Dayanamayıp "Planı ve bizi emanet ettiğin adamı bir kez test ederek güvenilir olup olmadığına mı karar verdin?" diye sorduğumda, Tuğrul sıkıntıyla derin bir nefes verdi. "Küçüklüğümden beri babamla arkadaştı, çok eskiden beri onu tanıyordum-"

"Yani onu sadece bir kez test ettin ve güvendin?" Tekrar sorduğumda, sözünü kesmeme aldırmadan devam etti. "Onun test edilmesine bile gerek olmayan biri olduğunu sanıyordum, yine de bir deneyeyim diye düşündüm."

"Çok iyi düşünmüşsün, aptal."

Çıplak ayaklarım soğuk parkelerin üzerinde gezerken garip sesler çıkarıyordu ve ben adım seslerimi dinleyerek bu aptallığı sindirmeye çalışıyordum. "Gerizekalı," diye mırıldanarak ellerimle alnımı ovdum.

"Bir hata yaptım, bedelini tek başıma ödeyeceğim zaten. Seni ilgilendiren bir şey yok," dediğinde dudağımı dişleyerek, derin bir nefes aldım. O dosyaları herkesten çok ele geçirmek istiyordum ve bu son fırsatım olabilirdi.

Beni ilgilendiren çok fazla şey vardı, yaptığı aptallık yüzünden her şeyi mahvetmişti.

"Yine de bir çıkış yolu bulabiliriz," diyerek karşısına tekrar oturdum. Evet, bulabilirdim. Bundan sonra yapılması gerekenler belliydi, onların bir adım önüne geçmenin bir yolunu bulacaktık. Bu bataktan hem kendimi hem Tuğrul'u çıkarmam lazımdı.

Bir aptallık yapmıştı ama bu ona ihtiyacım olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Kazanmak istiyorsam, onu ortağım olarak kabul etmeliydim ve bu işten sıyrılmanın yolunu bulmalıydım. Biz ortak bir amaç için bir aradaydık, gerisi hiç mühim değildi.

"Kendi tarafımızda olduğunu sandığımız birinin karşı taraftan çıkması epey kötü," diyerek sesli düşünmeye başladım. Sinsi düşünmem gereken bir andaydım, öne geçmem lazımdı çünkü gerideyken her an oyun bitebilirdi. "Ama her şey bitti demek değil, tekrar bir plan kurulabilir."

"Vaktimiz yok, bizi öldürmeye gelmediklerini bilemeyiz." Kafamı salladım, haklıydı. Her an kapı çalınabilirdi ve bu evde iki ölüye dönüşebilirdik. "Kaçabiliriz, sürekli konum değiştirirken sıfırdan bir plan da yapabiliriz."

Kaçabilirsin ama saklanamazsın, diyen sesi kulaklarımda yankılansa da devam ettim. "Saklanamasak bile en azından vakit kazanırız."

"Bu yakalandığımızda ölme ihtimalini arttırmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Benim yanımda kalman demen açık tehdit olmaya devam etmen anlamına gelir ve kaçmazsan da ölürsün."

Kaçmazsan da ölürsün.

O neden hep tekil konuşuyordu? "Kaçmazsam mı? Sen kaçmayacak mısın?" diye sorduğumda umursamaz bir tavırla omzunu silkti. Sanki yarın gideceği bir partinin planından bahsediyor gibiydi ama cehenneme gitmenin böyle bir şey olduğunu hiç sanmıyordum.

Ölüm, umurunda olmalıydı.

"Bir çözüm olmalı," diyerek tekrar ayaklandım. Nabzımı dinliyordum, düşüncelerim sakinleşirse daha dingin düşünürdüm ve daha çabuk bir sonuca varırdım.

Abimi cezalandırmak için elime geçen bu büyük fırsatı tepmek mi yoksa bu fırsatı değerlendirmeye çalışırken ölmek mi?

Hayatım, elimdeki en değerli şeydi. Tüm kıyaslarda her zaman en üstte tuttuğum şeydi çünkü hayatta kalmazsam, yaptığım hiçbir şeyin bir anlamı olmazdı. Yine de abimi cezalandırma fırsatından vazgeçecek kadar değerli bir hayata sahip değildim, şu ana kadar sahip olduğum tüm kötü anıların başrolünü öylece kendi haline bırakmak istemiyordum.

DİP: ACININ KRALLIĞI Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum