Aşk Bürosu

Autorstwa mavdilara

200K 11.6K 5.1K

Belki bana soracaksınız "Böyle bir ailenin içinde yaşamak zor değil mi?" Diye. Arkadaşlar inananın İki asker... Więcej

AŞK BÜROSU KARAKTER TANITIMI
1.Bölüm: PAZAR KAHVALTISI
2.Bölüm: MEVLİT KURANI
3.Bölüm: ÇAY BAHÇESİ
4.Bölüm: GAMZE
5.Bölüm: TRAFİK ŞUBE
6.Bölüm: AŞK BÜROSU
7. Bölüm: KIRMIZI RUJ
8.Bölüm: KAFA TOPU
9.Bölüm: PATATESLİ BÖREK
10.Bölüm: RÜYA
11.Bölüm: MİNİK BİR BUSE
12.Bölüm: ÜNİVERSİTE SINAVI
13.Bölüm: KOĞUŞ
14.Bölüm: KRALİÇE KARTAL
15.Bölüm: CENAZE NAMAZI
17.Bölüm: EZOGELİN
18.Bölüm: DÜĞÜN DERNEK
19.Bölüm: YENİ BAŞLANGIÇLAR
20.Bölüm: ANTEPLİM
21.Bölüm: ALBAYRAK
22.Bölüm: TOSUN PAŞA
23.Bölüm: GENİŞ AİLE
24.Bölüm: SÜRPRİZ
25.Bölüm: KISKANÇLIK
26.Bölüm: MESAFE
27.BÖLÜM: SON AKŞAM YEMEĞİ
28.Bölüm: ÇİFTETELLİ
29.BÖLÜM: HAKİMİYET
30.Bölüm: HABERSİZ
31.Bölüm: EVLİ, MUTLU, ÇOCUKLU
32.Bölüm: FİNAL
Özel 1.Bölüm: EBEVEYN

16.Bölüm: SEVGİLİ

5.4K 363 125
Autorstwa mavdilara

Abartısız her yoruma ve oya tepkim bu. Giriyorum yatağa mutluluk nidaları ile sizden gelen her yoruma ve oya bakmaya çalışıyorum çünkü siz benim için çok değerlisiniz 💕

Bu bölüm Melek'e dikkat edin derim.

Kendisi biraz...

E gerisini de siz tamamlayın ayol😉😁

Hadi siz hayırlı okumalarr

16.Bölüm

"SEVGİLİ"

Hiçbir zaman asla dememek lazımdı çünkü asla dediğiniz her şey bir gün dönüp dolaşıp sizi buluyordu.

Nereden mi biliyorum?

Zamanında bende asla demiştim. Hem de şu an hayatımın ortasına bomba gibi düşen adam için bu tabiri kullanmıştım.

"Asla Melek! Asla Kartal ve ben diye bir şey olmayacak."

Aynen böyle demiştim. Şimdiyse o "Asla" dan eser kalmamıştı. Onu kaybetmiş olmanın verdiği korkuyla birkaç saatte çıldırır gibi olmuştum. Kendimden geçmiştim. Sonra bir baktım ki o koskoca ormana yayılan mentol kokusu bedenime ilişti. Kolları her zaman ki yerini buldu. Varlığı bir güneş gibi içimde ki karartıyı aydınlatırken onu görmemle içimde ki korkunun hepsi saniyede kayboluvermişti.

Benim için belki de aşk buydu. Yüzde yüz teslimiyet demekti.

Diğerlerinin hissettiği gibi karnımın içerisinde kelebekler uçuşmuyor olabilirdi ancak onu her gördüğümde içimde taze taze çiçekler açıyordu. Yanıma yaklaştığında başım dönmüyor olabilirdi ancak kalbim bir maraton koşucusununkinden hızlı atıyordu. Beni öptüğünde kaçmak istemiyor olabilirdim ancak bana vermiş olduğu bir öpücüğe karşılık ona milyonlarca kez öpücükle dönmek istiyordum.

Kartal beni bana bile çaktırmadan ne güzel de revize etmişti böyle.

Sanırsam böyle bir itirafta bulunmanın vakti gelmişti de geçmişti değil mi? Şöyle güzel bir oh çekebilirsiniz.

Hala o ormanlık alanın içerisindeydik. Biliyor musunuz? Aslında bu olanlar Kartal'ın başının altından çıkmış. Dün bana "akşamını bana ayır söz mü?" dediğinde aklında böyle bir plan varmış.

Şimdi diyeceksiniz ki...ne mana?

Hiç sormayın. Güya burada birkaç günlük tatil ayarlamışlar. Bizimkilerle beraber iki gün boyunca eğlenecekmişiz. Tezat şudur ki. Baş başa vakit geçirmek isteyip içerisinde abimin de bulunduğu bir organizasyon yapması.

Şunu öğrenmiş olduk ki Kartal sürpriz yapmak konusunda pek iyi değilmiş. Hatta hiç iyi değilmiş.

Ben olayın şokunu atlatamamış bir şekilde kimseyi umursamadan Kartal'ın yanına oturarak elini tutuyordum. Aramızda sıfır mesafe vardı. Boşta kalan eli saçlarımda gezinirken arada bir kafamın üzerine küçük küçük buseler konduruyordu. Bu da mükemmel derecede uykumu getiriyordu. Üstüne üstlük başım deliler gibi ağrıyordu. O kadar çok ağlamıştım ki migrenimin tutmaması imkansızdı. Düşünün ilaç bile iplememişti.

Kartal'ın o aşığı olduğum kokusunu içime çekerken başımın ağrıdığını çaktırmıyordum. Ta ki Yiğit şapşalı yanımıza gelip "Kanka migren ilacı işe yaradı mı? Biliyorsun bak onu içince bol su içmen lazım." Diyene kadar.

Kartal kendini hiç kenara çekmeden sadece göz teması kurmak amaçlı kafasını öne eğdi. "Güzelim?" dedi sorgular bir sesle. "Migrenin mi tuttu?"

"Biraz."

Pardon ama...Bok biraz. Şu an bildiğiniz başım benim değildi. Size öyle söyleyeyim sizde anlayın.

"Peki neden bana söylemiyorsun?" Bu durumdayken bana kızmış olamazdı değil mi?

"Sebebi sen olduğun için olabilir mi? Yolda gelirken o kadar ağladım ki migrenimin tutmaması imkansızdı." Söylediğim şeyle ufaktan yüzümü süzdüğünde Yiğit'e döndü.

"Yiğit ilaç verdin dimi?"

"Verdim abi de baksana sağ gözü kanlanmaya başladığına göre pek işe yaramamış."

Tipik migren sorunları. Eğer gözünüz kanlanmaya başlıyorsa anlayın ki yarın migren ağzınıza sıçacak demektir.

"Bakayım..." Kartal Yiğit'in parmak bastığı noktayla kendini geri çekerek elini çeneme yerleştirip yüzümü tam bir açıyla görüş alanına aldı. Kaşları çatık bir şekilde bakışlarını gözlerimde gezdiriyordu.

"Çok mu kötü...?" dedim mırıldanarak. Hiçbir şey demeden sadece kafasını aşağı yukarı salladı.

"Hadi kalk seni yatıralım." Hayır demek istemiyordum ancak daha abim gelmemişti. Evet yanlış duymadınız. Daha abimle Yunus Emre abi gelecekti. Anlayacağınız baş başa kalmak hayal olmuştu.

Oturduğum yere biraz daha yerleştiğimde "Olmaz." Dedim. "Daha abimler gelecek."

"Güzelim abin sana gelmiyor ya. Çok merak ediyorsa uyuyakaldı derim. Daha da irdelerse bakarız icabına."

"Tabii abimleri çağırdığına göre kafanda çoktan bahaneler üretmişsindir. Sende haklısın."

"İnanır mısın Ecrin belki komik gelecek ama sana o kadar odaklanmışım ki Cihangir'i hiç düşünmedim bile." Yapmış olduğu itiraf komik olsa da bir o kadarda kendine çekiciydi. E malum bir şeyler hissedince böyle küçük ayrıntılara düşebiliyorsunuz.

Başımın ağrısından sıyrılmaya çalışarak Kartal'a gülümsediğimde Yiğit koca bir öksürükle araya girdi "Büyük bir organizasyon hatası var hocam. Ben Ecrin olsam 10 üzerinden 2 falan anca veririm sana."

Yiğit konuşmaya başladıysa iki kardeş arasında ki laf dalaşı başlamış demektir. Bu yüzdende Kartal'a çaktırmadan kendimi kenara doğru çektim ancak bakışları Yiğit'te olmasına rağmen aklı bendeymiş ki kendimi kaydırdığım gibi elini belime koyup beni kendine yakınlaştırdı.

Ayıptır söylemesi ama. Bu adamın aklı fikri ben olmuştum ya.

Ciddi bakışları hala Yiğit'in üzerindeyken "Yırtık dondan çıkar gibi ne araya giriyorsun? Ayrıca sen Ecrin misin Yiğit?" dedi acımasız bir sesle.

Kardeşini sevdiğine dair en ufak bir şüphem yoktu. Hatta ona düşkün olduğunu bile söyleyebilirdim ancak abilik duygusundan kaynaklanan bir siniri tamamen Yiğit odaklıydı. Bu da tahammülsüzlüğe yol açıyordu.

Yiğit tek kaşını kaldırarak muzip bir şekilde "Neden olmayayım?" dediğinde Kartal çizgisinden dışarı çıkmadı bile. "Neden dövmeyeyim?"

"Çocuk esirgeme kurumunu arayacağım işin sonunda. Bu ne şiddet yanlılığı."

"Katır esirgeme kurumu diyecektin herhalde."

Baktım iş uzayacak. Mecburi istikamet araya girdim. "Kartal." Dedim kolundan dürterek. Bu hareketimle beraber bakışları saniyesinde beni bulmuştu. "Efendim güzelim?"

"Sanırsam ben fikrimi değiştirdim. Yatsam iyi olacak."

Ufaktan ayağa kalktığımda o da benimle beraber ayağa kalktı. İkimizde Yiğit'i görmezden gelerek merdivenlere doğru ilerlediğimizde tamamen onun yönlendirmesiyle ilerliyordum.

İki katlı olan evin ikinci katına çıktığımızda soldaki odaya geçmiştik. Sade ve kullanışlı bir odaya benziyordu. Başım odaya geldiğimizi anlar gibi daha çok ağrımaya başlarken hafiften kendini hissettiren mide bulantım sadece yarının değil bu geceden başlamak üzere en az bir haftamın leş gibi geçeceğini gösteriyordu.

Artık vampir gibi ışıktan kaçar hale gelirdim.

Yatağın yanına yaklaştım ve küçük hareketlerle başımı yastığa koydum. Kartalsa yanımdaki koltuğa oturmuş öylece bana bakıyordu.

"Migreninin tutacağını bilseydim sürpriz yapmak yerine direkt gelip yüzüne söylerdim. Özür dilerim."

"Kesinlikle öyle yapmalıydın." Ne? Dürüstte mi olmayayım? İyi hoş bir sürprizdi ancak başım deliler gibi ağrıdıktan sonra ne işe yarardı?

"Bakıyorum da oldukça naziksin."

"Öyleyimdir." Bir elim nenem gibi alnımda diğer elimde gözlerimin üzerindeydi. "Kartal şu perdeleri çekebilir misin? Sokak lambası beynime işliyor."

Nazlı bir böcek olmak bunu gerektirirdi.

Kartal oturduğu yerden hızlıca ayağa kalktı ve bir çırpıda perdeleri kapatıp eski yerine geri oturdu. "Başka bir isteğin var mı güzelim? Masaj yapmamı ister misin?"

"Ciddi misin?"

"Tabii ki de ciddiyim." Dedi ve koltuktan kalkıp yanıma doğru geldi. Elleri omuzlarımı bulduğunda bedenimi ufaktan yukarı kaldırdı ve arkama geçti. "Yatmak mı istersin yoksa oturmak mı?"

"Oturmak."

Elleri ilk önce ensemi buldu. Ensemden yukarı doğru küçük hareketlerle parmakları hareket ettikçe derin derin nefesler alıp veriyordum.

"Hamileliklerinde migrenin seni daha çok zorlayacak. Bununla ilgili şimdiden bir doktor bulsak iyi olur."

Bir dakika? Bu doğmamış çocuğa don mu biçiyordu?

"Ha biz evleniyoruz da bir de ben hamile kalıp migrenle cebelleşiyorum?"

"Evlenmek sünnettir güzelim. Tabii ki evleniyoruz." İşine gelince ne de güzel dini bütün bir insan olabiliyordu.

"Yok." Dedim cıklayarak. "Ben ufukta evlilik göremedim."

Alnımdan omzuma düşen elleri hızlıca bedenimi geriye doğru çekti. Yukarıdan doğru bir çift göz çipil çipil bana bakıyordu.

"Ne demek ufukta evlilik görmüyorum? En son ne zaman göz doktoruna gittin?"

"Uzun zaman oldu."

"Al işte. O yüzden görememişsindir."

"Yoo. Gayet de göremedim." Bedenimi ondan kurtarıp sola doğru atmaya çalışsam da herif kapan gibiydi. İçine aldığı şeyi yemin billah bırakmıyordu.

"Bıraksana ya." Dedim yalandan bir sinirle. "Sinirliyim ben sana. İki masaj yaptın diye sakinlemedim."

"Özür diledim ya Bal kızım. Hadi gel barışalım...Hem sen bana sinirlendiğin için mi evlenmeyiz diyorsun?"

Evet. Yoksa Kartal gibi bir adamla neden evlenmeyeyim? Deli miyim ben?

"Hayır." Dedim hiç düşünmeden. Tabii ki de Kartal'ın yüzüne doğru edepsiz düşüncelerimi söylemeyecektim. "Daha sevgili bile değilken ne evlenmesi? Hem ben daha genceciğim."

Şöyle gözleri bir kocaman oldu. Biraz daha hayır diye ısrar edersem kalpten gider gibi duruyordu. "Ben hiç de genç değilim...!" dedi. "Oldukça yaşlı bir adamım ve sevdiğim kadınla hemen evlenmem lazım...Yarına çıkacağım bile belli değil."

Tüm tuşlara basmak eşittir Kartal. Size bu şekilde açıklayayım.

Elleri hala belimdeyken ona doğru biraz daha döndüm. "Bakayım..." dedim ve gözlerimi kısıp kısaca yüzünü inceledim. "Valla hiç de yaşlı durmuyorsun. Maşallah en az bir elli yılın daha var gibi."

Söylediğim şeyle yüzü saniyede buruştu. "Seninle ileride evlenmezsem elli yılı bıraktım elli gün bile yaşamam. Haberin olsun."

Şu an üç yaşında bir çocuktan farkı yoktu.

"İyi o zaman." Dedim ve elimi omzuna koyarak pıt pıt yaptım. Bu teselli anlamına geliyordu. "30 yıl sonra tekrar görüşelim."

"Ha?"

"Ha değil Efendim."

"Güzelim benimle dalga mı geçiyorsun?" Kaşları çatık, gerçek tepkimi anlamak ister gibi bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Bu gün yaptığının hesabını çeksindi paşam. Geri adım atmak falan yoktu.

Sanki o bana soru sormamış gibi gözlerimi kapattım ve "Benim baya bir uykum geldi he." Dedim. "Hadi sana iyi geceler."

Yüzüme şapşal şapşal baktığına o kadar emindim ki. Hiç istifimi bozmadan yatıyordum. Tabii dudaklarımın üzerinde Kartal'ın yumuşacık dudaklarını hissedene kadar. Ellerim iradem dışında ensesini bulduğunda biraz daha yanıma sokuldu. Dudakları dudaklarımın üzerindeki varlığını o kadar sakin bir şekilde sürdürüyordu ki nefes almak için kendimi çektiğimde bir daha öpmesine izin vermeden "Başım ağrıyor." Dedim.

O anda odada koca bir kahkaha yankılandı. "Daha evlenmeden bu baş ağrılarına başladıysak evlendikten sonrasını düşünemiyorum." Dedi ve cevap vermeme kalmadan odadan kaçıp gitti.

Şeytan diyordu ki al yerde ki terliği, koş peşinden, fırlat kafasına. Neyse ki başım ağrıyordu da kalkıp ona karşılık veremezdim. Bu yüzden de devirdim kıçımı aşağıya, tişörtümü de çıkartıp gözlerimi kapattım derken kendimi mışıl mışıl uyurken buldum.

OOO

Uyanmıştım ancak gözlerim hala kapalıydı. Bunun sebebiyse elimin altındaki bedenin kime ait olduğunu anlamaya çalışmamdı.

Yanlış duymadınız. Şu an yanımda biri yatıyordu.

Elimle yumuşak hareketlerle kim olduğunu anlamaya çalışırken elimi attığım noktayla uykulu bir ses duyuldu. "Irz düşmanı mısın Ecrin?"

Melek'in memesine koyduğum elimi hızlıca çektim ve gözlerimi açtım. "Ne ırz düşmanı olacağım? Yanımda kim var diye bakıyordum."

"Hadi be...yalan konuşma. Ben bilmiyordum sanki seni. Söyle bakayım kaç cup ölçtün."

"Lan! İyice sapık belledin beni." Yatakta kıçına küçük bir tekme attım. Yarı uykuda dolu dolu kahkaha atmaya başlayınca aşağıdan bir yerden Sahra'nın sesi geldi. Allah rızası için kaç kişiydik bu odada?

"Uyuyoruz yani bizde. Haberiniz olsun."

Çokluk eki mi?

Kaşlarım çatılırken "Kaç kişisiniz?" dedim.

"Two"

"Two mu? Kim var başka yanında?" Kısa bir sessizlik oluştu. "Ben varım. Leyla."

Leyla ne alaka kız şimdi?

Yattığım yerden doğrulduğumda olayın doğruluğunu teyit etmek için yatağın ucuna aşağıya doğru baktım.

Leyla ve Sahra gerçekten beraber yatıyorlardı. Nerde yatıyorlar derseniz de bildiğiniz kendilerine yorgandan yer yatağı yapıp gerine gerine yatmışlardı.

"Günaydın."

Nezaketin öz kızı olduğumu göstermem gerekirdi.

Leyla'yla Sahra da aynı anda "Günaydın" dediğinde Melek kendini bomba gibi yanıma attı ve "Ne günaydını kızım öğlen oldu."

"Hadi be o kadar oldu mu?" Leyla hemen kolunda ki saate baktı. Uzaktan gördüğüm kadarıyla cidden saat öğlen olmuştu.

Leyla yataktan doğrulurken "Uzun zamandır bu kadar uyumamıştım." diye bir itirafla yorganı üzerinden attı.

"Sende. Rahatlık götüne mi battı. Ne diye asker oldun?" Melek'in bu destursuzluğu beni öldürecekti. Kolumla onu uyarsam dane var der gibi yüzüme bakıp Leyla'ya döndü.

"Kızım." Dedi gururlu bir tavırla. "Ben askeri üniversite çıkışlıyım. Anlayacağın rahatlığı tatmış biri değilim."

"Vay anasını avradını...Kanka şimdi sana kırbaçta işlemez."

Ay bu nasıl bir edepsiz olmuştu benim başıma. Yatakta oturur bir pozisyon alırken "Salak mısın Melek?" dedim. "Oradan bakınca kızın alnında geyşa mı yazıyor?"

"Sadece bir teoriydi..." Sona doğru sesi kesilirken tatlı görünmeye çalışıyordu şapşal.

Leyla yataktan kalktığında Melek'e döndü ve "Sen Akrep burcu musun?"  diye sordu.

Melek kendini hiç sakınmadı bile. Tam tersine yüzünde avanak bir gülümsemeyle "Dışarıdan bakınca çok belli oluyor dimi?" dedi.

Leyla dayanamayarak güzel bir kahkaha patlatmıştı. Sert bir mesleği olmasına rağmen tatlı bir kadına benziyordu.

"Kırbaç falan dediğine göre...Tam Akrep sapıklığı sezdim senden." Baktı Melek paldır küldür gidiyor, ağzının ayarı yok. Leyla da ondan yola çıkarak Melek'e tatlı tatlı giydiriyordu. Bense Sahra'yla kenardan onların sohbetine gülüyordum.

Baş ağrım dünkünden biraz az bir şekilde hala varlığını sürdürdüğünden pek keyfim yok gibiydi ama olsundu.

Melek Banu Alkan gibi uzandığında hepimizin bakışları ona döndü.

"Sapıklık demeyelim de Akrep seksiliği diyelim." Demez mi? Hepimize bir kahkaha düştü.

"Vallahi Allah Batu'ya yardımcı olsun." Dedi Sahra kıkırdarken.

"Sen sus yeni gelin. Açtırma şimdi ağzımı. Burak'la seni bilmiyoruz sanki." Canım Sahra ağzını açtığına açacağına pişman olmuştu. Anlaşılan bizim cazgırın cazgırlığı yine üzerindeydi.

Oklar bana dönecek korkusuyla gıkımı çıkarmadan kenarda duruyordum ki Leyla söze girdi. "Bakın ben sizin akrabalık ilişkisini anlamadım. Şunu bana bir adam akıllı anlatsanıza."

İşte bizim çenebaz Melek'e gün doğmuştu. Işık hızında oturduğu yerden dikelip ayağa kalktı. Deliydi bu kız. Deli deli. Yemin ederim bizim mahallede ki Melahat teyzeden farkı yoktu

"Bak şimdi ben Melek. Ecrin'in halasının kızıyım. Yani Ecrin'le kuzenim. Aynı zamanda Batu'nun sevgilisiyim." Anlatmaya ilk kendinden başlamıştı.

Elleriyle Sahra'yı gösterdiğinde ilk yalandan yüzü buruşsa da sonra yüzünde koca bir gülümsemeyle "Bu da Sahra. Ailemizin ilk gelini. Aşağıda yasalardan bahseden deli adamın karısı." dediğinde içten bir kahkahayla ona eşlik etmiştim.

Bazen Burak'a şey diyesim geliyordu. "Anladık Burak. En yasa sensin. Sen anayasanın öz evladısın." 

"Ayıp oluyor ama." Dedi Sahra Melek'in koluna vururken. Melek'se onu hiç iplememişti bile. O konuşacaksa her şekilde konuşurdu.

"Görüyorsun işte. Kocasına bok sürdürmüyor." Dediği gibi Sahra'nın ağzını açmasına fırsat vermeden benim yanıma geldi ve konuşmaya başladı.

"Ha bu da sizin çatlak komutanınızın kardeşi Ecrin. Aynı zamanda kendisi Kartal'ın sevgilisi olur."

Bu ibneliği bana yapacağını biliyordum. Kolumla onu dürttüğümde muzip bir tavırla. "Pardon." Dedi. "Daha masaya yatırıp bu konuyu konuşmadıkları için sevgili değiller ancak öpüşebiliyorlar."

"Melek!" Cırlak sesim tüm odada yankılanırken Melek sanki ben hiç yokmuşum gibi eliyle beni ittirdi ve Leylaya döndü.

Leylaysa olayın karışıklığından kaynaklı bir sorgulamaya düşmüştü. Salak Melek işte. İnsanlara böyle yalan yanlış bilgiler verip duruyor.

"Ne yani öpüşüyorlar ancak sevgili değiller mi?" dedi Leyla kaşları çatık bir şekilde. "Ayrıca hatırladığım kadarıyla Cihangir hiç sevgilin olduğundan bahsetmemişti. Kıskanç bir abi gibi. Nasıl izin verdi?"

Melek tam söze girecekti ki onun büyük bir hışımla ittirdim. Uygulamış olduğum güçle yere düşerken bu seferde onu ben önemsememiştim.

"Bu salak sana her şeyi çok yanlış anlattı." Diyerek söze başladım. "Şimdi Kartalla ben sevgili değiliz ama sevgili gibiyiz. Sadece daha oturup birbirimize evet biz sevgiliyiz demedik. Ayrıca..." derin bir nefes aldım. Bu konuşmada belki de en önemli olan noktaya değinecektim. "...abim daha bilmiyor."

"Cihangir bilmiyor ve Cihangir'in çocukluk arkadaşıyla gayrimeşru sevgilisin...Sendeki de deli cesareti bacım. Cihangir gibi bir abinin elinin altında böyle bir işe kalkışmak cidden yürek ister."

Nasıl da bozguna uğradım ama.

Yüz ifadem saniyede değişmişti. Abim olacak varlığın bu işe tamamen karşı çıkacağının bende farkındaydım ancak böyle direkt yüzüme söylenmesi de bir garip hissettirmemiş değildi.

Anlarsınız ya hani. Hayaller ümitler falan...

"Çok teşekkür ederim ya. Gerçekten acayip moral oldun. Aynı Yunus Emre abi gibisin."

"Bak." Dedi ciddi ama komik bir şekilde. "Bu hayatta beni benzetebileceğin en son insan Yunus Emre."

"Aaaa." Melek'in bu işveli sesini çok iyi tanırdım. Şimdi imaların kralını yapmaya hazırlanıyordu. Düştüğü yerden kalkıp yatağa geri oturdu ve bacak bacak üstüne atıp Melahat teyzeden yırtma Madonna gibi Leylaya döndü.

"Neden öyle dedin ki? Oysa ki Yunus Emre abiyle baya bir benziyor gibisiniz. Sanki böyle hamurunuz aynı kapta yoğurulmuş gibi dimi Ecrin?"

"Ya ya. Hiç sorma." Dedim çakma bir şekilde ona eşlik ederek. "Böyle konuşma tarzları bile aynı sanki." Şu an tamamen kolpa sıkıyordum çünkü Yunus Emre abi zorunlu olmadıkça konuşmazdı. Konuştuğunda da genellikle yargı dağıtır sonrada susardı. Anlayacağınız o bekleyip bekleyip sonradan taşı gediğine oturtan o insan tipiydi.

Peki Leyla? Leyla'nın onunla alakası bile yoktu. İki günlük bir tanışlığımız olsa da anladığım kadarıyla Leyla Yunus Emre abiye göre daha konuşkan ve daha cana yakındı.

Yunus Emre abiyi hayatında iki kere gördüğü bir adamla aynı odada yatıracaktınız he? Bir de yer yatağında? Aman diyeyim sakın öyle fikirlere kapılmayın çünkü öldürseniz dahi yatmaz. O derece herkesten şüphelenir, tanıştığı insanları belli bir süre yanına yamacına yaklaştırmazdı.

"Kesinlikle beni inandıramazsınız." Dedi Leyla güçlü bir duvarın arkasından doğru. Anlaşılan bu konuda kendine güveniyordu. Bu güven içince belli bir aşinalık gerekirdi değil mi?

"Yunus Emre bir kere dışarıya karşı kalastır. Benim öyle sıkıntılarım olmaz. O daha az konuşur bense konuşmaya fırsat bulursam susmam. Anlayacağınız o beyaz derse ben siyah derim."

"Baya da bir tanıyorsunuz birbirinizi." Dedi Sahra. Üçlü olup Leylayı resmen köşeye sıkıştırmıştık.

Leyla küçük bir omuz silkti. "Kaç senedir aynı timdeyiz. Bırakında tanıyayım."

"Timde sadece iş yapıyorsunuz. Nasıl o kadar birbirinizi tanıdınız ki?" Melek inanmaz tavırlar sergileyerek Leyla'yı tongaya düşürmeye çalışıyordu ancak Leyla bu ağa düşecek bir kadın değildi.

"Timle sadece görevde görüşmüyoruz ya Melek. Bizimde sosyal hayatımız var."

En son beni bir daralma almıştı. Tam Melek ağzını açtı ki kapı tıklatıldı ve bir kadın sesi duyuldu.

"Müsait misiniz?"

Hepimiz birbirimize kısa çaplı bir bakış atmıştık.

Kimdi bu kadın?

"Müsaidiz?" dediğimde kaşlarım çatık bir şekilde kapıyı açmış karşımızda duran kadına bakıyordum. Tatlı bir kıza benziyordu. Saçları düzdü. Bakışlarından utandığı belliydi.

Kız "Şey... Sizi aşağıya çağırıyorlar." dediğinde Melek  destursuzu bir anda "Pardon canım ama sen kimsin?" demesin mi? Vallahi dedi. Kız şok olmuş bir şekilde bize bakıyordu.

"Kızım sen bu kabalığı nereden öğrendin ya?" Kapının arkasından bir anda fırlayan Emre'yle benimde gözlerim yerinden fırladı.

Elini kızın omuzunda koymuştu ve temassal olarak oldukça yakın duruyorlardı. Bu kız kesinlikle Emre'nin sevgilisiydi N O K T A.

Melek'te anlamış olacak ki oturduğu yerden zıpkın gibi fırladı. Zaten o anlamasa kadı günah yazardı. "Bir yerden öğrendiğim yokta sen hayırdır? Kimdir bu hanımefendi? Açıklamak ister misin?"

"Ben anlamıyorum ki Batu sana nasıl aşık oldu..."

"Kısa kes tıraşı Emrecim." Dedi Melek Emre'yi umursamadan ve yerde ki Sahra'nın üzerinden atlayıp kapının oraya, kızın yanına gitti.

Taze aşklar ve Melek ikilisi nerde olsun birbirini çekiyordu.

Parıldayan gözlerle ikisine baktı ve "Siz sevgili misiniz?" diye sordu. Diyorum size bu kızın aşka zaafı var diye.

Emre'nin önünde kız renkten renge girerken Emre "Müsaade etsen söyleyeceğim de maşallah çenen hiç durmuyor ki." Dedi.

"Emre...az saygılı olur musun?" Kız Emre'yi dürttüğünde Melek bundan mutlu olmuş olacak ki zevkli bir kahkaha attı.

"Evet arkadaşlar." Dedi Emre Melek'e yan göz atarken. "Görmüş olduğunuz bu güzeller güzeli benim sevgilim oluyor."

Size yemin ederim kız kıp kırmızı olmuştu. O kadar heyecanlıydı ki konuşamıyordu bile. Bu arada fark ettiyseniz artık sonradan ortaya çıkan sevgililere şaşırmıyordum. Bünye de alışıklık yapmıştı.

Oturduğum yerden feci bir baş zonklamasıyla kalktım ve kızın yanına giderek mükemmel ötesi bir gülümsemeyle " Ailemize hoş geldin." Dedim.

Evet canııııım. Milletin deliye bizimde akıllıya hasret olduğumuz neşe küpü ailemize hoş geldin. 

OOO

Paldır küldür aşağıya inmiştik. Meğerse Melike -Emre adının Melike olduğunu söyledi- bizi Emre'nin zoruyla aşağıya yemeğe çağırmaya gelmiş.

Tabii biz ne bilelim. Azazül gibi çöktük kızın üstüne. Vallahi de billahi de bizden korkulurdu.

Aşağıya indiğimizde evde gereksiz bir kalabalık vardı. Pardon ama abimin timi niye gelmişti? Merdivenin son basamağında gereksiz bir şekilde Çavdar ekmeğiyle göz göze gelmiştim.

"Oooo! Günaydın komutanın kız kardeşi. Yoksa Tünaydın mı demeliydim."

"Hiçbir şey demene lüzum yok..." kenardan homurdanma gibi çıkan sesi tanımamak elde değildi. Bu benim beyefendiydi. Yani Kartal.

Allahtan diğerleri yemek telaşına düşmüştü de başka kimse duymamıştı. Paytak paytak oturma takımının olduğu yere ilerledim. Kartal tekli koltukta oturmuş Çavdar ekmeğiyse öyle ayakta kazık gibi duruyordu.

"Bu arkadaşı tanıyor musun?" dedi Çavdar Ekmeği yürek yemiş bir tavırla. Kartal'ın bakışları ölümü andırırken bu Çavdar Ekmeğinin umurunda bile değildi. Adamın tek derdi goygoydu ayol.

Boğazımı temizleyerek. "Tanıyorum." Dedim. "Bir sıkıntı mı var?"

Şu an Kartal'ın sinirli olduğunu anlamak için onu çok iyi tanımaya gerek yoktu. Şöyle dışarıdan iki saniye baksanız "Evet bu adam sinirli." Diyebilirdiniz. Yani anlayacağınız benimkini biri baya güzel sinirlendirmişti ve bu sinir her an Çavdar Ekmeğinden çıkabilirdi.

Ali Çavdar yüzünde memnuniyetsiz bir tavırla. "Arkadaş sabahtan beri bir sinirli de o yüzden sordum."

"Farkında mısın aslanım? Sabahtan beri hiç susmuyorsun."

"Görüyorsun dimi?" dedi Çavdar heyecanlı bir şekilde Kartal'ı göstererek. "Sabahtan beri böyle. Ben ne desem beni öldürecek gibi bakıyor."

"Gibisi fazla..." Kartal homur homur homurdanmaktan şişecekti artık. Tekli koltuğa öylece yayılmış hedefine kilitlenmiş bir yırtıcı gibi her an saldırmak için tetikte bekliyordu.

"Sakin olur musunuz lütfen?" dedim Kartal'a bakarak. Emindim ki bu gerginliğin sebebi Kartal'dı. Ben onun sinirini bilirdim. Birine musallat olduğu zaman sinirinin son damlasını akıtana kadar pençesini onun üzerinden çekmezdi.

İnanır mısınız?...Şu an Çavdar ekmeğini de pençesi altına almış gibi duruyordu.

Ali Çavdar "Valla ben sakinim. Sen ona söyle." Diyerek kendisini oturma grubunun Kartal'dan en uzak köşesine attı.

Cidden yani hala başım ağrıyorken bir de bunlarla mı uğraşacaktım?

"Oğlum senin elini ayağını kırarım bak." Kartal'ın fevri çıkışıyla beraber önüne geçtim. Sessizce "Ne yapıyorsun...?" diye sorduğumda bakışları sadece Ali Çavdar'daydı.

"Üst kata çıkar mısın...?" Ona çok yakın davranmamaya çalışıyordum çünkü her an her yerden abim çıkabilirdi.

Sadece ikimizin duyabileceği bir sesle söylediğim şeyle hızlıca salonu terk etti. O yukarı çıktığı gibi Ali'ye döndüm.

"Senin derdin ne?" dedim ciddi ciddi. "Ne diye adamın damarına basıyorsun?"

"Daha ne olduğunu bile bilmiyorsun ve onu mu savunuyorsun?"

"Seni savunacak halim yok ya?"

Sırıtarak kafasını gelişi güzel sallamaya başladığında ayağımla bacağını dürtükledim ve hafifçe ona doğru eğildim. "Eğer bu davranışların abimin Tim'inde olduğun içinse benden sana küçük bir uyarı...burada abimden başka yırtıcılarda var haberin olsun."

Cümlem bittiği gibi arkama bakmadan üst kata çıkmıştım. Bu Ali Çavdar gereksiz yılışıklık yapıyordu. Sanki bilerek böyle davranıyor gibiydi.

Derin bir nefes alıp Kartal'ın bulunduğu odaya girdiğimde Kartal'ın sinirle ayakta söylendiğini gördüm. O kadar içten homurdanıyordu ki ne dediğini anlayamıyordum bile.

"Kartal." Dedim odanın kapısını kapatıp. "Az sakin olur musun? Sabah sabah ne bu haller?"

İpinden kopmuş dana gibi yanıma geldiğinde bir anda nefesim kesilmişti. "O pezevenk seni nereden tanıyor?"

Pezevenk derken Ali'den bahsettiğini anlamam için aptal olmam gerekirdi.

Onun sinirine karşılık daha yumuşak yaklaşmaya çalışarak "Dün abim tanıştırdı. Hani sana mesaj atmıştım ya herkes bizim evde diye. O herkesin içerisinde Çavdar Ekmeği de vardı."

"Yok abi ben anlamıyorum...Ben seni böyle gavatlardan uzak tutmaya çalıştıkça bunlar seni nasıl buluyor benim buna aklım ermiyor."

Kıskançlıktan gözü mü dönmüştü bunun ne?

Hafiften götüm havalanmıştı ancak bunu Kartal beyimize çaktıramazdım. Malum bu konularda yüz vermesem bile astarını alabilecek cinsten bir insandı da.

"Bak ilk önce seni derin bir nefes almaya davet ediyorum..." dediğimde elini tuttum. Bu temasımla beraber bakışları kısa bir süre ellerimize kaysa da yüzünde ki sinir hala bariz bir şekilde orada duruyordu.

"Şimdi bana sakince ne olduğunu anlatır mısın?"

"Gavat mıyım ben Ecrin?" dedi bir anda. "Orospu çocuğunun teki gelecek yanımda sabahtan beri Ecrin de Ecrin Komutanımın bacısı da komutanımın bacısı diye ortalarda gezinecek bende tam bir gavat gibi sakin olup sana mı anlatacağım?"

"Sakin olmak gavatlık mı oluyor Kartal?"

"Aynen güzelim." Dedi hiç çekinmeden. "Sevdiğine yavşayana sesini çıkarmamak gavatlık oluyor."

Bu adam kelimenin tam anlamıyla benim sabrımı sınıyordu. Hayır diyorum ki şunu azıcık ehlileştireyim, şu sinirini biraz yatıştırayım ama yok. Adam sadece sinirden ibaret olduğu için ne yatıştırabiliyorum ne de başka bir bok yapabiliyorum.

"Abim bir şey demedi mi?" Eğer abim sessiz kalmışsa benim için büyük bir şok olurdu.

"Demez olur mu? Orospu çocuğunu az kalsın öldürecekti mutfağın ortasında." Şimdi anlamıştım ben bunları. Abimde sinirlendiyse Kartal'ı öldürsem sakinleştiremezdim.

"Abimde sende çok sinirlisin."

"Burada o geri zekalıya karşı takındığımız siniri eleştiremeyeceksin dimi Ecrin?" Konuştukça daha bir batıyor gibiydik.

"Sinirlenmekte haklısınız ama aşağıda o kadar insan var. Ayrıca abim daha hiçbir şey bilmiyor Sevgilim..."

Bakışları saniyede değişirken kısa bir süre kafası allak bullak olmuştu. Zehri vermiştim. Sevgilim kelimesini duyar duymaz nasılda nefes almayı unutmuştu.

Yüzümde şapşal bir gülümseme oluştu. "Sevgilin sana kurban olsun." Dediğinde kendimi tutamadım ve küçük bir kahkaha attım.

Tek bir kelimeyle nasılda tüm direnci kırılmıştı ama. Kendime küçük bir klinik açmayı düşünüyordum. Adı da "Kartal'ı ehlileştirme ve sakinleştirme kurumu" olacak.

"Balım..." dedi aramızda ki mesafesi minik minik kapatırken. "Diyorum ki buranın çıkışında Cihangirle konuşsak mı?"

Gözlerim Japon balığından hallice dışarı düştü. "Olmaz." Dedim direkt. "Daha var ona söylememize."

"E hep böyle gizli kaçak mı buluşacağız güzelim."

"Sen iyi misin Kartal? Sence abim bilse rahat yanıma yamacıma yaklaşabilir misin?"

"Hay anasını satayım ya..." dedi içten bir şekilde. "Valla bir gün bir bakacaksın Cihangir ortada yok. Ne olmuş? Ben ortadan kaldırmışım."

"O biraz göt ister canım."

"He yani bende göt yok?"

"Var mı?"

"Şimdi bir şey derdim de Ecrin..." Yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu ve geri çekildi. "Dua et aşağıda zebani gibi bekleyen bir abin var."

"Hah." Yaptım yalancıktan. "O Zebaniyse sende Azazülsün. Birbirinizden hiç farkınız yok."

Paşama bak sen. Herhalde kendini sütten çıkma ak kaşıktı da bizim haberimiz yoktu....

OOO

Odadaki konuşmamızdan sonra Kartal biraz dinginleşmişti ancak abim pek dinmiş gibi değildi. Ali'ye sofrada çarpık çarpık bakışlar atıyor, bir açık vermesi için resmen rabbine dua ediyordu. Anlayacağınız kahvaltı öyle çokta eğlenceli geçmemişti ta ki Turan abi Galip abi ve Çavdar Ekmeğini alıp bizden ayrılana kadar.

Vallahi Ali'nin eşikten çıktığını gördüğüm an bedenime bir rahatlama düşmüştü.

"Abi sen bu lavuğu nasıl tutuyorsun Tim'de? Benim elimin altında olsa Allah şahidim şamar manyağı yaparım ben bunu." Dedi Burak bahçede ki verandaya içecekleri getirirken.

Abim "Normalde böyle değil geri zekalı." Dedi. "Ecrin'in üzerine düştüğümü biliyor ya ibneliğine yapıyor amcık ağız. Bilmiyor ki ben onun ağzına Ankara'da sıçacağım."

"Çok cıvık." Hepimiz Kartal'a döndük. "Gereksiz bir yakınlığı var. Sevmedim. Batu'dan da beter gerzek."

Kartal'ın ağzından dökülen son cümleyle Batu heyecanla Kartal'a döndü. "Sen beni mi övdün? Yoksa ben cennette miyim?"

O sırada bizim ağzımızdan kahkahalar dökülürken Kartal kısa bir süre Batu'yla bakıştı. Aman aman. Ne kadarda korkunç gözüküyordu buradan bakınca.

"Seni övmedim Batu. Siktir git başımdan."

Batu ipler mi? İplemez. "Oy Batu'n sana kurbaneeeey kurbaaneeey." Diyerek Kartal'ın kucağına bir atladı size anlatamam.

"Lan!"

Ağrıyan başım onlara soluksuz gülmekten daha çok ağrımaya başlamıştı.

Biz hepimiz Kartal'ın  Batu'yu kucağından atmasını beklerken Kartal tam tersine Batu'yu aldığı gibi ayağa kalktı.

Hemen kenarda duran havuzun yanı başına geldiklerinde anladım ki Batu'ya ölüm farzdı.

"Bir daha yılışık yılışık davranacak mısın lan?" diye sordu Kartal ancak Batu'nun kafa başka yerdeydi. "Bokunu yiyeyim Kartal!" diye cırlamaya başladı. "Kanka sakın!"

"Duyamadım?"

"Ağzına sıçayım Kartal!... Kanka Allah'ını seviyorsan bak! Bırak amk!"

"Ben sana beni rahat bırak dediğimde bırakıyor muydun yavşak?!... Söyle bakayım şimdi bir daha gay gibi davranacak mısın?"

Kartal şöyle hafif Batu'yu aşağıya atar gibi yaptığında Batu koca bir ciyaklamayla "Yapmicam amına koyayım yapmicam!" dedi. "Bırak beni ya!"

Kartal Batu'nun dediğini yapmış ve Batu'yu bırakmıştı...ama nereye?...Havuzun içine. 

O sinirinden geçilmeyen abim bile kahkahalar içerisinde onları izlerken benim artık kahkaha atmaktan nefes alamayacak konuma gelmem çok doğaldı değil mi? Bence de çok doğaldı.

O saatten sonra günümüz gırgır şamatayla geçmişti. Batu yine sözünde durmayıp Kartal'ın götüne el atarak onu sinirlendirmiş sonra da "Sen beni havuza attın artık seni siksem yeridir." Diyerek süte çıkmaya çalışmıştı.

Kesinlikle bu çocuğun aklının nasıl çalıştığını anlamıyorum.

Kesinlikle bu çocuğun aklının nasıl çalıştığını anlamıyorum.

En son öylece hepimiz elinde telefon bir köşede otuyorduk. Benim başım sağ olsun keyfimi ne güzelde sömürüyordu.

Dostik Tospik Kurultayı

Meloş: Hele hele bana bakın

Meloş: Neler neler buldum

Yiğido: Evet Melek Ajansa hoş geldiniz

Meloş:

Meloş:

Siz: Yakışıyorlar


Meloş: Yakışmak ne kelime kızım

Meloş: Mükemmel olmuşlar


Yiğido: AMK

Yiğido: Nerden buldun bunları

Yiğido: Daha bismillah


Meloş: Karşında bir PC mühendisi oturuyor canım

Meloş: Kıçından donunu alırım haberin olmaz


Siz: Alakası yok

Siz: Emre insta fotoğraflarını görünür yapmış

Siz: Bizi kekleyecektin dimi orospu


Melek: Her boku ye ama hiçbir boku yeme tamam mı

Melek: Gözün bana gelince açılsın

Melek: Şerefsiz


Yiğido: Oha karı kavgası

Yiğido: Saç baş girmezseniz olmaz

Yiğido: Az durun mısırımı alayım


Meloş: Gel ben senin saçına gireceğim şimdi


Siz: Lan Yiğit

Siz: Senin de sevgilin var dimi

Siz: Doğruyu söyle


Yiğido: Benim?

Yiğido: Sevgilim?

Yiğido: Ben ve sevgili?

Yiğido: Yok daha neler amk

Yiğido: Kank ben daha kendi nazımı çekemiyorum valla


Meloş: KCNDSĞCDICHSC

Meloş: Herif haklı beyler dağılın


Siz: Şöyle bir düşündüm de

Siz: Evde kaldın Yiğit


Yiğido: Kanka ben zengin dayı olacam ve yeğenlerimi beslicem


Siz: Dedi hala işsiz olan Yiğit


Meloş: The yargı machine

Meloş: LCKNDCWCHDC


Yiğido: Ecrin senin çocuklarına aha bu var

Yiğido:

Meloş: Ecrin bu gidişle çocuk sahibi olamaz Yiğido

Meloş: Sen merak etme


Siz: Konu nasıl geldi buraya?

Siz: Ne alaka şimdi?


Meloş: Senden bir pasiflik seziyorum da ondan

Meloş: Bu ilişkinin öküzü sensin bacım kusura bakma


Yiğido: ???

Yiğido: Abim gibi bir öküz varken Ecrin'e ne hacet


Meloş: Kanka karı diyor ki hala sevgili değiliz


Yiğido:

Meloş: Bende aynen böyle baktım


Siz: Siktir git Melek

Siz: Hiç de böyle bakmadın amk

Siz: Bana bir cırladı Yiğit


Yiğido: Keşke bir tanede çarpsaydın Melo


Siz: Size laf anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zor amk


Yiğit: Ulan sen benim abimi öpüp öpüp bir de sevgili değiliz mi diyon

Yiğit: Biz bu çocuğun namusunu dışarıda mı bulduk he?

Yiğit: Konuş seni ırz düşmanııııı


Siz:

Siz: Mal mısınız ya


Meloş: Evet canım buyurun biziz


Siz: Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki biz sevgiliyiz

Siz: Alın götünüze kına yakın


Meloş: WOOOOOOOW

Meloş: Ne ara masaya yatırdınız yahu?

Meloş: Vallahi çok erken olmuş


Siz: Melek


Meloş: Efendim kanka


Siz: Siktir git

OOO

Lütfen bir daha Kartal'a organizasyon falan yaptırmayalım tamam mı?

Allah kahretmesin iki gün boyunca yemekten içmekten başka bir halt yapamadık. Canımız sıkıldıkça yedik.

Mekan çok güzeldi ancak öyle bir orduyla gidilecek gibi değildi.

Şimdiyse şükürler olsun eve gelmiştik. Şöyle taşını toprağını öpesim gelmişti de çaktırmayın. Yanımda Kartal olduğu için ok çaktıramamıştım.

Valide sultan yine bildiğiniz gibi evde yoktu. Kendisi iyice dışarı kuşu olmuştu. Abimse geldiğimizden beri kara kara düşünceler içerisindeydi. Belli ki aklına yine Ezgi vurmuştu.

Ondan gizli bir şekilde bizimkilere mesaj attım

AŞK BÜROSU

Siz: Acil bizim eve gelir misiniz? 


Batu: OMG

Batu: Gıybet dedikodu hangisi


Siz: Hiçbiri


Batu: O zaman gelmem


Burak: Emin ol yokluğun çokta hissedilmez kanka

Burak: Takma kafaya


Batu: İşte şimdi beni kızdırdın dostum

Batu: Aç kapıyı Ecrin geliyorum


Burak: Zaten bende tam Cihangirin yanına uğrayacaktım


Siz: Gelirken Kartal'ı da alın


Emre: Kartal deccali benim yanımda

Emre: Geliyoruz


Gelmeleri iki üç dakika anca sürmüştü. Hepsi içeri doluşurken en arkada ki gamzeli resmen gözüme sırıtıyordu. Sessizce "Hoş geldin yakışıklı." Dediğimde bir elini belime koyup yanağımdan öptü ve "Hoş bulduk güzelim." Diyerek çok beklemeden -hatta hiç beklemeden- içeri geçti.

Onların peşine içeri geçtiğimde abimin yüzünün hala düşük olduğunu gördüm. Bir haller vardı bu adamda yahu.

"Hayırdır Cihangir." Dedi Batu. "Karadeniz de gemilerun mi battu uşağuuuum."

Abimden çıt bile çıkmadı. Elinde küçük bir kağıt -büyük ihtimalle Ezgi'nin fotoğrafı- sadece ona bakıyordu.

"Abi..." dedim yanına yaklaşarak. "İyi misin?"

Yok. Ben ki kardeşiyim. Benim bile yüzüme bakmıyordu.

Burak "Kanka bir sıkıntın var belli. Anlatsana derdine derman olalım." Dediğinde Emre onu onaylamıştı. "Aynen kanka. Biz ne güne duruyoruz."

Yine sessizlik içerisinde öylece durmuştu. Aklında ki tilkileri görememek imkansızdı ancak onların ne olduğunu anlamamız için konuşması gerekirdi.

Son çare olarak Kartal'a baktığımda Kartal ne demek istediğimi anlamıştı bile.

"Cihangir." Oldukça ciddiydi. "Eteğinde ki taşları dök aslanım."

O anda abim başını fotoğraftan kaldırdı ve bana döndü. Bakışlarında ki delilik endişelenmem için yeterli bir sebep olsa da bu sefer endişelenmedim. Çünkü sanırsam ne diyeceğini biliyorum.

"Kaçırıyoruz." Dedi beton gibi bir sesle. "Yarın Ezgi'yi kaçırıyoruz."

OOO

17. Bölümün başlığı "EZOGELİN" olacak LNKCDSCNDIVBD

Kabul. Seviyesiz bir şakaydı.

Kartal evlilik diye ötmeye başladı ama haberi yok ki adamı öttürürler. Neyse bakıcaz artık icabına. Bu arada şaka maka 20.Bölüme şurada ne kaldı. 🥲Vallahi mutluluktan ağlamam geliyor.

İyi ki varsınız ballı çöreklerim💕Hepinize birer birer en büyüğünden öpücükler gönderiyorum ve 6 Ağustos'ta görüşmek üzere diyerek huzurunuzdan çekiliyorum.

Kendinize iyi bakın 🍯

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

314K 11K 52
Kurtlar sofrasına oturan bir kuzunun kurda dönüşme hikayesi...
1.9M 115K 61
Ben Eskişehir'in Odunpazarı ilçesindeki Leylak mahallesinin asi kızı, ailesinin ikinci göz ağrısı, babasının prensesi, anasının kuzusu, abisinin herk...
Buz Autorstwa gece__

Dla nastolatków

323K 11.2K 43
Amerika'da araba hırsızlığı yapan bir kız. Türkiye'ye döner ve düşmanıyla karşılaşırsa; Neler mi olur? " Buz " gibi bir kızın hikâyesi.
134K 6.2K 38
Havada süzülürken "Seni seviyorum!" diye bağırdım. Aynı anda kahkahalar atıyordum. "Sana aşığım!" diye bağırdığını duydum. Gülümseyip "Senin için y...