Dünya dışı boyutların heyecan verici öyküsünde genç bir çocuk, kendisini karanlık ve gizemli bir paralel dünyada, kıdemli kız kardeşi Lily'nin bedeninde yaşarken bulur. Lily, bu esrarengiz diyardaki ilk gününde yüzlerce hayaletin büyüleyici gece geçit töreniyle karşılaşır ve bu onun dayanıklılığını ve hayatta kalma içgüdülerini sınayacak bir olaylar zincirini başlatır.
Savaşçıların kaosunun ve anlaşmazlıklarının ortasında Lily, sadece hayatta kalmayı değil, aynı zamanda kendi kaderini de şekillendirmeyi arayarak tehlikeli arazide ilerlemek zorundadır. Sarsılmaz bir kararlılıkla, bu kaotik dünyada hayatta kalmasının ve başarısının anahtarını taşıyabilecek olağanüstü bir silah olan lanetli bir kılıcı yapma arayışına çıkıyor.
Zorlu rakiplerle savaşırken ve paralel diyarın sırlarını açığa çıkarırken Lily'nin yolculuğu benzersiz bir maceraya dönüşür. Bir erkek çocuktan büyüleyici bir genç kadına dönüşümü, onun olağanüstü yolculuğunun sadece başlangıcıdır. Lily yeni bulduğu kimliğini benimserken, hayal gücüne meydan okuyan bir dünyada kendi yolunu çizerken sınırlar bulanıklaşıyor ve gerçeklik fantastikle iç içe geçiyor.
Bu hayal edilemez dünya dışı macerada, hayaletlerle, savaşçılarla ve bilinmeyenle yüzleşerek kendini keşfetme arayışına çıkan Lily'ye katılın. Bu paralel dünyanın gizemlerini çözüp galip gelebilecek mi? Hayatta kalma, cesaret ve yalnız bir kızın yılmaz ruhunun iç içe geçerek unutulmaz bir yolculuk yarattığı bir hikayenin büyüsüne kapılmaya hazırlanın.
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı.
Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı.
Koşuyordum.
Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyordu. Göğsüm inip kalkıyor, kalp atışlarım boğazımda hissediliyordu.
Karanlığın bağrında yalpalayan adımlarım kör bir noktaya takıldığında, bedenim tek seferde yere serildi.
Dizlerime saplanan dikenler dilime canhıraş bir çığlık yuvarladı.
Daha fenası yaklaşan adım seslerinin içime boca ettiği keskin ürpertiydi.
"Yardım edin! Biri bana yardım etsin."
Avuçlarımı kurumuş yapraklara bastırdığımda, yükselen çıtırtıları kulaklarımı tırmaladı. Kalkmak istedim, karnımda yine aynı kıpırtıyı hissettim. İçimde nereden geldiği, nasıl benimle olduğunu bilmediğim bir şey vardı. Tıpkı benim gibi çaresizce kıpırdanıyordu. Titreyen parmaklarımla karnıma dokundum. Islak yüzümü köhne ormanın derinliklerine çevirip daha güçlü bağırdım.
"Yardım edin! Biri bize yardım etsin!"
Yeniden koşmaya başladım. Dizlerimden akan kanların çıplak ayaklarıma süzüldüğünü hissedebiliyordum.
Güçlükle ayakta tuttuğum bedenim bu kez bir ağaca çarptı. Kendimi sırt üstü yerde bulduğum an gözlerim korkuyla açıldı. Çaptığım şey ağaç değil bir yabancının sert gövdesiydi.
Ancak o, bir çınar ağacı kadar uzun ve yapılıydı. Karanlık tüm ayrıntılarını ustaca gizlerken, üzerimde tepkisizce gezdirdiği bakışlarını ve silüetini ele veriyordu.
Dirseklerimin üzerinde kalkmaya çalıştım. Buraya kadardı, gücüm tükenmişti.
"S-sen..."
Bir adım attı. Büyük ve yara izlerinin barındığı parmakları önüme uzandı.
"Yardım istiyordun, değil mi?"
Sesinin bir rengi olsaydı, bu kesinlikle siyah olurdu.
Sesi, şavkı kırık bir siyahtan ibaretti.
Şeytanın adaletsiz oyununda bana sunulan başka bir seçenek yoktu.