Bitter Lives ⇝ taekook ✔

vegasuria द्वारा

19.6K 1.8K 2.4K

[tamamlandı] ❝minik jungkook'un keşfettiği papatyalar, günün birinde elbet kokacaklardı.❞ • düzyazı ağırlıklı... अधिक

Bir ▪ Çürük Umut
İki ▪ Islak Cam
Üç ▪ Kara Kutu
Dört ▪ Kırık Misketler
Beş ▪ Güz Hüznü
Altı ▪ Sahte Âşık
Yedi ▪ Ölü Fareler
Sekiz ▪ Karanlık Cennet
Dokuz ▪ Kayıp Çocuk
On ▪ Kaybolmak ve Özgürlük
On Bir ▪ Kırık Oyuncak
On İki ▪ Kelebeğin Rüyası
On Üç ▪ Acı Korku
On Dört ▪ Öyle Uzaktan
On Beş ▪ Siyah Sargı
On Altı ▪ Hayâli Güzel
On Yedi ▪ Can Sızısı
On Sekiz ▪ Tur Rehberi
On Dokuz ▪ Bizim Şarkımız
Yirmi ▪ Gidişler Acımasızdır
Yirmi Bir ▪ Gömdüm Şehirlerini
Yirmi İki ▪ Ağlama Anne
Yirmi Üç ▪ Şiir Şairini Öldürdü
Yirmi Beş ▪ Sevdiğini Öldür
Yirmi Altı ▪ Kuralsız Oyun
Yirmi Yedi ▪ Kaybetme Korkusu
Yirmi Sekiz ▪ Çocuk Üşürse
Yirmi Dokuz ▪ Gazap Günü
Otuz ▪ Mutlu Yıllar
Otuz Bir ▪ Karlı Atlıkarınca
Otuz iki ▪ İşte Gidiyorum
Otuz Üç ▪ Mayıs Sıkıntısı
Otuz Dört ▪ Özlem Temalı
Otuz Beş ▪ Aman Ayrılık
Otuz Altı ▪ Yıldızla Hasbihal
Otuz Yedi ▪ Kır Papatyası
Otuz Sekiz ▪ Vazgeç(il)mezin Dansı
Otuz Dokuz | FİNAL ▪ Sırçadan Yürekler
Özel Bölüm ▪ Ki Ben Kır Papatyası Bulurum Seni

Yirmi Dört ▪ Çiçek Senfonisi

249 25 27
vegasuria द्वारा

Medya:

The Rose - She's In The Rain

''Yağmurdayız. Bu düşen yağmurda, dağılmış seni dolduruyorum. Böylelikle, ne kadar güzel olduğunu görebiliyorum.''

Normalde sadece geziyi yazacaktım ancak bir şeyler oldu ve ben merak ettiğiniz geçmişe birazcık* değinmiş bulundum. Bu yüzden de bölüm diğer bölümlere nazaran uzun oldu. Umarım keyif alırsınız bundan.

İyi Okumalar <3

***

''Bugün ek dersim yoktu, erken çıkacağım; hoşça kalın arkadaşlar.''

Jongin son dersin ardından öğretmenler odasına inmiş ve eşyalarını toparlayıp arabasının kontağını parmağına takarken konuşmuştu. Etrafında kendisinden önce orada olan birkaç branş öğretmeni vardı. Ona tebessüm ederek, başlarıyla selam verdiklerinde adımlarını dışarıya doğru sıralamıştı. İçeriye giren resim öğretmeni Bayan Lee da onun gittiğini görünce, ''İyi akşamlar Bay Kim.'' diyerek sandalyesine doğru ilerledi. Jongin de ardına dönerek tebessüm edip ardından derhal avluya çıktı. Kontağa basarak arabasına yanaştı ve aceleci bir şekilde binerek, kızını almak üzere eski eşinin evine doğru hızla aracı çalıştırdı.

Biraz sonra kızıyla birlikte kendi evine rota çizmiş arabayı sürmekteydi. Postane de yol üzerindeydi, gitmeden evvel uğramayı aklının bir köşesine not etmişti. Kız sevinçle ellerini çırpıyordu ve bir yandan da babasına, ''Geçen hafta söz vermiştin, Namjoon Oppa'm ile üçümüz birlikte lunaparka gidecektik. Unutmadın değil mi?'' diye çeşitli ve peşi sıra sorular soruyordu. Jongin bu soruyu alınca suratı ekşidi ve kızına dönerek, ''Biraz sonra postaneye uğrayacağız, uslu uslu otur arabada olur mu? İki üç dakikaya geleceğim.'' dedi konu atlayarak. 

Kızı surat düşürerek, ''Neden cevap vermiyorsun ki?'' dediğinde Jongin, sağına doğru eğilerek kızının saçlarına minicik bir buse bıraktı ve gülümseyip, ''Namjoon bir süreliğine iş seyahatine çıktı, bir gün onun ziyaretine gideriz seninle, sana bolca öpücük gönderdi; hepsini al, tamam mı?'' dedi ve yola bakmaya devam etti. Kızı bu duruma üzülse de daha sonra babasının sözünü mutlaka tutacağını bildiğinden ve Namjoon'un da sürekli bir yerlere seyahat etmesine alışık olduğundan çok üstelemedi.

Az sonra Jongin arabadan bir zarf alarak indi ve kapıları kilitleyerek postaneye girdi. Jungkook'un ona verdiği adrese mektubun gönderilmesini söyleyerek zarfı verdi ve gerekli imzaları atıp ücreti ödeyerek ne zamana ulaşabileceğini sordu. ''İki gün sürer.'' yanıtını alınca da oradan ayrıldı. Döndüğünde kızı Jane, başı sağa yatık bir şekilde tatlı tatlı uyuyakalmıştı. Sessiz sedasız yoluna devam etti ve öylece Jeju'ya, kendi evine döndüler. Hafta sonu mutlu bir iki gün geçirmeyi diledi kızıyla baş başa. Ancak yine de içi fazlasıyla buruktu. Namjoon olmadan zaman her zaman sıkıcı geçiyordu çünkü yıllarını eskitmişti onunla; kızı için de durum böyleydi. Biraz eksik hissettirecekti yokluğu.

-

''Tamam Taehyung, sinirlenmeni anlıyorum ama elinde olan bir şey değildi belki de bu, bu kadar acele ediyorsa gitmekte; biraz anlayış göstermeye çalış en azından.''

''Ne anlayışından bahsediyorsun Hoseok ya? En azından gitmeden önce, onu aradığımda bana bundan bahsedebilirdi, haksız mıyım?'' 

Defne ağacının altındaki bankta kös kös oturan ve içten içe hayata lanetler savuran Taehyung'u sakinleştirmeye çalışan çifte kumrular, pek başarılı olmuş gibi görünmüyorlardı fakat onun sinirli olmasını da bir yandan haklı buluyorlardı içten içe. Yine de söyleniyorlardı işte. Yoongi, Hoseok konuşuyor diye çıt dahi çıkarmıyordu çünkü söyleyeceklerini söylediğini düşünüyordu onunla baş başayken. Hoseok ile bir süre göz temasında kaldılar, yine bir şey söylemedi. Hoseok sessizliğe ve sıkıntıya pek gelemeyen bir karakterdi. Hemen bir şeyler düzelsin ve eski hâline dönebilsin isterdi. Açıkçası, her ne kadar buruk olduklarını bilse de bazı şeyleri görmezden gelme eğilimindeydi.

En son Hoseok oflayıp puflayarak Taehyung'u koltuk altlarından tutup kaldırma girişiminde bulundu ve, ''Yeter ama ya! Şuraya iki eğlenmeye, sakinleşmeye geldik. Birazcık kendine gel diye kıçımızı yırtıyoruz ama hiç yarımcı olmuyorsun. Nazlanma da ayaklan. Ağabeyinin iş için Seul'de kalması gerekiyorsa kalmalı. Hem biz ne güne duruyoruz? Biz de Busan'dayız, unuttun mu?'' diyerek sitemler etti. Taehyung kalkma girişiminde bulunmadı başta, hiçbir şey söyleyecek hâli de yoktu zaten. Hoseok'u tanıyordu, vazgeçmeyecekti. Velhasıl, iç geçire geçire ayaklandı, karşı koymak istemiyordu her zaman olduğun gibi, bu yüzden ona uyacaktı. Bir felsefesi vardı onun: ''Uyduramıyorsan uy.'' Ya da: ''Onları yönetemiyorsan, onlara katıl.'' 

Çünkü anlamıyorlardı. Onu kimse anlamıyordu.

-

Yaklaşık on kişi vardı etrafında. Sınıf arkadaşları ona sürekli iyi olup olmadığını soruyorlardı. Hiçbir şey söylemiyor ve öğretmeninin peşi sıra ilerliyordu. Az sonra çiftliğe varacaklardı. Ne göreceğini unutmuştu. Yoongi ona çiçek falan demişti ama... Birkaç dakikanın ardından arkasında koşan birisini hissetti. Yavaş yavaş hepsi ortak alana doğru geliyordu. Birden omzuna atlayan kişiyle ansızın korkuyu yaşayıp, merakla suratına baktı. Felix, Taehyung'u sola doğru çekiştirmeye başlamıştı.

Taehyung, Felix'in kolunu çekiştirirken, ''Ne var Felix, neden çekiştirip duruyorsun?'' diye sorduğunda Felix kulağına eğilerek, sarı saçlarını şakaklarına taradı. Pes sesi Taehyung'un kulaklarından içeri sızarken resmen yüreğini yaralamıştı:

''Jungkook'a ulaşabildin mi?''

Boğazını temizleyerek bakışlarını kaçırdı elinde olmadan. Kendisini dizginlemeye çalışıyordu. Nihayet elini ensesinden indirebildiğinde, ''Bir bilgim yok, üzgünüm.'' diye konuştu. Boğazı neden birden bire bu kadar kurumuştu? Birden neden kelimeler boğazına dizilmiş ve bir süre onu konuşmak konusunda zora sokmuşlardı? 

Açıklık getireyim.

Felix: Sözel sınıfa geçtiğinden beri aynı sınıfta öğrenim gördüğü, on birinci sınıftayken Jimin ve Jungkook'tan ayrı düştüğü bir grup projesinden sonra eşleşip, yakın arkadaşlık kurduğu o çocuğun adıydı. Projeyi teslim edip yüksek bir puan aldıktan sonra daha da yakınlaştıklarında, artık, birlikte dolaşıp havadan sudan ziyade, hislerinden ve yaşamlarından da bahseder olmuşlardı. Ve bir gün Felix denilen çocuk Taehyung'a, kafasını allak bullak edecek bir itiraf yapmıştı. İtirafı aynen şöyleydi:

''Taehyung, Jungkook ile komşu ve aynı zamanda da yakın arkadaşsınız, biliyorum bunu. İlk yıllarda ondan ayrı sınıfta olduğun için bilmiyorsundur belki ama, hemen herkes benim Jungkook'tan hoşlandığımı bilir. Buna Jungkook da dahil. Birkaç kez kendisine açılma girişiminde bulundum ama cesaret edemedim pek. Ve bilirsin, homofobik kaynıyor okul, ben... Ah, bilmiyorum. Ondan herhangi bir cevap da alamadım. Biliyor ama hiçbir şey demiyor. Homofobik değil sanırım ama hislerimi nasıl karşılıyor hiçbir fikrim yok. Belki aramızı yapabilirsin ya da en azından ağzını arayabilirsin. Bana bu konuda destek olabilir misin?''

İşte o vakitlerde Taehyung Jungkook'a âşık olduğundan emin olmuştu. Onu Felix'ten kıskanıyordu basbayağı. Felix'in onu o kadar güzel sevmesini kıskanmaya kesinlikle başlamıştı. Bir şeyler yapıp bunu engellemek isteme arzusuyla doluyordu fakat ne yaptığını kendisi bile bilmiyordu; ne hissettiğini... Jungkook ile konuşmadığı hâlde Felix'e, ''Jungkook kızlardan hoşlanıyormuş.'' diye yalan söylemişti ve yine bunun ardından, ne yaptığını sorgulamaya durmuştu. O zamanlar kimliğini bile bilmiyordu ki arkadaşının. Bu konuda hiç konuşmamışlardı. 

Son yıl bir de Jimin vakası yaşanmıştı. 

Jimin... 

Orta okuldan beri en yakın arkadaşlarındandı. Onu küçük kardeşi gibi görüyordu. Onun üzülmesini asla istemiyordu. Bu yüzden Felix'ten Jimin'e kadar gelinen süre içerisinde, kendisini arama ve hislerinden emin olmaya başlamıştı; bu süreç, gelişen olaydan sonra birden bire donuklaşmıştı. Hislerini yok saymaya çalıştıkça daha da yoğunlaşıyor ve boğazında koca koca düğümler doğuruyordu. Yumrular geçmek bilmiyor, sahte tebessümlerin ev sahibi olmaktan gün geçip zamanlar katili oldukça nefret duyuyordu.

Sonra Jungkook'u kendisinden uzaklaştırmak istedi. Ancak başarılı olamadı. Her gün evlerine geliyor ve annesi ile vakit geçiriyordu Jungkook. Onu, evinin önündeki sallanan sandalyesinde kitap okurken, doğrusu okuyor gibi yaparken, gizli gizli seyrediyor bundan da büyük hoşnutluk duyarken içinde bir savaş veriyordu kendisiyle. Annesi ile bahçelerine birlikte güller, begonyalar ekiyorlardı. Zambaklar, papatyalar, telgraf çiçekleri ve daha nicesi. Taehyung bu yüzden, ''mayıs çocuğu'' diyordu ona. ''Mayıs çocuğu, zambağın oğlu. Jeon Jungkook. Benim cennet bahçem.''

Annesi ile çiçek ektikten sonra, ektiği çiçekleri bahçe hortumu ile güzelce, eğlenerek sularken ve ayakları ıslanırken, dünyadan soyutlanmışken, kameraya çekiyordu. Sonra o fotoğrafları foto galeriye götürüp çıkarttırıyor ve albümünde saklıyordu. Son bir yıldır bunu yapmaktan o kadar hoşlanmıştı ki... Hislerini ne zaman fark etmişti, işte o zaman, ulu orta bunu gerçekleştirmek ayıplandı kendi hukukunda. Jungkook niçin eskisi gibi fotoğraf çekilmediklerini dahi sorar olmuştu ve Taehyung'un cevabı da her sorusunda değişmeye başlamıştı. Artık aralarındaki ilişkiyi sürekli yokuşa sürüyordu. Ne yapacağını şaşıran birine dönüşmüştü.

Kendisini ondan uzaklaştırmak istiyordu. En yakın arkadaşına, kardeş gibi dip dibe büyüdüğü arkadaşına karşı böyle hissetmesine daha fazla dayanamıyordu. O evlerine gelmek istediğinde sürekli meşgulüm ya da annem şuraya buraya gitti diyerek reddediyordu. Kendisi de dışarı pek çıkmaz olmuş ve tüm bunlar içinde minaresine sınav kılıfını kondurmuştu. Jimin yine okulda sürekli yanına gelip nasıl olduğunu sorduktan hemen sonra Jungkook'u övmeye başlıyordu. Bir keresinde, ''Gözündeki beni öpsem, çiçeklerimi sulasa...'' cümlesini kurmuştu ve Taehyung da onu düzelterek, ''Onun gözünde ben yok Jimin, dudağının altında ve boynunda birer tane var.'' demişti. Ve bunu dediğine o kadar pişman olmuştu ki...

Jimin'in eli kolu birbirine dolanmış ve, ''Ah, doğru. Jungkook... Jungkook'un dudağının altındaki ben çok hoş.'' demişti. Taehyung şimdi bile kendi sağ gözünün altındaki benden haberdar değildi ki. Bir gün bunu fark ettiğinde canı epey yanabilirdi Jimin'den dolayı.

İşte, Taehyung onu kendisinden bu şekilde uzaklaştırırken, Jungkook'u kırdığını da bilmiyordu. Sırf Jimin için yaptığını söylüyordu fakat bildiğiniz korkuyordu. Dünyanın en korkak insanıydı şimdi gözünde. İkisini nelere kurban etmişti öyle. Yetmemişti. Jimin bir gün ağlayarak yanına geldiğinde ona ne olduğunu sormuştu. O gün Taehyung çok yorgun hissediyordu. Çünkü alt sınıflardan bir kız okula Taehyung'un dudaklarının tadının çok güzel olduğunu, onu öptüğünü yaymıştı. Asılsızdı ama Jimin'in canı yanmıştı bir kere. Tutamamıştı kendisini. Taehyung'u kimse ile paylaşmak istemiyordu. Bu düşünce canını o kadar fazla yoruyordu ki...

O gün evine gelmişti, evet. Taehyung'un evine gelip, ''Bugün Jungkook okula gelmedi, Jungkook'la kimse de konuşmamış; kesin bir sevgili yaptı Taehyung.'' diyerek ağlamıştı. Bunları söylerken kendi kendisine Taehyung'u kast ediyordu. Taehyung o gün Jungkook'un nerede olduğunu bildiği için onu teselli etmek istedi başta fakat sonra böyle düşünürse belki onu sevmekten vazgeçer diye düşündü ancak Jimin daha da ağlamaya başladı ve:

''Eğer başkasının olursa, nefes alamam Taehyung.'' dedi. Taehyung o gün yutkunamamıştı bile. O kadar ağır gelmişti ki sözcükleri. ''O bugün ailesini ziyarete gitti, mezarlığa. Sonra da eve geçip uyumuştur, dün kötü görünüyordu.'' dediğinde Jimin birden kendisine gelir gibi yaparak, ''Sen nereden biliyorsun, bir süredir pek konuşmuyorsunuz.'' diye sormuştu. Taehyung da kırık bir tebessümle, ''Halası söyledi.'' demişti. Sonra Jimin fırsattan yararlanarak, ''Oh, sevindim. Bugün duyduklarım doğru mu Taehyung?'' demiş ve gözlerinde mekik dokumuştu.

Taehyung biraz düşündükten sonra anlayıp, ''Elbette hayır, neden böyle bir şey yaptı bilmiyorum.'' demişti. Ama sonra dank etmişti. Yalan söylüyordu. Dün Jungkook'u bir kıza çiçek verirken ve birlikte kedi severlerken görmüştü avluda. O sırada Jungkook ile göz göze geldiklerinde yanından bir kız geçiyordu. Duvardaki ayağını çekerek kızı kolundan kavrayıp duvara çevirerek dudaklarından öpmüştü. Sırf kıskandığı için... Sırf o birini buldu diye. Belki de onunla asla olamayacaklarını düşünmenin acısıyla... Bilmiyordu. Fakat sonra kız sırıtarak bunun ne demek olduğunu sorduğunda, ''Bunu unut, özür dilerim.'' deyip çekip gitmişti. Kızın suratını dahi hatırlamıyordu.

Jimin duyduklarından sonra kendisine gelmeye başlamış ve, ''Jungkook'a açılmak için vakit kolluyorum, böyle bir şey varsa çok üzülürüm.'' deyip evden ayrılmıştı. O gün Taehyung ağabeyi olduğunu söyleyen adama, ''Bir tek şartım olacak seni dinlemek için.'' diye mesaj yollamıştı. Daha sonra da, ''Eğer ağabeyim olduğun doğrusuyla benimle bir oyuna ortak olacaksın.'' diye de şart koşmuştu. Aşırı saçmaydı. Aptalcaydı. Ne hâle düştüğünden bile kuşkuluydu. Adam ne kastettiğini pek anlamadı ancak fikrini değiştirmesin istediğinden derhal kabul edip bir adres gönderdi ona. Buluşmaya gitmişti ağabeyi olduğunu kast eden adamla. Jin'le.

Sonrasını zaten biliyorsunuz.

Felix, yüzünü düşürerek, ''Merak ediyorum istemsizce, tamam hislerim yok oldu sayılır ama iyi çocuktu. Bir daha görememek üzücü olacak.'' deyip yeniden kolunu Taehyung'un omzuna atıp ikisini de gruba yönlendirdi. Hep birlikte çiftliğe giriş yaptılar.

''Çilek seviyordun değil mi? Gel birlikte toplayalım.''

Taehyung, teşekkür ederek gerek olmadığını söyledi. Biraz yalnız kalmak istediğini de belirtti ancak o saniye yanında Hoseok, Yoongi ve Ryujin bitti. ''Hadi Taehyung, şu taraftan!'' deyip kolundan çekiştirdiler.

Seraya girdiklerinde o mükemmel çileklere tanıktık etmişti. Onları canlı canlı gördüğü gibi gözleri dolu dolu olmuş ve içi burkulmuştu. Aklına çocuklukları geliyordu. Hatta ona gitmediği hâlde yazdığı mesajlarında bile bahsetmişti bu anısından. O gün Jungkook ne de güzeldi...

Rehberleri, ''Çocuklar! İstediğiniz kadar toplayabilirsiniz; sepetleriniz şurada, gidip birer tane alın. Daha sonra kulübeye gittiğimizde yıkayıp tüketebileceksiniz.'' diye anlatırken arkadaşlarından birisi oraya gidip hepsine birer tane sepet getirdi. Taehyung en sondaki sıraya gitti. Ağlaya ağlaya toplamaya başladı. Yanında Jungkook'un hayâlini kuruyordu. Sonra kocaman bir çilek tuttu elinde. Kıpkızıldı. Uzun uzun seyretti onu. Sonra biraz yukarıya kaldırdı elini. Biraz sonra da ufacık ısırdı. İlaçlıydı evet. Evet, karnı ağrıyacaktı. Üstelik zaten berbat hissediyordu. Ama çocuk kalan Jungkook'u kaybetmemek için çocukluk yapmak geliyordu içinden. O günlere geri dönmek isteyen yanını bastıramayıp üç dört tane art arda tüketti. O kadar lezzetliydi ki... Ama kendisi sonra onun tadını kötüleyecekti, çünkü sonradan sızıyordu tatların acısı içine. Jungkook neden burada yoktu?

Ve sonra buraya hiç gelmemek istedi. Çünkü seradan ayrıldıktan yaklaşık on beş dakika sonra gittikleri peyzajda gördükleri onu mahvetmişti.

Çiçek cennetindeydiler. Bir beyefendi hepsini güzelce selamladı. O etrafa ışık saçarken, içerideki papatya tarlası Taehyung'un ölümü oldu. 

''Hoş geldiniz çocuklar. Buyurun lütfen.''

Herkes koyun sürüsü gibi birden içeriye girdiklerinde adam en önde, rehber öğretmenleri  ile birlikte yürüyordu. Yoongi'ye kaydı bakışları. Yoongi telefonda kaşları çatık vaziyette biriyle mesajlaşıyordu. Ancak midesindeki sancıyla bunu görmezden geldi. İhtiyar adam, ''Eylül ayı bildiğiniz gibi güzün başladığı aydır. Kendisini yavaş yavaş hissettirir. Bu mevsimde mayısta açmaya başlayan türleri bulunan çiçeklerin en geç açan türleri yavaştan toprak anaya teslim olurlar. Gördüğünüz gibi, birkaç haftaya toprak anaya kavuşacak olan zambaklar bunlar. Yıldız zambaklar derim ben onlara. Onlarla henüz on yaşındayken tanışmıştım. Büyükannemle komşumuzun balkonunda sulamadığı saksıyı çalmıştık. İçinde bir telgraf çiçeği vardı ve onu beslediğimi düşünürken bir mayıs sabahı zambaklar soğanlarını deldiler. Pembe o yıl benim için en güzel renkti.'' diye konuşup birkaç adım atarak ilerledi. 

Taehyung gösterdiği çiçeği görebilmek için büyük efor sarf etti. Bu esnada herkesin arkasında, gözyaşlarını sürekli olarak silmek ile meşguldü. Gerçekten bir an önce defolmak istiyordu ama kendisine acı çektirmeyi sever gibi bir hâli vardı.

Adam soldaki sardunyaları işaret etti balkonundan. Kulübesinin önündeki balkonumsu mekandan yani... Sonra hemen ardına dönerek onca kafa arasından görebildiği kadarıyla yerdeki etrafı beyaz taşlarla çevirili çiçekleri işaret etti: ''Bunlar ters laleler. Asıl vatanı Türkiye. Ancak bunu bana bir Türk arkadaşım hediye etmişti. Onlar için gerekli koşulları itinayla sağlamaya çalışıyorum. Çok özellerdir ve eğer merak ederseniz hikâyesini araştırmanızı öneririm. Çok vaktiniz olmadığı için üzülerek geçmek zorundayım.''

On dakika kadar daha gezdiler. Taehyung'un iyiden iyiye midesine kramplar girmeye ve başı dönmeye başlamıştı. Ryujin bunu fark ederek, ''İyi değilsen bir yere gidip oturalım.'' diyerek sırtını pat patlamıştı. Fakat sonra Taehyung, ''İyiyim. Rehberle konuşacağım.'' diyerek öğretmenin yanına ağır adım yürümüştü. Lâkin varamadan koşar adım solundaki toprak zemine içindeki zehri çıkarmış ve kuru kuru öğürmüştü. Sıcak sıcak terliyordu. Ağlıyordu bundan yararlanarak. Çok bunalmış hissediyordu. Tüm bu güzellikler ona fazla ağırdı. Gökyüzü bile kızılken o nasıl kanamazdı?

''İyi misin Taehyung?''

Bayan Cha koşarak Taehyung'un yanına geldiğinde etrafı kalabalıklaşmaya başlamıştı. Taehyung, ''Ben tura daha fazla devam etmek istemiyorum. Evime dönmek istiyorum.'' deyip sızlandı, sessiz sedasız ağladı.

Hoseok Taehyung'un koluna girerek onu arabaya kadar taşıdı. Yanında Yoongi ve öğretmen de vardı. 

''Tamam sen benim aracımla otele dön ve eşyalarını toplayıp git. Biz bir iki gün kadar daha burada olacağız. Sana şoförüm eşlik etsin. Biz gelene kadar güzelce dinlen.''

Böylece Taehyung iki arkadaşını orada bırakarak, dinleneceğine söz verip otele döndü. O gün eşyalarını toplayarak çağırılan taksiyle birlikte istasyona kadar gidip trenle Busan'a döndü.

Döndüğü gibi bir saat dışarıda durup zambağına bakıp bakıp ağladı. Mayısa kadar beklemek yüreğine ağrıdan başka şey sunmayacaktı. Bu gerçeklik her şey gibi canını yakmaya yetti. Bavulundan not defterini çıkararak elinde tuttuğu anahtarı kapı kilidine sokup eşiğinde eğik bükük yazmaya başladı. Gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Gök gürlüyordu. Dudakları titriyor ve elleri üşüyordu ama dudaklarından tek kelime firar etmiyordu. Gömmüştü tüm sevda sözlerini o an zihnine.

***

Kim Taehyung'un Ajandası

Jeon Jungkook.

Zambağın oğlu. 

Gidişinle kaç sokağın lambası söndü, kaç şehir karardı biliyor musun sen? 

Sırf karanlıkta çiçekler intihar etmesinler diye kendimi ateşe verdim ben. 

Sonsuza dek yanacağım bu yüzden. 

Güzel bir hayat yaşıyorum sahi, ne dersin? 

Bu karanlık cennete düştüğümden beri sadece çiçekleri düşündüm.

İçimde var ettiğin cenneti... Gerçekleri çoktan veda etmişler yurdumuza. 

Yurduma...

Onlar ölmeden seni bulmam gerekiyor güz hüznüm.  

Yoksa dayanamam daha fazla, anlıyor musun beni? 

Dayanamam.

Sensiz yenen çileklerin tadı bundan böyle hep ekşi olacak. Güzel ama buruk bir ekşi. Dön gel bir tanem, dön gel. Çilekleri zehretme.

Seni çok özledim, Dahlia. İnancın olsun çok özledim. Bağrım yanıyor.

Mayısta burada olacağım.

Yıldızlı zambaklarımı bütün kötülüklerden koru.

- Kır Papatyan.

***

Bölüm Sonu

Kardeşim 1.800 küsur kelimeye ulaştığım zamanlarda bana rahatsızlık verdi ve gitmesini rica ettim. Bana dünyanın en soğuk esprisini yaptı fakat kimseyi güldürmeyecek bu espri benim kalbimi, espriyi anladığım o anda yumuş yumuş ederek dudaklarından uğurlandı:

''Bir kez papatya gideceğim.''

Esen kalın.

- V

पढ़ना जारी रखें

आपको ये भी पसंदे आएँगी

351K 32.4K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
limner; taekook dila द्वारा

फैनफिक्शन

688K 59.6K 36
holding sahibi jeon jungkook, ressam kim taehyung'a tutuldu. ¡message+social media+text¡
lotteria || ✓ ℓ द्वारा

फैनफिक्शन

372K 35.9K 23
taekook | texting | taehyung, jeongguk isimli kullanıcı tarafından sürekli çekilişlere etiketlenmekteydi fakat bu hiç de normal bir çekiliş deği...
357K 29.5K 23
jeon jeongguk fotoğrafçılık kulübünün en popüler üyesiydi. kim taehyung fakültenin en gözde eşcinsel modeliydi. Bitiş tarihi: 12.07.20