BEYAZ GÜNLÜK

225 13 14
                                    


     Bahar üstünde iki yazan beyaz kumaş kaplı günlüğüne bir süre baktıktan sonra onu yatağının yanındaki ıvır zıvırlarla dolu komodininin içine koydu. Pekte mutlu hissetmediği hayatını okuma ve yazmayı öğrendiği günden beri bu günlüklere kaydediyordu. Yine kendisini yalnız hissettiği anlardan biriydi. Annesiyle birlikte geçirdiği günlerin notlarını okuyarak kendini rahatlatmaya çalışıyordu.

     Annesini göğüs kanserinden dolayı kaybedeli tam 9 yıl olmuştu, ancak bu 9 yıl hissettiği acıyı değiştirememişti. Kim bilir belki de ezbere biliyordu bu satırları ama yine de okuyordu, annesine olan özlemini biraz olsun dindirmek istiyordu.

     Bir anda beyinde şimşekler çaktı ve edebiyat ödevi aklına geldi. Çiçek motifli büyük duvar saatine baktı, saat 08.14'ü gösteriyordu. Okula yetişebilmek için hızla kalktı. Yatağını üstünkörü topladıktan sonra banyoya doğru koşmaya başladı. Yüzünü, geçen hafta indirimden aldığı okyanus kokulu sabunla yıkadı ve banyodan fırladı.

     Tekrar odasına geldiğinde saat 08.20 olmuştu. Kırmızı üzerine beyaz çiçekler işlenmiş elbisesini giydi, parmağına çiçeklerle aynı tonda - renk konusunda her zaman fazla takıntılı olmuştur - bir yüzük taktı. Küçük siyah rengi deri kol çantasını omzuna attı. Eline bir kaç defter ve edebiyat ödevini aldı.

     Gözü bir an dolabının hemen solunda çapraz şekilde duran boy aynasına takıldı. ''Büyüdüm...'' diye düşündü. Boyu yüz yetmiş iki santimetreydi. Elli iki kiloydu, tam olması gerektiği gibiydi. Aynaya yaklaştı iri, mavi-gri gözlerinin hemen üzerindeki kirpiklerine baktı. Kirpikleri fazlasıyla uzundu. Diğer kızlar gibi tonla makyaj yapmasını gerektirmeyecek, pürüzsüz bir cildi vardı. Alt çene kemikleri çıkıktı tıpkı annesi Melek'in kiler gibi. Simsiyah, göğüs hizasındaki  saçlarını beyaz bir tokayla at kuyruğu şeklinde topladı.

     Daha fazla vakit kaybetmeden odasından çıktı. Merdivenlerden aşağıya inerken az kalsın yuvarlanacaktı. ''Bu evin merdivenleri neden bu kadar dik?'' diye düşündü. Mutfağın önünden geçip dışarı çıkacakken babasının kahvaltı hazırladığını gördü ve ona doğru baktı.
Şaşırdı.
Babasına bakmaya devam etti.

     ''Sofraya gelmeyi düşünüyor musun, yoksa öylece bana bakmaya devam mı edeceksin?''
Hakan kızıyla konuşurken bir yandan da elindeki tabakları masanın üstüne koydu. Bahar gerçekten şaşkına dönmüştü. Babası en son kahvaltı hazırladığında, beşinci sınıftaydı. Aradan tam yedi yıl geçmişti.
''Okula geç kalmak üzereyim. Bu şahane, özenle hazırlanmış kraliyet kahvaltısını kaçırmak istemezdim ancak edebiyat ödevimi teslim etmek zorundayım. Bir öpücükle kendimi affettirebilir miyim acaba?''
Sesi tatlı ve bir o kadar da kibardı.
''Küçük bir öpücükle bu işten kurtulamazsın küçük cadı, akşam yemeği senden''
Bahar gözlerini devirerek gülümsedi, ''Anlaştık!'' dedi ve kapıya doğru yöneldi.

     Askılıktan aldığı siyah deri ceketini giydi. Kırmızı yazlık topuklu ayakkabılarını ayağına geçirdi. Bunlar en sevdiği ayakkabılarıydı, en yakın arkadaşı Ezgi ile birlikte her zamanki hafta sonu buluşmalarından birinde şehir merkezindeki küçük bir mağazadan almıştı.

     Bahar, Ezgi'yle henüz altı yaşlarındayken kreşte tanışmıştı. Yıllardır en yakın arkadaşı hatta tek gerçek dostu Ezgi'ydi. Ezgi kocaman gözlükleriyle Bahar'a hep çok tatlı gelmiştir helede saçlarını iki taraftan tavşan gibi topladığında. Bahar evin tek çocuğu olduğu için kardeş sevgisi nasıl bilmiyordu. Bu sevgiyi Ezgi'yle karşılıyordu. Örneğin her zaman en önemli dedikoduları ilk onunla paylaşırdı. 

 Okula doğru hızla yürümeye başladı. O sırada kulaklığını taktı ve Katy Perry'nin " Part Of Me" adlı şarkısını açtı. Bu favori şarkısıydı ve her sabah dinlerdi. Bu şarkının ona güç verdiğini düşünürdü. Koşar adımlarla yürümeye devam etti. Nihayet okula gelip bahçe kapısından içeri girdiğinde saat 08.58'di. Dersin başlamasına tam iki dakika kalmıştı. Nefes nefese sınıfa doğru ilerlerken bir anda gözleri karardı.  "İşte yine başlıyoruz" diye içinden geçirdi ve yere yığıldı.

     Bahar doğduğundan beri sürekli bayılırdı. Bunun İstanbul'da gitmedikleri doktor kalmamıştı. Bahar en son Ümraniye'de Kerem adında bir nöroloğa muayene olmuştu. Doktor Kerem genç ve yakışıklı bir adamdı, Bahar onu her zaman çok beğenmiştir. Doktor bu bayılmaların birer epilepsi nöbeti olduğu söyleyip, Bahar'a ilaç tedavisi vermişti. Bu ilaçlar bir süreliğine bayılmaların sıklığını ve uzunluğunu azaltmıştı ancak hiçbir zaman tamamen geçirememişti.

     Bahar son altı aydır bir gün arayla bayılır hale gelmişti. Bu bayılmalarda olağan dışı bazı durumlar vardı. Bahar bunlardan henüz hiç kimseye bahsetmemişti tabi ki Ezgi dışında. Bahar her bayıldığında tuhaf ve anlamsız bir hatıralar görüyordu. Bu hatıra eskilerden bir kesit taşıyordu çok çok eskilerden. Yaklaşık olarak üç milyar yıl öncesinden, ultra gelişmiş, teknolojik bir uygarlıktan.

     Bahar en başta bu hatıralara bir anlam veremiyordu çünkü Dünya henüz bir buçuk milyar yaşındayken herhangi bir uygarlık olup olmadığı okuldaki tüm tarih ve coğrafya öğretmenlerine defalarca sormuştu. Bahar ve Ezgi bu hatıralar üzerine gecelerce kafa patlatmış ancak hiç bir yoruma ya da sonuca ulaşamamışlardı.

     Bahar ayıldığında karşısında okulun hemşiresi Derya'nın olduğunu gördü. Hemen yanında da meraklı gözlerle ona bakan Ezgi'yı. "Tebrikler arkadaşım rekorunu kırdın.". "Bu kez kaç dadika?" diye sordu Bahar. "Yaklaşık olarak bir saat kırk  dakika." "Ne!". Derya, "Bahar hiç bu kadar uzun süre baygın kaldığın olmamıştı. Sanırım doktoruna görünme vaktin geldi" dedi, Bahar'ın serumuna şırınga yardımıyla ilaç ilave ederken "sakın ihmal etme" dedi daha sonra revirden ayrıldı.

     Ezgi vakit kaybetmeden Bahar'a döndü " Eee?''. Bahar tavana doğru bakarken gözlerini kapatmayı tercih etti. "Yine aynı şeyle Ezgi. Milyonlarca yıl öncesinden bir uygarlık. Şimdikinden çok farklı, daha çok daha gelişmiş ve çok daha teknolojik. Hep aynı şey. Anatomik olarak bizlere benzer ancak daha uzun boylu insanlar, sanırım üç metre civarında. Bende onlardan biriyim, onlar gibi. Fütüristtik kıyafetler içindeyiz Ezgi tıpkı uzaylı filmlerdekiler gibi. Bembeyaz, her yerinde interaktif ekranlar olan bir odadayım. Bir toplantı masasında oturuyorum, büyük ve uzun bir masa. Masanın tam ortasında bir hologram var sanırım bir yerin haritası. Masada toplam 9 kişiyiz. Bir şerler hakkında konuşuyoruz. Ciddi meseleler olduğuna eminim çünkü herkesin yüzü sert ve sıkıcı. Ancak ne olduklarına dair en ufak bir fikrim bile yok. Tam karşımdaki sandalye boş. Ama orada birisinin oturuyor olması gerektiğini biliyorum.''.

     "Binlerce kezdir aynı şeyi görüyorsun Bahar, hiçbir değişiklik olmadan bunun anlamı ne gerçekten bilmek istiyorum. " dedi Ezgi. "Bende Ezgi bende. " Bahar biraz diklenmeye çalıştı "bayıldığımda yere sert vurmuş olmalıyım" diye mırıldandı, beli ağrıyordu. "Hey! Biliyor musun" diye bağırdı Ezgi aniden. " Neyi? ". "Daha önce baygınken bir şeyler söylediğini hiç duymamıştım." "Bir şeyler mi?" dedi Bahar. "Evet Bahar, baygınken bir şeyler fısıldıyordun, anlattığın hatırayla ilgili olabilir diye iyice dinledim ama anlayabildiğim tek şey bir erkek ismiydi." "Bir erkek ismi mi?". "Evet Bahar". "İsim ne Ezgi? Söylesene! " "Karya! "

BEYAZ HATIRAWhere stories live. Discover now