Söyleşi: "Livar'ın içinde..."

77 1 0
                                    

M. Davut Yücel: “Livar”, çıkan ilk şiir kitabın. Daha evvel yayımladığın öykü kitapların, anlatı kitapların var. Öyküyü, nesrin alt başlığı olarak aldığımızda, şiire ya da şiirsel olana atılan bir adım olarak ayırabiliriz. Bu anlamda öykülerinde de şiirsel bir tat var zaten. Ancak yine de üç adet şiir kitabı çıkartmış birinin sonradan bir öykü kitabı çıkartmasından daha az dikkat çekici bence bu (Tabii bunu söylerken bir yandan da yayımladığın şiirleri gözden kaçırıyor değiliz.). Bu açıdan baktığımızda öykü ve/ya da şiir yazmayı, birbirine bağlılıkları ya da ayrılıkları hakkında, senin yazma sürecini de dahil ederek, neler söylersin?

Zafer Yalçınpınar: Zekice bir bulguya ulaşmışsın. Bak, ben yaşamın içinde yuvarlanan, debelenen, gidip gelen bir adamım.  Bazı olaylar ve görüngüler var ki bunlar ancak şiirsel bir dille ya da bizzat şiirin kendisiyle ortaya konmalıdır. Öykü dili ve kurgusu -yani şu bildiğimiz inşaat düzeneği- bazı görüngüleri açıklamaya, istediğimiz hızda ve dozajda ortaya koymamıza yetmez. Ama şiir apansız varoluşuyla bunları anlatabilecek güçtedir. Öykü bana çoğu zaman fazla nizami ya da askeri geliyor. Didaktik eleştirmenlerin yapısalcı ve şematik yaklaşımları da bugün öyküye böyle bakılmasını sağladı. Oysa ki “Julio Cortazar” diye bir adam var! Eleştirmenler neden bu adamın büyüklüğünü ölçemiyorlar, açıklayamıyorlar? Çünkü “gündelik hayatın ustası” değiller, gündelik hayattaki şiiri fark edemiyorlar. O ünlü dilbilimciler, Cortazar’ın “Clone” adlı öyküsündeki gizleri neden fark edemiyorlar? Çünkü müzisyen değiller, çünkü cazı ve cazın şiirselliğini bilmiyorlar. Diğer bir örnek ise Sait Faik’tir.  Onun hemen hemen tüm eserleri düzyazı ile şiir arasında etkileşime giren bambaşka bir kimyada oluşmuştur. Ama kimse yüksek sesle Sait Faik’teki şiirselliği incelememiştir. Şunu demek istiyorum; şiir bir dağın röntgenini çekmek ve görüngülere bu yolla bakmaktır. Öykücülük ise bir dağın içini araştırmak için belirli yerlerden sondajlar yapmaktır, görüngülere mühendis gibi yaklaşmaktır. Bu ikisinin arasındaki tek benzerlik ise “tipoloji bilgisi”dir.  Ece Ayhan’ın şu sözünü tekrar edeyim; “Tipolojiyi bilen kazanır.”

M.D.Y:  Denizi seviyorsun. Bu sevgi kitabına da sirayet etmiş durumda. Şiirde deniz senin için neyin ifadesi?

Z.Y. : Çocukluğumun ve yeniyetmeliğimin kayda değer bir bölümü denizin üzerinde geçti. Babamın en büyük merakı teknecilikle, balıkçılıkla ve denizle ilişkilidir. Amcam ve dedemden ailemize yadigâr kalan bir teknemiz var. Babam için oltalarının ve teknesinin bakımı, siyasetten, bankadaki mevduatından ve o paranın yönetiminden en az on kat daha önemlidir. İşte ben de böyle bir adamın oğluyum.

Deniz, benim için, boğazlarıyla, kıyılarıyla, ırmaklarıyla, limanlarıyla, “argos”uyla, tarihiyle, deyişleriyle, terimleriyle, tekneleriyle, oltalarıyla, balıklarıyla ve balıkçılık tipolojisiyle birlikte “akışkan”  veya “devingen” bir bütünün ta kendisidir. Yani deniz, kara benzeri bir durağanlık içinde değildir ve denizin hareketleri karanınkiler gibi atonal eğilimli değildir, armoniktir. Ayrıca “deniz”, tıpkı “gökyüzü”nün varlığı gibi bütünsel bir büyüklüğü ve genişliği de ifade ediyor bende. Öylesine geniş…

Bir şiirinde Serdar Koçak “uçan sandallar” ifadesini kullanmıştır. Bunu çoğu kimse ya hiç anlamadı ya da yanlış anladı. Gündüz vakti, bulutlarıyla birlikte gökyüzü denize yansıdığında,  denizde bulunan bir tekne gökyüzündeymiş gibi olur, yani uçar. Serdar Koçak’ın bu tamlaması, şiirsel ve imgesel olarak denizi yeniden “göz önüne” almamı sağlamıştır.

Bugün, insanlığımız toprağın ve doğanın canını almak/yakmak için garip bir mühendislik iştahıyla toprağa türlü türlü işkenceler yapıyor. Bunu da girişimcilik veya yatırım mantığına bağlıyorlar. Oysaki mesele düpedüz açgözlülüktür. Üstelik söz ettiğim bu aç gözlülüğü de yöntemli ve planlı bir şekilde icra ediyorlar. Sabancı öldüğünde ve mezarına gömüldüğünde kendi kendime şöyle demiştim; “Heh, Sabancı Bey, şimdi ayvayı yedin; toprağın senden alacağı intikam çok fena olacak!”

Söyleşi: "Livar'ın içinde..."Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin