Bölüm 4: Kimsesiz...

Začít od začátku
                                    

"Bahse girerim ki elini bilerek yaraladın," diyen Ferit'e herhangi bir cevap vermezken "Niye kıyıyorsun kendine, Leyla?" diye iç çekip elimi elleri arasına aldığında bakışlarımı ondan tarafa çevirip huzursuzca elimi çektim. Ellerinin arasından kayan elimle hüzünlü mavileri gözlerimi bulsa da kimsenin hüznüne derman olamayacak kadar bitkin hissettiğimden bakışlarımı yeniden tavana çevirdim.

"Eskiden de böyleydin. Bir şeylere öfkelendiğinde acısını başkalarından değil yine kendinden çıkarırdın. Öfke duyduğun insanı bile acıtmaz, yine kendi canını acıtırdın. Şimdi de öyle yapıyorsun değil mi? Tek fark sadece bu defa kendine öfkelisin... Niye Leyla, ölmeyi başaramadın diye mi?"

Kızgındı bana, hissedebiliyordum. Doğru söz her zaman mı can yakıyordu bilmiyorum ama benliğimi saran öfke, aldığım nefese duyduğum nefret, canımı fena halde yakıyordu. Haklıydı. Canımı yakmak istiyordum. Elime fırsat geçmişken ölmeyi bile beceremediğim için kendimden nefret ediyordum. Bir kere gözlerimi açmışken hayata, dönüşü olmayacağını biliyordum. Acı çeke çeke yaşamaya devam etmek belli ki benim kaderimdi... Yetmiyordu hayata çektiklerim, yetinmiyordu...

Bitmemişti. Hayat çektiğim bunca acıyla bile yetinmemiş olacak ki, ölmeme bile izin vermemişti. Bundan sonrası ise benim için bitmek, tükenmek bilmeyen bir ıstıraptan fazlası olmayacaktı...

Boş bakışlarım ısrarla üzerimde hissettiğim Ferit'in bakışlarını bulduğunda yine huzursuzlanmaktan alamadım kendimi... Kötü hiçbir şey yoktu o bakışlarda lakin ben artık kimsenin gözünün değdiği yerde olmak istemiyordum. Kimseyle bir anı paylaşmak, kimseyle gülüp, ağlamak istemiyordum. Tek istediğim unutulup, yok sayılmaktı... Ölmeyi beceremesem bile hiç değilse bir ölü kadar uzak olmak istiyordum hayata...

"Sormayacağını tahmin ediyorum. Üç gün oldu seni hastaneye getireli..." diyen üzgün sesiyle bakışlarımı yeniden yüzüne çevirdiğimde gözlerime değen mavileri buruk da olsa gülümserken "Sen mi buldun beni?" diye sormamla başını iki yana sallayıp sandalyesinde hafifçe doğruldu.

"Ben... Yalnız kalmak istediğini bildiğimden gelemedim yanına... Bizimkiler de öyle ama İlyas abi kapına gelip de sesini duyuramayınca telaşlanmış. O bizi arayınca geldik, çilingirle açtık kapıyı... Sana biraz zaman vereyim isterken, neredeyse seni kaybedecekmişim... Bak... Anlıyorum, inan ki ne hissettiğini anlıyorum ama nasıl bu kadar vazgeçersin yaşamaktan, Leyla?"

Karşımda hüznü öfkeye bulanan adamın söyledikleri başka zaman olsa yüreğime dokunacak, belki de beni hüngür hüngür ağlatacakken, şimdi sanki duygularımdan arınmış gibiydim. Hiddetine karşı verdiğim tek tepki bomboş bakışlar olduğunda bu onu daha da öfkelendirirken, sıkıntıyla sarı saçlarını karıştırıp yerinden kalktı.

"Ben bir doktora bakıp geleyim. Serum da bitti zaten," deyip sıkıntılı bir soluk alarak odadan çıktığında aynı boş bakışlarla yeniden tavana dönerken "Biten benim... Ama toprağa karışmadan kimse kabul etmeyecek," diye sessizce mırıldandım. Bu çaresizlik değil kabullenişti. Benim için yaşamaktan geriye hiçbir şey kalmamıştı.

Ferit'in dermansız bakışları yeniden hatırıma düştüğünde ister istemez canım sıkılırken, her şeye rağmen hâlâ birilerinin hüznüne sebep olma düşüncesi canımı yakıyordu. Gerçi Ferit hep böyleydi. Belki de kan bağıyla bağlı olmanın ne demek olduğunu bana gerçek anlamda yaşatan tek insandı. Amcamın oğlu olması bir yana eskiden beri yakın bildiğim bir avuç insanın arasındaydı. Zaman zaman bana karşı aşırı düşkün oluşu beni bunaltsa da onun sevgisine de ilgisine de her zaman güvenirdim. Yaşlarımız da yakın olduğundan tüm hayatımız az çok birlikte geçmişti.

Geçmişin silik anıları saliselik bir an için de olsa bana nefes aldırırken, bir vakitler Büşra'nın ona sırılsıklam âşık olduğunu anımsadığımda yüzüm düştü. Bir zamanlar bize mutluluk veren anılarımız şimdilerde nasıl da canımı yakar olmuştu böyle?

Kızıl Sarmaşık (KİTAP OLDU)Kde žijí příběhy. Začni objevovat