BİR KÜÇÜK SIR

By pembikhayallerr

1.9M 132K 51.9K

Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırak... More

BİR KÜÇÜK SIR
Bölüm 1: Kaçırılmak
Bölüm 2: Baba
Bölüm 3: Ümit Tohumları
Bölüm 4: Bilinmezliğin Gerçeği
Bölüm 5: İç Yakan Ateş
Bölüm 6: Aşiretimsi
Bölüm 7: Kundakçı
Bölüm 8: Urfa'lı Kıro
Bölüm 10: Kelebeklerin Ömrü
Bölüm 11: Kursakta Kalanlar
Bölüm 12: Ruhu Dağınık Kadın
İNSTAGRAM BÖLÜMÜ
Bölüm 13: Karanlığın Ardından
Bölüm 14: Hüküm
Bölüm 15: Darmadağın
Bölüm 16: Gün Doğumu
Bölüm 17: Beni Bırakma
Bölüm 18: Karşı Koyulamaz Duygular
Bölüm 19: Vedalar Acıtır
Bölüm 20: Geçmeyen Geçmiş
Bölüm 21: Arada Kalmak
Bölüm 22: Cüce Hayalet
Bölüm 23: Kabulleniş
Bölüm 24: Gerçekler Acıtır
Bölüm 25: Pişmanlıkla Dolmak
Bölüm 26: Mutluluğun Resmi
Bölüm 27: Baskın
Bölüm 28: Çıkmaz

Bölüm 9: Kalbe Gömülenler

75.7K 5K 2K
By pembikhayallerr

Merhabalarrr!

Size uup uzun bir bölümle geldimm! Karakterleri anlamanız için araya fotoğraflarını koyuyorum. Yorum yapmayı unutmayın can içlerim. Hadi bölüme koşalım ♥️


Bölüm 9: Kalbe Gömülenler

İsmail abimin "Seni almaya geldim." diyen sesini duyduğumda gülümsemem yüzümde donarken, hemen ifademi değiştirip sahte bir gülümseme kondurdum yüzüme.

Geri çekildiğimde bakışları yüzüme düşerken kaşları çatıldı. Beni tanıyan belki tek insan olabilirdi. Esra'yı kandırmak kolaydı çünkü çok masumdu, inanıyordu her dediğime. Ancak karşımda özleminden burnumun direğini sızlatan adam öyle değildi.

Yüzümü ellerinin arasına alıp "Abini gördüğüne sevinmedin mi güzelliğim?" deyince gülerek gözlerimi devirdim.

"Çok özledim tabii ki, ama bana şöyle deme demiştim."

Burnumu sıkarak "Hoşuna gittiğini biliyorum şam şeytanı, o yüzden demeye devam edeceğim." dedi muzip bir ses tonuyla.

Kocaman gülerek tekrar kollarımı beline dolayıp "İyi ki geldin İso.." dedim içten sesimle.

O benim yarım kalmış çocukluğumdu.. Hastalandığımda sabaha kadar başımda bekleyen, sırf paramız olmadığı için diğer çocukların elinde gördüğüm abur cuburları istemediğim, ancak canımın çektiğini bildiği için cebindeki son kuruşuna kadar benim için harcayan abimdi.

Boğaz temizleyen sesi duyduğumda takılmadım fakat ardından biri yüksek sesle öksürdü. Ölüyor mu diye kontrol etmek için arkamı döndüğümde Berzan sinirli ifadesini hemen değiştirip elini alnına yasladı.

"Çok ateşim var." diyerek suratıma bakınca napim der gibi baktım kafamı sallayarak.

Tekrar öksürüp "Boğazım da ağrıyor, çorbamı içemedim." deyince "Git iç." dedim yukarıyı göstererek.

Suratı bozulduğunda öyle tatlı olmuştu ki az kalsın gülecektim. Bakışları arkama döndüğünde o hasta halinden sıyrılıp yanımıza doğru gelirken İso'nun önüne geçtim. Bakışları bana döndü, suratı düz bir hal aldı.

İso beni yanına çektiğinde ona bakınca gülümsediğini gördüm. Ardından karşımdaki aileye bakıp geldiğindeki sinirli haline büründü.

Bir adım öne çıktığında yutkundum, umarım ortalık karışmazdı.

"Ben kardeşimi almaya geldim. Araştırdığım kadarıyla köklü bir ailesiniz, her yerde eliniz kolunuz olabilir. Ama bende boş insan değilim. Eğer bir zorluk çıkartacak olursanız savcı arkadaşım hazırda bekliyor."

Gözlerimi büyütüp hırkasına tutundum ve "Buna gerek yok." dedim ama bana dönmedi bile.

Boynunda atan damardan ne kadar sinirli olduğu belli olurken gerginlikle karşımdaki aileye baktım.

Bawer bey yanımıza gelip İso'ya elini uzattı ve "Ben Badenin babasıyım." dedi. Sanki her zaman söylediği bir şey gibi söylemişti. Kalbimin sızladığını hissederken gözlerimi kaçırdım.

"Bawer Atmanlı.."

İsmail abim histerik bir gülümseme sunup kısaca el sıkıştı ve "Kim olduğunuzu iyi biliyorum. Siz de beni bildiğinize göre tanışma faslını kısa geçelim Bawer bey." dedi.

Günlerdir sesi soluğu çıkmayan Ferzan delirmiş bir halde İso'ya atılmaya çalıştığında Şimal hanım onu geri çekti korkuyla.

"Sen kimin kardeşini kimin evinden gönderiyorsun lan?! Sıkıyorsa al götür!"

Bakışlarım bir ona, bir buna dönüyordu.

"Benim.. kardeşim. Yıllardır yanında olduğum kardeşim."

Ferzan daha çok çıldırırken Berzan'ın da kendini zor tuttuğunu görüyordum. Hamzaya baktığımda ağlamak üzereydi. Beni istemeyen küçük velet Emir'de aynı abileri gibi sinirle bakıyordu yanımdaki adama. Peki Aram ve Adar neden sessizdi?

Ona baktığımı hisseden Aram'la göz göze geldiğimde bakışlarından dolayı irkildim.. Sanki.. kırgın gibi bakıyordu gözlerime.

Kısaca olanları aklımdan tartarken onu hızla geri çektiğim geldi gözümün önüne. Yutkunurken bakışlarımı kaçırdım. Amacım onu kırmak değildi, sadece.. Bana son zamanlarda iyi olsalar da aile haricindeki herkese karşı çelik bir duvar örmüşlerdi. Öyle sertlerdi ki bir an endişelenmiştim bir şey yapacağı için. Hem bu zamana kadar yanımda olan, öz olmasa da abim gibiydi İso benim için.

Yine de bana böyle bakmasın isterdim.. En aklı başında olan kişi olarak sakince konuşup halledebilirdi.

"Bu iş böyle olmaz delikanlı.." diyen Bawer beyle düşüncelerim toz bulutu gibi dağıldı.

"Geç otur konuşalım."

İso benim elimi tuttuğunda karşımdaki bedenler sinirle bakarken kendimi un çuvalı gibi hissediyordum.

"Eğer siz yol yordam bilip kardeşimle güzelce konuşsaydınız, ben de sizle konuşabilirdim."

Gözlerimi kapatarak sessizce "Yeter." dedim ancak beni kimse duymadı. Hep bir ağızdan hararetli bir tartışma içine girmişlerdi sanki.

Hamza'nın "Ablam gidecek mi?" diyen titreyen sesini duyduğumda yutkundum tekrar tekrar. Korkuyordu..

Berzan bir hışımla babasının önüne geçip İsmail abimin yakasını kavradığında hemen ellerini çekmeye çalıştım ancak bırakmıyordu.

"Bırak Berzan!"

İsmail abimin gözlerinin içine bakıp yüzüne doğru yaklaştı sinirle.. Duymuyordu beni.

"Hadi biz bir bok yedik!" dedi bağırarak.
"Senin şimdi yaptığın ne ulan?! Sordun mu Bade'ye gelmeyi istiyor mu diye?" dediğinde İso'nun irkilen suratını gördüm.

"Yeter, yeter!" diye bağırdım en sonunda. Bütün bakışlar bana döndüğünde Berzanın ellerini çektim hızlıca.

Hepsi dikkatle bana dönerken gözlerimi tatlı bir şekilde kırpıştırmaya çalışarak "Benim için kavga etmeyin." dedim.

Berzan gözlerini devirdi..
Evet.. bana gözlerini devirmişti, o pis terbiyesiz orangutanus.

"Doğru düzgün konuşacağız!" dedim hemen ardından. İso'ya döndüğümde ifadem yumuşarken elinden tuttum.

"Lütfen abi."

Böyle dediğimde yumuşadığının farkındaydım. İsteksiz bir şekilde kafasını salladığında ben rahatlamıştım ancak ortamda derin bir sessizlik oldu. İster istemez bakışlarımı bizi izleyenlere çevirdiğimde hepsinin gözlerinde gördüğüm şey kıskançlığında ötesindeydi..

Belki böyle olma ihtimalimizin hiç olmayacağını düşünmüşlerdi. O gözlerde kırgınlık, üzgünlük ve özlem görmüştüm. Yutkunarak elinden tuttuğum İso'yu zorla içeri çekerek koltuğa oturttum.

Şimal abla hemen "Hoş geldin oğlum." dedi sevecen bir ifadeyle.

"Sakin sakin konuşun lütfen. Biliyorum bunlar bir halt yemiş." dedi arkasındaki erkekleri gösterirken.

"Ama çözüm bu değil.. Ne olursa olsun onlar Bade'nin babası ve abileri."

Ulan ölürdüm ben bu kadına be!

Arada bana kayan bakışları üzgündü. Bir de tatlı tatlı ikna etmeye çalışıyordu.

İsmail abim zararsız olduğunu anlamış olacakki "Memnun oldum efendim." dedi sadece.

"Şimal abla demen yeterli canım."

Aradan bir kaç dakika geçmişti.. Sanki kız istemeye gitmişiz gibi bir gerginlik vardı ortamda. Herkes birbirine gergince bakıyor, kimse konuşmuyordu.

Bawer bey boğazını temizlediğinde bakışlarım onu buldu. Kısaca bana bakıp İso'ya dönerken duruşu görüntüsü kadar sertti.

"Bizim olmadığımız zamanlar kızımı yalnız bırakmadığın için çok sağol delikanlı.." dediğinde sesi hafifçe titremişti. Böyle konuşmasını beklemediğim için suratımı bir şaşkınlık kapladı. Dizlerinin üzerine koyduğu eli yumruk olurken yutkunduğunu gördüm.

"Hatalı olduğumuzu bilirim.. Bilirim bilmesine ama senin de bilmediğin çok şey var. Eğer.. mecbur kalmasam bir aydır resimlerine bakarak nasıl karşısına çıkacağımı özenle düşündüğüm kızımı böyle karşılamaz, zor kullanmazdım elbet."

Ellerim titremeye başladığında baldırımın altına koyarak gizlemeye çalıştım.

"Başımın üzerinde yerin var, hoş gelmişsin.. Sen benim canımdan olan parçaya sahip çıkmışsın. Ne desen yeridir, bilirim. Ama niyetimiz kötü değildir.."

Sözlerinde samimi olduğu gözlerinden okunuyordu. Bu yüzdendi İso'nun da suskun kalması. İlk geldiği ana göre sakinleşmişti. Ancak ona sinirle bakan kardeşlere döndüğünde o da aynı şekilde karşılık veriyordu.

Ulan bir kaç tane abisi olanları koruma derneği açmam şart olmuştu. On dakika da gerim gerim gerilmiştim resmen.

İsa bana döndüğünde yerimde dikleştim.
"Seninle yalnız konuşalım Bade.." dedi yavaşça.

Kafamı sallayıp ayağa kalktığımda herkeste gözlerimi gezdirdim. Hepsi dikkatle bize bakarken Aram dalgın bir şekilde yeri izliyordu. Bu dünyadan soyutlanmış gibiydi. İç çekerek İsmail abimin kolundan tuttum ve yukarı kaldığımız odaya götürdüm.

Koltuğa oturduğumuzda bana olan kızgın bakışlarını görünce hemen tekrar sarıldım göğsüne.

"Seni çok özledim kepçe kulak!"

Başımı hafifçe itekleyip "Yemezler.." dediğinde somurttum.

"Burada ne haltlar dönüyor, dökül hemen."

Kollarımı göğsümde bağlarken yandan yandan ona bakıyordum. Baştan sona olanları anlatmaya başladım.

"Yani anlayacağın son zamanlarda hepsi iyi davranıyor bana. Söyledikleri gibi İstanbula döneceğimin tehlikeli olduğuna inandım nedense. Sanki bir şeyler dönüyormuş gibi hissediyorum." dedim beni düğünde köşeye sıkıştıran herifi anlatmadan.

Eğer anlatsam bir dakika tutmazdı beni burada.

Sessiz kaldığında ona baktım. Her kararsız olduğunda yaptığı gibi burun kemerini sıkarak bir süre düşündü.

En sonunda konuşmaya karar vermiş olacak ki "Bundan hoşlanmadım Bade." dedi.

"Nereye kadar gidecek böyle?"

Buruk bir gülümseme sunup "Nereye kadar giderse.." dedim.

"Ben hiç bir zaman planlı yaşamadım ki, biliyorsun.."

Sesim istemsizce üzgün çıkmıştı. Fark ettiğini biliyordum ancak yüzüne bakmıyordum. Sıkıntılı bir nefes alarak yüzümü ellerinin arasına aldığında ona baktım.

"Şimdi söyle bakalım." dediğinde gerildim.

"Neden burada kalmak istiyorsun?"

Yutkunurken öylece yüzüne bakıyordum. Gözlerimi kaçıramıyordum çünkü o yalan söyleyeceğimi bilecek kadar iyi tanıyordu beni..

Gözlerimin önünden Bawer beyin bana sarılıp kızım deyişi geçti ilk önce.. Daha sonra Aram'ın uyuduğumu sanıp söyledikleri.. Berzan'ın öküzlüğüne rağmen bir yandan tatlı davranışı.. Ferzan'ın koca cüssesine rağmen çocuk gibi oluşu.. Adar'ın benim için endişelendiğinde delirecek gibi olması.. Şimal hanım'ın ona söylenen ağır sözlere rağmen yanımda durup hiç bir kan bağı olmayan bana kızım demesi.. Ve Hamza'nın her abla dediğinde kalbime dokunuşu..

Kan bağı böyle bir şey miydi?

Bütün kinciliğimi bir köşeye bıraktığımı hissediyordum. Buraya yaka paça getirilişimi elbette unutmamıştım ama.. Alışmıştım işte biraz onlara.

"Hm?" diyerek sorar gözlerle baktığında gözlerim sulandığı için görüş açım bulanıklaştı.

"Annen.. Yani Hayal yengemden sonra bana kimse kızım demedi abi..." dedim mırıldanarak. Gözlerimi kırpıştırırken yüzümdeki ellerinden kaskatı kesildiğini hissettim.

"Biliyorsun beni.. Kararımdan kolay kolay dönmem. İlk geldiğim günlerde gitmeyi kafama koymuştum. Ama.. onlar bana her baktığında dalgaya da vursam gözlerindeki özlemi görüyorum artık. Onlarda benim gibi bir kaç sözcüğe karşı hasret duyuyorlar. Belki baba, belki abi kelimesine.. En önemlisi endişeleniyorlar başıma bir şey geleceği için."

Bir kaç saniye konuşmadı.. Ardından şaşkınlıkla "Güvenmişsin.." dedi.

"Sen onlara güveniyorsun Bade."

Dudaklarımı birbirine bastırırken burnumu çektim. Başımı göğsüne bastırıp "Her zaman yanındayım." dediğinde rahat bir nefes verdim.

"Her kararında, üzüntünde, mutluluğunda, her zaman.. Eğer mutlu olacaksan, tamam." deyince iç çekerek daha sıkı sarıldım.

Eğer ki isteksiz olsaydı biliyordum, onunla giderdim. Abimdi o benim..

🦋

Odadan sessizce çıktığımda telefonla oynayan Hamza'yı görünce yanına gittim. Bakışları bana döndüğünde hemen ayağa kalkıp "Gidiyor musun yoksa?" dedi korku dolu bir ifadeyle.

Saçlarına uzanıp yumuşak tutamları okşarken "Ben sana gitmeyeceğim demedim mi? Unutma ki ablalar sözünü tutar." dedim gülümseyerek.

Korkmuş ifadesi değişerek kocaman gülümsedi. Terasın demirlerine uzanıp "Abii, babaaa ablam gitmiyor!" diye bağırdığında elimi hızla ağzına kapattım.

"Oğlum sen böyle hep ayaklı gazete gibi bağıracaksan işimiz var!"

Omzunu silkti gülerek ve "Napayım çok mutluyum." dedi şapşal.

Dayanamadım ve yanağını ısırdım hafifçe. Bağıracağına kıkırdıyordu manyak.

"Ya abla yaa!"

Minderlere oturduğumuzda iç çekerek bana dönünce gözlerimi kıstım.

"Abla.. Aram abim çok üzüldü."

Farkındaydım aslında ama başka bir gözden duymak için "Neden?" diye sordum.

"Sen birden onu itekleyince.. Şey yani, o zamandan sonra konuşmadı. Sizin hemen ardınızdan odasına kapandı."

Bakışlarımı terastan görünen manzaraya çevirdim. Sanırım kalbini almam gereken iki küçük çocuk vardı.

Ellerimdeki tepsiyi dikkatle tutarken kapıyı yavaşça açtım. Aram'ı ayakta göreceğimi sanıyordum ama hava kararmamasına rağmen uyuyordu..

Ben aşağıda bir şeyler atıştırmıştım ama o yemiş miydi acaba?

İç çekerek yatağın yanına yaklaştığımda elimdeki tepsiyi dikkatle çalışma masasının üzerine koydum.

Başında dikilirken hafifçe eğilip uyuyan suratını izledim. Bunların hepsinin kirpikleri up uzundu.. Bu bana haksızlıktı ama!

Düzenli alıp verdiği nefeslerle hafifçe gülümseyerek eğildim. Yanağını öptüğümde uyanacak diye bekledim ama uyanmadı. Kaşlarımı çatarak tekrar öptüm, yine uyanmadı. Bende son çare hart diye ısırdım yanağını.

"Ah! Ne oluyor ulan?!" dedi aniden kalkarken.

Yanağını sıvazlayıp sertçe bana döndüğünde bakışları şaşkınlıkla değişti.

Kollarımı birbirine bağlayıp "Öyle kalırsın işte." dediğimde kafasını diğer tarafa çevirerek yüzünü sıvazladı ayılmak için.

"Ne oluyor Bade?"

Soğuk sesiyle ve bana bakmadan söyledikleriyle dudaklarım büzülürken yanına oturdum. Omzumla hafifçe omzuna vurup "Küs müyüz?" dediğimde "Çocuk muyum ben?" dedi homurdanarak.

"Bakayım." deyip yüzüne eğildiğimde sert gözlerle bana baktı.

"Valla çocuksun."

İç çekti ve "Bir şey mi diyeceksin?" dedi. Kısa kısa konuşmasıyla hevesim kırılsa da belli etmemeye çalıştım.

Omuzlarım düşerken "Sana kahvaltılık bir şeyler getirdim." deyince gözleri getirdiğim tepsiyi buldu.

"Bana mı?"

Şaşkın ifadesine gülümsedim ve kafamı salladım. Öylece bakmaya devam ederken uzanıp kolunu tuttum. Belki ilk kez mahçup bir ifadeye bürünmüştüm karşısında.

"Aram.. Kusura bakma lütfen. Ben öyle yapmak istemedim." dediğimde yutkundu.

Dudaklarımı üzgün bir ifadeyle büzerken tatlı olmaya çalışıyordum yumuşaması için. Yüz ifademe bakarken dudağı kıvrıldı.


"Sadece İso'yu gördüğümde büyük bir şok yaşadım. Ne konuştuğunuzu bilmediğim için de seni öyle onun yakasında görünce kavga çıkacak sandım. Bir anlık heyecanla oldu.

Rahat bir nefes alıp "Teşekkür ederim kahvaltı için." deyince kaşlarımı çattım.

"Bu kadar mı yani?"

Gülümsemesi daha da büyürken "Ya ne olacaktı?" dedi.

Ayağa kalkıp "Hanzosun.. Vallahi hanzosun ya!" dedim sinirle, o ise güldü.

Kahkaha atarak kolumdan tutup kendine çekti. Kollarının arasında hareketsiz durduğumda "Daha içinde ne cevherler var merak ediyorum.. Göründüğün gibi hırçın değilsin.. İçinde sevilmeyi bekleyen küçük bir kız çocuğu var." dediğinde kaskatı kesildim.

Yutkunurken "Neden öyle dedin ki?" dediğimde mırıldanan ses tonuma güldüğünü duydum.

"Önceden yanıma yaklaşmazdın. Geldin yanağımı ısırdın. Artık bana kendiliğinden temas ediyorsun ve özür diledin."

"Aslında öptüm de.." deyip kafamı kaldırınca şok olmuş suratına baktım ve güldüm hafifçe.

"Uyuyordun şansını kaçırdın. Ben.. sadece tanıdıklarıma karşı böyleyim."

Gülümsemesi buruklaşırken "Artık bir yabancıdan tanıdığa geçtik o zaman?" deyince boğazıma bir yumru oturdu.

Cevap vermeden ayağa kalktım. Artık gitme vaktim gelmişti. Tam kapıdan çıkacağım sırada bana seslendi.

"Efendim?"

Gözlerini kaçırıp "Bir daha öpsene." deyince gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

Dil çıkartıp "Çok beklersin." dedim ve kaçtım odadan. Çok tatlıydı..

Adar'la konuşup onun da gönlünü almıştım. Başta suratsız dursa da biraz sırnaşınca hemen yelkenleri suya indirmişti.

Arabayı yakan kişinin ben olduğumu bildiğini söylediğinde şaşırsam da inkar etmedim. Bana kızmadığını, ondan yardım almadığım için bozulduğunu söylemişti. Beni düşünüyor, endişeleniyordu. Kalbim sıcacık olmuştu.

İsocuğum uyandığında etrafı gezdirmek için dışarı çıkmaya karar verdik. Odadan çıktığımızda salonda oturan aileyi görünce yanlarına uğradık.

İsmail abim gergin bir ifadeyle beni beklerken Berzan homurdanmaya başladı tek çıktığımız için. Neymiş, daha hiç birlikte dışarı çıkmamışız. Bezmiş ifademle akşam hep birlikte bir şeyler yapmayı teklif ettim.

Ferzan gülerek "O iş bende!" deyince korkmuştum ama neler olacak görecektik.

Merdivenlerden inip dışarı çıkmak için kapıyı açtığımda eve girmek üzere olan Emiri gördüm. Mavi formasının yakalığı yırtılmış omuzlarından aşağı sallanıyordu. Formasının bir düğmesi kopmuştu ve saçları da dağılmıştı.

Kaşlarımı çatarak "Ne oldu sana?" dediğimde endişeyle kafasını uzatıp konağın içine baktı.

"Anamlara söyleme."

Üzerini dikkatle süzerken "Anlatırsan söylemem." dedim.

Omzunu silkip "Kavga ettim." dediğinde üçüncü sınıfa giden bir çocuk olmasına rağmen büyük adam gibi davranan çocukla şaşırmıştım.

Gerçi o tanıdığımdan beri öyleydi. Babasını ve abilerini örnek oluyordu ancak çocuk çocukluğunu yaşamalıydı doya doya.

"Bu yaşta ne kavgası?" diye sorarken kaşlarım çatıktı. Merak dolu ifademe bakarken gözleri yanımdaki Iso'ya kaydı ve onunda kaşları çatıldı.

Parmağını uzatıp "Sensin! En büyük sorun sensin!" deyip koşar adım içeri girdiğinde arkasından şaşkınlıkla bakıyordum.

"Bu velet her zaman böyle mi davranıyor sana? Neden onu çekiyorsun ki?"

İso'nun sinirlenmiş ifadesine baktığımda koluna girdim.

"Çocuklar küçükken hırçın olabiliyor. Takmıyorum onu." dediğimde kafasını iki yana sallarken yalan söylüyorsun der gibi baktı.

Etrafı dolaşırken yaklaşık yirmi dakikadır yürüyorduk. İsmail abimle konuşurken Esra'yı bilerek getirmediğini, çok ısrar ettiğini söylediğinde onu görüntülü arayıp gönlünü almıştım. Buradaki tehlike durumuna göre elbet onu da getirtecektim yanıma. İsmail abim zaten işleri için yarın sabah geri dönecekti.

Belki yakın zaman da ben giderdin yanlarına, kim bilir..

Gülüşerek ilerlerken kulağıma dolan ağlama sesiyle adımlarım durdu. Bir çocuk sesiydi, içli içli ağlıyordu.

"Duydun mu sende?" diye soran İso'ya kafamı sallayarak sesin geldiği yöne doğru koştum hemen.

Kaldırıma oturan sarışın bir kız çocuğu yüzünü dizlerine kapatmış ağlıyordu.

Endişeyle yanına gidip "Canım neden ağlıyorsun?" diyerek yumuşakça konuşsam da irkilerek kafasını kaldırdı.

Masmavi gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Burnunu çektiğinde korku dolu bakışları içime oturdu.

"Kayıp mı oldun? Evin nerede?"

Burnunu çekerek "Benim evim.." dedi ve hıçkırdı.

"Ben kaçtım."

Gözlerim büyürken İso'ya baktım. O da benim gibi şaşkındı. En fazla beş yaşında olan bir kız çocuğunun evden kaçma sebepleri aklıma gelirken içime endişe duygusu bir taş gibi oturdu göğsümün ortasına.

"Neden? Sana kötü mü davrandılar?"

Kafasını hızla iki yana salladı.

"Ben dışayıyı meyak ettim sadece.. Beni götüyüy müsün abla?"

Elimi saçlarına uzatıp hafifçe okşadım. "Tabii ki götürürüm. Adın ne senin bakalım?"

"Hazal.. Benim adım Hazal." dedi ağlamayı keserek. Ancak dudakları hala titriyordu.

Ayağa kalkıp elimi uzattığımda hemen tuttu. Elleri buz gibi olmuştu ve üzeri incecikti. Üstümdeki hırkayı çıkartıp ona giydirirken "Tamam Hazal.. Yolu biliyor musun bakalım?" diye sordum.

"Biliyoyum." dediğinde söyleme şekli kalbimi mest etti. O kadar güzel ve tatlıydı ki tombul yanaklarını ısırmak istiyordum.

Bir eliyle benim, diğer eliyle de İso'nun elini tutarken onun bizi yönlendirmesine izin verdik. Yürürken bana adımı sormuş sonra da "Sen pyenses misin Bade?" demişti.

Kocaman gülümsedim ve "Değilim.. Prenses olan sensin." dedim saçlarını okşayıp.

"Ama.. Sen Merida'ya benziyoysun."

Burnunu sıktığımda kıkırdadı.

"O zaman sende Elsa'sın."

Ellerini birbirine vurarak. "Elsa'yı çok seveyim!" dediğinde saçlarını okşadım.

On beş dakika boyunca yürüdüğümüzde adımları durdu. Parmağını uzatarak "İşte benim evim." dediğinde gülümseyerek gösterdiği yere baktım.

Urfa Şam Yetimhanesi

Gülüşüm yüzümde donarken hareket edemiyordum. Gözlerim karşımdaki büyük binadan ayrılmazken minik ellerin ellerimi çekiştirildiğini hissediyor ancak bakamıyordum.

Omuzlarımdan tutulmamla bakışlarım İso'yu buldu. Endişeli gözlerle "Bade iyi misin?!" diye sordu.

Titrek bir nefes alıp dudaklarıma yapay bir gülümseme yerleştirdim ve bize şaşkınca bakan Hazal'a döndüm.

"Burada mı kalıyorsun Hazalcım?"

Hemen kafasını salladı.

"Ebet. Benim buyda biy süyüüü aykadaşım vay."

Boğazıma bir yumru yerleşse de "Öyle mi?" dedim gülümser ifademle. Kafasını salladığında eğilerek onunla aynı boya ulaştım.

Tedirgin olduğumu belli etmemeye çalışırken "Hazal.. Burada sana iyi davranıyorlar mı canım?" diye sordum saçlarını okşayarak.

Gülümsemesini bozmadan "Çook iyi davranıyoylay. Yemek veyiyoylayy, elsalı yatağım bile vay benim!" dediğinde gözlerimi kaçırarak karşımdaki yetimhaneye baktım.

Bir yatak ve yemek verilmesini bile lüks sanan çocuklardık.

Yutkunarak "Peki.. Müdürünüz? O nasıl?" diye sorduğumda yüzünü sevinç kapladı.

"Ayşe annem çok iyi ki. Bizi öpmeden uyuyamıza izin veymiyoy. Hem buyanın sahibi Balca anne.. Ayada o da geliyoy. Hem biliyoy musun? Hey geldiğinde bitti süyü oyuncak getiyiyoy bize!"

Heyecanlı sesiyle rahat bir nefes aldım. Omzuma dokunan elin sahibine döndüğümde "Yapma güzelim." dedi.

Kafamı sallayı ayağa kalktım. Elinden tuttuğum güzelliği kaldığı yetimhaneye bırakırken mutlu olduğunu bilsem de onun için üzülmüştüm.

Bakamayacağı çocuğu doğuran her anneye karşı edilecek sonsuz küfürlerim vardı içimde. Müdür olan kadın bizi gördüğünde ağlayarak yanımıza koşup Hazal'ı kollarının arasına aldı. Gözlerindeki sevgiyi gördüğümde rahatlamıştım. Her insanın aynı olmayacağını biliyordum. Hazal şanslı çocuklar arasındaydı.

Hazal'ı bırakırken sık sık onu ziyaret edeceğim üzerine söz verince çok sevinerek boynuma sarıldı. Yanağından öpüp onunla vedalaştığımda durgundum. İsmail abim keyfimi yerine getirmeye çalışmıştı ancak bugün bir kez daha uğramıştım geçmişime..

Daha sonra kendime kızıp başka şeyler düşünmeye çalıştım. İsmail abimin kız tavlama olaylarını dinlerken keyfim yerine geldi. Her seferinde hüsrana uğrasa da bir türlü vazgeçmiyordu. Çapkındı ama sevdiğinde tam seviyordu. Dış görünüş olarak bir çok kızın aşık olacağı kadar yakışıklıydı. Ancak karşısındaki kişiye kendini adadığı için salak kızlar bir süre sonra sıkılıyordu ondan. İnanıyordum ki elbet karşısına onu çok sevecek bir kişi çıkacaktı.

🦋

Nereye gideceğimizi bilmiyordum ama yine de güzel görünmek istedim.

Gözüme kestirdiklerimi hızlıca giyinirken İso ve diğerlerinin aşağıda tek olduğunu bilmek beni azıcık endişelendiriyordu.

Üzerimi giyinip çantamı aldım ve odadan çıktım. Merdivenlerden bir iki adım attığımda Berzan'ın sinirli sesini duydum.

"Sen kim oluyorsun lan?" diyordu sertçe.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alırken İsmail abimin oldukça rahat bir şekilde konuştuğunu duydum ardından.

"Ben Bade'yi okul çıkışlarında alan, hasta olduğunda sabaha kadar başında bekleyen, çok nadir ağladığı zamanlar da ona omuz olan, kocaman kahkahalarına şahitlik eden abisiyim. Sen kimsin peki?"

Beklediğim şey Berzan'ın bağırıp çağırmasıydı. Ancak öyle olmadı.. Koca bir sessizlik vardı şimdi konakta. Konuşmuyordu, kırılmıştı belki söylenen doğru sözler karşısında.

Aram boğazını temizleyip "Bade'nin sana çok değer verdiği belli. Ayrıca kuzensiniz. Başımızın üzerinde yerin var İsmail.. Ama biz de onun öz abileriyiz. Ne kadar yanlış yapsakta düzeltmeye çalışıyoruz bazı şeyleri. Benim kardeşim Hamza, depresif bir çocuktu. Duygusal yapısından dolayı her şeye üzülen çocuk şimdi her gece gülerek uyuyor ablası olduğu için. Biz kız abisi olmayı yeni öğreniyoruz." dedi.

İsmail abim sessiz kalırken ardından tekrar Aram'ın kısık sesini duydum. Sanki söyleyecekleri ağır geliyor gibiydi.

"Bu yolda karşımızda değil yanımızda ol. Bade.. neleri seviyor sen biliyorsun. Onu bizden daha iyi tanıyorsun eyvallah. Ama onu kazanmak için çabalarken bize böyle haksızlık etme."

Ne diyeceğini beklerken "Kardeşim mutlu olduğu sürece sorun yok." dedi İsmail abim.

"Eğer mutsuz olduğunu görürsem, burada bir sorun yaşarsa onu bir dakika tutmam burada."

Bir gürültü koptuktan sonra Ferzan "Bak hala tutmam diyor! Bırakında çakayım bir tane şuna!" diye bağırınca koşarak indim aşağı.

"Hey, hey ne oluyor burada?"

Ellerimi belime yerleştirmiş tavrıma baktıklarında Aram kolundan tuttuğu Ferzan'ı geri çekti. Hepsi duruşunu düzeltirken Aram "Bir sorun yok. Sen üzerine bir şey almayacak mısın?" diye sordu üstüme bakarken.

"Yo, böyle iyiyim. Hadi gidelim."

Ferzan "Olmaz!" diye atılınca kaşlarımı çattım.

İsmail abim beni şaşırtarak "Şununla aynı fikirde olmak hoşuma gitmese de haklı Bade'm. Hadi git değiştir üzerini." dedi.

"Şu dediğin seni bir güzel benzetir ama.. Sen bade'ye dua et."

Oflayıp "Yürüyün gidiyoruz!" dedim.

"Üzerimi de değiştirmiyorum."

Yarım saatlik yolculuğun ardından beni şaşırtan o mekana gelmiştik. Şaşkın bakışlarımı Ferzan'a çevirip "Bizi sıra gecesine mi getirdin?" dedim.

Gülerek "Nasıl çok iyi değil mi?" deyince adamların hep bir ağızdan söylediği şarkıyı dinlerken gözlerimi etrafta gezdirdim. Tavanı oldukça yüksekte olan kocaman bir taştan mekandaydık. Sarı ışıklandırmadan dolayı oldukça loş görünen ortamın elitliğini bozan saz çalan ve türkü söyleyen adamlardı. Ama bayılmıştım.

"NEMRUDUN KIZI YANDIRDI BİZİ
ÇARPTI SİLLESİNİ FELEK MİSALİ
SİL YAZIMIZI KURTAR BİZİ
ÇARPTI SİLLESİNİ FELEK MİSALİ
MEVLAM GÖR BİZİİ"

Ferzan'ı alkışlayarak ayağa kalktım ve elimi uzattım çakması için.
"Harbiden çok iyi!"

Elime çakarken kocaman gülüyordu yakışıklı şero.

Adar kolumdan tutup yerime oturturken Berzan kardeşi Ferzan'a "Senin ayarlayacağın işe sıçayım." dedi.

"Tek kız Bade ulan burada!"

Ferzan etrafı süzüp somurtarak "Unutmuşum ben o meseleyi." dedi kafasını kaşıyıp.

Otuz iki diş onlara bakarken "Ben bayıldım. Hep sıra gecesine gitmek istemiştim." dedim.

Üzerime zorla verdikleri cekete laf etmedim. Sadece bir kadın vardı, gerisi hep erkekti. Masayı donatan garsona teşekkür ederken onların bardaklarına doldurulan rakılara bakıyordum. Benim önüme ise limonata koymuşlardı.

Berzan'ın önünden rakıyı kaptığım gibi kafama dikleyince masadan bağırış sesleri yükseldi. Kolumdan tutan İso elimdeki bardağı hızla alırken "Banane! Siz içiyorsanız ben de içeceğim!" dedim sinirle.

Çatık kaşlarıyla "Sen içince sapıtıyorsun. Sonu iyi bitmiyor." dediğinde "Kuru iftira." dedim hemen.

Aram'a dönerek ellerimi çenemin altına yerleştirdim ve tatlı bir şekilde gülümsedim.

"Ben de içebilirim değil mi?"

Önce yüzü kasıldı, ancak ifademe kanmış olacak ki elindeki bardağın üzerine biraz daha su ekleyip bana verdi.

"Yanında biz varız, içsin."

Ona uzandığım gibi yanağından öpünce donup kalmıştı.

"Yaşa sen Aram ağa!"

İso homurdanarak "Şimdiden çarptı." dedi.

"Bu içinde herkese salça olur. Önce bütün enerjisini atar, gün sonunu da normalde ağlamadığı için ağlayarak bitirir."

Berzan İso'nun söylediklerine homurdanarak "Anladık en iyi sen tanıyorsun." derken ben İso'ya bakıyordum.

Kaşlarımı çattığımda "Bakma öyle öfkeli civciv." dedi gülerek.

Zaman ilerledikçe ve bardaklar boşaldıkça herkes rahatlıyordu. Öyle ki İso, diğerleriyle işi ile alakalı konuşmaya başlamıştı. Benimle ilgili bir anısını anlattığında diğerleri buruk bir gülümsemeyle dinliyordu onu. Yanımda oturan İsmail abim elini omzuma attığında bir bahaneyle çekiyorlardı hemen. O kalkıp lavaboya gittiğinde yanımda hemen Adar'ın yerleşmesiyle güldüm.

Veterinerlik okuduğumu bilselerde sanki hiç bilmiyormuş gibi dikkatle dinlemişlerdi beni. Konu şu an ki yaptığım mesleğe geldiğinde Ferzan çok kullanmadığı hesabını açıp beni takip etti hemen.

Fotoğraflarıma her baktığında suratı kasılırken diğerleri de arkasına dizilmiş onu izliyordu.

Ekranı bana çevirerek "Bu ne kızım?" dediğinde gösterdiği fotoğrafa baktım. Hiç de bir şey yoktu.

"Çok güzel çıkmışım itiraf et. Ayrıca hayvanlarla iyi anlaştığımı bizzat kendinizden iyi anlamış olmanız lazım." deyince sabır çektiler hep bir ağızdan.

Aram şaşkınlıkla "400 bin beğeni mi? Bu insanların işi gücü yok mu ulan?" dedikten sonra hızlıca telefonunu çıkarttı.

Şaşkınca "Ne yapıyorsun?" dediğimde "İnstagram mıdır, ne haltsa onu indiriyorum. Yorumdaki yavaşakların hepsine döşeyeceğim." dedi sinirle.

İsmail abim kulağıma yaklaştığında gülerek "Bunlar benden beter kızım. Boku yedin." dedi keyif almış gibi.

Kendisi de beni daralmayı sevdiği için hoşuna gitmişti.

Hepsi tek tek fotoğraflarıma bakarken yeri geliyor gülüyor, yeri geliyor somurtuyordu. İnstagram kullanmayanlar kendilerine hesap açık beni takip edince somurtsam da hepsini takip ettim.

Masanın fotoğrafını çekip hikayeme atarken onları etiketlemeyi unutmadım. Telefonlarına düşen bildirim sesiyle ekrana baktıklarında hepsinin yüzü güldü.

Zaman geçtiğinde etraftaki dayılarla şarkı söylüyor, sonra zorla susturuluyordum. Masaya donattıklarında bilmediğim yiyeceklere aç gözlerle bakıyordum. İçli köfte, içinde et olan çorbalar ve çeşit çeşit yiyecekler vardı. Biten çiğköfte tekrar masaya getirildiğinde Berzan "Sen yemedin." dedi İso'ya bakarak. Bende yememiştim.

Ondan önce atılıp önümdeki çorbayı içerken "O acı yiyemez." dediğimde suratı bozuldu.

İso ise hemen göğsünü kabartıp "Yerim, kim demiş yiyemez diye." dedi ve hemen kıvırcığa sarıp ağzına attı hayvanus.

Hepimiz dikkatle ona bakarken lokmasını uzatarak çiğnedi. Suratı kızarmaya başlamıştı ancak yalandan gülümsüyordu arada sorun yok der gibi. Berzan bıyık altından gülerken diğerleri de kendini zor tutuyordu ama kendi kaşınmıştı.

Masadaki su dolu bardağı bir anda diklediğinde hepimiz kahkaha attık.

"Ne kadar acı olabilir ki?" diyerek merakla bende tadına baktım.

Aldığım acı tadla gözlerim büyürken kulaklarımdan duman çıkıyor bile olabilirdi. Bu acı değil, resmen zehirdi ulan!

Ayağa kalkıp zorlukla yuttuğum çiğköftenin ardından masadaki sürahiyi kafama dikledim. Masadakiler endişeyle "İyi misin?" diye sorduğunda yanan dilimden dolayı peltekçe konuşuyordum.

"Öteki dünyaya gittiiğğm geldim, öldüm öldüm dirildim valla!"

Acıdan akan burnumu peçeteye silerken bana gülen suratlarına sinirle baktım.

Diğer masada kıtlıktan çıkmış gibi çiğköfte yiyen dayıyı görünce "Hay maşşallah." dedim.

Aram hemen ayaklanıp "Kime dedin onu?" deyince gözlerimi devirdim. Sanki bir adama laf atacaktım onların yanında.

"Aha şu dayıya."

Üçüncü bardağımı bitirdiğimde kafam uçmuştu resmen. Herkese sırnaşırken hepsini tek tek öptüğümü hatırlıyorum. Hoşlarına gitse de halimden dolayı endişelenmişlerdi.

Berzan'ı öptüğümde suratı habeş maymunu gibi olunca "Maymuşları çok severim!" diye bağırmıştım.

İso lise anılarımı anlatırken onunla birlikte gülüyordum.

"Bir gün geldi bu eve üzeri başı pislik içinde. Yolda bir kedi görüp sevmeye kalkınca kedi bunu kovalamaya başlamış. En son çare çöpün içine saklanmış. Leş gibi kokuyordu, evden koku bir hafta boyunca geçmedi."

Kahkaha atarak "Napayım çok tatlı duruyordu ama tırmıkladı beni!" dediğimde masada bize kıskançlıkla bakan gözleri görmezden geldim.

Berzan "Aynı senin gibi, vahşi kedi." dediğinde kısık gözlerle ona bakıp sonra oynayanlara döndüm.

Oturmaktan sıkılmıştım ve kanımdaki alkol adrenalin istiyordu. Hızımı alamayıp ayağa kalktım ve halay çeken dayıların arasına karıştım. Berzan ve diğerleri sinirle yanıma koştuğunda kahkaha atarak iki dayının arasından sıvıştım hemen. Resmen halay çekenlerin ortasında köşe kapmaca oynuyorduk.

Halay bitip türkü başladığında bir dayının omzuna elimi atıp onunla bağırmaya başladım.

"Urfalıyam ezelden! Urfalıyam ezelden!"

Sakallı yaşlı adamın suratına bakıp "Bu arada ezel dizisini çok severim ben dayı." deyince kafasını sallayıp "Ben de severim amma eyşan kötidir." dediğinde hak vererek "Orospu eyşan." dedim.

Ardından havalandım. Evet, ayaklarım yerden kesilmişti uçuyordum.

"Aaa kuş oldum uçtum gökyüzüne!"

Aram "Yeter bu kadar Bade!" dediğinde kafamı sarkıtarak kulağını ısırdım.

Acıyla hafifçe bağırdığında "Ne böğürüyon öküz?" dedim omzuna vurarak.

"Dayımla keyfimizi bozdun. Aha inanmıyorsan sayıya sor."

Dayıya baktığımızda kafasını sallayınca Aram hem küfür edip hemde sabır dilendi.

Masaya geldiğimizde İso beni kucağına almak istedi ama Aram vermedi.
"Ver ben taşırım kardeşimi."

Aram beni geri çekerek "Ben taşırım." dediğinde kıkırdadım ve kollarımı yukarı uzatıp sünger bob gibi kollarının arasından yere doğru süzüldüm.

Ferzan şaşkınlıkla "Ne yaptı ulan o kemiksiz?" derken elimi omzuna attım ayak ucumda yükselerek.

"Meslek sırrı koçum."

Tam bir şey diyecekti ki davul sesi ortamı doldurdu. Ortaya çıkıp oynayanlara bakarken İso kolumdan tutup "Sakın!" dedi endişeyle.

Ancak her şey davulun üzerine çıkıp omuzlarını titreten adamı gördüğüm ana kadardı. Kolumu bir hışımla çekip davulcu adama doğru koştum. Onu tişörtünden çektiğimde adam yere kapaklanırken "Ben de yapacağııım!" diye bağırdım.

Davulu çalan adam şaşkınlığa rağmen çalmaya devam edince yerdeki adamın üzerine çıkarak davulun üzerine çıktım. Adam acıyla inlerken Aram ve diğerleri yanıma koşmuştu ancak düşeceğim diye bana uzanamıyorlardı. Hepsi endişe ve sinirle bana bakarken kahkaha atarak saçma bir şekilde oynamaya başladım.

Kafamı kaldırdığımda bir adamın sapık bir şekilde açıkta olan omuzlarıma baktığını gördüm ve kaşlarım çatıldı.

"Ne bakıyorsun öküz gibi?"

Sesim davul sesine karışsa da Berzan dediğimi duymuş, adama çoktan dönmüştü.

"Nereye bakıyorsun ulan?!"

Gözleri dönüp adama ilerlerken yere atlayıp ondan önce ben koştum adamın yanına.

"Kavga var oley!" diyerek koşarken gülerek beni süzen adam, onunla konuşacağım sanmış olmalı ki ağzından sular akıtarak bakıyordu. Ancak beklemediği bir şey yaptım.. Yumruğumu suratının ortasına çaktığımda davul sesi durdu.

Acıyla inleyerek "Ne yapıyorsun orospu?!" diye bağırınca Berzan ayağıyla adama tekme attı.

"O sikik ağzına sıçarım senin pezevenk evladı!"

Adamın arkadaşları Berzana vururken bizimkilerde kavgaya karışmıştı çoktan.

İsmail abim kolumdan tutup "Sen kenarda bekle!" demişti beni hiç tanımıyor gibi. Arkasından ona yaklaşan adama tekme attığımda kıkırdıyordum. Sonra ortam hiç saçma değilmiş gibi tekrar davul çaldı. Ortamdaki herkes birbirine girmişken hem oynuyor hemde birilerine vuruyordum.

En sonunda tekrar havalandım. Sonra birden yüzüme soğuk havanın vurduğunu hatırlıyorum.

"Üşüyorum." dedim bitik bir sesle. Bütün enerjim çekilmişti.

Adar şaşkınca "Az önce ne oldu?" diye sordu ancak gözlerimi açamıyordum. Üzerime örtülen şeye sarılıp bindirildiğim arabada kimin kucağında oturduğumu bilmesem de göğsüne sokuldum. Mis gibi kokusu beni daha da mayıştırırken gözlerim kapandı.

Tekrar hareket ettiğimde yavaşça gözlerimi araladım. Konağın kapısından içeri girerken beni kucağında taşıyan kişinin en az hasarlı Aram olduğunu gördüm.

Yanağında sadece ufak bir kızarıklık vardı. Elimi uzatıp dokunduğumda irkilirken "Acıyor mu?" diye sordum masum bir sesle.

İç çekti ve "Acımıyor." dedi şefkat dolu bir ifadeyle bakarak.

Gülerek kafamı sallayıp "Acımasın.." dediğimde dikkatle yüzümü süzüyordu. Kafamı tekrar göğsüne yasladığımda merdivenlerden inen Bawer beyi gördüm.

"Ooo Bawer ağam!"

Hepimize çatık kaşlarla baktı ve "Ne bu haliniz? Bade iyi midir?" diye sordu yanımıza gelirken.

"Sorun yok baba ufak bir tartışma çıktı."

Bawer bey beni kontrol edip kucağına aldı bir şey demeden.

Ardından "Gidip toparlanasınız, sonra konuşacağım sizinle. İsmail, sana misafir odasını hazırlattım. Ben yatırırım Bade'yi." dedi sertçe.

İsmail abim bana bakıp kafasını salladı gergince. Arada gözlerim açılıp kapanıyordu. Burnuma dolan kokunun kaynağına sokulup "Güzel kokuyor." dediğimde kucağında olan beden kasıldı.

Sıcak hava beni karşıladığında rahatlamıştım. Sırtım yatakla buluştuktan sonra ayağımdaki ayakkabıları çıkarttığını hissettim. Üzerime yorganı örterken yavaşça araladım gözlerimi.

Konuşmuyordum, konuşmuyordu.

Yanıma oturup yüzüme gelen saçlarımı geriye yavaşça iteklediğinde gözlerimi kapattım. Ufacık bir hareketiyle gözlerim sulanırken, görmesin diye aralamadım gözlerimi.

Sıkıntılı bir şekilde nefes aldığını duydum. Ardından "Korkuyorum.." dedi yavaşça.

"Hırçın bir kız gibi görünsen de narinsin. Dokunmaya kıyamıyorum.. Sana içirdikleri için sıra dayağına çekeceğim hepsini." deyince gözlerimi açmadan kıkırdadım.

"Yaparsın sen ağam."

Uyumam için mi bilmiyorum saçlarımı okşamaya başladı. Ancak biraz önce gözlerimi uykudan açamama rağmen bütün uykum kaçmıştı. Ellerini saçlarımdan hiç çekmesin istiyordum.

Burnumun ucu sızladı. Ben nice kabuslardan uyanmıştım. Bütün düşlerimi siyaha boyamıştı o kötü insanlar. Başta beni doğuran kadın, yalnızlığa iteklemişti küçük ruhumu. İnsanlar çok acımasızdı.. Yorgundum, tüm gülüşlerime rağmen.

Güçlü bir kızdım değil mi sahiden?

Kara kara düşünürken güçlü olduğumu sanmam titreyen sesiyle "Kızım.." diyene kadardı.

Bir kelimenin arkasına binlercesini sığdırmıştı sanki. Ölene kadar söylese, söylemeye doyamayacak gibi çıkmıştı sesi.. Neden boğazıma bir yumru yerleşmişti? Konuşsam kusacak bir sürü cümle birikmişti boğazıma. Bacaklarımı kendime çekip yatakta küçücük kaldığımda saçlarımdaki elleri duraksadı.

Bir kaç saniye bekledikten sonra elimi kaldırıp büyük elini tuttum ve saçlarıma tekrar yerleştirdim. Gözlerimi açmaya cesaretim yoktu.

Bir süre duraksayıp tekrar saçlarımı okşamaya başladığında iç çektiğini duydum. Ardından "Güzelim benim, güzel kızım." dedi savunmasız bir tonda.

Duymuyorum mu sanıyordu? Hepsini can kulağıyla duyuyordum. Dudaklarıma buruk bir gülümseme yerleşti.

Kırılgan bir sesle "Sen.." dedim yavaşça.
"Sen benim en büyük ikinci yaramsın."

Dolu gözlerimi araladığımda kaskatı kesilmiş suratını gördüm. Her zaman sert bakan gözleri hızla dolarken sağ eli yumruk oldu.

"Bir kez olsun görmek istediğim için ölümü bile göze aldığımsın. Hiç bir zaman inanmadım öldüğüne.. Ama.. zorla inandırdılar."

Gözlerime bakamıyordu şimdi. Gözlerini yumup "Özür dilerim.." dediğinde sesi ağlamak üzere olduğunu gösteriyordu sanki.

"Bol bol güldüm hep, çoğunlukla eğleniyor gibi yaptım. Her güldüğümde, başka çocukları ailesiyle her gördüğümde benim de babam yanımda olsaydı diye düşünürdüm. Okuldayken.. veli toplantıları hiç yapılmasın isterdim. Bizim okulumuzda çocuklarında toplantıya gelmesi zorunluydu. Herkes anne ve babasıyla gelirken, ben görevli kişinin yanında başım önümde otururdum sırada."

Çenesi titrerken kafasını yana çevirdi ama görmüştüm, gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Bedeni titriyordu, konuşmak için ağzını araladı ancak bir şey diyemedi. Peki ben neden susmak istemiyordum?

Gözlerimi yumdum ve kısık bir ses tonuyla "Sen benim en yumuşak yerimsin, en zayıf halimsin baba.." dedim.

Hıçkıra hıçkıra ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırıp yatakta daha da küçüldüm. Ne söylediğimi bilmiyor, aklımdan geçen her şey bir cümle haline dönüşüyordu.

"Babası hayattayken babasız kalır mı insan? Ben kaldım. Annem hayattayken de annesiz kaldım ben.. Yetim diyorlardı bize, kimsesiz.. O acıyarak bakan gözlerden öyle nefret ettim ki kör olmak istedim. Oysa benim annem, belki bir babam bile vardı.. Peki neden ben kimsesiz olmak zorundaydım? Benim babam bana gülümsemeyi unutturdu çocukken. Annem ise ağlamayı öğretti. Bu yüzden artık ağlamıyorum.."

Kulağıma dolan seslerle gözlerimi araladığımda gözlerinin ıslaklığını silmeye çalışan adamı gördüm. Babamı.. Düşen omuzlarıyla yıkılmış gibi duruyordu.  Arkasını dönüp elleriyle yüzünü yerleştirdiğinde kendini tutuyordu sanki çocuk gibi ağlamamak için.

Ard arda sessizce iç çektiğini gördüğümde içimden bir parça koptu sanki. Sessizce ağlıyordu..

Gözlerim dolup taşarken daha fazla dayanamadım. Elimi yüzüme kapatıp hıçkırarak ağlamaya başladım.

Yataktan beni kaldıran eller sertçe göğsüne yasladığında ellerimi yüzümden çekip sırtına tutundum. Ellerimin arasındaki tişörtü sıkarken hıçkıra hıçkıra ağlıyordum şimdi. Onunda bedeni titriyordu.

Burnunu saçlarımın arasına yerleştirip sakinleşmeye çalıştı. Sırtımı yavaşça sıvazladı ve "Sen kimsesiz değilsin kızım.." dedi sesini toparlamaya çalışırken.

"Geçmişteki acılarını kapatamam, yok edemem bilirim. Seni bilmediğim, hissetmediğim için binlerce kez özür dilerim Bade'm.. Annenin yaşattıkları için binlerce kez özür dilerim. Allah belamı verseydi de sen bunları yaşamasaydın keşke, canım çok acıyor. Ama biliyor musun? Yine de o gece için pişman değilim artık. Çünkü sen varsın, benim canımdan parçasın sen."

Hıçkırıklarımın arasından "Benim ağlamadan anlatabileceğim bir çocukluğum yok biliyor musun?" dediğimde burnunu çekti.

Devamlı özür dileyen sözcüklerini kulağıma fısıldıyordu. Elleriyle sırtımı okşamaya devam ederken sakinleşmiştim, geriye iç çekişler kalmıştı. Sanki üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi hissediyordum. Yıllar sonra huzurluydum sanki. Kollarının arasında olduğum bedene daha sıkı sarıldım, gitmesin ister gibi. Anladı mı bilmiyorum o da daha sıkı tutundu bana.

"Birinci kimdi?" diye sorunca "Hm?" dedim iç çekişlerimin arasından.

Temkinli bir sesle "En.. en büyük ikinci yaramsın dedin. Birinci kimdi?" dedi sormaya korkar gibi.

İçimdeki kapanmayan acıya rağmen gülümsedim.

"Annem.."

Anne kelimesi bile eğreti duruyordu dudaklarımda. Yetimhanedeki her çocuk özlem duyduğu anne kelimesini yabancı kişilere bile söylerdi. Ben ise kimseye söylememiştim. Ne anne diyebilmiştim, ne baba.

"Annemdi.. O beni parçalayan kadın. Keşke doğmasaydım dedirten kişi. Öldü ama benim çocukluğumu da gömdü beraberinde. İnsan annesi öldü diye üzülmez mi? Ben.. üzülemedim."

Bedeninden kasıldığını hissederken elleri donup kalmıştı. Saçlarımdan öptü ve elleri omuzlarıma tutundu.

Geri çekildiğimde telaşlı ifadesiyle "Ne yaşadın sen kızım?" diye sordu korku dolu bir sesle.

"O kadın neler yaşattı sana?"

Gözlerim kapanmak üzereyken aklımdan geçen anıları anlatmaya başladım. Kendimde olsaydım eğer anlatmazdım..

"Yetimhaneden ortaokuldayken yengem aldı beni. Dayım hiç istemiyordu, sırf benim için boşandı kocasından.. Yani öz dayımdan.. Onunla her görüşmem senin içindi. Tam üç kere gittim yanına, hepsi seni sormak içindi.. Her seferinde öldü dedi. Biliyor musun bir gün kaldığı eve gittim. Yanında bir adam, sevgilisiymiş.. Ona bakınca gülümseyen suratı bana döndüğünde nefret doluyordu. Sebebini bile bilmiyordum ki? Neden beni sevmiyorsun anne diye sorduğumu hatırlıyorum o adamın yanında. Başkasının varlığından ilk kez utanmıştım. İlk kez gururumu ayaklar altına alıp sormuştum o kadına. Bana onu hatırlatıyorsun dedi sadece. Komik değil mi?"

Titrek bir nefes alıp hız kesmeden devam ettim anlatmaya.

"Sonra geç olduğu için o gece orada kalkamamı teklif etti. Salak gibi kabul ettim, öyle mutlu olmuştum ki.. Bana verdikleri odadan çıktım bir ara, yanındaki adamla konuşuyordu. 'Ölseydi de kurtulsaydım' dediğini duydum. 'Onu öldürmek için her şeyi yaptım bebekken, yine de yaşadı' dedi. Sessizce odaya girdim, montumu alıp gidecekken o adam geldi odaya. Bana yaklaşırken gözlerinde korkutucu bir ifade vardı.. Hemen çığlık attım."

Sessizce ağlamaktan ıslanmış yüzü öfke dolu bakıyordu şimdi duydukları karşısında. Suratı kıpkırmızı olurken "Bir şey yaptı mı sana o it?!" diye sordu kaygıyla.

Kafamı iki yana sallarken bayık gözlerle bakıyordum.

"Sesime.. sesime o kadın geldi. İnanmadı bana, kovdu beni evden. Üzülmedim ama merak etme. Oraya gitmem bile hataydı."

Bana tekrar sarılırken duydukları karşısında sinirden deliye dönmüştü. Elini saçlarıma yerleştirip sinirli bir soluk bıraktı ve "O şerefsizin ismini biliyor musun? Öldüreceğim o iti." deyince kıkırdadım.

"Yapar mısın gerçekten?" dedim. Hiç düşünmeden "Yaparım." dedi.

"Sana zarar veren, sana acı çektiren herkesi mezara gömerim. Sen yetim de değilsin, kimsesizde.. Senin kapı gibi baban var."

Söylediği sözlerle yüzümü omzuna sürterken gözlerim kapanmaya başladı.

"Şimdi acımıyor.." dedim mutlu bir ses tonuyla. Belki de beni anlamadı.

Saçımı öptüğünde gülümsemem büyürken kalbimin içine sevgi tohumları atıldı. Filizlenecek o duygunun ismi babaydı.. Beni deli gibi incinmekten korkutan bu duyguyu bir kere tatmıştım.. Artık vazgeçemezdim.

Allah'a dua eder gibi "Hiç acımasın.." dedi sonra. "Senin bütün acıların bana gelsin kızım.. Bundan sonra mutlu olacaksın."

Yemin eder gibi söyledikleriyle gözlerim tamamen kapanırken gülümseyerek uyuduğumdan habersizdim.

Ne beni yatağa yatırıp alnımdan öptüğünü biliyordum, ne de beni kontrol etmek için kapıya gelip, her şeyi duyan beş kişiden haberim vardı..

Yıllar sonra kabus yerine güzel bir rüya görmüştüm.

Babam elimden tutup atlı karıncaya bindirmişti çocuk halimi. Elimde kocaman bir pamuk şeker vardı, o çok sevdiğim. Koşarak yanına gittiğimde düşmemden korkup sıkıca tuttu omuzlarımdan. Ardından kucağına aldı beni.

Gülerek "Baban her zaman yanında birtanem.." dediğinde boynuna sarılırken çocuksu kahkahalarım havaya karıştı.

Baş ucumda beni uyutup söylediği cümle, rüyalarıma konuk olmuştu. Kapıda beni dinleyen o heybetli bedenler duyduklarıyla mahvolup ağlarken, ben gülümsüyordum artık.

Ben yetim değildim.. Artık baba kelimesi acı vermiyordu.. Omuzlarımda taşıdığım ölü çocukluk, yeniden doğmak üzereydi.

Ve artık.. kalbime gömdüğüm babam tarafı kanamıyordu. Ben de birilerinin kızıydım, benim de babam vardı..

🦋

Ne demek 5815 kelime 😱😱
Diğer iki kitabım dahil en uzun yazdığım bölüm buydu, ben şok ahsjsksk

Bu arada Emir'in yaşını büyüttüm siz sormadan söyleyeyim :))

Bölümü nasıl buldunuz ballarım? 🥹
Ben son sahneye kalbimi bıraktım.. Bade'nin tavırlarının yumuşadığının farkında mısınız? 🥹

Bir kaç bölüme instagramda BKS için grup kuracağım. Oradan duyuru yaptığımda katılmak isteyenler hikayeme yanıt olarak cevap verebilir 😘

Continue Reading

You'll Also Like

257K 12.8K 29
"Umarım evleneceğimiz gün yanlışlıkla sakalını değil de, kaşlarını keserler, Yavuz. " "Umarım evleneceğimiz gün gelinliğin kirlenir de, kot pantalon...
871K 67.3K 62
3.YY Bilge Druidlerin zamanı, İskoçya... Kylianne'nin hayatı, sevdiği adamın ablasını öldürüşüne tanık olduğu gece tamamen değişti. Artık ne bir evi...
4M 248K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
908K 54.3K 70
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...