Next Step | Kim Seungmin

Von adoyyakli

18.5K 3.1K 4K

"Yol ne kadar uzun olursa olsun ilk adımı atmaktan çekinme." Kim Seungmin, stajyerlik yapacağı şirketin sahib... Mehr

☆.𓋼𓍊 1 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 2 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 3 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 4 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 5 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 6 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 7 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 8 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 9 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 10 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 11 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 12 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 13 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 14 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 15 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 17 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 18 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 19 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 20 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 21 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 22 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 23 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 24 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 25 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 26 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 27 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 28 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 29 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 FİNAL𓍊𓋼𓍊.☆

☆.𓋼𓍊 16 𓍊𓋼𓍊.☆

609 122 91
Von adoyyakli

İlk aşkın büyüsü, asla sona ermeyeceğini sanacak kadar saf olmamızdan kaynaklanır.
-Benjamin Disraeli

𓍊𓋼𓍊

(3 Gün Sonra)

Turizm Bakanlığından toplantı için geleceklerini duyunca baştan aşağı heyecanla kaplanmış, kafası kesik horoz gibi bir o yana bir bu yana koşmaya başlamıştım. Toplantıdan önce bir şeyleri hazır etmem gerekiyordu ve yetişmeyecek korkusu vardı üzerimde. Bu projeyi tasarlarken bakanlık karşısında sunumu benim yapmam gerektiğini hiç hesaba katmamışım! Panikleyip cümleleri birbirine karıştırırım diye ödüm kopuyor şimdi!

Elimdeki kağıtları şeffaf dosyaya koyduktan sonra bunların Anna Hanım ve Jungkook hyung için kopyalarını çıkarmam gerektiğini hatırlamış, aptallığıma küfürler ederek kağıtları dosyadan geri çıkarıp fotokopi odasının yolunu tutmuştum. Yanından rüzgar gibi geçtiğim Min Ho hyung arkamdan seslenmişti, "Oğlum sakin olsana sen ya! Sabahtan beri topaç gibi dönüp dolanıyorsun etrafta."

"Sakin olmaya vakit yok hyung!!!" odaya girdiğim gibi fotokopi makinesine koştum. Tek tek fotokopileri çıkarırken Anna Hanım gelmişti yanıma.

"Gerçekten de sakin olman gerekiyor. Bu şekilde daha çok hata yaparsın."

Derin bir iç çekerek ona döndüm, "Bu benim ilk sunumum Anna Hanım, üstelik bakanlığa karşı. Bunun benim için ne kadar stresli olduğunu tahmin edemezsiniz."

"Daha önce lisede ya da üniversitede sunum yapmadın mı?"

"Yaptım ama o farklı bu farklı! Hocalarla bakanlık üyelerini nasıl kıyaslayabilirim?"

"Seungmin, emin ol o hocalar bakanlık üyelerinden daha korkutucu. En azından hatanı bulmak için sen sunum yaparken gözünün içine bakmayacaklar. Gerçekten anlattığın konuya odaklanacaklar çünkü burada iş yapıyoruz."

Aslında haklıydı. Okulda yaptığımız sunum konuları zaten öğretmenlerin bildikleri konulardı, onlar sadece bizim nasıl anlattığımıza, konuya nasıl hazırlandığımıza dikkat ederlerdi. Fakat iş dünyasında sunum yapıyorsanız ne anlattığınız önemliydi. Anlattığınız şey elle tutulur bir şeyse o zaman sunumunuz asıl önemini kazanırdı.

Yine de bu benim stresimi tamamen azaltmıyordu.

"Ya konuyu anlatırken hata yaparsam?"

Benden önce davranarak fotokopileri aldı ve düzenlemeye başladı, "Bu şekilde stres yapmaya devam edersen elbette hata yaparsın."

"Hiç yardımcı olmuyorsunuz Anna Hanım." sitem ederek konuştuğumda güldü, "Endişelenme. Bu sunumun üstesinden geleceğini bildiğim için takılıyorum sana."

Gülümsedim, "Nasıl bilebilirsiniz?"

Kafasını salladı, "Çünkü sana güveniyorum."

Yanaklarıma bir ısı hücum ederken başımı hafifçe öne eğdim. Ortama benim yüzümden yayılan gergin hava aniden dağılmıştı. Stresten mi söz ediyorduk? Anna Hanım her zaman merkezimde olmayı başarıyordu.

Gözüm kolundaki sargı bezine kayınca üç gün önce yaşananlar aklıma gelmişti. Şu sunuma hazırlamaktan pek konuşma fırsatımız olmamıştı ama Park Dooha ile ilgili bir şeyler yaptığını duymuştum Jungkook hyungdan.

"Kolunuz nasıl?"

"Hareket ettirirken acıyor ama daha iyi ilk güne göre."

"Konuşamadık da. Ne yaptınız Park Dooha meselesini? Koruma altına almaktan söz etmiştiniz."

"Hm, bir avukat tuttum onun için. Tüm mal varlığını kanser hastası çocuklara bağışladığına dair bir vasiyet yazdı ve ülkenin en iyi huzurevine nakledildi. Dün de ziyaret edip güvende olup olmadığını kontrol ettim. Orada ona çok iyi bakıyorlar."

Gülümsedim, "Çok iyi düşünmüşsünüz. Ama ya oğlu iken torunları orayı bulurlarsa?"

"Kadın şikayette bulundu, daha doğrusu avukat yardımcı oldu; artık torunlarıyla da oğluyla da yüz yüze gelmek zorunda değil, uzaklaştırma emri çıkarılacak."

"Sanırım o gün yanlış eve gitmemiz bir kaderdi. Yoksa kadın o berbat ailesinden kurtulamazdı."

Beni onayladı, "Haklısın. Ah bu arada, kadın benden özür diledi ve sana da özürlerini iletmemi istedi. Ayrıca senin gibi bir torunu olsaydı daha iyi olacağını söyledi. Onu sakinleştirmek için söylediğin şeyleri hatırlamış olmalı."

Kadının iyi olduğunu duymak bana yetmişti, her şeyin farkında olması da güzeldi. Anneannem ve babaannem, ikisi de yaşıyordu ama Park Dooha'ya seve seve torunluk yapabilirdim. Neyse ki şimdi gayet iyi bir yerdeydi.

"Onun için mutluyum. Ve yaralanmanıza rağmen onun için yaptıklarınız... Sizinle gurur duyuyorum."

Gülümsedi, "Sanırım Park Dooha'ya bir teşekkür borçluyum."

"Neden?"

"Benim için korkunca nasıl panik yaptığını görmemi sağladı. 'Anna Anna!' diye bağırırken aklını kaçırmış gibiydin." gülerek konuştuğunda yeniden yanaklarım ısındı utançtan, "T-tabii ki korktum! Bıçakla yaralandın sonuçta!" off Seungmin... "yaralandınız yani..."

Tekrar gülmüş ve kağıtları elime tutuşturmuştu. "Hadi hadi, şunları al da son bir tekrar yap. Ya da ezbere değil de doğaçlama git, ama ne olursa olsun başarılı bir sunum bekliyorum senden."

Kafamı salladım, "Peki..."

Son kez güldükten sonra odadan çıktı. Ben de ofise doğru yöneldim. Toplantıya yazılım ekibi olarak hep birlikte katılacaktık, bu iyiydi; Chan, Changbin ve Hyunjin hyungun orada olmaları beni rahatlatırdı. Asistanlar olarak Azul ile Aryeol de katılacaklardı. Eğer bakanlık üyeleri ile göz göze gelince stresim arşa kalkmazsa gayet iyi bir sunum yapabilecektim.

Kağıtları tekrar dosyalara yerleştirdikten sonra sunum için gerekli diğer eşyalarımı aldım ve Hyunjin hyung ile birlikte toplantı odasının yolunu tuttuk. Chan ve Changbin hyung bizden önce gitmişlerdi. Anna Hanım ile Jungkook hyung gelmeden önce onlarla kısa bir tekrar yapmak istedim.

Chan hyung bana kendi sunum tecrübelerinden verdi; "Konuşurken ne çok hızlı ne de çok yavaş olmayacaksın. Yani tane tane anlatırken kelimeleri de yutma."

Changbin hyung parmak şıklattı, "Bir kelimeyi iki kere söylemeye gerek duymayacak kadar akıcı konuşmalısın yani."

Kafamı salladım, "Anladım. Umarım yapabilirim." diye iç çektiğimde Hyunjin hyung omzumu sıktı, "Yaparsın yaparsın. Ha tabii sunum esnasında gözlerin Anna Hanım'a kayar da birden kendini şaşırırsın falan, onu bilemem."

Chan ile Changbin hyung kahkaha atarken ben göz devirip kendimi geri çektim, "İşiniz gücünüz makara."

Jungkook hyung ve Anna Hanım ile birlikte Turizm bakanı ve yanında birkaç personel daha toplantı odasından içeri girince hepimiz kendimizi toparlayıp ayağa kalktık. Onlarla el sıkışırken gerginliğimi gizlemeye özen gösterdim.

Bu sunumun altından kalkayım, stresle başa çıkma dersleri alacağım!

𓍊𓋼𓍊

İmzaları attıktan sonra prosedür gereği birkaç bir şey daha yapılmış ve sonunda el sıkışıp onları uğurlamıştık. Jungkook hyung onlara kapıya kadar eşlik ederken biz asansörden sonra geri döndük.

Kocaman bir of çekerek kendimi Chan hyungun üzerine bıraktım. Kahkaha atarak beni tuttu.

"On yıldır bu işi yapıyormuş gibi profesyoneldin, bir de stres yapıyorum diyor."

"Nasıl yaptığımı ben bile bilmiyorum hyung..."

Changbin hyung, Anna Hanım'ın geldiğini söyleyince hızlı kendimi Chan hyungdan çektim ve duruşumu düzelttim. Anna Hanım yüzündeki gurur duyan tebessümü ile karşımda durdu.

"Çok iyi bir sunumdu Seungmin, iyi iş çıkardın."

"Teşekkür ederim Anna Hanım."

İçimde patlayan havaifişekleri görmediğim için şanslıyım.

Diğerlerine döndü, "Siz de çok iyiydiniz beyler, programı kusursuz bir şekilde düzenlemişsiniz. Sözümü dinleyip C++ öğrendiğiniz için teşekkür ederim."

Chan hyung, "Asıl biz teşekkür ederiz Anna Hanım, sayenizde daha da gelişiyoruz."

Anna Hanım kol saatine baktı, "Öğle arası olmuş." tekrar bize baktı, "Birlikte yemek ister misiniz?"

"Siz nasıl isterseniz."

Kafasını salladı, "Tamam, şu karşıdaki ev yemekleri restoranına gidelim. Ah Changbin, muhasebeden Min Ho'yu da çağır. Şu projenin gider hesaplamasını aradan çıkaralım."

"Tabii Anna Hanım."

Eşyalarımızı almak için ofise dönerken masasının başında Lu Yin'i fark ettim. Changbin hyungu dürterek onu işaret ettiğimde o da Lu Yin'e baktı. Ama tabii ki anlamadı.

"Ne olmuş?"

"Lu Yin."

"Evet görüyorum, eski yenge; ne olmuş yani?"

Gözlerimi devirmeden edemedim. Niye biz sen de benim düşündüğümü mü düşünüyorsun geyiğini yapacak kadar telepatik değiliz?

"Of hyung! Lu Yin'i de çağıralım diyorum. Hazır Min Ho hyung da geliyor, belki bi' bakışma falan yaşanır da bir şeyler alevlenir."

Changbin hyung bir süre düşündü, "O yemekte hem birbirlerinin hem de bizim beynimizi yerler ama... Çağıralım! Kaos hiçbir zaman kötü olmaz."

Güldüm, "Değişik bir düşünce biçimi ama haklısın. Da bizim çağırmamız çok garip kaçar. Azul'a söyleyelim."

Parmak şıklattı, "O iş sende."

Kafamı salladım. Changbin hyung ofise giderken ben de Azul'u buldum.

"Hey."

Bana dönüp tebessüm etti, "Hey, bakıyorum da sunumdan sonra keyfin yerine gelmiş?"

"Hem de nasıl! Hatta kutlama misali Anna Hanım öğle yemeğine hep birlikte çıkalım diyor."

"Evet haberim var, Jungkook oppa söyledi şimdi."

Ses tonumu biraz daha düşürerek, "Aslında ben de bunun için geldim Azul, senden bir şey isteyeceğim."

O da hemen ayak uydurarak fısıltıyla, "Neymiş?"

"Min Ho hyung da gelecek, Anna Hanım onunla gelir-gider hakkında hesaplama yapmak istedi. Ben diyorum ki acaba Lu Yin'i de davet etsek nasıl olur?"

Zeki bir kızdı, anlamıştı.

"Ah... Birbirlerini görünce bir şeyler olur diye Lu Yin'i çağırıyoruz, bunu da ben yapacağım. Doğru mu anladım?"

"Jungkook hyung çok iyi bir asistan bulmuş."

Gülerek saçlarını savurdu, "Evet böyle övgülere alışığım. Neyse tamam ben hallederim."

"Çok sağ ol! Sonra görüşürüz o zaman."

Ofise dönüp ceketimi ve telefonumu aldım. Diğerleri çıkmışlardı, onlara kapının önünde yetiştim. Jungkook hyung, Azul ve Lu Yin arkamızdan geliyordu. Ben Anna Hanım ile en önde -bunu hyunglarım kesinlikle bilerek ayarlamıştı- Chan hyunglar da bizim arkamızda. Restoran yürüme mesafesinde olduğu için arabaya gerek duymamıştık.

Hem o gerici toplantıdan sonra biraz yürümek iyi gelirdi.

Yürürken birden aklıma dünden beri düşündüğüm mevzu geldi. Şu anda Felix ile yemekhane yemeklerine maruz kalan canım arkadaşım Jeong In ile ilgili. Anna Hanım onları da davet etmişti ama çok işleri olduğu için reddetmek zorunda kalmışlardı.

Anna Hanım'a döndüm, "Anna Hanım, uygulama için tasarımlar Grafik Reklam departmanı tarafından yapılacak değil mi?"

"Evet, neden sordun?"

"Sizinle konuşmak istediğim bir şey vardı. Grafik Tasarım stajyeri Jeong In hakkında."

"Seni dinliyorum."

"Jeong In çok iyi bir grafiker ama stajyer olduğu için kendi tasarımlarını projelerde gösteremiyor. Benim gibi ona da bir şans verirseniz becerilerini gösterebilir diye düşünüyorum. HowFar? Uygulamamızın kapağını o yapabilir."

Ellerini cebine koyup karşıya bakarken kafasını salladı, "Haklı olabilirsin. Stajyerlere kendilerini göstermeleri için fırsat tanınması lazım."

Heyecanla gülümsedim, "O halde tasarımı Jeong In yapıyor?"

"Grafik Tasarım şefi ile bir konuşayım. Jeong In bize numune yapsın, eğer çoğunluk tarafından beğenilirse bu iş Jeong In'indir."

"Çok iyi bir fikir, Anna Hanım. Jeong In'in iyi bir şey çıkaracağına eminim."

Gülümsedi, bakışları yere inerken iç çektiğini duydum.

"Arkadaşların için çok uğraşıyorsun, mecbur bile değilken. Önce Felix, şimdi Jeong In..." bana baktı, "Zor olmuyor mu?"

Ben de gülümsedim, "Neden zor olsun ki? Arkadaşlarım mutlu olunca ben de mutlu oluyorum, bunun için de elimden gelen bir şey varsa yapmaktan çekinmem."

"Bu yüzden seninle gurur duyuyorum, Seungmin. Hayatına aldığın insanlar için hep en iyisini düşünüyorsun, ama kendini hep arka plana atıyorsun. Ya seni de düşünen birileri olsaydı? Bu hoşuna gitmez miydi?"

Derin bir iç çektim, "Olabilir... Değer görmek güzel bir şey."

Kafasını salladı. Başka bir şey konuşmadan restorana varmıştık. İki masayı birleştirip yerleştik ve vakit kaybetmeden siparişleri verdik.

Yemek boyunca proje ve iş hakkında konuşmuş, çoğunlukla şakalaşmıştık. Dakikalar böyle geçerken yemeğini bitiren Anna Hanım ile Min Ho hyung en köşedeki sandalyelere geçip hesaplama mevzularına girmişlerdi. Onların odağını bozmamak için biz de sessizce devam ettik.

Gözlerim Lu Yin'i buldu. Azul'un anlattıklarını dinliyor gibi görünse de dikkati Min Ho hyungdaydı. Sürekli küçük bakışlar atıyor ama umursamıyormuş gibi yapıyordu. Gülerek kafamı iki yana salladım, bunlarla uğraşacaklarına kavuşmayı deneseler çok daha rahat olurdu.

Şirket içerisinde farklı katlarda oldukları için gün içerisinde sık sık karşılaşmıyorlardı. Bu yemek fikri iyi olmuştu, hiç değilse birbirlerini hatırlarlar. Min Ho hyung o lansman gününden sonra hiç şansını denememişti tekrardan. Şimdi de Lu Yin ile pek göz göze gelmiyordu ama bilerek yaptığına eminim.

Yanımdaki Hyunjin hyungu dizimle dürttüm, "Hyung, Min Ho hyung inat biri midir?"

Bir süre düşündü, "Yani... Genelde her dediğini yaptırır, her iddiasını kazanır; bu yüzden inada bile gerek kalmaz."

"Karakter olarak soruyorum ya."

"Hm... Galiba öyle. Bir keresinde Jungkook hyungun eski asistanı bir temizlik personeline kaba davranınca, Min Ho hyung kız özür dileyene kadar peşini bırakmamıştı. Olay o kadar büyüdü ki kız sonunda hem özür diledi hem de işi bıraktı."

Gülmemek için kendimi zor tuttum ama burnumdan çıkan sese engel olamadım.

"Ciddi misin sen?"

"Gerçekten! Min Ho hyungun saygısızlığın tahammülü yoktur. Bakma bizimle makara yaptığına, yeri geldiğinde en saygılımız o oluyor."

"İlginç biri cidden." derin bir nefes aldım, "Bunu Lu Yin'e karşı bir inat edip etmediğini anlamak için sordum. Onun için kızı davet ettirdik ama yüzüne bile bakmıyor."

Hyunjin hyung onlara bir bakış atıp iç çekerek omuz silkti, "Bazen insanları kendi hallerine bırakmak gerekir, Seungmin. Bırak olacağına varsın onların da ilişkileri."

Sanırım haklıydı. İlla barışacaklar ya da hemen barışacaklar diye bir zorunluluk yoktu. Benim de bu kadar çabalamama gerek yoktur belki. Tamam, onlar için en iyisini istiyor ve yapmaya çalışıyorum; ama Hyunjin hyungun da dediği gibi: bazen insanları kendi hallerine bırakmak gerekir.

Ona hak verdiğimi belli ederek arkama yaslandım. Hyunjin hyung çubuklarını yüzüme doğrultarak, "Hem onlarla uğraşacağına bana birilerini ayarlasana! Şu yakışıklılığımla resmen en sapınız benim!"

"Ben evlendirme programı sunucusu muyum lan?"

"Milletin ilişkisini düzeltme uğruna ölüme gidiyordunuz ama?" Park Dooha'dan bahsettiğini anlayınca gözlerimi devirdim, "Saçmalıyorsun..."

Omuz silkti. Bir süre daha restoranda oyalanmış, şirkete biraz geç gitmiştik. Patron da bizimle olduğuna göre geç kalmakta sorun yoktu sanırım.

Caddeden karşıya geçip şirket kapısına doğru ilerlerken sağ taraftan gelen "Seungmin-ah!" sesi ile benimle birlikte diğerleri de o yöne baktı. Havalı güneş gözlükleri kafasında, son derece pahalı çantası ve marka kıyafetleriyle bize doğru yaklaşan bedeni görünce içimden bir of çektim.

Ben bu kızı unutmuştum ne güzel...

"Bang Rok-Hee... Geleceğini söylemedin."

Tam karşımda durup yanımdaki Anna Hanım'a küçümseyici bir bakış attıktan sonra bana bakıp gülümsedi. Saçlarını omuzlarından arkaya savurdu, diğer elini omzuma koydu.

"Sürpriz yapmak istedim. Aslında tek sürprizim bu değil."

Ben ağzımı açmadan Anna Hanım araya girmişti, "Sürprizlerle dolu bir insan olduğunu belli etmiştin zaten, ama müsaade edersen bizim gitmemiz gereken bir işimiz var. Sen de şurada çocuk parkında takılabilirsin."

Hyunjin hyungdan, keyif aldığını belli eden bir 'Off!' gelirken Changbin hyung kahkaha atmıştı. Jungkook hyung ve diğerlerinin de gülmemek için kendilerini zor tuttuklarını görebiliyordum. Bense sadece oluşabilecek ani bir kaostan korkuyordum.

Changbin hyungun “Kaos hiçbir zaman kötü olmaz.” sözüne şu an hiç katılmıyorum.

"Yine çok esprilisin Anna unnieciğim. Ama senlik bir durum yok, ben Seungmin için geldim." bana döndü, "Sana harika bir haberim var!"

"Öyle mi? Nedir?" nasıl merak etmiyorum bir bilsen...

"Babama senden bahsettim. Biraz seni araştırdı ve benim de ısrarlarım sonucu... Sana iş teklif ediyor! Hem de stajyer olarak değil kadrolu yazılım ekibi şefi olman için!"

Duyduklarım asla inanılabilir gibi gelmez iken kulaklarıma arkadakilerin 'NE?!' çığlığı da dolmuştu.

Hemen Anna Hanım'a baktım. Yumruklarını ve çenesini sıkmıştı, gözlerinden yine alev çıkıyordu. Her an Rok-Hee'nin üzerine atlayabilirmiş gibi dururken onu bu defa nasıl sakinleştirebileceğimi asla bilmiyorum!

Hayat bana hafif bir tebessüm dışında bir şey sunmuyor. Ama halime kocaman kahkahalar atıyor...

Oy konusunda beni birazcık üzdüğünüz için oy sınırcığı koymaya karar verdim :(

Sınır; 65 oy

Luv u all ฅ^•ﻌ•^ฅ
🧡💛💚

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

4.5K 439 15
"Belki insanlar için gereksiz bir kişisin ama benim dünyamı aydınlatan güneşsin." Kısa hikaye #987
49.3K 4.1K 15
"Nerede olduğunu söyle, hemen geleceğim yanına."
33.3K 2.7K 23
wang shu: belki içinde bir umut diyordum wang shu: eski senden bir şeyler kalmıştır 。.* Stray Kids Lee Minho, half texting