KARANLIK ŞEHİR

gaslann

904K 35.2K 4.9K

Bir mafya hikayesi... YAYINLANMA TARİHİ: Şubat 2021 © HER HAKKI SAKLIDIR © Еще

❤❤
TANITIM
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM 'CEM'
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM 'HAKAN'
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM 'ALİ'
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM ♦ I. KİTAP SONU
'KAYIP I'
'KAYIP II'
79. BÖLÜM
80.BÖLÜM
81. Bölüm
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88.BÖLÜM
89. BÖLÜM

71. BÖLÜM

3K 206 57
gaslann

Keyifli okumalar...

^^

Peş peşe ateşlenen silahların uzaktan gelen sesi, beni korkutmuyordu. Güvenli bir yerdeydik. Biliyordum. Ama bu arazi dışında bizi öldürmeyi bekleyen, amaçlayan birileri vardı. Hep vardı ama nedense, ikinci kez başımıza gelen bu olayın sebebini Hakan'la herkesin içinde birbirimizi öpmemize ve evleneceğimizi ilan etmemize yoruyordum.

Hakan elindeki telefonun ekranını bana doğru çevirdi. Arayan Serdar Koçar'dı. Korktum. Bu adamın bize yapacaklarının sınırı yoktu. Zaten düşmanken, bir de bizim yüzümüzden kızının düştüğü durum eklendiğinde acımasızlığının boyut değiştirmesine şaşırmazdım. Her an her şeyi yapabilir, sevdiklerimi birer birer elimden alabilirdi. Ama bunları göze alarak aşkımızı ilan etmiştik biz. Kendimi ne kadar olabilecek kötü şeylere hazırlasam da korkuyordum.

Hakan telefonu açıp, hoparlöre verdiğinde bana hiç bakmadı. Konuştuklarını daha sonra ona soracağımı bildiğinden, dinlememin daha uygun olduğunu düşünmüş olmalıydı. Çünkü Serdar her ne diyecekse bu ikimizi de ilgilendirecek bir şeydi kesin.

"Damat, nasılsın?" dedi Serdar. İğrenç sesini duymamla yüzümü buruştururken, Hakan başını sağa sola yatırırken, sabır dileniyordu. Damat diyordu ya hâlâ, içimden okkalı bir küfür etmeme neden olmuştu bu sözü.

"Senin işin değil mi bu?" dedi Hakan. Sesi dişlerinin arasından ıslık gibi çıkarken, tesiri yüksekti. Serdar'ı etkiler miydi bilmiyorum ama bu ses tonu saf tehdit içeriyordu. Karşısında kim olsa korkudan tir tir titretirdi.

"Nasıl bir yer yaptıysan, bir türlü sızamadık. Ama o yanında tuttuğun, karım olacak dediğin şıllık er ya da geç cezasını çekecek." Dediğinde ellerimi iki yanımda yumruk yaptım. Canımı sıkan sözleri değil de hiçbir zaman ona gücümün yetmeyeceğini bilmekti. O bana istediğinde ulaşabilirdi ama ben bunu yapamazdım.

Hakan salonun ortasında elinde sıkı sıkı tuttuğu telefonla tepkisiz öylece duruyordu. Gözleri bir noktaya dalmıştı. Kirpikleri dahil, vücudunda hiçbir hareket yoktu. Tepkisizliği korkmama neden oldu bir an.

Hakan tepkisiz bir şekilde öylece dururken Serdar'ın pis sesi hâlâ salonda yankılanıyordu. "Unutma Hakan. O kadın ölecek. Kızımın acısını senden ve o şıllıktan öyle çıkaracağım. " diye bağırıyordu. Beni öldüreceğini söylüyordu. Ben ölürsem Hakan çok acı çekerdi. Tek derdim oydu şu an.

Hakan'a baktığımda hiçbir tepki vermeden az önceki gibi duruyordu. Serdar'ın dediklerini duyduğunu da zannetmiyordum. Anda değildi sanki. Her nerede ise iyi bir yerde olmadığı kesindi. Zihninin ona iyi şeyler sunmadığı halinden apaçık belli oluyordu.

Elindeki telefonu almaya çalıştım. Bir kütükten farksızdı vücudu. İyice endişelenmeye başlamıştım. "Hakan" diye fısıldadım yüzüne doğru. Ama yine aynıydı. Serdar'ın gülme seslerine daha fazla dayanamazdım. Zorla da olsa telefona doğru eğilerek, ellerinin arasında sıkı sıkı tuttuğu telefondan aramayı sonlandırdım.

Tekrar doğrulup Hakan'ın yüzüne baktım. Nefes bile almıyordu sanki. "Hakan" dedim tekrar. Az öncekine göre daha yüksek bir şekilde seslenmiştim. Kirpiklerinin az da olsa oynadığını fark ettim. Ellerimi yanağına yerleştirip, ayak parmak uçlarımda yükselerek yüzüne iyice yaklaştım. Gözleri bana bakmıyordu. Hafifçe kendime doğru çevirdim yüzünü. Ve tekrar korkuyla adını seslendim.

Sesimi duyduğunda gözlerini kapatıp, sesli bir şekilde yutkundu. "Açsana gözlerini" dedim aynı tonda. Hiç iyi görünmüyordu. Öfkelense, bağırsa çağırsa daha az endişelenecektim. Hiç tepki vermiyor olması beni daha çok korkutmuştu.

Yavaşça gözlerini araladığında, bu sefer bana çevirdi bakışlarını. Dudaklarını birbirine bastırırken, acı çekiyormuş gibi bakıyordu bana. Bir süre benim korkuyla, onun da acıyla bakan gözlerimi birbirine bakmaya devam etti. En sonunda acı dolu bakışları ateş topuna döndü yavaş yavaş. İzlemekten başka bir şey yapamadım. Onun acısı ateşe dönüşürken, benim korkup katmerlenmişti.

"Bugün" dedi. Kısık çıkmıştı sesi. Hafifçe öksürerek boğazını temizledikten sonra tekrar konuşmasına devam etti. "Düğün için alışverişe gidemeyeceğiz. Halletmem gereken bir mesele çıktı. Geç kalınmış bir mesele. Söz, yarın gidelim olur mu?" diye sordu. Bakışları bendeydi ama bana bakmıyordu sanki. Bana bakan Hakan değildi bu. Sevdiğim adamın bakışları değildi.

"Neden, nereye gideceksin?" diye sordum birden. Kötü bir his çöreklenmişti içime. Korktuğumu ses tonumdan anlamış olmalıydı.

"İşim var" dedi düz bir sesle. Kaşlarım olabildiğince çatıldı. Aklıma gelen kötü düşünceler ruhumu sıkıştırıyordu şimdi. "Gitmesen?" dedim soru sorar gibi. Ama soru sormuyordum. Yalvarıyordum resmen.

"Ezgi, neden korkuyorsun?" diye sordu. Başına bir şey gelmesinden korkuyorum diyemedim. Bunu dile getiremezdim. Şu an aklımdan geçenlerin ucu bucağı yoktu çünkü. Can sıkmaktan başka bir işe yaramazdı.

"Serdar'la ilgili mi?" diye sordum bu seferde. En azından nereye gittiğini bilmeliydim.

" Senin böyle şeyleri düşünmeni istemiyorum. Sana söz veriyorum. Bir şey olmayacak. Görüşmem gereken, yapmam gereken birkaç iş çıktı sadece. Birlikte vakit geçirecektik bugün. Ama söz. Yarın tüm gün seninleyim." Dedikten sonra hâlâ yanağında duran elimi avuç içinden öpüp, yanağından uzaklaştırdı. Dudaklarımı araladığımda parmaklarını dudaklarımın üzerine yerleştirip konuşmamı engelledi.

"Beni bekleyip yorma kendini. Araziden dışarıya da çıkma. Geldiğimde sana haber veririm ben" dedi ve hızlıca kapıdan dışarı çıktı. İtiraz etmeme bile fırsat vermedi. O kadar öfke doluydu ki, beni kırmamak için, bana göstermemek için ne kadar çabalasa da, soğukluğunu iliklerime kadar hissettim. Gitmesini engelleyemedim. Aklımda kurduğum kötü şeylerle beni baş başa bırakıp gitti. Nasıl nefes alacaktım ki şimdi?

Ben bir şey yapamıyorsam, Ali yapabilirdi. Kardeşine bir şey olmasına izin vermezdi. Belki de gerçekten normal bir işi vardı ama emin olamıyordum. Tek başına olmamasını istiyordum nedense.

Telefonumun nerede olduğunu aradım bir süre. En sonunda yatak odasında komedinin üzerinde buldum. Titreyen ellerim telefonu sabit tutmamı engelliyordu. Zorda olsa Ali'nin ismini bulup cevap vermesini bekledim. Bir yandan da başparmağımı ısırıyordum. Neredeyse kanatacaktım. Ama Ali cevap vermedi. Kerem'i aramayı denedim bu kez. Aylin'le birlikte olmalılardı şuan. Belki Ali'de yanlarındadır diye düşünmüştüm.

"Ezgi?" dedi Kerem telefonu açtığında. Hayırdır der gibiydi ses tonu.

"Ali yanında mı?" diye sordum. Korku ve endişemi sesime yansıtmamaya çalıştım.

"Yok değil. Biz Aylin'le dışarı çıktık. Bir şey mi oldu? Geleyim mi yanına? Hakan nerede?" diye sorularını sıraladığında, sesimden olmasa da, sorumla birlikte Kerem endişelenmişti işte.

"Hayır gerek yok. Hakan'ın iş çıktı gitti. Sıkılmıştım. Öylesine aradım sizi" dedim. Daha fazla telaşlanmasını istemedim. Kafamda kurduklarım tamamen saçmalıktı.

"Tamam, Ali evdeydi en son. Eve gidip bak istersen." Dediğinde daha fazla uzatmadan tamam deyip telefonu kapattım. Araziye ateş edildiğinden haberi yok muydu? Olsaydı gitmezdi. Demek ki onlar duymamışlardı. Aylin ile vakit geçirmelerini engellemek istemedim. Tamamen benim kafamda kurduğum bir şey olabilirdi. Hakan şirkete gitmiş bile olabilirdi. Boş yere insanları rahatsız etmemeliydim. Ama kendime ve zihnimin önüme sürdüğü korkunç düşüncelere de hâkim olamıyordum. Paranoyak olmuştum sanırım .

Ali bilerek telefonumu açmıyordu kesin. Bir değişikti zaten bu aralar. Ne yüzüme bakıyor, ne benimle konuşuyordu. Üzerime kabanımı alıp müştemilattan dışarı çıktım. İkindi vakitleriydi. Hava yavaş yavaş kararmaya durmuştu.

Hızlı ve büyük adımlarla Ali'nin evine doğru yürüdüm. Evde olmasını umarak, yol boyunca içimi kemiren düşüncelerle boğuştum. Ali'nin evinin önüne geldiğimde bahçe kapısını açıp içeri girdim. Kapıyı çalıp beklemeye başladım. Eğer içerideyse ve telefonlarımı bilerek açmamışsa, bu benden kaçtığını gösterirdi. Ve şimdi yanına kadar gelmiştim. Kaçacak bir yeri kalmamıştı.

Kapı açılmadı. Bir daha bastım zile. Aylin'den alışkındım. Bu sefer elimi çekmedim. Evdeyse kesin rahatsız olup açardı. Ama açmadı. Evde yoktu. Hakan'ın nerede, ne halde olduğunu bilmiyordum. Aylin, Kerem'le kim bilir ne yapıyordu. Ali de yoktu.

Modum düşmüş bir şekilde tekrar bahçeden dışarı çıktım. İyice karanlık çökmüştü etrafa. Bu kez yavaş adımlarla müştemilata doğru yürümeye başlarken, arkamdan gelen sesle durdum.

"Ezgi" diye seslendi bana Ali. Hemen ona doğru döndüm. Bahçe kapısının önünde duruyordu. Kaşlarımı çattım istemsizce. Evdeydi ve kapıyı bilerek mi açmamıştı.

Tek eli bahçe kapısını tutarken, diğer eli her zamanki gibi dar pantolonunun cebindeydi. Mutsuz olduğu her halinden belli oluyordu. Hızlıca yanına doğru ilerledim.

"Evde miydin?" diye sordum tam önünde durduğumda. Üstten bana bakarken, sıkıntılı bir nefes verdi.

"Neden geldin?" diye sordu bıkkınlıkla. Soruma cevap vermemişti. Bu hallerine alışkın değildim. Bana hiç böyle davranmazdı. Hatta çoğu kez kendime yakın zannettiğim kişiydi.

"Hakan'ın nereye gittiğini biliyor musun?" diye sordum. Şuan önceliğim Hakan'dı. Ali'nin bu hallerini başka bir zamana bırakacaktım. Ayak üstü konuşulacak bir derdi yoktu belli ki.

" Ateş ettiler duymuşsundur. Onun hesabını sormaya gitti" dedi ifadesizce. Biliyordum. İçimdeki kötü hissin boşuna olmadığını biliyordum. Zorlukla yutkunurken, Ali'nin gözlerinin içine bakıyordum. Öfkeyle.

"Sen neden gitmedin, neden tek gönderdin onu" dedim sinirle. Hâlâ umurunda değilmiş gibi bakıyordu ve bu iyice canımı sıkmaya başlamıştı.

"Neden böyle davranıyorsun Ali" diye bağırdım. " Ne yaptım ben sana, neden benden kaçıyormuş gibi davranıyorsun"

İfadesizliğini bırakıp, çatık kaşlı ifadesine büründü. Bakışlarındaki anlamı bulmakta zorlanıyordum. Kızıyor gibiydi ama aynı zamanda da acı çekiyormuş gibi bakıyordu.

"Titreme be kızım. Senden kaçtığım falan yok. Tamam sakin ol." Dedi dişlerinin arasından. Titriyordum. Hakan'a olabilecek en kötü şeyler zihnimi terk etmiyordu ki. Nefesim kesiliyor gibiydi.

"Hakan iyi. Tek değil. Yanında bir sürü adam var. Benle alakalı bir mesele değil bu. İkimiz çok farklı insanlarız, çok farklı işlerin içindeyiz. Gidemem ben." dedi. Bu sefer umursamaz değildi. İlgiyle benimle konuşuyordu. Hatta kapıyı tutan elini omuzuma yerleştirmişti.

"Nasıl yani?" diye sorabildim. Hâlâ hayatlarının bir kısmı karanlıktı benim için. Her zaman da karanlık bir nokta kalacakmış gibiydi zaten.

"Gel içeride konuşalım. Hava soğuk" dediğinde başımla onu onayladım. Akşam olmuştu neredeyse ve hava iyice soğumuştu.

Eve girdiğimizde küçük çaplı bir şaşkınlık yaşadım. Ve şaşkınlığımın yansıdığı bakışlarımı Ali'ye çevirdim.

"Eşyalar nerede?" diye sordum. Kapıdan girince müştemilattaki gibi bir salon ve mutfak karşılamıştı bizi. Ama müştemilattan kat kat büyüktü tabii. Mutfakta sadece bir buzdolabı ve ada tezgah etrafında iki sandalye vardı.

Salonda ise sadece üçlü bir koltuk. Bu kadardı. Bomboş bir evdi burası. Yuva değildi. Sadece bir yapıydı. Sıcaklık adına hiçbir şey yoktu.

"Ne yapayım eşyayı" dedi omuz silkip. Mavi renk koltuğa yayılarak oturduğunda, ben de gidip yanına oturdum. Halı bile yoktu.

" Gerçekten değişiksin" dedim gülerek. " Eşyalar evi doldurur, güzel gösterir" diye devam ettim .

"Evi insan doldurur Ezgi" dedi. Benim gülen yüzüme inat, o sert bir çehreye bürünmüştü. "Sevdiğin insanlar yoksa içinde, hiçbir eşya o evi dolu göstermez, yuva yapmaz"

Gülüşüm yavaş yavaş sönerken Ali'nin içinde yaşadıkları, hayatı merakımı celbetmişti. Daha fazla gözlerine bakamayıp, önüme döndüm. Nedense yanında eskisi gibi rahat hissetmiyordum. Ben de bu yaşıma kadar tek yaşamıştım ama evimdeki eşyaların hepsinde annemin dokunuşları vardı. Yuvaydı. Annem ve babam olmasa bile onların izleri vardı hepsinde. Aslında Ali haklıydı.

"Neyse, bırakalım evi" dedi derin bir nefes verirken. Elini dizine vurdu yavaşça. Sonra avuç içini dizlerinin üzerinde bıraktı ve parmaklarıyla ritim tutmaya başladı. Gözlerine bakamıyordum ama kaçamak bir şekilde yan yan bakarken, her hareketini izleyebiliyordum.

"Hakan'la ben birbirimizden farklıyız Ezgi" dedi birden konuya girerek. Kaçırdığım bakışlarımı sesini duymamla tekrar yüzüne çevirdim.

"Nasıl yani?" diye sordum. "Hakan, bu mafya işlerinden nefret eden birisi. Mecbur bırakıldığı için bu işin içinde. Murat Bey'in oğlu olmasa, çok farklı yerlerde olabilirdi. Zeki, akıllı, disiplinli. Kendi şirketini kurdu mesela. İstemiyor bu hayatı" dedi.

"Bunun ona yardım etmemenle alakası ne?" diye sordum. Hakan'ın bu hayatı istemediğini ben de biliyordum.

"Ben murat Bey'in adamıyım. Ama o onun oğlu. Aramızda dağlar kadar fark var. Ben emir alır onu uygularım. Kimin ateş açtığını bilmeden gidip hesap soramam. Emir vermesi lazım bana Murat Bey'in. Bakma öyle güçlü durduğuma. Hep Hakan'ı kıskanmışımdır ben. Babasına başkaldırdı ve bir hayatı oldu. Ben başkaldırdığımda sonum ölüm olacaktı. Hakan olmasaydı ölmüştüm hatta. Aynı değiliz." Dedi bir çırpıda. Dizindeki parmakları ritim tutmayı bırakmış, dizine kenetlenmiş, sıkıyorlardı.

" Öyle değilsin sen. Kardeşim dedin. Senin kardeşin Hakan. Canı için her şeyi yapacak bir adamsın" dedim. Dediklerinden hiçbir şey anlamamıştım. Tanıdığım Ali değildi karşımdaki adam. Hiç kimsenin adamı olamayacak kadar özgür, deli dolu birisiydi. Öyle tanımıştım ben onu.

"Ölene kadar kardeşim. Haklısın. Derler ya canımı istese veririm diye. Geçenlerde benden canımı istedi. Onu bile verdim" dedi bana bakarken. Anlattıklarını anlamıyorken, gözlerinin kahverengisinin buğulanmasına şaşırdım. Ne anlatmak istiyordu ki?

"Neden yardım etmedin o zaman?" diye sordum tekrar. Anlattıkları bu sorunun cevabını vermiyordu. Bıkkınlıkla göz devirdi. Sürekli aynı soruyu sormam canını sıkmıştı ama ben doğru düzgün bir cevap alamamıştım daha.

"Ateş edenleri biliyorum Ezgi. Serdar Koçar'ın adamları. Amaçları ne onu da biliyorum. Ama bana karışmamam için emir geldi. Hakan'a bir şey olmayacağını bildiğimden de bu kadar rahatım. Dağıtsın gelsin ortalığı. Merak etme sen. Bir şey olmaz ona" dedi. Amacı beni rahatlatmak gibi görünse de, tahmin edemeyeceği kadar germişti beni. Aklım az önce anlattıklarında kalmıştı. Kendini nasıl Murat Erkmen'e bağlamıştı?

"Ama seni kurtarmışlardı. Konseyden. Bir daha da onlara bağlı olmayacaktın. Neden hâlâ Murat Erkmen'e hizmet ediyorsun?" diye sordum. Hakan ve Kerem onu kurtarmışken, üstelik yanındayken o adamın emirlerini dinliyor olması saçmaydı.

"Anlatacaklarım bu kadar minik serçe" dediğinde ayağa kalktı. "Bir şey içer misin?" diye sorduğunda onu başımı iki yana sallayarak reddettim. Hakan gelmeden bir şey yiyip içmek fikri hiç güzel gelmiyordu.

"Konuyu güzel kapattın" dedim ben de ayağa kalktığımda. Anlatmak istememişti. Daha sonradan bunları öğreneceğimi bildiğimden fazla üstelemedim. Aklım Hakan'daydı hem. Ali'nin kardeşi için ölüme atlayacağını biliyordum. Ama şuan oldukça rahat gözüküyordu. Bu rahatlığı benim de biraz olsun içimi ferahlatmıştı. Az önceki gerginliğim hafiflemişti.

"Kapatırız." dedi gülerek. Gülerken, tek gözünü kısıp, mahcup bir şekilde, kısa saçlarına avuç içlini sürttü. O sırada salonda yankılanan telefon melodisiyle, hemen kabanımın cebine attığım telefonumu çıkardım. Hakan arıyordu. Sandığımdan kısa sürmüştü dönmesi. Anında açtım telefonu.

"Hakan" dedim heyecanlı bir şekilde. Aynı anda da Ali'ye bakıyordum. Dudakları gülerken, gözleri ağlıyordu sanki. Neden öyle baktığını düşünürken, telefonun diğer ucundan gelen Hakan'ın sesiyle tüm dikkatimi ona verdim.

"Ben geldim güzelim, neredesin?" diye sordu merakla. Gelmişti. Bir şey olmadan kısa sürede yanıma gelmişti.

"Ali'nin yanındaydım, bekle hemen geliyorum" derken kapıya doğru ilerledim. Ben Ali'ye el sallayarak açtığım kapıdan dışarı çıkarken, Ali de iki elini dar pantolonunun cebine sokmuş, bomboş evin ortasında öylece bana bakıyordu.

Gülen dudakları ve ağlıyormuş gibi bakan gözleriyle.

Bölüm sonu...

Продолжить чтение

Вам также понравится

Aşkın Şefkati avinmirza12

Художественная проза

119K 6.4K 18
"ya siz kafayı mı yediniz çocuk daha o çocuk iki gün önce papucu yırtıldı diye ağlayan kızı gelmiş bana koynuna al diyorsunuz o yetmezmiş gibi bid...
ZEMHERİ yudumsucan

Художественная проза

118K 5.5K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
Gamzeliler/Gerçek Ailem derindamavi

Художественная проза

951K 56.4K 73
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
SARKAÇ Maral Atmaca

Художественная проза

1.7M 103K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...