Kabusun Maskeleri Düşerken

由 sucveraskolnikov

1.4K 192 124

Kimine göre ölmeyi istemek, bir hastalıktı. Günahtı, düşüncesi bile kana karışan, oradan beyne giden bir virü... 更多

1
2
3
4
6
7
son

5

164 31 10
由 sucveraskolnikov

Bucky kendine geldiğinde, uyandığı yeri ilk defa görüyormuş gibi inceledi. Kaslarındaki ve başındaki ağrının sebebini söyleyemezdi, sanki kendinden üç kat büyük bir savaşçı tarafından saatlerce dövülmüştü.

Daha sonra onu gördü, Kızıl Cadı'yı.

Genç kız ondan korkuyormuş gibi biraz uzaktan izliyordu adamı, üzerindeki giysiler ve bakışlarındaki mahmurluk yeni uyandığını anlatıyordu. Nefes nefese kalmıştı.

Birden zihnindeki çoğu şey aydınlandı ve yaptıklarını kendisi de gördü. Gece gördüğü kabusu, uyandıktan sonra yaptıklarını ve genç kızı nasıl kendinden ittiğini...

Ve sonra, asla iyileşemeyeceğini anladı.

Asla normal olamayacaktı, o adam yıllar önce buza gömülmüş, yerine başka biri çıkmıştı. Bir katil.

"Wanda ben... Özür dilerim."

Sesindeki suçluluk elle tutulabilecek, gözle görülebilecek düzeydeydi ama kız bunu umursamadı. Emin adımlarla Bucky'ye yürüyüp yanına oturdu ve elini uzatıp yüzüne düşen saçlarını arkaya itti.

"Sorun değil Buck, iyi olacaksın."

Kafasını hayır anlamında salladı.

"Yanıldık, şu halime bir bak... Herkese zarar veriyorum ve bunu kontrol edemiyorum."

Ayağa kalkıp elini uzattı adama, yüzünde biraz sarsılmış da olsa güven vardı.

"Seni anlıyorum ama çok yaklaştık... Uzun zamandır hiç kabusun yoktu eğ-"

O konuşurken Kış Askeri çoktan ayağı kalkmıştı, sabrını taşıran cümleler ardı ardına sıralanırken kendini tutamadı.

"Beni anlıyor musun?! Nasıl? Yaşadıklarımı bildiğini sanıyorsun ama tek bildiğin o sahte kağıt parçaları. Hissettiklerim orada yazmıyor!" Ses tonunun ayarlayamadığı gibi söylediklerini de hesaplamıyordu.

Yıllarca öylesine alışmıştı ki kendi yalnızlığına sarılmaya, şimdi ona uzatılan ellerin sahibine nasıl davranacağını bilemiyordu. Neyse ki Wanda onu anlayacak kadar çok yaşamıştı insanların zihninde. Neleri kaybedeceğini göze alarak konuştu, artık hiçbir yalanı istemiyordu bedeninde. Ağırlıklarını hissedebiliyordu.

"Seni anlayacak birini tanıyorum Kış Askeri."

James önce durakladı, daha sonra olasılıkları düşündü. Çok uzun sürmedi bu çünkü Kızıl Cadı odadan çıkmak için arkasını dönmüştü bile.

Yürürken konuştu, odadan çıkmadan bir adım önceydi bu.

"Hazırlan, yola çıkıyoruz."

Tanımadığı yolları adımlarken yanındaki kıza merakla bakıyordu James. Başlarda sorduğu soruların hiçbirine cevap alamayınca bir süre sonra sormaktan vaz geçmişti.

Aceleyle üzerine siyah bir pantolon ve bordo, uzun gömlek geçiren genç kızın ona hiçbir şey açıklayacak hali yoktu. Nasıl olsa birazdan Bucky için her şey aydınlanacaktı ve Wanda yalanların ortaya çıkmasını korkuyla birlikte derin bir sessizlikle bekliyordu.

Kış Askeri'ne, şehrin dışındaki eski eve kadar eşlik etti, evin kapısını çalmadan önce telefonunu çıkartıp Bucky'nin bilmediği birine mesaj attı. Sadece birkaç saniye sonra sanki telefonun ucundaki kişi bunu bekliyormuş gibi kapının açılma sesi duyuldu.

"James... Sadece şunu bil, anlatmak istedim."

Bucky'nin kafası karışmıştı.

"Neler oluyor anlamıyorum, Wanda. Neden buradayız?"

"Birazdan öğreneceksin zaten, başından beri anlatmadıklarımı da... Seni burada bekliyorum, üst kata çık."

Kış Askeri'nin kaşları çatıldıkça çatıldı ve uzun zamandır aklındaki bir nebze azalan sorular katlanarak çoğaldı. Genç kız başından beri yalan mı söylüyordu?

Hangi konuda?

Başını salladı, belki de doğru söylediği hiçbir şey yoktu.

İçeri girip girmeme konusunda kararsızdı, eğer kız onun düşmanıysa ona karşı koyması imkansızdı. İçeride onun gibi bir sürü mutant olabilirdi, öte yandan bir yanı buna inanmayı reddediyordu.

Wanda kötü biri değildi, olamazdı.

En azından Kış Askeri buna inanmak istiyordu.

Az önce açılan kapıyı içeri doğru itti ve arkasında endişeli bir Wanda bırakarak içeri girdi. Genç kız kapının önüne oturarak beklemeye başladı.

Bir yanı kalkıp gitmek isterken diğer yanı Bucky'nin peşinden içeri girmek istiyordu. Adamla kaldığı süre boyunca uzun zamandır hissetmediği duyguları yaşamıştı ve bunların birazdan biteceğini tahmin ediyordu.

Aynı anda Kış Askeri ahşap, neredeyse boş olan evin içinde merdivenleri arıyordu. Paslanmış kapılar ve örümcek ağlarıyla dolmuş duvarların arasında ilerleyen Bucky'nin aksine buraya giren biri asla üst kata çıkma ihtiyacı duymazdı.

Her an yıkılacakmış gibi duran merdivenlerden çıktıktan sonra alt katla uzaktan yakından alakası olmayan bir yere çıktı gittikçe tedirgin olmaya başlayan adam. Adımlarını ağır ağır atıyordu.

Şimdi geldiği yer çok daha modern döşenmiş ve her yanda kullanıma hazır silahlar barındıran odalardan oluşuyordu. Yerler birkaç günlük kirle dolmuş ama genel olarak topluydu, birinin yaşadığı belliydi.

"Buck!"

Epey aşina olduğu ama yıllardır dinlemediği sesi duyunca yerinde bir anda dondu, etrafını taradı ve sesin geldiği yöne doğru ilerledi.

Bu sefer adımları kararlı olmaktan uzak, neredeyse telaşlaydı. Öldüğünü sandığı adam kapının hemen arkasındaydı ve bunu görmesine çok az kalmıştı.

"Steve?"

Sesinde çokça yorgunluk, şaşkınlık ve biraz da öfke vardı. Duygularının hedefi kimdi o da bilmiyordu.

Tek bildiği, karşısında duran adamın uzun zaman önce ölmüş olduğuydu. Ancak görünen o ki yanılmıştı.

Çünkü kapının hemen dışında elleri, vücudunun iki yanında olan adam pek de ölü gibi durmuyordu. Her an tetikteydi, üzerinde dikkat çekmeyecek spor kıyafetler ve yüzünü gizleyecek bir şapka vardı. James kimden saklanıyor olduğunu merak etti, o Amerika'ydı. Kendisi gibi bir suçlu değil.

"Buck? Beni hatırlıyor musun?"

Kış Askeri, adama yaklaştı, tuhaf bir duruşu vardı. Sanki bedeni ona ağır geliyor, yükün altında eziliyormuş gibi...

"Hepsini hatırlıyorum, olan her şeyi..."

Birden yerinde durdu ve yaşadıklarını sindirmeye çalıştı, son yetmiş yıldır sıkça yaptığı bir şeydi.

"Seni hatırlıyorum, ölümünü. Nasıl?"

"Anlatacağım... Önce oturmamız lazım."

Bucky'nin içindeki zıtlıklar birbirleriyle savaşıyordu. Bunca zamandır öldüğünü sandığı en yakın arkadaşı karşısındaydı ama Bucky'nin ona sarılmaya yüzü yoktu. Hiçbir şeye yüzü yoktu, işleri eline yüzüne bulaştırmıştı.

"Hiçbir şey anlamıyorum. Kendi gözlerimle gördüm ölümünü."

Steve ona cevap vermek yerine topallayarak odanın içindeyi koltukların birine oturdu, ondaki tuhaflık anlam kazanmaya başlamıştı.

"Tüm dünya öyle sanıyordu, hatta kurtarılana kadar bir süreliğine ölüydüm ama kaybettiğim tek şey bu oldu."

Eliyle sol bacağını gösterdi ve pantolonunu yukarı çekip takma bacağını güneş ışığı ve Bucky'nin gözleriyle buluşturdu.

Suçluluk duygusuyla çarpıldığını hissetti Kış Askeri. Ayakları titredi ve güçlükle o da kendini rastgele bir koltuğa bıraktı.

"Benim yüzümden."

Bir soru değildi, hatta tam bir cümle gibi de çıkmamıştı sesi. Daha çok fısıltıyla yapılan yalvarıştı, sessiz bir özür.

"Senin değil, Hydra'nın yüzünden."

Ve Bucky için eksik olan tüm noktaları çizdi sözleriyle buzdan, Bucky'nin aksine bir kahraman olarak çıkan adam.

S.H.I.E.L.D.'in yok oluşundan sonra yeniden kurulan İntikamcılar'ı, Ultron'la savaşlarını ve kendisinin yerini buluşunu...

Anlattıklarıyla birlikte aslında Bucky, onu aslında ne kadar az tanıdığını anladı. Steve buza gömülüp ölmüştü, yerine buzdan çıkan Kaptan Amerika ise ona oyunlar oynayan bir sahtekardı.

"Bunca zaman yaşadığımı bildiğin halde benden uzak mı durdun?!"

Yükselen ses tonunda şimdiye kadar hissetmediği bir çaresizlik vardı.

"Yanına gelmek istedim ama bu çok tehlikeliydi, varlığının bilinmemesi gerekiyordu. Bu yüzden yanına başkası-"

"Ne?"

Aslında gözünün önünde olup görmeyi reddettiği isim yankılandı kafasında.

"Wanda."

Amerika'nın en erdemli adamı, karışındaki adamın içinde yarattığı kaostan bihaber konuşmaya devam etti.

"Evet, o geldi senin yanına. Aramızda en az dikkat çeken kişi oydu, henüz İntikamcı olduğu pek bilinmiyordu."

Nefes almakta zorlandı başından beri kandırılan adam.

"Bunu istemiyorum!"

Kuruyan boğazına rağmen bağırmak onu rahatlatmadı, gözleri yanıyordu. Tek istediği içinde bulunduğu durumu arkasında bırakıp koşarak kaçmaktı.

"Peşimden gelme Kaptan Amerika. Artık beni uzaktan izlemene ihtiyacım yok."

Hızlı adımlarla indan uzaklaşmaya çalışırken kendini ani bir fırtınanın içine doğmuş gibi hissediyordu. Ruhunda sağnak yağmurlar, kalbinde gök gürültüsü, kemiklerinde ise kaos vardı. Acı içindeydi.

Onu önce güzellikle tanıştırıp daha sonra tanıştırdığı her şeyi güven duygusuyla beraberinde götüren kız hala kapının önündeydi ve onu bekliyordu.

"James?"

"Bahsettiğin kardeşin, Kaptan'ın da içinde bulunduğu savaşta öldü değil mi?"

Başını 'evet' anlamında salladı Kızıl Cadı, suçlu olduğunu biliyor ve bunu kendi sesinde duymamak için konuşmuyordu.

"Bunca zamandır yalan söylüyordun?"

"Anlatmak istedim-"

Bucky sırtına eklenen yükle birlikte omuzlarını düşürdü, artık kimseye güvenmek istemiyordu. İşkence görmek bile son bir saat içinde yaşadıklarından iyiydi.

Sözünü kesti genç kızın, biraz daha konuşursa onu affedeceğini biliyordu. Bu kıza karşı hisleri hep iyi yöne gidiyordu, sevgi korkunç bir zayıflıktı.

"Beni biraz rahat bırakır mısınız? İkiniz de, hepiniz!"

Daha kaç tane ajan olduğunu bilmiyordu çünkü.

Evden ve kalbinin ritmini değiştiren kızdan uzaklaşmak istedi ancak Wanda'nın ondan çok daha büyük güçte olduğunu unutmuştu.

Bilmediği bir hisle sarıldıktan sonra bilinci onu terk etmeye başladı, kızla tanıdığından beri ikinci kez.

Bu sefer mutlu olacağı bir yere uyanmayacaktı.

繼續閱讀

You'll Also Like

3.5M 199K 36
Kız kardeşinin hatası yüzüden ceza alan ve ailesinden veto yiyen Rojbin, parasız pulsuz bilmediği bir şehre sürgün edilir. Tabi bu sürgüne ek deli do...
227K 11.8K 44
Alya özer (asil ) küçük yaştan beri ailesinin intikamı için yanıp tututuşur tam herşey bitmişken gerçek ailesi ortaya çıkar.
862K 87.2K 44
[04.04.2017 Gizem/Gerilim #3] Üniversiteyi yurt dışında okumak için Kore'den ayrılıp California'ya gelen Jeon Jungkook, kimsenin dilinden düşmeyen Fr...
1.8M 50.3K 87
sse-sen uzak dur benden!! "Benden kaçışın yok" diyerek adamlarını üzerime saldı..