3. BÖLÜM - ATEŞ VE BUZ

Zacznij od początku
                                    

Bu düşüncenin ağırlığıyla gözlerim yanmaya başladı. Yine de kendimi tuttum. Bir duygunun yasını tutuyor olabilirdim. Bu duygu, öylesi bir duygu olmaktan çıkmış, hatta beni çok büyük kararlar vermeye sürükleyen yoğun, çok yoğun bir duygu olabilirdi. Başka zaman olsa, başka bir halde olsam bu yasa büyük bir saygı gösterirdim ve içimdekileri artık bırakabilmek için özgürce ağlayabilirdim. Ama bu defa yapamazdım. Eğer yaparsam kendime olan saygımı ezmiş olurdum. Başımıza tüm bunları açan, Öz'e, dengeye ve evrenin her zerresine saygısızlık eden bu adamlardan sonra ağlayamazdım. Bu saatten sonra bir adam için ağlayamazdım. Davin olsa bile.

Davin...

Bu, çok zor olacaktı.

Yutkundum. Kaçmak için kalbimden kopan o hıçkırığın üzerine bir kere daha yutkundum. Her şeyi yutup sineye çektiğim gibi bunu da şimdilik rafa kaldırmalıydım. Mantıklı olmalıydım. Bir kez olsun duygularımı kenara bırakıp mantıklı hareket etmeliydim. Buna yalnızca benim değil, tüm evrenin ihtiyacı vardı. Bütün kâinatın benim birazcık mantıklı düşünmeme ihtiyacı vardı.

"Neler oldu?" diye sordum.

"Krallar kaçtı," dedi sinirle. Doğru ya, o her şeyi yeni öğreniyordu. Babasını, Rigel'in yanında görmek çok zor olmuş olmalıydı. Bir an, Nora'yı babasının yüzüne bakarken hatırladım. Onun da gözlerinde, tıpkı Elio gibi büyük bir hayal kırıklığı ve öfke vardı. Bir de... Hayatımda gördüğüm en cesur kızın yüzünde başka bir şey daha gördüğümü hatırlayınca kaşlarımı çattım.

Korku.

Nora yalnızca babasına değil, orada bulunan sıradan bir muhafıza da korkuyla bakıyordu. Bizi kafeslere kapattıkları o son günü hatırladım. Ben araya girmeden önce muhafızın Nora'yı nasıl dehşete düşürdüğünü hatırladım. Zincirlerin demir parmaklıklarda çıkardığı her seste teker teker irkiliyordu. Muhafıza sataşabilmiş, ona karşılık verebilmişti. Ama sonrasında yerine sinmiş, kafesin en derinlerine sürünmeye çalışmıştı. Peki ama neden? Haftalardır orada tam olarak ne yaşamışlardı? Ben gelince bana da yapmadıkları şeyi bırakmamışlardı fakat içimden bir ses bundan daha fazlası olabileceğini söylüyor.

"Kraliçelerle birlikte," diye ekledi en sonunda Elio. Düşüncelerimden sıyrıldım.

"Ne?" diye bağırdım istemsizce. "Öteki Öz'ün kralları ve kraliçeleri de sizinle gelmemiş miydi? Buna rağmen nasıl kaçtılar?"

Yine zor bir şey söylemek üzereymiş gibi hissettim. Kalbim hızlanmaya başladı.

"Elçi onlarla iş birliği yapıyormuş, Diana."

Öfkeyle çattığım bakışlarım, onun tereddütle seçtiği kelimeler karşısında yumuşadı. "Biliyorum."

Bunun üzerine şaşkınca kaşlarını havaya kaldırdı. "O halde Davin'i de-"

"Onu da biliyorum." Bakışlarım yeri buldu. "Maalesef," diye ağzımda lafı mırıldandım.

Elio dikleşti. Sinirle ayağa kalktı. Odadaki havanın ağırlaştığını hissettim. Dişlerini birbirine sürttü ve yumruklarını sıktı. "Kendimi bir aptal gibi hissediyorum," dedi yerdeki peluş bir ayıcığı tekmelerken. Sinirle saçlarını geriye doğru taradı. "Nasıl oldu da hiçbir şeyi fark edemedim? Bunun olmasına nasıl izin verdim?"

Harika.

Kendini suçluyordu.

Elbette kendini suçlayacaktı çünkü Gökyüzü'nün soylularının bütün erkekleri birlik olmuş, her şeyi alt üst edecek bir plana ortak olmuşlardı. Öz'ü koruyor gibi görünüyorlardı ve tüm bunları Öz'ü gerçekten de koruyan tek kişinin burnunun dibinde yapmışlardı. Onun böyle hissetmesi kadar doğal hiçbir şey olamazdı.

Gökyüzü'nün İçinde - 2Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz