BAĞLILAR: Kanat (Askıda)

بواسطة StoryofDarkness

2.4K 171 85

Cezalandırılanlar sonsuza dek bağlı kalacaklarına dair yemin ettiler. Yeminleri bileklerine kazındı ve bağlı... المزيد

Tanıtım
1. Bölüm: Kesinlikle bir şaka
2. Bölüm

3. Bölüm

263 23 27
بواسطة StoryofDarkness

Bu bölüme on ve ondan fazla yorum gelirse çok sevinirim ve diğer bölüm için teşvik olur aksi takdirde fikirlerinizi almadan beğendiniz mi beğenmediniz mi anlayamıyorum. İyi okumalar meleklerim :*

"Rahatsız etmeye gelmedim." Dedi Derniere ve Deran'a kısa bir bakış attı. Bu bakış süresince ona düz bakan bakışları bana döndüğünde tekrar samimiyete büründü ve ardından elini cebine atıp bir şeyi avcuna aldı ve vücudumun yanında uyuşuk bir şekilde sarkan elimi tutup avcumu açtı ve avcunun içindekini elime bırakıp avcumu sıkıca kapattı. Ardından tüm dünyayı ısıtırcasına gülümsedi.

"Ne düşürdüğüne ve de ne dilediğine dikkat et Lavin."

---

Avcumu açmadan öylece dikilirken Derniere çoktan arkasını dönüp benden tam olarak hatlarını seçemeyeceğim kadar uzaklaşmıştı. Kalbim olayın yarattığı adrenalinden deli gibi çarpıyordu ve kamp ateşinden uzak olmamızdan ötürü de üşümeye başlamıştım. Birden aklıma Deran gelince arkamı döndüm ama Deran yoktu. Bıraktığım yerde oturmuyordu. Bir dakikada nereye gitmiş olabilirdi ki? Etrafta gözlerimi gezdirdim ama yakınımda veya uzağımda hiçbir yerde bulamadım. Bu sırada avuç içimin hafif terlemesi bana Derniere'in verdiği nesneyi hatırlattı. Avcumu açmamla ensemden sanki bir şey çekiliyormuşçasına ürperdim. Sabah koskoca kar yığınına attığım saçma kolye ucu bana geri dönmüştü. Derniere bunu nereden almıştı? Ve... ve aldıysa da kimden almıştı? O kadar karın arasından gidip bunu arayıp bulması ve bana getirmesi için cidden ilginç bir insan olması gerekiyordu, ve de beni takip etmesi. Derniere'i bulup bunu nasıl bulduğunu sormalıydım.

Derniere'in uzaklaştığı yöne doğru koşmaya başladım. Melisa muhtemelen şu an bana sinirden kuduruyordu ama şu an önümdeki olay her şeyi aşıyordu. Bu kadar kurtulmak istediğim bir şeyin bana geri dönmesi kadar saçma bir şey olamazdı.

Derniere'i parti alanının biraz dışında arabasına binmek üzereyken görünce buradan gitmesini göze alamadan seslendim.

"Derniere!" dememle başını sola çevirdi ve benle göz göze gelince arabasının açtığı kapısını yavaşça kapatıp üşüdüğünden olacak iki elini de cebine koydu. Ben de sonunda yanına ulaştığımda düzensiz çıkan nefesimin biraz düzelmesini bekledikten sonra Derniere'in elini alıp avucunu açtım ve metal sembolü sertçe avucuna koydum.

"Buna ihtiyacım olsaydı, en başta fırlatmazdım." dedim ve sinirle solurken sözlerime devam ettim. "Ve beni takip etme, emin ol şakan komik değil." dedim ve kaşlarımı çatarak anlamazca beni izleyen yüzüne son kez bakıp arkamı döndüm. Sonuçta o metali kar yığınına attığımı görmek için beni takip etmesi gerekiyordu ve hayatım bir düzen içindeyken peşimde bir sapığa hiç ihtiyacım yoktu.

Ben arkamı dönüp ilerleyecekken elini omzuma koydu ve beni durdurdu.

"Vay canına, çok fazla polisiye okuyorsun sanırım." dedi Derniere hafifçe gülerek. Elini omzumdan ittirip arkamı döndüm. Bir de beni durduruyordu ve ayrıca ne polisiyesi? Bunların hepsini kafamdan kurgulamıyordum. Bu metal bana hiç geri dönmemeliydi.

"Birincisi, insanların bana izinsiz dokunmasından hoşlanmam. İkincisi, o metal bir daha bana dönerse hiç hoş olmaz. Üçüncüsü-" sözümü keserek o devam etti.

"Üçüncüsü, bu metal kolye ucunu bana amcamın kafesinin önünde çalışan kar küreyicileri verdi." demesiyle kaşlarımı çattım. Melisa ile gittiğimiz kafe Derniere'in amcasına mı aitti? Neyse, detaylara takılmamalıydım. Sonuçta kar küreyici bunu Derniere'e verdiyse benim olduğunu nereden bilmişti ki? "Senin olduğunu da Burak abinin tanımlarından anladım. Senelerdir amcamın kafesinin bahçesiyle ve etrafının düzeniyle o uğraşır." demesiyle çattığım kaşlarım eski halini aldı "Burak abi kıyafetlerini tanımlayınca o gün seni gördüğüm için direk aklıma geldin." Kahretsin. Boşu boşuna çatmıştım çocuğa. Üstelik yeni tanıştığım biriydi ve kötü bir başlangıç yapmamaya çalışırken bir insanla en kötü nasıl başlangıç yapılabilirse öyle yapmıştım. Umarım şu an dünyanın sonu gelirdi de ikimiz de birbirimizi unuturduk.

"Ben..." dilimi adeta yutmuştum. Kahretsin. Ne gibi bir açıklama yapabilirdim ki zaten? 'Pardon seni sapığın teki zannettim ama yanlış anlamışım baştan başlayabilir miyiz?' mi diyecektim. "Ben biraz paranoyakça davrandım sanırım. Üzgünüm." Dedim  ellerimi kollarımı ısıtmak istercesine koluma götürüp sıvazlarken. O ama pek kırılmışa veya alınmışa benzemiyordu.

"Sıkıntı değil, nereden bulduğumu sana söylemem gerekirdi, ben de üzgünüm." Dedi yüzüne sıcak bir gülümseme yerleştirerek ve ardından tekrar arabasına dönüp arabasının kapısını açtı.

"Görüşürüz, kitap için sağol." Deyip gülümsedim ve onun da görüşürüz demesini beklemeden parti alanına doğru ilerlemeye başladım. Bir gün için yeterince olay yaşamıştım. Tek istediğim eve dönmekti ama tek eve dönüş biletim Melisa'ydı. Benden bir yaş büyüktü, okula geç başladığı için lise üçler arasında ehliyeti olan dört kişiden biri Melisaydı.

"İstersen birer kahve içebiliriz?" Arkamdan Derniere'in sesini duymamla duraksadım. Ay vücudundan geri yansımayıp da sanki absorbe ediyordu da teni delicesine parlıyordu ve parıltısıyla beraber güven de saçıyordu etrafına. Deran'ın sunduğu teklifleri hep geri çevirmiştim şimdi yeni tanımadığım birininkini kabul etmeli miydim? Gerçi Derniere Deran'a kıyasla daha güvenilir birine benziyordu ama yine de olmazdı. Dediğim gibi. Yeni tanışmıştım.

"Arkadaşımın yanına gitmem gerek, belki başka bir zaman." Dedim gülümseyerek. O da gülümseyip kafasını salladı ve arabasına döndü.

•••

"Güzel bir partiydi." Dedi Melisa beni bırakmak adına arabayı evimin sokağına doğru çevirirken.

"Ne demezsin." Dememle anlamazca kaşlarını çattı ama çok deşiştirmeden sürmeye devam etti. Muhtemelen sıkıcı bulduğumu düşünmüş olmalıydı. Ben öyle düşünürdüm ama parti gayet güzeldi. Sadece Deranla aramızda yaşanılanlar garipti ve Derniere'e de biraz kaba davranmıştım ama asıl kafama takılan Deran olmuştu. Dün resmen onu öpmek üzereydim. Öylesine çekim alanına girmiştim ki Derniere'e utanmasam beni o atmosferden kurtardığı için teşekkür ederdim.

"Geldik." Deyip evin önüne çekmesiyle Melisa'ya görüşürüz demek adına sarıldım.

"Okulda görüşürüz." Dememle o da gülümsedi ve ben de arabadan inip birkaç adım sonra evimizin bahçesinin demir beyaz kapısını açtım ve tam kapandığına emin olduktan sonra kapıya doğru ilerledim ve zile bastım. Kapı birkaç saniye sonra açılınca karşıma çıkan annem olmuştu.

"Hoşgeldin kızım." Demesiyle sadece gülümseyip ayakkabılarımı çıkardım ve hızlı bir sarılma gerçekleştirdim. Çünkü annemin mükemmel ötesi bir koku alma duyusu vardı ve içtiğim yarım bardak biranın kokusunu bile alabilirdi ki bunun için bir cezaya katlanmak istemiyordum.

"Hoşbulduk, ben hemen uyumaya gidiyorum. İyi geceler." Deyip odama gitmek üzere merdivenlere yönelirken annemin seslenmesiyle durdum.

"Bir dakika dur." Demesiyle kalbim korkuyla hızlandı. En son bir hafta okuldan eve, evden okula başka bir yer yok cezası almıştım ve şimdi daha ağır bir ceza verirdi eğer anlarsa. "Anlat bakalım parti nasıldı?" Deyip kollarını birleştirdi gülümserken. İçim rahatlayıp kalp atışım normalleşmeye başlarken gülümsedim.

"Her zamanki gibi." Deyip esniyor taklidi yapıp elimi ağzıma götürdüm. "Anne cidden çok uykum var, başka bir zaman konuşsak." Dememle 'iyi hadi bakalım' gibisinden bir bakış atmasıyla hızla merdivenleri çıkarak odama yöneldim ve kendimi direk yatağa attım. Yorucu bir gün olmuştu ve bunun ardından ancak uzun bir uyku beni kendime getirebilirdi.

•••
Pazartesi

Dişlerimi fırçalarken bir yandan da saate bakıyordum. Eğer yine gecikirsem uyarı alacaktım ki yeni müdürle başa çıkmak hiç istemiyordum. Çok katı biriydi ve en son geç kağıdı aldığımda bana beni öldürecekmiş gibi bakmıştı.

"Kızım biz çıkıyoruz sen gidersin!" Diye aşağıdan seslenen babama karşılık vermeden görmeyeceğini bile bile başımla onayladım ve dişimi fırçalamayı bitirip hızla banyodaki işlerimin hepsini bitirip çıktım ve üzerime bir kot ve bol bir kazağı hızla geçirip saçlarıma bakamadan ve lenslerimi takmaya zamanım kalmadığı için gözlüğümü takıp telefonumu ve masamın üzerindeki kitapları çantama doldurup son hızla merdivenlerden indim ve botlarımı ayağıma geçirip montumu üzerime alıp kapıyı açıp çıktım ve kapatıp kitleyip okula doğru hızla koşmaya başladım. Evle okul arası beş dakikaydı ama ben koşmayla okulu şimdiden görmeye başlamıştım. Saate tekrar baktığımda dersin başlamasına üç dakika kaldığını görünce daha hızlanıp bir iki dakika sonra okulun kapısına vardım. Eşyalarımı yerleştirecek zamanım yoktu, derse direk böyle girmeliydim. Koridorun sessizliği arasında nefes alış verişlerim yankılanırken fizik sınıfının önünde durup kapıyı çaldım ve açtım.
Fizik hocasının gözlük üzerinden bakışları ve sınıfın meraklı bakışları arasında toz olup kaybolmak istesem de bunu başaramayacağım için bakışlarımı sınıfın içindeki saate kaydırdım. Kahretsin! Sadece iki dakika gecikmiştim ve sırf bu yüzden geç kağıdı alacaktım.

"Bu benim dersime ikinci kez geç kalışın." Dedi Güzin Hoca.

"Hocam ama-"

"Git geç kağıdı al." Dedi kaşlarını çatarak. Bir dakika kadar bir kedinin yağmur altındaki çaresizliği gibi bir çaresizlikle kapıda dikilirken laflarımın hiçbirini dinlemeyeceğini bildiğim için sadece kedi mırıltısı gibi bir 'peki' ile cevap verip sınıfın kapısını yavaşça kapatıp dolabıma doğru ilerledim ve açıp çantamı dolabın içine yerleştirip montumu da çıkarıp dolabıma koydum.
Dolabı kapatıp müdürün odasına doğru ilerlemeye başladım. Sonuçta uyarı alacaktım. Annem muhtemelen çok kızacaktı. Salak gibi geç kalıp duruyordum. Derniere'in bana verdiği kitaba öylesine dalmıştım ki gece üçe kadar kitap okumuştum ve bu yüzden sabah alarmdan on dakika geç kalkınca tüm düzen kaymıştı. Genelde kitaplardan dolayı geç kalıyordum zaten. Annem hep gözlerimin bozulmasını çok kitap okumama bağlardı.
Sonunda müdürün odasının önüne geldiğimde kapıyı tıklatmamla beklediğimin aksine kapı açıktı ve benim vurmamla yarıya kadar açıldı. Herhalde odasından çıkıp yoklamaları almak adına sınıfları dolaşıyordu. Ben de bu yüzden koridor boyunca müdürü bulma ümidiyle ilerlemeye başladım. Eğer geç kağıdı almazsam daha büyük bir ceza alabilirdim çünkü. Koridorda ilerlerken niye bu kadar sessiz olduğunu düşünüyordum. Müdürün odası dokuzuncu sınıfların katındaydı ve bu kat tamamen sessiz ve boştu, sınıflar da öyle. Doğru ya! Alara -sınıfımdan bir arkadaşım-bana kız kardeşinin gideceği geziden bahsetmişti ve neden on birinci sınıfları götürmedikleri konusunda dert yanmıştı. Muhtemelen dokuzlar geziye gitmiş olmalıydı. Müdürün bu katta olamayacağını düşünerek merdivenlere ilerlemeye başladım. Merdivenlerin mavi basamağına tam adım asacakken bir fısıldama sesinin aniden bir bağrışa dönüştüğünü duymamla korkuyla arkamı döndüm. Tanrım! O da neydi? Ses öylesine gür ve sinirli çıkmıştı ki, o sinirin oluşturduğu çatallı sesin tek bir kelimesini anlayamamıştım.
Merdivene attığım adımımı geri çekip kısık sesle yapılmaya çalışan ama yine de yüksek sesle yapılan kavgayı bulmak adına boş sınıfların içine baka baka koridor boyunca yürümeye başladım. Gerçi salak gibi niye olaya dalıyordum bilmiyorum ama yakın zamanda okul başkanlığı seçimleri vardı ve annemler başarıya düşkün olduğu için muhtemelen buna katılmamı ve kazanmamı bekleyeceklerdi. Bir kavgayı ayırmakta insanlar tarafından iyi görülebilirdi ki tek amacım bu değildi. Başkanlık bile olmasaydı bir kere merakıma yenik düşmüştüm ve koridorda ilerleyen adımlarımı durduracak hiçbir şey yoktu.
Sesi takip ederken sonunda kapısı hafif aralık bir sınıfın önünde durdum ve elimi kapıya attım. Bir süre ne olduğuna bakıp bakmamak konusunda bir tereddüte düşsem de sonunda kapıyı daha iyi görebilmek için araladım ve bakışlarımı sınıfın sağ köşesine çevirdim.
Bir saniye... O Deran mıydı? Yanındaki de kimdi? Daha önce okulda görmemiştim. Uzun boylu neredeyse ölü olduğuna inanacağım kadar beyaz tenli ve saçları da kızıl olan bir adam ya da çocuk tüm hikmetiyle Deran'ın karşısında dikiliyordu ve konuşmalarına bakılacak olursa çok sinirliydi.

"Sen sınırlarını aşıyorsun. Her şeyi açıkça belli ettiğimi düşünmüştüm. Sınırlarını bil." Dedi tanımadığım şahıs ve Deran'ın yakasını tuttu. Ne kadar içeri adım atmak istesem de atamıyordum. Soluğumu vermeden onları izleyerek donakalmıştım.

"Sınırların seninle birlikte cehenneme kadar yolu var." Demesiyle Deran'ın yakasındaki el daha da sıkıldı ve adamın eli artık sıkmaktan kızarmaya başlayınca Deran'ı yakasından tutup kaldırmasıyla bir çığlık kopardım.

"DUR!" Çığlığımla karışık dur kelimesiyle beraber sınıfın içine doğru koşmuştum. Kızıl saçlı adam sanki bir şey yokmuş gibi Deran'ı yakasından tutup atmıştı ve Deran duvara birkaç santim kala yere düşüp acıyla bir ses çıkarmıştı.
Kızıl saçlı adam şaşkınlıkla ve biraz da anlayamadığım bir şekilde bana bakarken hızla yanına yaklaştım ve ne yapacağımı düşünmeden sinirden aklıma gelen ilk tepkiyle ellerimi göğsüne koyup ittirdim, o kadar güce sahip adam birkaç adım sendelerken bağırmaya başladım.

"Ne halt yediğini zannediyorsun? Çık sınıftan, Hemen!" Birkaç saniye gözleri sinirden dağılmış saçlarımda ve sinirden kırmızıya dönmüş yanaklarımda -evet, utanınca değil, sinirlenince kızarıyordum- gözlerini gezdirdikten sonra gözleri gözlerime buluşunca birkaç adım geriye attım. Sonuçta Deran yerde iki büklümdü ve bana nasıl bir zarar verebileceğini tahmin dahi edemezdim. Son kez Deran'a bir bakış attıktan sonra hızla yanımdan geçerek sınıftan çıktı ve adımlarının tamamen uzaklaştığına emin olduktan sonra donup kalmış halimden ayrılıp başımı salladım ve hızla Deran'ı yanına gidip eğildim.
Sırtını duvara yaslamıştı ve gözlerini tavana dikmişti.

"İyi misin? Seni hemşireye götüreyim mi? Kahretsin! Neden bileğin kanıyor?" Diyerek vücudunun yanına düşmüş kolunu kaldırdım ve yarasının üstünden metal bilekliğini çekip yarasına baktım. Bilekliğinin kenarları ince olduğundan yere düştüğünde kesmiş olmalıydı.

"İyiyim." Dedi sesi hafif kuru çıkarken. "Neden geldin?" Dedi sesi gayet gelmememi istediğini belirtirken ayağa kalkmaya çalıştı ama tekrardan yerine oturttum.

"Adam seni karşı duvara fırlattı Deran farkında mısın? O nasıl oldu gerçi fikrim yok ya." Dedim elimi yüzüne götürüp parmağımla gözünü hafifçe gerdirip göz bebeğine bakarken. Bilincinin yerinde olup olmadığını bilmeliydim sonuçta.

"İyiyim Lavin. Cidden." Dedi ve bu sefer ben onu yerine oturtamadan hızla ayağa kalktı. Gözü kararmış olacak ki sendeleyince hızla tutup ağır olduğu için destek almak adına kendime çektim. Bu kadar yapılı birini şu an ayakta tutmam mucizeydi ama Deran da düzelmek bilmiyordu.

"Deran iyi değilsin." Dememle kollarına destek sağladığım Deran'ı düzeltmeye çalışırken burun buruna gelmemizle irkilerek gözlerimi açtım. O da gözlerini gözlerime dikmişti. Ben gözlerimi adeta onun soğuk gözlerine kaptırırken etkisi altına giriyordum.  Hızla boş olan sandalyeye oturmasını sağlayarak geri çekildim ve yutkundum. Boğazım kurumuştu. Ayrıca henüz duvara çarpmışken bile beni böyle ürkütebilmesi ilginçti.

"O adam kimdi?" Dedim Deran'ın başka yarası var mı diye incelerken.

"Önemsiz biri." Dedi ve bilekliğini yarasının üzerine kapatıp hafifçe gerindi. Gözlerimi şaşkınlıkla açıp tek kaşımı kaldırdım.

"Deran adam seni fırlattı! Nasıl oluyor da bir şey olmamış gibi davranıyorsun?" Diye çıkışmamla bu sefer daha dinç bir şekilde ayağa kalktı ve kolundaki tozları silkelemeye başladı.

"Duvara çarpmadım, sadece yere düştüm. Bir şeyim yok." Dedi düz ifadesini korurken. Bana soğuk mu davranıyordu? Tamam daha yeni tanıdığım bir adamla can ciğer olmayı beklemiyordum ama buraya gelip ona kötü bir şey olmasına engel olmak istemiştim. "Bence gitmelisin." Dedi yine soğuk gözlerini duygusuzca gözlerime dikerken. Tanrım... Nasıl gözlerdi bunlar böyle? Bir anda acımasız olurken bir anda sizi şefkatle sarıyordu ama o şefkate sadece kamp alanında denk gelmiştim. Birkaç saniyeliğine belki. Bana böylesine soğuk davranmasına rağmen bir gün önce gözlerinin bir öpücüğe istekle bakması da çelişkiliydi. Deran'ı çözemiyordum ve zaten hiç çözmeyi istemediğim bir matematik problemi gibiydi. Sadece yardım etmek istemiştim, hayatı tehlikedeydi.

"İnanılmazsın." Dedim göz devirerek ve arkamı dönerek sınıftan çıkacağım sırada kolumdan tutmasıyla soğuk parmaklarını hissedince irkilerek bakışlarımı Deran'a çevirdim.

"Özür dilerim. Özür dilerim cidden." Dedi ve suçlulukla bana bakmaya devam etti. İşte şimdi gözlerine baksaydınız az önceki gibi soğuk bakabileceğini hiç düşünmezdiniz muhtemelen. "Terslemek istemedim." Dedi ve ben ona tamamen dönünce parmaklarını kolumdan çekti. "Sadece partide seni öyle bırakıp gidince ne diyeceğimi bilememektense terslemek daha kolay olur diye düşündüm." Dedi ve sessizce yutkundu. Belli etmek istememişti ama elmacık kemiğinin aşağı ve yukarı hareketini görünce anlamıştım. Gerçekten kampta öylece gitmesine anlam verememiştim ama bunda onu suçlu bulmamıştım.

"Sıkıntı yok." Dedim yüzümün düz ifadesini sürdürürken "Ama bileğine baktırmalısın." Diyerek bileğini hafifçe tutup kaldırmamla yüzünü buruşturdu. Önceki halinden daha fazla kanıyordu. Bilekliği kaydırmamla eski yerine koymak için elini yaklaştırsa da elini durdurup yaraya daha iyi bakmaya çalıştım. Derindi. Çok derin olmasa da derindi.

"Hemşireye gitmeliyiz." Dememle hafif bir kasılsa da birkaç saniye tereddütte kalıp başıyla onayladı. Ders hâla devam ediyordu ve koridor boştu. Fırlatılmasına rağmen normal bir şekilde yürüyen Deran'ın bileğini tutuşuna bakıp hemşireye doğru yürümeye devam ettim. Ona adamla ilgili sorular sormak istiyordum ama en son isteyeceğim başkasının işlerine bulaşmaktı ki Deran'ın içinde olduğu şeye dair bir fikrim yoktu. Ona yardım etmek isterdim ama bu yarayı halettikten sonra ondan daha uzakta kalmaya çalışmalıydım. Deran'ın kendisi beni düşüncelere ve ürkütücü hislere iterken bir de olaylarını bu işe katmak istemezdim.

"Lavin." Demesiyle durup soluma baktım ama solumda göremeyince arkama baktığımda birkaç adım ötemde durduğunu görmemle kaşlarını çattım.

"Hemşire odası hemen şurası." Dedim elimde göstererek. Kurumuş dudağını ıslatıp yanıma birkaç adım attı ve gözlerini gözlerime dikti.

"Sorumu cevaplamadın." Demesiyle kaşlarımı çattım.

"Ne sorusu?" Dememle hafifçe gülümsedi.

"Partide sorduğum soru." Demesiyle tek kaşımı kaldırdım. Camdan sızan güneş tenine çarpıp kristaller halinde yayılırken gözlerindeki merak havaya karışmıştı ve ben şu an bu havayı soluyarak her dakika nefessiz kalıyordum. Çünkü gerildiğimde nefesim kesilirdi. "Şu an ne dilerdin?" Demesiyle saç köklerimden başlayan bir soğuk titreşimin yayıldığını hissettim. Bu soru tekrar gün yüzüne çıkmaz diye düşünmüştüm. Sanki beni tanıyormuş gibi bana bakarken sorudan kaçış arıyordum. Gülümsemeye çalıştım.

"Ben dileklere inanmam Deran." Dememle yüzüne küçük bir sırıtma yayıldı.

"Ben de inanmam ama bir geyik öleceğini bilse de koşmayı bırakmaz değil mi?"  Demesiyle gülümsedim.

"Ama aslan da ava yetişeceğinden hep emindir. Dilekler işe yaramaz." Dedim omuz silkerek. Birkaç adım daha atıp hafifçe eğilerek yüzünü yüzüme yakalaştırdı.

"Benim dileğim gayet net bence Lavin, sadece merak ettiğim, sen de şu anda bunu diliyor musun?" Dedi bana bakarken. Donmuştum. Hayır istemiyordum. İstesem bile yapmazdım çünkü Deran'ı tanıyalı çok olmamıştı ve onu öpmek demek beraberinde ne getirirdi bilmiyordum. Ayrıca ikinci kez bu konunun gün yüzüne çıkması beni rahatsız etmişti. Neredeyse dudakları benimkilere değecekken birkaç adım geri çekildim.

"Ne yazık ki ben ne bir geyiğim, ne de aslan. Sadece dileklere inanmayan biriyim." Dedim ve Deran'a bir şey daha söylemeden hızla okul merdivenlerinden inmeye başladım. İşte böyle kontrollü olmalıydım. Çünkü Deran'ın benden tek istediğinin bir öpücük olduğunu düşünmeye başlamıştım. Sanki yakınlaşma çabasının tek sebebi buymuş gibi ve bu beni rahatsız ediyordu.
Kafam dalgın olduğu için merdivenlerde son basamaktan inmemle birine çarpmam bir olmuştu.
Çarptığım kişinin kahvesi yere düştüğünden bunun müdür olduğunu tahmin ederek kafamı kaldırdım.

"Çok özür-" sözlerim yarıda kalmıştı çünkü karşımdaki yine ve yine çok görmek istemediğim biri olan Derniere'di. Malum, onu sapık olmakla suçlamıştım resmen. "... Dilerim... Burada ne yapıyorsun?" Dememle gülümsedi.

"Merak etme seni takip etmiyorum." Demesiyle güldüm. Dalga geçiyordu ki bu iyiye işaretti.

"Yanlış anlamam için cidden üzgünüm." Dedim gülüşümün arasından. O da yüzüne parlak bir gülümseme yerleştirince dişleri adeta buğday tarlasında parlayan inci taneleri gibi durmuştu.

"Unuttum gitti. Kardeşimi almaya geldim. Son sınıf bu sene ve okula yeni buraya geldiğimiz için kaydını yaptırdık. Okulu incelemeye gelmişti." Dedi ve bakışlarını merdivenin yukarısına çevirdi.

"İşte geliyor." Demesiyle ben de bakışlarımı çevirmeden önce yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. "Aron, gel Lavinle tanış." Bakışlarımı merdivenin başına çevirdiğimde şaşkınlıkla donakalmıştım.
Kızıl saçlı çocuk tam olarak karşımda duruyordu.

Helllöööööööö şimdiiii dediğim gibi bölümde on veya ondan fazla yorum olması beni mutlu eder  ses duymayınca bu kitabı yazasım gelmiyor. Beğenmediniz gibi hissediyorum. Belki kaldırırım kitabı bilmiyorum sizin fikirlerinize bağlı. Umarım bölümü beğenmişsinizdir meleklerim hepinizi çoook seviyorum :3

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

İHTİLAL بواسطة Fatma Demir

غموض / الإثارة

812K 28.5K 63
"Benimle oynarken iyi düşün." diye hırladı. Sesi karnımı burkarken dudaklarıma kilitlenmiş bakışlarını görünce karanlığın verdiği cesaretle güldüm. "...
1.1M 42.8K 36
İnsan ne dilediğine dikkat etmeli, zira kalbinden geçen iyi ya da kötü hiçbir dilek gerçekleşmeden peşini bırakmaz, derler. Ben, ölüm diledim. Bir ö...
411K 12.7K 38
Bebeğine bakamayacağını düşünen bir anne bebeği gizlice babasına bırakıp kaçarsa? Bir kapı zili ile hayatı alt üst olan bir mafya ? Sizce bu ikisini...
66.9K 270 2
Kitap düzenlemeye girmiştir anlam hatları olabilir düzenleme bitene kadar başlamamız önerilir "Ada abla biraz gezelim mi Babam sen ben üçümüz " dedi...