Kim Orta Afrika'yı ya da Güney
Hindistan'ı ya da Ortadoğu'yu ele geçirirse, sanki bedavaya çalışan yüzlerce milyonu da emri altına
almış demektir. Bu ülkeler halkları, elden ele geçirilen köleler durumuna düşürülmüşlerdir; çıkardıkları
petrol ve kömürle, büyük devletlerin emrinde, daha çok silâh üretimi, daha çok toprağın ele geçirilmesi,
daha kalabalık nüfusun denetim altına alınması gibi bitmeyen bir çabalama için kullanılırlar. Savaşın, bu
sınırlar dışına taşmadığına dikkat edilmelidir. Avrasya sınırı, Kongo ve Kuzey Akdeniz kıyılarında ileri
geri oynamaktadır. Hint Okyanusu ve Pasifik Adaları, Okyanusya ve Doğu Asya arasında el
değiştirmektedir; Moğolistan'da, Avrasya ve Doğu Asya arasındaki sınır hiçbir zaman kesin değildir; kimsenin yaşamadığı kutuplarsa, sürekli tartışma konusudur. Sonuçta, güç dengesi aşağı yukarı
değişmez ve devletlerin ana toprakları zarar görmez. Ekvator çevresindeki sömürülen halkların işgücü
aslında dünya ekonomisi için gerekli değildir. Dünyanın malvarlığına bir katkıları olmaz, çünkü bunların
ürettikleri, savaşlarda tüketilmektedir, bir savaşı sürdürmekteki amaçsa, sürdürülecek bir başka savaşta
daha iyi bir durumda olmaktır. Köleler işgüçleriyle, savaşın sürekliliğinin temposunu artırmaktadırlar.
Eğer onlar olmasalardı, dünya toplumlarının yapısı ve ayakta durma biçimleri bugünkünden farklı
olmazdı.
Çağdaş savaşın başlıca amacı, yaşama düzeyini yükseltmeksizin, makinelerin ürettiklerini tüketmektir.