fire and blood • malik

De carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... Mai multe

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XV| red
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XVIII| gods
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

LIII| snake and black wolf

1.5K 144 105
De carmenfkahlo

CALUM

Üç gün önce gün doğduğunda kamp alanının yakınına bırakılmış olan kafa bulunmuştu. Beyaz Kale' ye gönderilen elçinin sadece kafasının döneceğini Calum en başından biliyordu zaten. O barbarlar elçi haklarından ne anlardı?

Bununla birlikte durumlar gittikçe karışıyordu. Vikinglerin arasından kaçtığını iddia eden Lestat birçok bilgi vermişti onlara. Hala vermeye de devam ediyordu. Ashton' un çadırına yakın bir çadırda yatıyor, rahat edilmesi için her şey yapılıyordu. Onun bilgilerine ihtiyaçları vardı çünkü.

"Yerinizde olsam kuşatmayı şu an yapmazdım prensim." demişti Lestat. "Vikingler saldırı için hazırlanıyorlar. Tıpkı sizin gibi onlar da beklemeyi sevmez."

"Planları hakkında bir fikrin var mı?" diye sordu Ashton. Bu haber onu ve diğer herkesi mutlu etmiş sayılırdı. Kimse yıllarca sürebilecek bir kuşatma istemiyordu.

"Sizin kuşatma yapmanızı bekliyorlardı normalde. Ve dışarıdaki Vikingler sizi arkadan vurduğunda kaledeki adamlar da gelip sizi sıkıştıracak, ordunuzu yok edeceklerdi. Planları tam olarak bu."

"Sikerler." dedi Ashton. Kadehine uzanarak şarabından koca yudumlar aldı. 

Lestat devam etti. "Dışarıdaki orduya beklemedikleri anda saldırabilirsiniz. Sonrası çok daha kolay. Vikingler öfkeli insanlardır ve bu kadar çok kayıptan sonra sakin kalarak asla kalelerinde oturmazlar."

"Bu şekilde sorunu tamamen çözebiliriz." demişti Calum. Lestat onaylar anlamda başını salladı.

Bu sırada Lord Kumandan Ramin gözleri ile haritayı işaret etti. "Diğerleri tam olarak nerede? Yerlerini bilmeden onlara saldıramayız."

Lestat kafası karışmış bir şekilde haritaya bakmış ve sonra elindeki bastona sarılmıştı.

"Ragnar' ın sözlerini aynen duydum. Planı çocuklarına anlatıyordu. Sözlerinde bir gölden bahsetmişti. Çevredeki tüm Vikingler o gölün batı tarafında toplanacak."

"Göl mü?" dedi şaşkınca diğer Lord Kumandan Cody. "Hiçbir asker gölün yanında toplanmaması gerektiğini bilir. Doğru duyduğundan şüpheleniyorum."

"Bizler askeri strateji nedir bilmeyiz lordum. Ragnar Lothbrok hayalleri fazla büyük olan bir çiftçi sadece. Gölden uzak durması gerektiğini nereden bilebilir?"

"Bunu kendi fırsatımıza çevirebiliriz." dedi Ashton hırsla. "Onlara beklenmedik bir anda saldıralım diyorum."

Kumandan Ramin başını onaylar anlamda salladı. "Bölgenin coğrafi özelliklerini bilirim prensim. Eğer Lestat' ın söyledikleri doğruysa bu işi kısa sürede kolayca halledebiliriz."

Calum, zavallı kambur adamın buz mavisi gözlerine baktı. Onu ilk gördüğünde başı keldi. Ama şimdi, diken gibi görünen saçları güneşin altında altın gibi ışıldıyordu. "Ordunun tam olarak ne zaman toplanacağını biliyor musun?"

"Ragnar sonraki dolunaya kadar dışarıdaki herkesin orada olması gerektiğini söylemişti."

Sonraki dolunay tam on beş gün sonra ve bu çevredeki tek göl ise iki günlük mesafe kadar uzaklıktaydı.

"Tahminen kaç kişi olacaklar?"

"Epey az, lordum. Üç yüz ya da dört yüz kişi."

"Bu kadar az kişi ile koca bir orduya saldırmak intihar sayılmaz mı? Mantıksız." dedi Kumandan Ramin.

"Bazıları üç adam gücündeki bir adam kadar savaşçı olabilirken bazıları ise sadece yaşlı bir adam. Dikkatli olunmalı lordum."

"Sizi tavsiyem," dedi Kumandan Cody. "Gölün diğer tarafında, doğusunda, kamp kurmak. Ve dolunay gecesi orduyu ikiye ayırıp gölün çevresinden dolaşarak Vikingleri arada sıkıştırmak. Hepsini öldürebiliriz. Onlardan çok daha fazla adamımız var. Vereceğimiz kaybın çok ciddi olmayacağını düşünüyorum."

"Bu planı sevdim." diyen Ashton' un yüzündeki hırs, gülücüğüne vurmuştu. "Ne diyorsunuz?"

Masanın etrafındaki herkes bu planı onaylamış ve küçük detaylar da eklenmişti. Hemen yarın gölün doğusuna doğru yola çıkılacaktı çünkü savaş alanına düşmandan önce yerleşmek bir askeri avantajdı. Her şey mükemmel gidiyor, diye düşünmüştü Calum. Yakında eve geri dönecek ve her gece yakışıklı Noah' ımı sikebileceğim.

Ve yapacağı bir diğer şey de karısının rahmine bir Hood koymak olacaktı. Bunu nasıl yapacağını bilmiyordu fakat bir şekilde olmalıydı artık. Şu an bile her şey riskliydi. Hood Hanesi' nin asil lordu bir savaşta ama evde varisi yoktu. Eğer bu savaşta ölürse hanesinin de sonunu getirecekti. Bundan daha utanç verici bir şey olamaz.

Kız kardeşleri vardı elbette. Sürtük annesi bacaklarının arasından beş çocuk çıkarmasına rağmen aralarında erkek olan sadece Calum' du. Ailenin tek erkeği. Bir kızın hane başına geçmesi, hanenin yok olmasından daha da korkunçtu. Düşüncesi bile Calum' un midesini bulandırdı.

"Prensim, bağışlayın fakat kralımız gelmeyecek mi?"

"Babam büyük bir krallığı yönetmekle meşgul Lord Cody. Tüm bu uğraşların arasında bu boktan savaşın başında olmasını mi istiyorsun?"

"Burada olması askerlere cesaret verebilirdi."

Bu mesele son birkaç gündür fazla konuşuluyordu askerler arasında. Kendileri savaşırken kralın kalede oturup etrafa keyif emirleri dağıtmasını doğru bulmuyorlar ve bu da askerler arasında homurdanmalara neden oluyordu. Henüz dün, cesaretli bir asker Ashton' un karşısına çıkarak kralı burada görmek istediklerini söyleyince Ashton onunla tartışmış ve sonra da adamı idam etmişti. Bu olay askerleri biraz susturmayı başarsa da prense olan saygının büyüdüğü pek söylenemezdi.

"Babamın temsili olarak ben buradayım. O piçlere bunu anlat Cody. Söylenmeyi kessinler yoksa savaştan önce onları ben öldüreceğim."

"Elimden geleni yapacağım prensim."

Ashton bir el hareketi yaparak masanın çevresindeki herkesin uzaklaşması emrini verdi. Calum ise diğerleri gibi gitmemiş ve cebinden çıkardığı silindir şeklindeki mektubu prensine uzatmıştı.

"Sabah kuzgun geldi. Kanlı Kale' den."

Irwinlerin kalesinden gelen mektubu alan Ashton kağıdı açıp gözlerini yazılarda gezdirirken dudaklarından eğlenir bir gülücük yükselmişti.

"Güzel bir haber mi?" dedi Calum da sırıttığında. Güldüğüne göre Rholsyn Clifford hamile falan olmalıydı.

"Annem. Sevgili karımı hücreye atmış."

Ashton koca bir kahkaha attığında çevredeki askerler dönüp ona baktı. 

"Neden?"

"Nedeni yazmıyor. Umrumda da değil zaten. O fahişe benden bir süreliğine kurtulduğunu sanıyordu. Annemin orada olması iyi oldu."

"Fazla acımasızsın dostum. O senin karın. Yakında kraliçe olacak."

"Sikimde gibi mi? Karım ya da geleceğin kraliçesi olması? Zaten onu öldürmeyi düşünüyorum. Fazla olmaya başladı."

"Ciddi misin?"

"Evet. Onu benden almaya çalışan kimse yok. Artık eğlence vermiyor."

Ashton tekrar gülerken kağıdı masaya fırlattı. Arkasını dönüp çadırına doğru yürürken Calum onun sıkı kalçalarını izlemiş ve Ashton' a benzeyen birisini becermek için arayışa girmişti.

KILLIAN

Yanında uyuyan Regina' nın güzel yüzünü izlerken artık ne yapacağını bilmez bir halde, ne düşüneceğini bilmiyordu. Ya da Regina' nın aklında neler olduğunu... Huzursuzdu. Çünkü bir gün Zayn her şeyi öğrenecekti.

Onu az çok tanımıştı. Sonuçta günleri birlikte geçiyor. Ve onu biraz tanıdıysa Regina' yı acımadan öldüreceğini de biliyordu. İşte o zaman ne yapacaktı? Sevdiği kadını ölümüne mi koruyacak yoksa olduğu adama dönüşmesini sağlayan gerçek dostunun yeğeni olan Zayn' in yanında mı duracaktı?

Bilmiyor.

Aklı o kadar karışık ki yataktan çıkıp üzerine kıyafetlerini geçirerek odayı terk etmişti. Deri matarasındaki romundan büyük yudumlar alırken Uma Kalesi' nin büyük balkonuna çıktı ve karanlık suları izledi. Jolly Roger ile birlikte diğer tüm kadırgaları ay ışığı altında görebiliyordu.

Voss Vox' un verdiği beş kadırga ile elli adam dün gece Umi' ye gönderilmişti. Tüm kıyı şehirleri dolaştıktan sonra Umi' ye geri dönülüp son hazırlıklar yapılacak ve daha sonra Zayn' in dediği gibi Meşe Limanı' na gidilecekti. Horanlar hakkında bir bilgisi yoktu. Fakat Zayn oradaki lordun kız kardeşi ile evli olduğunu ve lordun erkek kardeşi Niall' ın ise çok yakın arkadaşı olduğundan bahsetmişti.

"İyi misin?" diye sordu arkasındaki ince ses. Ariel yünlü pelerinine sarılarak yanına geldi ve kendisi gibi kara denize baktı.

"Sanırım."

"Eğer bir sorun varsa bana anlatabilirsin. İyi sır tutarım. Ve Tom benimle dertleştiğinde her zaman daha iyi hissettiğini söyler."

"Thomas seninle dertleşiyor mu?" Hook' un dudaklarında küçük bir tebessüm oluşmuştu.

"Her gece uyumadan önce konuşuruz. Anlatacak öyle çok şey var ki..."

Biz ise sadece sevişir ve tartışırız. Regina ile dertleştiğini ya da normal bir sohbet ettiklerini bile hatırlamıyordu. Bu çok tuhaf.

"Derdini anlatacak mısın?"

"Gerçekten sır tutabilir misin?"

"Boğulmuş Tanrı üzerine yemin ediyorum. Konuşmalarımız mezara kadar gidecek."

Dirseklerini mermer korkuluğa yaslayan Hook derin bir iç çekmişti. "Regina, Zayn' in kız kardeşini düğününde öldürdü. Bununla da kalmadı. Krallığını kaybetmesinin sebebi de kısmen yine o. Ejderhaların ölmesi, halkın isyan çıkarması... Tüm bunları Regina yaptı ve Zayn' in bir gün bunları öğrenecek olması beni endişelendiriyor."

Hayatı boyunca bu kadar uzun konuşmamıştı. O kendi haline şaşırırken Ariel' ın ise sözlerine hiç şaşırmaması dikkatini çekmişti.

"Bunları biliyordun, değil mi?"

"Söylediğim gibi, Tom' la her gece konuşuyoruz."

"Pekala, sence ne yapmalıyım?"

"Günlerini bunu düşünerek geçirmek seni sadece delirtir. Ve şu an onun bunları öğrenmesine neden olabilecek bir durum da yok. Ah, ama gelecekte öğrenirse bunu o zaman düşünürsün. Çünkü şimdi düşünmen oldukça anlamsız."

Genç kızın haklı olduğuna karar verdi. Öğrendiğinde elinden hiçbir şey gelmeyecekti ve şimdi neden buna kafa yoruyordu ki? Hiç gerek yoktu.

Kendisini biraz daha iyi hissettiğinde Thomas' ın böyle bir kızla birlikte olduğu için çok şanslı olduğunu düşündü. Böyle kızlar her erkeğin hayatına girmiyordu.

Gözlerini kızdan kaçırıp "Uzun zamandır sana teşekkür etmek istiyordum." diye itiraf etti Hook.

"Ne için?"

"Thomas. Onu daha iyi birisi yaptın."

"Ben bir şey yapmadım." diyen Ariel gülmüş ve sonra arkasını dönerek kalenin içine girmişti.

Orada uzun bir süre daha durdu. Ardından odaya geri dönerek uyumaya çalıştı.

Sonraki gün, güneş doğar doğmaz tüm kale uyanmış ve Voss Vox' un aşçılarından çıkma lezzetli yemekler yenilmişti. Ardından hiç vakit kaybedilmeden Jolly Roger' a gidildi. Buradan doğruca Uma' nın yanındaki kıyı şehrine, Ull' a gideceklerdi. Şanslarına rüzgar da vardı ve çok kısa bir süre içinde şehrin limanına varacaklardı.

Hook' un emri ile tüm yelkenler açıldı ve Jolly Roger harekete geçti. Güvertenin küpeştelerine yaslanmış bir şekilde denizi izliyordu Zayn Malik. Zion gibi o da denizi izlemeyi seviyordu. Yanında ise, onu hiç yalnız bırakmayan yaveri de vardı. Deiondre. Çocuk sıradandı. Fakat Zayn onu bir kardeş gibi kolluyor ve aynı zamanda ona sevgisini de vererek herkes için değerli biri kılıyordu.

Yaver çocuk, Zayn' in söylediği bir şeye güldüğü sırada Regina yanına gelmişti. Kendisi gibi delici siyah gözlerini ejderhaya odakladı.

"Ona bir hediye vereceğim." dedi Regina. "Benimle gelmek ister misin?"

"Ne hediyesi?"

"Küçük bir şey. Gel hadi."

Regina ile birlikte Zayn' e doğru yürüdü. Bu sırada elinde sıkıca tuttuğu, kırmızı kadife kumaşlara sarılı küçük hediyeyi görmüştü. İçinde ne olduğu merak etti.

Deiondre yanlarına gelen kişileri fark edince susarak başını eğdi. Onun aksine Zayn Malik ise kaşlarını çatarak Regina' nın yüzüne bakmıştı.

"Keyifli görünüyorsunuz." dedi Regina gülümseyerek. Hook' un aklı öyle karışıktı ki, onun samimi olup olmadığından bile emin değildi.

"Bir problem mi vardı?" Zayn tek kaşını kaldırıp meydan okur gibi bir tavır sergilerken Regina iç çekerek gülücüğünü büyütmüş ve elindeki kadife kumaşı ona uzatmıştı.

"Küçük bir hediye. Umarım beğenirsin."

Oldukça ilgisiz bir şekilde hediyesini alan Zayn kumaşı açtı ve güneşin altında parlayan gümüş ejderha meydana çıktı. Bu bir broştu. Gümüşe ejderha kafası sekli verilmiş ve gözlerine ateş gibi ışıldayan yakutlar takılmıştı.

"Bununla birlikte kamarana yeni kıyafetlerin bırakıldı. Hanene uygun giyinmek istersin diye düşündüm."

Broşu yaverine uzatan Zayn, daha dik bir duruş aldığında Deiondre ejderha broşunu onun göğsüne taktı.

"Teşekkür ederim." dedi Zayn sadece. "Yaptıkların asla unutulmayacak."

Regina' nın gülücüğü yüzünde solduğunda bozuntuya vermemeye çalışarak başını eğdi.

"Buna sevindim. Eğer bir başka ihtiyacın olursa söylemekten çekinme. Elimizden gelen her şeyi yaparız." Başıyla kısaca selam verip oradan uzaklaştı.

Ull şehrine varmaları tahmin edildiği gibi çok uzun sürmedi. Limana yanaşırken onlar için toplanmış olan kalabalığı görebiliyordu. Ull valisi Ricci de orada, boynundan aşağısındaki her bölgesini kapatan bir cübbe giyiyordu. Uma şehri her ne kadar çıplaklığı ve eğlenceyi seven bir yer olsa da Ull bunun tam tersiydi. Boğulmuş Tanrı' ya diğer tüm şehirlerden daha fazla bağlıydılar. Sessiz, ciddi ve somurtkan. Bu sözcükler onları tanıtmak için yeterliydi.

Regina' nın önünde diğerleri gibi diz çöktü Ricci. "Şehrimize hoşgeldiniz Majesteleri."

"Merhaba Ricci."

Kraliçenin küçük bir el hareketi ile çevredeki herkes ayağa kalktığında kısa bir konuşma daha olmuş ve Ull Kalesi' ne doğru yola çıkılmıştı. Ull Kalesi, Brownland' in şüphesiz en sıradan kalesiydi. Öyle ki, kalenin yapımında ahşaptan başka bir şey kullanılmamıştı. Buradaki ağaçlar gökyüzüne en yakın ağaçlardı ve her şey yeşildi. Ağaçtan başka bir şey olmayan bir yerde böyle bir kale uyumlu görünse de oldukça kolay bir şekilde yok edilecek kadar da zayıftı.

Uma' da olduğu gibi gündüz vakti dinlenildi ve akşam yemeğinde toplanıldı. Regina, Ricci, Zayn ve Hook. Hepsi bir masanın etrafındaydı. Bir süre boyunca sadece lezzetli yemekler yenildi.

"Brownland bir savaşa girecek Ricci." diye konuya doğrudan girdi Regina. Lafı dolandırmayı hiç sevmezdi. "Buraya gelme sebebim de buydu. Senden destek istiyorum."

"Kiminle savaşılacak Majesteleri?"

"Greenland' in Güney Krallığı' ndaki taht gasp edildi. Tahtı gerçek sahibine vereceğiz."

Ricci' nin hiçbir duyguyu ele vermeyen gözleri Zayn' e döndü. "Tanrı yemin bozanları cezalandırır." demişti sessizce. "Ve onlar cezalarını çekecek. Elimdeki gücün dörtte üçü sizindir Majesteleri."

AALIYAH

Bir yaşlı adam gelmişti yanlarına dün gece. Zavallı adamın karnı aç, gidecek hiçbir yeri yoktu. Aaliyah' ın ısrarları üzerine Izel onunla yemeklerini paylaşma kararı almıştı. Bundan memnun değildi çünkü elindeki yemekler kendilerine bile yetmiyordu.

Yine de paylaşmaları gerektiğini düşünüyordu Aaliyah. Babası her zaman krallığın insanlarına iyi davranılması gerektiğini söylerdi. Geriye bir krallık kalmış mıydı bilmiyor fakat insanlarına hala iyilik yapabilirdi.

Yaşlı adamın adı Qwin' di. Dün geceden beri değişik hikayeler anlatması Aaliyah' ı mutlu ederken Izel ise ondan nefret ediyordu. Onun neden böyle olduğunu bilmiyordu Aaliyah. Tüm dünyadan nefret etmeye yemin etmiş gibiydi.

"Bir kurt etrafta dolaşıyor." demişti Qwin. "Siyah bir kurdun postunu giyerek elindeki kocaman baltasıyla aşağılık gaspçıların boğazını kesiyormuş."

İnsanlar ona Kara Kurt diyordu. Qwin' in dediğine göre yaptığı tek şey adalet dağıtmaktı. Ve onun hakkında hikayeler duydukça Kara Kurt ile tanışmayı her şeyden çok ister bir hale gelmişti. Çünkü bu onun da hayaliydi. Bir kurt postu giyerek Jeremy Bieber' ın karşısına geçmeyi ve sonra kendisine yaptıklarının bedelini ödetmeyi diliyordu. Bunu yapacak güçte değildi şu an. Ama Kara Kurt ile konuşsa ve kendisi için de adaleti yerine getirmesini istese belki bunu kabul eder, sonra da Jeremy Bieber' ı öldürürdü. 

"Onun yüzünü gören olmuş mu?"

"Hayır. Kimse görmemiş"

"Belki ben bir gün görürüm." dedi Aaliyah. Izel gözlerini devirerek matarasındaki suyu içerken Ozzy ise oturduğu yerden kıpırdamadan konuşulanları dinliyordu.

"Geç oldu." dedi Izel kabaca. "Gün doğduğunda yola çıkacağız. Uyu artık Akira."

Aaliyah zaten çok yorgundu. Ateşe yakın olacak şekilde uzanıp bacaklarını karnına doğru çektiğinde uykuya dalması fazla uzun sürmedi.

Ancak gecenin bir yarısı gözlerini açtığında hızla uzandığı yerden ayağa kalkmıştı. Qwin yaptığı gürültüden dolayı gözlerini açıp Aaliyah' ı görünce "Nereye gidiyorsun oğlum?" diye sordu. Ben erkek değilim, demek isterdi. Sözlerini tuttu.

"Su akıtacağım."

"Bekle, ben de geleyim. Son zamanlarda çok sık olmaya başladı bu."

Qwin ayağa kalkarken Aaliyah paniklemiş ve ne yapacağını şaşırmıştı. Çünkü Izel ona kimsenin yanında su akıtmaması gerektiğini anlatmıştı. Bu onun için tehlikeli olurmuş. Ama o kadar çok sıkışmıştı ki neredeyse altına yapacaktı.

Kamp alanından birkaç metre uzaklaştıklarında Qwin pantolonunun iplerini çözerek yılanını çıkardı.

Aaliyah arkasını döndü. Kalbi göğsünü parçalıyormuş gibi atarken Jeremy Bieber' ın yılanını aklından çıkaramıyordu. O yılan çok canını yakmıştı. Ve burada da bir yılan vardı. Ona zarar verir miydi?

"Çok utangaç bir çocuksun." demişti Qwin gülerek. "Buna gerek yok oğlum. Sende olan bende de var."

Benim bir yılanım yok.

"Kaç yaşındasın?"

"On."

"Annen ve baban nerede?"

"Öldüler." dedi Aaliyah. Gözleri doldu. Hayır. Ağlamamalıyım. Bir kurt zayıf görünmemeli.

"Ya? Senin gibi küçük bir çocuk için zor olmalı. Neyse ki kız kardeşin yeterince büyük. Sana iyi bakıyordur."

"Evet. İyi bakıyor."

Qwin' ın pantolonunu toparladığını işitince tekrar ona döndü.

"Gidiyorum. Seni utandırmak istemem."

Aaliyah' a anlamdıramayacağı bir tebessüm göndererek kamp ateşine geri dönerken Aaliyah ise birkaç metre daha ilerlemiş, tamamen yalnız kaldığını hissedince pantolonunun düğümlerini çözmüştü. Yere eğildi ve tüm suyunu endişe içinde akıttı. Neyse ki kimse onu görmeden üzerini toparladığında hızla kamp yerine geri döndü.

Az önce yattığı yere uzanmadan önce Izel ile Ozzy' ye bakmış ve onların uyuduğundan emin olunca "Qwin?" diye fısıldamıştı.

"Akira?"

"Bana Kara Kurt' u biraz daha anlatır mısın?"

Qwin gülümsemiş ve sırt üstü yattığı pozisyonu bozarak Aaliyah' a dönmüştü.

"Büyük bir balta taşır diyorlar. Uzun boylu, iri gövdeli, kaslı bir adam. Başını ve omuzlarını saran siyah bir kurt postu giyiyor ve gece olduğunda... Gaspçının yanında duran o hain askerlerin kanını tanrıya hediye ediyormuş. Onun tanrı tarafından gönderildiğini söylüyorlar küçük Akira. Çünkü tanrı, bozulan yeminlerden nefret eder. Ve yakında yeminini bozan herkesin sonunu Kara Kurt yazacak."

"Kara Kurt Irwinleri de öldürecek mi?"

"Hepsini Akira. Hepsini öldürecek ve sonra bedel ödenmiş olacak."

"Onu görmek isterdim Qwin. Ben de onun yanında olmak isterdim. Irwinlerden nefret ediyorum."

"Tanrı onlara lanetler versin." demişti nefretle. "Sürekli köylerde dolaşıyorum. Halk açlıktan ölüyor. Etrafta donmuş cesetler var. Ve bunların çoğu küçük çocuklar... Nasıl oluyor da sen yaşayabiliyorsun?"

Çünkü ben kuzeyin Mendes' iyim. Ve kurtlar kıştan korkmaz.

"Dayanıklıyım, sanırım."

"Öyle olduğun kesin." Qwin gülümsemişti. "Artık uyumalıyız. Tatlı rüyalar çocuk."

"İyi geceler Qwin."

Aaliyah sırtını ona döndü ve bacaklarını tekrar karnına çekti. Uyuyana dek Kara Kurt' u düşledi aklında. Ve bir gün onun gibi olabilmeyi.

Sonraki gün yola devam ettiler. Qwin' in hala kendi yoluna gitmemesi Aaliyah' ı memnun ederken Izel ise bundan rahatsızlık duyuyordu. Adamdan olabildiğince uzakta yürürken aynı zamanda elini asla belindeki hançerin kabzasından çekmemesi Aaliyah' a biraz tuhaf gelmişti.

Izel "Nereye kadar bizimlesin?" diye sordu kabaca.

"Gideceğim kasaba iki günlük uzaklıkta. Eh, siz de güneye doğru gittiğinize göre yol arkadaşı olmamızda bir problem görmüyorum."

"Problem yemek."

"Yemek için avlanabilirim, tatlı kız."

Tatlı kız. Izel için bunlar çok uzak kelimelerdi. Öyle çirkindi ki, insanın ona bakası bile gelmezken Qwin ona tatlı olduğunu söylemişti. Sadece nazik olmaya çalışıyor.

"Ablan neden ondan hoşlanmıyor?" diye sordu Aaliyah, yanında yürüyen Ozzy' e. 

Omzunu silkti. "Izel kimseden hoşlanmaz."

"Peki ya sen? Qwin hakkında ne düşünüyorsun? Anlattıklarını seven yalnız ben olamam."

"Biraz tuhaf birisi, bilmiyorum."

Ozzy konuşmak istemediğini belli edercesine adımlarını hızlandırdı.

Gün boyu ilerlediler, akşam olduğunda ise yine bir kamp kurdular. Qwin söz verdiği gibi elinde bir av ile döndü. Hayvanın etini pişirip kemiklerinden çorba yapmış ve onları yemişlerdi.

Yemekten sonra Izel, Qwin' e döndü. Ateş için dal parçalarının lazım olduğunu söyledi. Qwin onu onaylayarak kamp alanından uzaklaştığında Izel sessizce yanına yaklaşmış ve başını Aaliyah' a eğmişti.

"Akira. Sana bunu sadece son kez söyleyeceğim." Çirkin kız uzun parmaklı eli ile Aaliyah' ın omzunu tuttu. "Qwin' den uzak dur."

"Ama Qwin iyi bir adam."

"İyi bir adam değil Akira. Hiç değil."

"Neden?"

Izel gözlerini kapatarak bir iç çekti. Onu ilk kez öfkeli görmemek Aaliyah' ı şaşırtmıştı.

"Lütfen. Beni dinle tamam mı? Onunla konuşma." Izel başka hiçbir şey söylemeden uzaklaştı.

Ve Aaliyah onun sözünü dinleyerek Qwin ile hiç konuşmadı. Ateşe yaklaşarak uyumayı beklerken kulakları bir uluma duydu. Uzaktan gelen bir kurdun ulumasını... Gözlerini açarak gökyüzüne baktı. Doğru mu duymuştu? Emin olamazken kurt bir kez daha uludu.

Aaliyah da ulumak istedi. Fakat herkes uyurken gürültü yaparsa Izel ona çok kızardı. Bu sebeple gözlerini tekrar kapattığında bir ninni gibi olan ulumaları dinleyerek uykuya daldı.

Sonraki gün yine her şey aynı geçmişti. Yemek yemişler, yola çıkmışlar ve belli aralıklarda mola vermişlerdi. Aaliyah' ın ayağındaki çizmeler suyu içine çektiği için yolculuk onun için bir işkence sayılıyor fakat sesini çıkarmıyordu. Yeni bir çizme alacak paraları yokken konuşması da saçma olurdu. Durumu kötü olan yalnızca kendisi değildi.

"Neden benimle konuşmuyorsun?" dedi Qwin yürürken.

"Konuşuyorum."

"Hayır. Konuşmuyorsun. Tatlı kız sana bir şeyler mi söyledi?"

"Hayır." Aaliyah yalan söylediği zamanlar gerginleşiyordu. Ve Qwin' in olayı bu kadar üstelemesi garip hissettirdiğinde doğru olmayan bir şeylerin olduğunu anlamıştı.

Gün batımına doğru ağaçların arasında bir yerde kamp kurdular. Izel ve Aaliyah birlikte ateş yakmak için çaba gösterirken Qwin ile Ozzy ise yiyecek bir şeyler bulmak için uzaklaşmıştı. Döndüklerinde elleri boştu. Yiyebilecekleri ot bile olmadığı için bu gece aç uyuyacaklardı.

Açlığını hissetmemek için diğerleri gibi erkenden uyumuştu Aaliyah. Fakat açlık büyüdü. Açlık öyle büyüdü ki tekrar uyandı ve eliyle yerdeki karı yedi. Dişleri ve dili dondu, ağzı uyuştu. Ama açlık hiç gitmedi. Dayanamayacak kadar kar yedikten sonra suyunu akıtmak için ayağa kalkmış ve kamp alanından epey uzağa gitmişti. Öyle ki, bir yol çıkmıştı karşısına. Yola yaklaşık on metre kadar kalınca durdu ve arkasına baktı. Kimse yoktu.

Pantolonunun düğümlerini çözerek yere eğildi. Bitmesini beklerken karşıdaki yoldan gelen bir atın homurtularını duymuştu. Acele ile pantolonunu toplarken ağacın yanına gizlendi ve gelen kişiye baktı. Aygırın adımlarını dinledi, üzerinde bir ağaç gibi dik oturan adamı görünce ise dehşete düştü.

Adamın sırtındaki koca baltayı gördü önce. Ve sonra omuzları ile başını saran o kara kurt postunu. Ama bunlar önemli değildi. Adamın ay ışığı altında parlayan suratı geçmişinden birisine aitti. Değer verdiği, her şeyden çok sevdiği birisine. Bu olabilir miydi gerçekten? Bu o olabilir miydi?

"Shawn?" diye bir fısıltı yükseldi dudaklarının arasından. Yanağına doğru inen bir gözyaşının yanında titreyen dudaklarında küçük bir tebessüm oluşmuştu.

Temiz havayı içine çekti. Tüm gücüyle biricik kardeşine bağıracakken büyük ve kirli bir el ağzını kapattı. El o kadar güçlüydü ki iniltisi bile bir metrenin ötesine gitmemişti.

Diğer el onun bacaklarının arasını avuçladığında "Biliyordum." demişti Qwin, pis kokan nefesi mide bulandırıcıydı. "Her zaman tatlı bir kızdın. Diğer fahişeden daha tatlı bir kız."

Shawn gidiyordu. Kara Kurt. Gidiyordu. Gidiyordu!

Shawn! Bağırmak istedi Aaliyah. Shawn! Yardım et bana. Yardım et bana! Lütfen Shawn. Çok korkuyorum.

O korku yine oradaydı. Jeremy Bieber' ın kalbinin ortasına bıraktığı o dehşet yine alevlendi ve Aaliyah adamın ellerinde çırpınmaya başladı. Ama küçüktü. Çok güçsüzdü. Kendisinden üç kat büyük bir adama nasıl karşı çıkabilirdi? Gözyaşları akmaya başladı. Çok korkuyordu. Yılan onu paramparça edecekti.

Kara Kurt tamamen gözden kaybolduğunda Qwin küçük kızı yere fırlatmıştı. Yüzü karların içine gömülen Aaliyah kalkmaya çalışırken üzerine tonlarca ağırlıkta bir yük oturmuştu. Yüzünü kaldırmayı başardığında "Yardım edin!" diye çığlık attı. Shawn' ın bunu duymasını umdu. Tek umudu buydu. Ama Shawn geri dönmedi.

Aaliyah yılanı hissetti. Korkudan titreyen bedeni hareket edemez bir hale gelirken o geceyi hatırladı tekrar. Jeremy Bieber' ı. Annesine zarar veren yılanları, karnına saplanan hançeri.

Yardım et Shawn, diye düşündü. Neredesin kardeşim? Çok korkuyorum. Çok korkuyorum Shawn. Canımı yakıyor.

Aaliyah ölmek istedi. Hemen orada.

Ama bir çığlık sesi duymuştu. Bedeni yana düşen Qwin acıyla inlerken Ozzy elindeki kanlı hançeri yere düşürmüş, ağlıyordu.

"Akira." dedi dizlerinin üzerine çökerken. "Akira. İyi olduğunu söyle. Korkuyorum Akira."

"Seni lanet orospu çocuğu!"

Qwin kemerindeki hançeri çıkardı ve kendisine çektiği çelimsiz Ozzy' nin kalbine sapladı.

Kulakları hayatında duyduğu en korkunç çığlığı işitti. Tüm orman Izel' in acı çığlığı ile inlerken belindeki hançeri kınından çekmiş ve koşarak buraya doğru gelmişti. Qwin sırtındaki kanamayı umursamadan üzerine atlayan Izel' e vurdu ve zavallı Izel karın içinde yuvarlandı. Yılmamıştı. Ayağa kalkıp çıldırmış bir köpek gibi hırladığında tekrar ona saldırmış ve tüm o dövüşün içinde Qwin' in yanağına derin bir çizik açmıştı.

Aaliyah, gözleri açık bir şekilde yerde yatan Ozzy' e baktı. Kanı çevredeki karı kırmızıya boyamıştı. Henüz çok küçüktü, diye düşündü. Çok güzeldi. Çok güzel bir çocuktu.

Karın içinden ayağa kalktı. Bacakları titrerken pantolonunu yukarı çekti. Artık ağlamıyordu.

Ozzy' nin elinden kayıp düşmüş olan kanlı hançeri aldı eline. Izel' i yere düşürmeyi başarmış olan Qwin' in sırtına sapladı. Ve bunu üç kez tekrarladı. Yere düşen adamın yılanına saldırdı sonra. Hançeri durmaksızın oraya sapladı. Çıldırmıştı sanki. Aklını kaybetmişti. Qwin öldü ve buna rağmen hançeri oraya saplamaktan vazgeçmedi, Izel' in acı haykırışını duyana kadar.

Elindeki kanla ıslanmış hançer kayıp düşerken ona baktı. Ozzy' nin bedenine sarılmış bir şekilde ağlıyordu. Izel. Güçlü değildi. Hiçbir zaman olmamıştı. Sadece öyle görünmeye çalışan zavallı birisiydi o. Ve kardeşini kaybetmişti.

Dün geceki kurdun ulumasını duydu.

Dizlerinin üzerine düştüğünde başını gökyüzüne kaldırdı ve kendisi de uludu. Ciğerleri yanana kadar bağırdı. Kurtlar güçlüdür, dedi kendine. Ağlama. Bir kez daha uludu. Ne olduğunu hatırla. Sen bir kurtsun. Sen Aaliyah Mendes' sin.

Continuă lectura

O să-ți placă și

760K 63.2K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar taekook
58.3K 2.7K 24
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
136K 12.4K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
69.5K 3.1K 30
Her şey salak kardeşimin yalanıyla başladı.. Siz: Delikanlıysan konum atarsın...