1

386 30 10
                                    

Topuk sesleri tüm odayı inletirken bakışlarımı manzaradan çekip derin bir nefes aldım. Yine en başından beri dönüp dolaştığım yere gelmiştim. Sessiz bir şekilde hizmetlinin kapıya kadar varmasını bekledim. Ardından sıkıntılı bir şekilde ismimi telaffuz edişini duydum.

"Devrim Bey... Haldun Bey sizi bekliyor."

Başımı onaylar şekilde yavaşça sallayıp geleceğimi belirttim. Kadın her ne kadar anlasa da odaya kadar bana eşlik etmek için bekledi. Bu öylesine bir bekleyiş de değildi üstelik. Sanki bunun içim emir almıştı. Bu onun için bir görevdi. Yanından yavaşça geçerken bana bakan acıma duygusu barındıran bakışlarını gördüm. O bakışlar içlerinde öyle çok şey barındırıyordu ki anlamsız gelen onca duygunun üzerine serpiştirilen kırıntılardı sanki... Benim için hiçbir şey ifade etmeyen o kadın bile, bana ailemin vermediği değeri veriyordu. Gözlerinden üzüntü, acıma belki de biraz çaresizlik akıyordu. Kimsenin bana yararı olamazdı artık. Hiç kimsenin... Acımasızlıktı belki yapılanlar bilemiyorum. Yine de bunun için debelenecektim. Sevdiğim kadının peşinden ölesiye, öldüresiye giderken ardımda ki kimseyi nasıl düşünmediysem şimdi de bedellerini ödeyecektim.

Kapının gıcırtısı odaya fazlasıyla büyük bir ses yayarken kimseden çıt çıkmadı. Annem sırtında ki ağır kürke aldırış etmeden elinde ki ipek mendille gözünden akan yaşı silerken babam dik duruşundan ödün vermeden dedeme doğru dönmüştü. İstifini hiç bozmuyor, gelişimden zerre etkilenmemiş bir ifade sergiliyordu. Sergilemekte de haklıydı belki de. En son bu odaya girdiğimde evi terk etmek üzere elimde ki evrakları suratlarına çarpıyordum. Haklıydılar... Kalbimde ki yangın uğruna kapıları çarpa çarpa, ardıma bakmadan tüm gemileri yakmıştım. Ne arkamdan ağlayan annem, ne kendini paralayan babam ne de beni her şeyden mahrum edeceğini söyleyen dedeme kulak asmıştım. Sadece bu zindandan kaçmak için her şeyi yerle bir etmeye odaklanmıştım. Şimdi, aylar sonra, onca yaşanılanın üstünden daha 1 sene bile geçmeden aynı yerdeydik. Güneş rengini utandıran sarılıkta ki duvar, sanki anıları anımsatırcasına bana bakıyordu üzerinde ki dökük boyayla. Sanki burası senin eserin der gibi çıplaklığını yüzüme vuruyordu.

Bakışlarım beyaz çarpık duvardan dedeme doğru kaydı. Elinde ki dosyaya olağanca dikkatiyle bakıyor ve benim gelişimin etkisini kudretiyle azaltmaya çalışıyordu. Kendince beni yok saydığını, varlığımın onun için herhangi bir şey ifade etmediğini göstermeye çalışıyordu. Yılların tilki Haldun'u karşımda oyun oynuyor, bana bir şeyleri göstermeye çalışıyordu... Resmen burnumun sürtüldüğünü görmek için saniyelerle oynuyordu.

Gelişim odada ki sessizliği bir bıçak gibi bölerken hizmetli kadın kapıyı yavaşça ardımızdan kapattı. Artık odada sadece biz kalmıştık. Aynı ana aylar önce şahitlik eden benim küçük çekirdek ailem... Annem babamdan aldığı talimat nedeniyle yerinden kıpırdayamadan yaşlı gözlerle bana bakıyordu. Çaresizliğimden en çok etkilenenlerden biri de oydu. Kadınlara olan tüm güvenimi kaybetmişken, sadece annemin gözlerinde gerçekçi duygular görebilmek bana kaderin bir cilvesi gibi geliyordu.

Dedem varlığımı yeni fark etmiş gibi gözlüklerinin üzerinden beni süzmeye başladı. Ardından babama kaçamak bir bakış atıp kısa bir es verdi. Kendince varlığımın onu rahatsız ettiğini belirtmeye çalışıyordu. Halbuki bunu odaya girdiğim ilk anda fark etmiştim. Görmeme gerek bile duymadan, hissederek anlamıştım...

"Demek pişman oldun." Diyerek bir giriş yaptı yaşlı bunak. Sinirlerimin gerildiğini ve her an daha da gerilmeye devam ettiğinin farkındaydı. El pençe bir vaziyette karşılarında durmak için kendimden ne kadar ödün verdiğimi de biliyordu. Öyle bir biliyordu ki hem de, bundan zevk alıyordu. Aldığı zevke daha da bir şeyler katmak istediği için gülerek koltuğunda gerildi.

All OverWo Geschichten leben. Entdecke jetzt