1. bölüm. Elveda sonbaharım.

88 60 30
                                    


Uzun zaman önce yazı ve sonbaharı sevmekten vazgeçmişken. Bilmezdim geleceğin gecelerinde özlem duyacağımı. O çok sevdiğim kardan nefret edip. Sevmedikleri mi arayacağımı.

❄️

Güçlü ve hırçın kıştan özgürlüklüğünü almış kar şidetle üzerime yağıyordu. gözlerim benden bağımsız etrafımda geziyorken nerde olduğum hakkında düşünüyordum.  nerdeydim ben buraya ne zaman geldim ben! kalbim sessizce hızlanıyor. soğuk bedenimi acımasızca gasp ediyordu. bana bunu düşündüren neydi bilmiyorum. tek bildiğim korkuyla izlediğim yerin asıl beni şaşırtan büyüleyici manzarasıydı.

adımlarım yürürken ayaklarımın battığı kar yüzünden zorluk çekiyor yüzüme güçlü esen soğuk rüzgar buna daha fazla katkı sağlayarak ilerleme engel oluyordu. kolları mı birbirine dolayarak derhal bu soğuktan kurtulmak isteyerek karşımda ki şehrin içine doğru sabırsızca ilerliyordum.  yolların buz maviliğiyle gökyüzünün kızıllığı şaşırtıcı bir uyum içindeydi. görünüşü bir şehirden çok izlediğim o korku filmlerde ki fantastik dünyalara benziyordu. 

Adımlarım acaleci ve teredut içindeydi. hızla şehrin içine doğru ilerlerken .o sırada birden fazla insan sesi kulaklarıma yükseldi. korkuyla yutkundum sıradq seslerlerle birlikte adımlarımı durdudurdum. ardıma dönmekten korkarken omzumun üstünden hafifçe çevirdim başımı. lakin gördüklerimle ruhum buz tutarken gözlerim irileşti inanmadığım manzara karşısında kirpiklerimi zorlukla kırpıştırdım. fakat herşey o kadar gerçekti ki bir kabus diye adlandıramadım.

Bir sürü insan bana doğru yürüyordu. Bütün şehir buraya dökülmüştü. onlar kimdi yada ne yapıyorlardı sorgulamadım. çünkü korku bunu engelliyordu.

Gögyüzünü birden bir gölge kaplarken. korkuyla geriye doğru atıldı adımlarım. kilitlendim bedenim dönüp kaldı.  siyah  sisler buz maviliği renginden arındırıyor. milyonlarca insan sesleriyle bu anı coşkuyla izliyorlardı. giydikleri ürkütücü kostümlerle her birinin elinde uzun ince bir değnek vardı. ve o değneği havaya kaldırarak çılgınca tezeruhatlar ediyorlardı. onların sesleriyle şehri esiri haline getiren kar gögyüzünde doğru uçuşuyordu.

"SAU RAW"

"SAU RAW"

"SAU RAW"

Dillerinden dökülen bu kelimeler zihnimde anlamsız sorular bırakıyordu. her dile getirdiklerinde ayrı bir his ruhumu kıstırıyordu.

lanet olsun neredeyim ben!

Hızlıca arkamı dönerek buz kaplı zeminin parlak yüzeyinde hızlıca yürüdüm. fakat o sırada yabancı olduğum bir ses ulaştı kulaklarıma. hızım yavaşladı duraksadım. nefeslerim yavaşlıkla dışa savruluyor ve kalbim ses çıkartmakta korkarcasına sessizce hızlandı. "Lasez mehr arwa"(kalbimin sonsuz sahibi) diye konuştu yeniden. ağırca yutkunarak ardıma döndüm bedenimi. bütün ifadeler yüzümde silinirken kalbimin irkildimişti bir an. Rüzgarla sisler yaratan karların arasında bir sulet açığa vurdu. okyanusun derinliklerinden dağılan deniz yarıları gibiyken güneşin ışıklarından bir yansıma gibi gözlerimle buluştu saf açık kehribarlar. 

Ellerim kirli beyaz elbisemi kafrarken korkunun en meşhur rengi ansızın ruhumu tökezledi. ne söylediğini anlamamıştım ama gözleri bir çok ifadeyi dile getiriyordu. kalbim uyuduğu uykudan uyanmış bir sarhoş gibiydi o gözlere bakarken. neden bilmiyordum ama kalbim eriyordu ve nefeslerim sönük kalıyordu. yetişemiyordu. tıpkı şimdi gibi Hiç bir sesin onun sesini geçip erişemediği gibi. kulaklarıma sadece karşımda ki adamın etkisiyle ona ait kudretli adım seslerini bir melodi dinler gibi dinliyordu.

SAU RAWES (SERİSİ)Where stories live. Discover now