1. BÖLÜM "PARK YERİ"

52.8K 1.2K 186
                                    

"Kahretsin ya! Yine geç kaldım!" Kendime ve yanlış kurduğum alarma söverek banyoya attım kendimi. Aynada gördüğüm kız, geçen haftaların aksine uykudan gözleri şişmiş, saçları dağılmış bir halde isyanla bakıyordu bana. Bu ne hal Buğçe? Banyo dolabından kaptığım bir saç tokasıyla darmadağın olmuş saçlarımı topladıktan sonra ayılmak için buz gibi suyla yıkadım yüzümü. Başka türlü uyanabileceğimi sanmıyordum.

Odama gidip ne giyeceğimi seçmeden önce saate baktım, 6:38. Harika. Dersim 8.30 da başlıyordu ve arabayla gideceğimi hesaplarsam, ikinci derse -9.30'da başlıyordu- yetişebilirim diye düşündüm. Eğer günümün 3 saatini okul ve evim arasındaki gidiş geliş yolu harcamasaydı daha mutlu uyanabilirdim bütün hafta içlerine.

Dolabımı açıp, ne giyeceğime karar verdiğim o sonsuzluk dakikalarına teslim ettim kendimi. Son olarak, o kadar üfleyip püflemenin ve dolap didiklemenin vermiş olduğu yorgunlukla siyah deri pantolonum ile kol,yaka ve sırt kısmının ortası transparan olan tişörtte karar kıldım. Siyah göz makyajı ve mat bordo ruj ikilisini de tamamladıktan sonra, saçlarımı büyük bir sabırla düzleştirip anahtarı kaptığım gibi çıktım evden.

Aralık ayının buz gibi sabah soğuğu yüzüme çarparken, kaşe montuma sımsıkı sarındım. Büründüğüm siyah kıyafetlerin zıttı beyaz BMW' nin anahtarındaki düğmeye basmamla, kapılar tok bir sesle açıldı. Çantamı ve montumu yanımdaki yolcu koltuğuna bırakarak, Coldplay eşliğinde İstanbul trafiğine attım kendimi.

&

Mecidiyeköy trafiği, insanı hayattan soğutacak sonsuz bir trafik döngüsüne sahipti. Bir yandan otobüsler, diğer yandan Nişantaşı Üniversitesi'nin ve bizim okulun shuttleları, taksiler, Trump Towers'a işe gelenlerin arabaları... İnsanı daha günün ilk saatlerinde yoran temposuyla en sonunda Kuştepe'ye giriş yapabilmiştim. Okulun hemen önündeki Bilgi Cafe'nin önünün boş olduğunu görür görmez arabayı oraya park edip, günlük ücreti arabanın üzerine bırakarak okula girdim. Güvenliğe öğrenci kimliğimi gösterirken küçük bir şüpheyle sarındım, normalde bu saatlerde okulun giriş kapısına yakın park alanı bulamazdım. Bugün garip bir şekilde, her taraf doluyken sadece Bilgi Cafe'nin önü boştu. Okulun giriş-çıkış kapısının hemen karşısı. Muhtemelen birisi park ettikten sonra sıkılıp çıkmış ya da acele bir işinden dolayı gitmişti. O altın değerindeki yerin boş olmasının başka bir açıklaması olamazdı.

Ağır adımlarla ikinci kata çıkarken, telefonumun ekranını kaydırıp Yase'ye, artık her gün rutinleşmiş olan "Arada aşağıda olacağım." mesajını attım. Ardından saate baktım, dersin bitmesine 10 dakika vardı. Kuştepe'nin kuru soğuğunun iyi geleceğini düşünerek, bahçeye çıktım.

Çantamdan çıkardığım Djarum Black paketinden bir dal alıp dudaklarıma götürdükten sonra, parlament mavisi Zippo'mun yüzüme sıcaklığını vuran ateşiyle yaktım siyah renkteki sigarayı. Çektiğim derin nefes, ciğerlerime nüfuz ederken sigaranın dudaklarımda bıraktığı karanfil aromasının tadını çıkartıyordum. Duman, ağır ağır dudaklarımdan süzülürken gözlerim park sorumlusu Murat Abi'ye takıldı. Endişeli bir şekilde arabamın önünde duruyor ve birisini arıyor gibiydi. Umursamaz bir şekilde bakışlarımı okulun kedilerine yöneltip, karanfil aromalı sigaradan derin bir nefes daha çektim. Kendi kendime kalışımı, Yase'nin cıvıltılı sesi dağıttı.

"Günaydın kuzum!" diyerek sıkıca sarıldı bana. Birbirimizi haftanın beş günü görmemize rağmen, her hafta başı senelerdir görüşmemiş gibi sarılıyorduk birbirimize. Bu kızı seviyordum, bir bakışla anlaşabiliyor, bir durum hakkında aynı yargılara varabiliyorduk. "Günaydın Yase'm."

"Bugün nasılsınız buzlar kraliçesi?"

"Ne buzu kızım ya, geç kalmasaydım daha iyi olabilirdim. Devamsızlığım 6 saat oldu. Daha üçüncü haftadayız."

KAR TANESİOù les histoires vivent. Découvrez maintenant