarak saygıyla birinin önünde eğilmiş bakışlarımın eğildiği kişiye çevrilmesine neden olmuştu. Göz göze geldiğim bedenin bakışlarından utanarak gözlerimi kaçırmıştım. Pek göz teması kurabilen biri değildim ve göz teması kurunca gözlerimi kaçırmama engel olamıyordum.

"Prensim bu hediye sizin için." Zaten sessiz olan ortama bir gerginlik düşmüştü. Herkes sanki nefeslerini tutmuş prensin ne tepki vereceğini bekliyordu.

Duyulan sandalye sesinin ardından bana gelen adım sesleri ve çenemin uzun kemikli parmaklar tarafından tutulup kaldırılması ile göz göze geldiğim beden ile titremiştim. Esmer teninin üzerine dökülmüş siyah saçları ve derin bakan biri tek diğeri çift kapaklı gözleri...O adeta yunan tanrılarına benziyordu. Ya da yunan tanrıları onun yanında halt yemişti.

Yüzümü incelemiş ve gözleri gözlerimin içine bakarken ilk defa duyduğum lakin her zaman duymak istediğim derin ve erkeksi sesi ile konuşunca herkesin şaşkınlığı bariz suratlarından okunurken beni buraya getiren adam gururla sırıtıyordu.

"Hediyeni kabul ediyorum efendi."

Bölüm sonu.

Umarım beğenmişsinizdir.

Bu arada tül kıyafeti sizin hayal gücünüze bırakıyorum ;)

Durmadan yeni kitaplar yayınlıyorum ehe :) daha önceden dedim mi bilmiyorum ama aklıma bir sürü fikir geliyor ve ben burada bulunduğum sürece her türlü konuda değişik hikayeler yazmak istiyorum. Neyse bunu da zamanla göreceğiz umarım güzel bir şeyler çıkar bu hikayeden.

Bu arada hikaye ismini öylesine koydum belki ileride değiştiririm zaten değiştirirsem duyururum.

Mutlu kalın 💜

-09.05.2019

Continue Reading

You'll Also Like

7K 851 35
ddangjeong: Jisung ciddi bir şekilde soracağım dalgaya alma 102-e 'deki Minhoya mı yazıyorsun? minmin: Saçmalama be ne alakamız var bizim onla ...
10.1K 818 19
"Yıllardır kayıp olan eşini bir uçurum kenarında ölmek üzereyken bulur,ya da bulduğunu sanar" Bu fic için umutluyum umarım başarabilirim. Top:Taehyun...
122K 15.3K 30
Omega Taehyung'un önceki eşinden olan bir kız çocuğu vardı, Alfa Jeon ise kreş öğretmeniydi. "Kim demiş Hyunjae'nin babası yok diye? Ben onun babasıy...
37.3K 3.3K 13
Delta × Omega Yüzyılın deltası ve onun ruh eşi güzel omega