MİNVAL

By yaren_kosar

1.7K 778 1.6K

Burası sırlar kasabası gibidir. Minval'e herkes cebinde bir sırla girer. Onu iyi sakla çünkü burada kimse sır... More

SOĞUK YATAK
GELECEĞİN GEÇMİŞİ
SIRLI SABAHLAR
KARAKTERLER
YARGILAR
YAKIN MESAFE
ZEVAHİR
ANILAR
KALABALIK DÜŞÜNCE
HATIRALAR KUMARI
HATIRALAR KUMARI-2
MEZARLIK BEDENLERİ
SON DAVA
KIYAMETİN KÜÇÜĞÜ
ARAFTAKİLER
KARARLI ÖLÜM
ZAYIF BİR AN
BIRAKTIĞINDA SANA DÖNER
SİZİN OLAN SİZİ BULUR
MEKTUP

ZARFLANMIŞ MEKTUP

23 5 2
By yaren_kosar

Bölüm Şarkısı: SYML- WHERE'S MY LOVE

{1 Yıl Önce 26 Eylül

Genç kız eşyaları parçalayanın annesi olduğunu biliyordu. Çığlıklarına eşlik eden aşağılamaları eşyaların parçalanmasıyla bölünüyordu. Bu bir kriz olmalıydı. Keşke kendisi de annesi gibi çıldırabilseydi. Babasının, annesinin bu saldırganlığını alttan almaması yüzsüzlüğünün ebedi kanıtıydı. Kadının aldatıldığını acı bir şekilde öğrenmesini adeta görmezden gelerek karşılık veriyordu. Abisinin de buna sinirlenen tavırlarını gözünde canlanabiliyordu. Acar'ın öfkesinin babasınınkini ezip geçebileceğine şüphe yoktu.

Kendisi ise geniş yatağında bağdaş kurmuş, ebevyinlerinin evlilikleri gibi evlerinin başlarına yıkılmalarını büyük bir sakinlikle karşılıyordu. Kulaklarını kapatma gereksinimi duymadan, kendine ayırdığı bugünün kıyamete dönüşmesini zevkle dinledi.

Dakikalar geçti. Beste bakışlarını yanı başındaki saate çevirdiğinde 15.43 olduğunu gördü. Kayıtlara geçsin Kor evinde 15.43 de bir kıyamet koptu. Herkes bu kıyametten pay çıkarsa da öznesi sadece Beste olacaktı. Bir süre sonra kapı çarpıldı. Gidenin babası olduğunu anladı. Ardından annesinin bağırışlarla Acar'ı da evden kovduğunu duydu. Şüphesiz kadın acıdan ne yaptığını bilmiyordu.

Acar gideceği yeri biliyordu ve birisine ihtiyacı vardı. Yalnız kalırsa ne yapacağını kestiremiyordu çünkü son zamanlar oldukça zor geçmişti. Telefonunu çıkardığında saat 16.00'yı geçiyordu ve hiç düşünmeden Sesil'e o mesajı attı. 'Bu akşam. Garam tepesindeki ahşap evde...'

Aradan geçen saatlerde ev oldukça sessizleşmişti. Muhtemelen annesi kırabileceği bir şey bulamıyordu artık ya da yorgun düşmüştü.

Sessizliğini ise kimse sorun etmemişti. Gelip ona neler olduğunu açıklayan yoktu. Hoş, ceset gibi geçirdiği onca günde de kimse onu fark etmemişti. Garipsemedi.

Hava yeni kararmıştı. Zaten odasının ışığını açmıyordu, gündüzleri ise perdeleri kapalıydı. Yani karanlığa alışmıştı. Üstelik o karanlıktan korkan bir insandı.

İnsanın korktuğu her şey başına gelince korkusuzlaşırmış. Bu hayatı terk etmeden önce öğrendiği son şeydi.

Önünde duran zarfı eline aldı. Bunu yazması birkaç uzun gece sürmüştü. Bu da demekti ki, yapacakları fevri verdiği bir karar değildi. O uzun zaman önce ölmüştü. Ruhu gitmişti, sıra bedenindeydi.

Komodininin çekmecesini açtı ve altındaki ahşabı kaldırdı. Buradan her zaman memnuniyet duymamıştı ta ki orayı gizli bir bölme olarak kullanması gerekene kadar. İçindeki ufak tefek ve saklamaya artık gerek duymadığı bazı eşyaları çıkardı ve zarfı oraya bıraktı. Tekrar ahşabı üzerine kapattığında, onun için çabalayacak bir kişi olmasını ve bu mektubu bulmasını umdu.

Telefonuna uzandı ve saatin 18.31 olduğunu gördü. Kendine bir vakit belirlememişti ama zamanının daraldığını hissediyordu. Rehberden Sesil'in adını buldu. Arama ekranına onunla samimi bir fotoğrafını koymuştu. Bu fotoğrafın aynısından 6 yaşındayken de çekildikleri için özel buluyordu. Fotoğrafı gördüğünde gözleri doldu, görüşü bulanıklaştı ve bakışlarını karanlık tavana çevirdi. Sesil onun kız kardeşi ve belki de mümkünse daha ötesiydi.

Yeniden görüşü netleştiğinde ekrana döndü ve arama tuşuna bastı. Fakat arama kısa bir çalışın ardından meşgule düştü. Hemen sonrasında hızlı bir mesaj cevabı geldi. Beste bu anı yaşarken göz yaşları hızla akıyordu. Arkadaşına kızmadı ama sesini son kez duymayı dilemişti.

Beste o akşam her şeyi, tüm detaylarıyla, Sesil'e anlatmamış olmanın pişmanlığını son nefesinde yaşıyordu.

Telefonunu kapatıp komodine bıraktı ve hemen oradaki ilaç kutusunu aldı. Bir süre yaşantısını düşündü. Acınası hayatını.

Daha çok kitap okumuş olmayı dilerdi, daha çok yer gezmeyi, daha fazla gülümsemeyi ve bir iyilik fazladan yapmayı dilerdi. Renkli haplara bakarken gözleri doldu. Okan'a bir şans verseydi, onun çabalarından birine karşılık verseydi hayatı nasıl olurdu? Ya da Kutay'ı hiç tanımasaydı? Mutluluğu hep bu şekilde tanımlayabilir miydi?

Şimdi ölecekti bunu biliyordu. Hızlı hesabına göre belki saat 22.00 sularında nefes almıyor olurdu.

Peki sonrasında yeniden uyansa, ezbere bildiği bütün doğrularla devam edebilir miydi?

Yeniden uyanma şansı olsaydı Beste herkesle yeniden tanışmayı denerdi. Yerdeki çimlerle ve uçan kuşlarla, hatta kendisiyle bile yeniden tanışırdı.

Peki neden bunu yaşarken yapmamıştı?

Her şeyi ve herkesi yeniden tanısa, kendisini tanısa, hayatı böylesine ölüme sürüklenir miydi?

Dostlarına söyleyeceği son sözler bir mektup sayfasında katlı, zarfa sıkışmış ve komodine gizlenmişti ama insanlığa söyleyeceği bir son söz olsaydı bu şöyle olurdu:

'İnsanlar birbirlerini tanımak için yeterince zaman tanımıyor. Daha acısı kendilerini tanımak için saniyelerini bile harcamıyor. Bilmemek bir sürükleniştir. Bir ceza. İnsanlar kendilerini tanısınlar ve neye ihtiyaçları olduklarını seçsinler. Kuşları ve çimleri tanısınlar, benlerini saysınlar, dünyaya yeniden baksınlar ve benim için bir nefes fazladan alsınlar. Onlar başarsınlar, ben izleyeceğim. '

Şişedeki bütün hapları avuçlarında hissetti ve kendisine vazgeçme fırsatı vermeden içti. Bir bardak suyun onları taşımasına izin verdi. Suyu ve şişeyi komodine bırakırken saate baktı.

20.17

Sağ tarafına uzandı, ellerini yastığının altına soktu. Üzeri açıktı ve saten pembe takımları üzerindeydi. Ayakları çıplak ve kahverengi saçları dağınık bir örüktü. Bacaklarını kendine çekti ve cenin pozisyonunu aldı. Beste ölürken böyle görünüyordu. Gözünden süzülen bir damla uzun gecelerde göz yaşlarıyla ıslanmaya alışmış yastığını bulurken gözlerini kapattı. }

Bir insan öldüğünde sadece ölmez. Değişir...

Giderken götürdüğü tek şey ruhudur. Düşünülenin ve söz verilenin aksine, sırlar onunla gitmez. Geriye kalan her şey ise onun gerçek yüzüdür. Tanıdığınızı sandığınız herkes, öldüğünde bambaşka birine dönüşür. Arkasında kalan altı çizili cümleleri bile onun farklı bir yüzüdür. Karaladığı tek bir kelime, size onun aslında kim olduğunu gösterebilir. Bu yüzden değişir.

Değişim kolay değildir. Korkulu bir rüya gibidir. Sizden birçok şeyi ve birçok kişiyi götürebilir. Bu yüzden korkutur. Fakat insanlar değişimlerini gizlemekte ustadırlar. İçten içe değişirler ama bunu sizden saklarlar. Büyük, sorunlu bir sır gibi...

Ve sonunda her sır gibi bu sırda ortaya çıkar.

Öldüğünde, kemiklerinin arasında, zarflanmış bir mektup. Sırlarınız...

*****

Yağmur iyice bastırdığından ikili Acar'ın arabasına geçmişti. Sesil, Acar'ın olduğunu bilse de umursamadan şişedeki yarım suyu bitirdi. İçinin yangınını söndürmeye tüm yağmuru yese yetmezdi ama idare etti. Acar da direksiyona yaslanmış cama vuran damlaları izliyordu. Sesil onun dalgın ifadesine baktı. "Okan'ı hastaneye yatırmışlar."

Acar şaşkınlıkla Sesil'e döndü. "Ne?"

"Kutay söyledi. İlaç falan kullanıyormuş ve bir süredir almamış. Çıldırmış ve işte sonuç." Acar öfkeli bir nefes vererek arkasına yaslandığında Sesil gözlerini kıstı. "Söylediği her şey doğru bunu biliyoruz. Beste Arhan'ın partisinde, yukarıdan indiğinde gergindi. Ayrıca adamın ceketi ondaydı. Bunlar Okan'ın sözlerini kanıtlıyor."

"Neden ilaç kullanıyor sence?"

"Biraz sosyal medyasına bakındım. 1 yıldan uzun zamandır aktiflik belirtisi göstermemiş. Benim anladığım kadarıyla tabi, belki Fulya daha iyi anlardı. Neyse. Beste ile alakası olduğunu düşünüyorum." Acar'a döndü. "O ilaçları kullanıyorsa kötü durumda demektir. Almadığında saldırganlaşıyor ve bu da geçen geceyi açıklar." Acar kaşlarını çattı. "Nereden biliyorsun?" Aralarında sessiz bir bakışma geçti. Ardından ikisi aynı anda önlerine döndüler. Sesil devam etti. "Anlamadığım. Neden geçen gece? Bunca zamandır Okan'ı gördüğümden bile emin değilim."

"Fulya'ya sormalısın. O hem sosyal medya işini çözer hem de kasabadaki her şeyden haberi oluyor bir şekilde." Acar'ın, Fulya'dan bahsederken bile sinirleri bozuluyordu.

Sesil ise başını önüne eğdi. "Benimle konuşmuyor. Sanırım arkadaş edinme konusunda şansım yaver gitmiyor." Acar onun ses tonundaki kırgınlığı ve yalnızlığı fark etmişti. Bedenini ona doğru çevirdi ve kızın üşümüş parmaklarıyla uğraşmasını izledi. "Kimse Beste'nin yerini almaya çalışmıyor, alamaz."

Sesil şaşkınlıkla kaşlarını çattı ve Acar'a baktı. "Fulya'yı mı savunacaksın?" Acar sırıttı. "O kızı sevmiyorum ama seninle arkadaş olmak istiyor. Ayrıca işimize yarayabilir." Sesil başını omzuna eğdi. "Bence ona acıyorsun." Acar kaşlarını kaldırarak önüne döndü.

"O kadar da nefret etmiyorsun." diye üstelediğinde Acar şaşkındı. "Hayır!" Sesil devam etti. "Zamanında babanın tehdidinden de korumuştun ama..."

"Alakası yok. " diye çıkıştığında Sesil üstelemedi ama gerçeğin bu olduğunu biliyordu.

"Okan'ı görmeye gitmeli miyiz?" Acar'ın sorusunu Sesil de daha önce düşünmüştü. "Gerekebilir ama bugün olmaz. Okula dönmeliyim. Zade ile kütüphaneyi düzenliyoruz."

"Vay canına bu aralar baya yardım seversin."

"Eda Hocanın sevecen olduğunu düşündüğü etkinlikler işte. Beni bir şeylere dahil etmeye çalışıyor ve içine sürekli Beliz'i katıyor. Derdi ne bilmiyorum?"

"Sanırım Beste gibi davranmanı istiyor. Bunlar onun yapacağı işler gibi göründü." Sesil başını eğdiğinde Acar arabayı çalıştırıp sordu. "Kutay kim bu arada?"

"Asu'nun çok kıymetli sevgilisi. Yurt dışında onunla yaşıyor ve bir süreliğine buradalar." diye kısa kesti Sesil. Fakat Acar'ın çatılmış kaşlarını düzeltmeye yetmedi.

*****

Acar, Sesil'i okulun önüne kadar getirdiğinde uzun sessiz bakışmalar yeniden yaşandı ama kimse konuşmamıştı. Sesil araçtan inip doğruca kütüphaneye geçtiğinde Beliz onu görünce şaşırdı.

"Ne oldu sana? Yolları yuvarlanarak mı geldin?" Sesil başını eğip kirlenmiş botlarına, çamuru kurumuş çıplak bacaklarına ve kabanına baktı. "Sormadın sayıyorum." diyerek geçiştirirken çantasını masaya bıraktı.

"Ben F sırasını alayım, sen C den devam et. Olur mu?" Beliz geçen akşamın samimiyetine güvenirken, Sesil de öfkenin artık kendisini yorduğunu düşünüyordu, başını sallayıp C sırasına ilerledi. Yarım kalan yerden kitapları kontrol etmeye devam ediyordu. Sessiz geçen dakikalara bile minnet duyuyordu Beliz. O kadar karmaşanın ardından...

Sesil eline aldığı bir sonraki kitaba şaşkınlıkla baktı. Sayfaları karıştırıp aradığı kısmı bulduğunda orayı seslice okumaya başladı. "Sadece yalnız insanlar manzaraya bakarken gözlerini kapatır.*

*Ceset Çiçeği

"Anlamadım?" diye sordu Beliz, sessizliği bozan cümleyi anlamlandıramayarak. Sesil F rafına doğru ilerleyerek Beliz'i görüş açısına aldı. Elindeki lacivert kitabı kaldırarak onun görmesini sağladı. "Beste'nin en sevdiği kitaplardan birisiydi. İçinden birçok cümle okumuştur bana ama benim en sevdiğim bu."

"Neden?" Sesil'e yaklaştı.

"Çünkü o bu cümleyi okuyana kadar, bunu yaptığımın farkında değildim." İkili sessizliğe yeniden bürünürken Sesil'in elleri arasında sayfaları karıştırılan kitabı izliyorlardı. Bu sırada kütüphaneye giren Fulya'yı fark etmemeleri anın yoğunluğundan olsa gerekti.

"Vay canına!" İkilinin dikkati Fulya'ya döndüğünde, Sesil'e hitaben sordu. "Demek yeni en yakın arkadaşın bu kız öyle mi?" Sesil, Fulya'ya gözlerini devirdiğinde, Beste'den başka yakın arkadaşı olmayacağını ne zaman anlayacağını düşünüyordu. Fulya ise Beliz'e döndü. "Merak ediyorum da en yakın arkadaşı olmak için ona sordun mu?" derken Sesil ile aralarında geçen tartışmaya gönderme yapıyordu.

"Neyden bahsediyorsun Fulya?" Beliz'in sorusuyla Fulya kaşlarını kaldırdı. "Ah ya da sen bir şizofren olduğun için Sesil ile yakın arkadaş olduğunu kafandan uyduruyorsun." Beliz, Fulya'nın üzerine doğru bir adım attığında Sesil olduğu yerde durmuş neler olacağını izliyordu. Şu an ikisi, kendisi için kapışan erkeklere benziyorlardı.

"Ben şizofren değilim!" dedi Beliz dişlerini sıkarak. Fulya ise bundan hiç rahatsız olmayarak onu süzdü. "Bu, Behzat ile öpüşmene rağmen..." Bakışları Sesil'in değişen ifadesini yakaladı. "Sesil ile arkadaş olabilmeni, açıklamıyor tatlım." diyerek oynadı kozunu Fulya. Sonra devam etti. "Tabi bir şizofren olduğunu kabul edersen, tüm bunlar önemsizleşir." Beliz artık onu dinlemiyordu.

Sesil onlara yaklaştığında artık birbirlerinin özel alanlarını işgal ediyorlardı. "Bu doğru mu?" diye ortaya sordu Sesil. Elbette doğruydu. Fulya'nın istihbaratı hiçbir zaman yalan olmazdı. Bunu bilmesine rağmen sorguluyordu.

Sesil kalbindeki ağrıyla savaşırken, Beliz ne yapacağını şaşırmıştı. Ne söyleyeceğini bilemezken Fulya'ya döndü.

"Senin derdin ne?" diye sesini yükseltti. "Ya da o kadar dertsizsin ki başkalarının hayatlarına karışıp duruyorsun!"

"Ah, dert mi duymak istiyorsun?!" diye onu bastırdı Fulya. "Annem babamı aldatıyor ve babam da başkasına aşık olduğu için annemden boşanmak istiyor ama annem aniden boşanmak istemediğini söylüyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Acar bütün acımasızlığıyla üzerime gelip duruyor ve ben, beni gerçekten seven tek insanı kaybetmek üzereyim!" Ard arda kurduğu cümlelerin sonunda göz yaşları dökülmeye başladığında derin bir nefes alarak arkasına döndü ama bu ağlamalarını durdurmaya yetmedi.

Sesil bir an için kendi derdini unuturken kaşlarını çattı. "Biliyor muydun?" diye sorduğunda Fulya aniden ona döndü. "O ne demek? Asıl sen biliyor muydun?" Sesil bir an bakışlarını kaçırdığında, Fulya ona yeniden yaklaştı. "Acar mı söyledi?"

"Neyi?" diye sordu Beliz, hiçbir şey anlamazken. Konudan koptuğunu hissediyordu. Kimse onu umursamazken Sesil, Fulya'yı başını sallayarak onayladı. Fulya şaşkınlıkla nefesini verdiğinde ellerini iki yanına açtı. "Onca zamandır bildiğine inanamıyorum!"

"Senin bildiğini bilmiyordum!" diye sesini yükseltti Sesil ve Beliz yine araya girdi. "Bende şu anda hiçbir şey bilmiyorum." Fulya ellerini saçlarından geçirerek birkaç adım uzaklaştı. "Bilmediğimi düşündüğün halde benden saklaman çok mu hoş sence?" Öfkeli bir nefes verdi. "Acar o kadar üzerime gelirken sen onun tarafındaydın yani?!"

"Hey! Acar'a bu kadar yüklenemezsin!" diyerek parmağını salladı Sesil. "O senin iyiliğin için çok büyük kararlar verdi. "

"Ne kararı?" diye merakla sordu Fulya. Fakat sabrı kalmayan Beliz araya girdi. "Bende buradayım!"

Kendini belli etmemiş olmayı dilerdi çünkü Sesil şimdi onun üzerine yürüyordu. "Tabi buradasın!" İyice dibine girdiğinde Beliz kaçacak yer arıyordu. "Sevgilimle mi öpüştün?"

"B-ben..Tamam tekrar ben yokmuşum gibi devam edebilirsiniz aslında." diye geveledi Beliz. "Bu ne zaman oldu?" diye Fulya'ya sordu Sesil.

"Kumar gecesi."

Sesil tekrar Beliz'e döndü. "Ve sonrasında benim yüzüme güldün öyle mi?" Beliz başını olumsuzca sallarken gerçekten utanıyordu. "Açıklayabilirim."

Beliz'i omuzlarından iteklediğinde genç kızın sırtı kolona çarptı.

"Tam bir hainsin! Ya da dur biraz, belki de gerçekten şizofrensin. Ne yapacağım biliyor musun? Bunun peşini bırakmayacağım ve nasıl bir şizofren olduğunu kanıtlayacağım. " Ona biraz daha yaklaşırken bütün kırgınlığını bir öfkeye dönüştürüp gözlerinde taşımaya özen gösterdi.

Tam o sırada Beliz'in telefonu çalmaya başlamıştı. Genç kız bunun bir kurtuluş yolu olabileceğini düşünerek elini cebine attı ve ekranda babasının ismini gördü. Sesil bir nebze geriye çekildiğinde aramayı yanıtladı. "Efendim baba?" Beliz karşı tarafı dinledikçe kaşları çatılıyordu. "Dur dur dur! Dur biraz hiçbir şey anlamıyorum." Biraz daha babasını dinledi ve bu kez dinledikçe telaşlandı. "Doğum mu? Ama- ama daha çok var!"

Sesil ve Fulya birbirlerine sorgulayıcı bakışlar attılar. Beliz telefonu kapatmadan çıkışa doğru koşturduğunda merakla peşine takıldı ikili. "Tamam hemen geliyorum." dediğinde binadan çıkmıştı Beliz.

"Sorun ne?" diye sordu Fulya. Beliz hızlı adımlarla sokağa ilerlerken arkasına doğru seslendi. "Annem doğum yapıyormuş ama daha 1 ay vardı!" Beliz'in araç aradığını ya da hastaneye koşarak gitmeyi düşündüğünü fark eden Fulya seslendi. "Ne yapıyorsun o halde? Atla hadi." diyerek arabasını gösterdiğinde Beliz şaşkınlıkla ona baktı. Bu kız az önce üzerine binmiş, kendisini tehdit etmiyor muydu?

Fulya ise çoktan anahtarlarını çıkarmış arabanın kilitlerini açmıştı. Beliz'in seçme şansı yoktu zaten. Ön koltuğa atladığında Sesil de arkadaydı. Fulya gazı kökleyerek hastaneye doğru sürdü.

"Olamaz... olamaz bir kez daha kaybedemeyiz onu." Beliz sayıklayarak ellerini yaşlarla ıslanmış yüzüne örttü. Fulya ve Sesil aynadan sorgular bakışlarını buluşturdular. Kızın neyden bahsettiğini bilmeseler de telaşı onlara da bulaşmıştı.

Kısa mesafe hızla aşıldığında üçlü arabadan inip hastane koridorlarında koşturmaya başladılar. Beliz sonunda bir koridorda voltalar atan babasını gördüğünde güven duygusuyla sarmalandı. Enver gözleri yaşlı kızını kollarından tutarak durdursa da telaşına engel olamıyordu. "Neredeler? Durumu nasıl? Baba lütfen iyiler de nolur!"

"Hey! Sakin ol. Sakin ol tamam mı?" Kızına sarıldı ve saçlarını okşarken arkasındaki kızları fark etti. Sonra gözlerini doğumhanenin kapısına çevirip umut ederek söylendi. "İyi olacaklar." Kızının yüzünü avuçları arasına aldı. "Sadece biraz erken. Çok az."

"Yaşayacak?" diye büyük bir umutla sordu Beliz. Babası da o umuda sığınıp başını salladı usulca.

O sıralarda, Erdem birlikte zaman geçirmek için sözleştikleri kızının hala evde olmayışını merak ederek onu aradığında durumdan haberdar oldu. Eski dostunu yalnız bırakmamak için telaş içinde kısa sürede hastaneye vardığında iki adam sıkı sıkı sarılırken kızları da göz göze geldi.

Erdem, dostunun kendisine sarılan bedeninden fark etti ağlamak üzere olduğunu. Adamdan ayrıldığında Enver minnetle baktı ona. "Geldiğin için sağ ol. Şu an bir dosta çok ihtiyacım vardı."

Birlikte bekleme koltuklarına oturduklarında Erdem sordu. "O halde neden aramadın beni? Fulya söylemese haberim olmazdı. Yalnız olurdun."

"Ben buraya bile nasıl geldik bilmiyorum ki Erdem."

"Enver, biraz sakin ol. Sadece bir ay, toparlanabilir." diye umut vermeye çalıştı korku dolu görünen adama. Enver, Beliz'in onları duymadığından emin olup Erdem'e döndü. "Çok zor sahip olduk çünkü biz ona. Neden bunca yıl sonra oldu sanıyorsun? Beliz'den sonra çok büyük uğraşlarla hamile kalmıştı Ahsen. Daha 2 aylıkken kaybettik onu. Ahsen çok zor atlattı. Aylarca ona dokunamadığımı biliyorum. Yani tehlikeli baya. Şimdi kaybedecek olursak nasıl toparlarız bilmiyorum."

Erdem, elini Enver'in sırtına vurarak destekledi ve susmakla yetindi. Aradan geçen 20 dakikalık sessizliğin ardından doğumhanenin kapısı açıldı. Beliz hemen oraya dönerken, Enver de kızına yetişti ve omzuna tutunup destek olurken, destek aldı.

İçeriden çıkan ebe kadının gülen yüzü direkt kendilerine döndüğü anda rahatlamıştı Enver, ardından umut dolu cümleler döküldü. "Annemiz gayet iyi. Ufaklığımız ise çok güçlüydü. Bir süre kuvözde gelişimini tamamlayacak fakat endişelenecek bir durum yok."

Zade'ler sevinçle birbirlerine sarıldıklarında, Erdem de kızına sarıldı sırtından. Bir adım geriden kızlar ve onları kucaklayan babalarını izleyen Sesil'in gülümserken gözleri doldu.

"Onları görebilir miyiz?" diye sordu Enver. "Tabi. Anneyi odaya alıyoruz, kuvöz odası da bir üst katta. Geçmiş olsun." diyerek, minnet dolu teşekkürlerle ayrıldı doktor oradan.

Enver eşini görmeye çıkarken Erdem onu takip etti. Beliz ise önce kuvöz odasına uğrayacaktı. Koridorda öylece kalan Sesil ve Fulya kaçamak bakışların ardından Beliz'in arkasından adımladılar.

Beliz kuvöz odasının camına ellerini yaslamış küçük kardeşinin kuvöze koyuluşunu izliyordu.

"Çok küçük..." diye mırıldanırken gözünden bir damla yaş düştü. Arkasında meraklanan iki genç kız da cama yaklaştılar. Hemşire odadan ayrılırken camın arkasındaki kızların tatlı tebessümünü gördü.

"Adı ne?" diye sordu Fulya. "Ulaş." Güldü Beliz. "Ama ben ona velet demeyi seviyorum." Kızlar yine güldü. Fulya "Ulaş... Güzel isim." diye söylenince Beliz ona bakıp daha çok gülümsedi. Sesil omuz silkti. "Velet daha güzel." Bu kez Fulya ve Beliz kahkaha attı. Hatta Sesil bile kıkırdadı.

Fulya'nın tereddütlü bakışları kısacık bir an Sesil ile buluştu ve sonra sakince sordu. "Şey... Arabada, bir daha derken, ne demek istedin?"

Beliz onlara bakmadan derin sıkıntılı bir nefes verdi. "Çok zor sahip oldukları bir bebeği 2 aylıkken kaybettik. Ailecek çok zor günler geçirmiştik."

Bu açıklama yeterli olurken Beliz'in iki yanındaki kızlar yeniden bakıştı. Derin nefesler onları da esir aldığında Ulaş'ın minik kıpırtılı bedenini seyretmeye devam ettiler.

Sesil konuyu dağıtarak, "Lütfen kardeşine önce başkalarının sevgililerini öpmemesi gerektiğini öğret." dediğin de Beliz utanarak başını öne eğse de birbirine bastırdığı dudakları kıvrılmadan edemedi.

Birbirlerine bakmasalar da üç kızda aynı sırıtmaya sahipti.

"Fulya?" Erdem'in sesiyle hepsi arkasını döndü. Adam kızlara gülümseyip kendi kızına baktı. "Gitme vakti."

Fulya başıyla, Sesil'i de çağırdığında adımladı kızlar. Arkalarında kalan Beliz seslendi. "Kızlar!" İkili ona döndüğünde gülümsedi yeniden. "Teşekkürler."

İki kızda ona cevap veremezken zihinleri sorularla doluydu. Hastaneden çıktıklarında Erdem yine kolunun altına aldı kızını. "Demek annenin arabasını sen çalmıştın." dedi evden çıkarken yokluğunu fark etmiş ve taksiyle gelmek zorunda kalmıştı. Şenay da evde yoktu ve arabanın onda olduğunu düşünmüştü.

"A-a neden çalayım? Ben arada alıyorum annemin arabasını."

"Ama ehliyetin yok." diye sorguladı adam. Şenay nasıl izin verirdi böyle bir şeye?

"Baba Minval'deyiz." diye aydınlattı kız babasını. Böylece Erdem'in çatık kaşları düzeldi. Burada gençlerin araba kullanmak için bilmeleri yetiyordu. Çoğu zaman aldıkları cezalar bile varlıklı aileleri tarafından siliniyordu. Hoş silinmese de kolaylıkla ödeniyordu. Kendisi de liseye daha başlamadan oturmuştu direksiyon koltuğuna.

Zaten Fulya henüz bir ceza bile getirmemişti bildiği kadarıyla. Çok da oturmazdı şoför koltuğuna o daha çok arka koltuk keyifçisiydi. Tam da o an babasının eline anahtarı sıkıştırıp arka koltuğa yönelmesi bunu kanıtlıyordu. Sesil de Fulya'nın yanına geçtiğinde yolculuk başladı.

Beliz ise kızların ardından annesinin yanına çıkmıştı. Kapıyı aralayıp annesinin ellerini defalarca öpen babasını, annesinin ona hayran bakışlarını izledi. Ta ki fark edilinceye kadar. İçeriye girdiğinde annesine yaklaşıp yanağından öptü. "Gördün mü onu? Çok güzel değil mi?" Kız güldü. "Evet. Neyse ki o da babasına çekmiş." Adam kahkahalar atarken, kadın yalancı bir şaşkınlıkla ağzını açtı. Ardından baba kıza parmak salladı. "Görürsünüz onu anneci yapacağım. Artık karşı cephenizde yalnız olmayacağım." Herkes yeniden gülüşürken Enver ayaklandı. "Artık gidip bende oğlumla tanışayım." Kızına annesi için bir bakış attığında Beliz onaylarca gözlerini kapatıp açtı. Enver çıktığında Beliz onun yerini alarak annesinin karşısına oturdu. Gülümsemeden duramayan kadına karşılık gülümsedi. "Tam bir velet ama..."

Onların kahkahaları odadan taşarken Sesil, yol boyunca Fulya doğduğunda Erdem'in neler hissettiğini dinlemiş tüm bunlardan en az Fulya kadar hazetmemiş ve yaralanmıştı. Birbirlerine gerçekleri görerek bakmışlardı. Sesil bir an uzanıp Fulya'nın elini tutmak istese de bir şeyler buna engel olmuştu. Kız yüzünü cama çevirdiğinde de zaten eve yaklaştığını fark etti. Arabadan inip soğuk kalesine giden patika yolu arşınladı, kirli bacaklarına bakarak.

Eve girdiğinde kapıyı açan orta yaşlı hizmetliye baktı. Çoğu zaman onları ayırt edemezdi, tek tip giyinip saçlarını aynı toplarlardı. O küçük topuza baktı bu kez. Kadın kapı önünde kendisini izleyen kızı sakinlikle bekledi ve en son merakla sordu. "Bir şey mi istemiştiniz küçük hanım."

Sesil kaşlarını çattı. "Başın ağrımıyor mu bu kadar sıkı toplamaktan?" Kadının eli şaşkınlıkla saçlarına gitti. "Ha-hayır efendim." Kekelemişti şaşkınlıktan. Kız emir vermek dışında ilk kez onunla konuşuyordu, hatta ilk kez yüzüne bakıyordu doğrudan. "Sesil adım." dedi bu kez kız kadına bakarak. "Evet, biliyorum." Bir an duraksadı. "Sesil Hanım."

Kız ona gülümsedi ve ağır adımlarını sürüdü. Kapıyı açtığında babasını tamda orada çalışma masasının başında bulacağını biliyordu. Ata daha başını kaldırırken sert sesi duyulmaya başladı. "Kapıyı çalmanı-" Sözleri kızının kirlenmiş üstünü ifadesiz yüzünü gördüğü anda kesildi. Gözlüklerini indirirken endişelendiğini gizlemeye çalıştı. "Bu halin ne böyle?"

Kız yine hiçbir şey söylemeden yaklaştı babasına, Ata şaşkınlıkla onu takip ederken bir yandan kızını yaralı mı diye gözleriyle süzüyordu. Sesil koltuğunun arkasına geçip babasının boynuna sarıldığında adam daha da şaşırdı.

Sesil gözlerini kapadı. "Bana hiç sarılmaman da senin kızın olmamın bedeli mi?" İnkar ettiği çok an olmuştu ama istiyordu işte, babası ona sarılsın, en yakın arkadaşı öldüğü zaman sarılsın, Acar gittiğinde sarılsın, Behzat onu aldattığında sarılsın...

Sesil olsa şu an bu şeyleri asla yapmazdı. Mezarından çıkan Leyla'ydı ona bunları yaptıran. İçten içe kızdı Acar'a o çıkarmıştı Leyla'yı, o diriltmişti. Şimdi yeniden hissediyordu kız, yeniden acıyordu.

Göz yaşları büyük bir sakinlikle yanaklarından süzülürken Ata ayaklandı ve dönüp kızına öyle sıkı sarıldı ki, yıllarca arada bir sarılsa hepsi ancak bu kadar ederdi. Baba kız uzun zamanın ardından sarılırken kapıdaki bir çift lacivert gözün kendilerini dikizlediğinden habersizlerdi.

Continue Reading

You'll Also Like

444K 16.6K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
1.2M 86.4K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
24.9K 2.1K 21
Gözlerimi kırpıştırdım. Bu bir çeşit şaka mıydı? "Sen kimsin?" "Reyna Hodwick," parlak yeşil teni ve küçük kel bir kafası olan zayıf kıza istemsiz...
25.5M 907K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...