Senin de Celine'e bayıldığın söylenemez.

Bu benim suçum değildi ki. Yani... kabul etmek gerekirse, Peter'ın bir kız arkadaşı olabileceğini düşünmemiştim. Onu çekici bulmadığımdan değil, özellikle o dalgaların arasında sakladığı yüzünü gördükten sonra bunu düşünmüyordum. Ancak benim yanımda bu kadar çekingen ve utangaç davrandığı için, insan ilişkilerinde uzman olmadığını düşünmüştüm.

"Sukie," diyince Peter'ın karşımda dikilmiş konuşmamı beklediğini gördüm. Yemekhaneden çıkmış, epeyce büyük bir camın önünde, koridorda konuşmamı bekliyordu.

"Hah. Demek sarışınlardan hoşlanıyorsun."

Peter kaşlarını çatıp bana sanki sarışının ve hoşlantının anlamını bilmiyormuş gibi baktı. "Üzgünüm, anlayamadım?"

"Celine," dedim bir parmak uçlarımda bir topuklarımın üstünde gidip gelirken. "Pek dost canlısıymış. Senin daha konuşkan, sıcak kanlı kızlardan hoşlanacağını düşünmüştüm." Şaşkın şaşkın bakan gözlerine karşı ekledim. "Ya da erkeklerden. Kızlar fazla bir genelleme oldu."

Peter'ın kafası daha da karışmış görünüyordu. "Ne? Celine'den mi bahsediyorsun?"

Başımı hızlıca sallayınca önümdeki katlardaki saçlarım da boynuma sürtündüler. Peter her zamanki gibi saç tutamını başının gerisine atmaya çalıştı. Su yeşili gözlerini görünce bir an onun kadar ben de şaşırdım. Camdan yansıyan ışık gözlerinin birini koyu yeşil gösterirken, diğerini neredeyse maviye çevirmişlerdi. Göz bebeğinin etrafındaki sarılı-kahveli kum tepesi her hareketinde ışıkla dağılıyor gibi görünüyordu.

Ne kadar dikkat çekmekten hoşlanmayan biri olsa da onu elen veren özelliği uzun boyundan önce gözleriydi sanırım. Belki de bu yüzden saçlarının arkasına saklanmaktan hoşlanıyordu. Gözlerini fark etmemek çok zordu. Kıvrık kirpiklerinin süslediği, parlak yeşil gözleri... hala benden bir cevap bekliyorlardı.

"Celine kız arkadaşım değil," dedi sonunda daha fazla bir şey söylemediğimde ben. "Ya da ondan hoşlanmıyorum. Ya da bir tipim yok."

"Herkesin tipi vardır."

"Benim yok."

"Yapma. Şu ana kadar hoşlandığın birinde belirli bir özelliklerin olması hoşuna gitmedi mi?"

"Beni kahvaltıdan bunun için mi çağırdın?"

"Elbette, hayır." Celine'in kız arkadaşı olmaması derin bir nefes almama yardımcı olmuştu. Tekrar enerjim gelmiş gibi hızlıca konuşmaya başlamak daha kolay olmuştu şimdi. Peter gibi birinin Celine gibi biriyle zamanını harcamasını istemezdim. Açıkça çok daha ona uyum sağlayacak biriyle beraber olmalıydı. Yoksa kendisi uyum sürecinin içinde, kendisini fazla hırpalayıp yıpratacak birine benziyordu. "Mia'yı götürdün mü? Onu son bir kez görmek istiyordum."

"Hayır. Kahvaltıdan sonra götürecektim. Önce karnını doyurmam gerekti. Odadakileri uyandırdı."

"Odadakiler kızmış olmalı."

"Meh, çok da değil."

"Hadi o zaman."

Ben birkaç adım attım ama beni takip etmediğini fark etmem uzun sürmedi. Eh, bu denli uzun bir çocuğun yokluğunu kolayca fark edebiliyordu insan. Şaşkın gözleriyle yüzleştim. Çoğu zaman ortak dili konuştuğumuzdan şüpheleniyordum.

"Ne hadi?"

"Mia'yı göstermeyecek misin?"

"Hufflepuff olmayanlar binaya giremez."

Golden Boy and Princess // Slytherin+HufflepuffNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ