"Hazır mıyız?" genç kadın her zamanki gibi dudaklarındaki şuh gülümseme ile masaların aralarından geçti. Yanındaki yardımcısı gülümsedi. "Hazır efendim." genç kadının siyah ruj sürdüğü dudakları daha fazla kıvrıldı. Aradığı masaya yaklaştığında gözlerini kıstı ve rakibini inceledi. Siyah saçları, esmer ama daha çok buğdaya kaçan ten rengi, kemikli uzun parmakları vardı. Yüzünü inceleme gereği duymadı çünkü ona gereken sadece bedeniydi, fazlası değil. Topuklu ayakkabılarının zeminde bıraktığı tınıyı umursamadan masaya yaklaştı ve siyah kadife kaplaması olan sandalyeyi çekerek adamın karşısına oturdu. Bacak bacak üstüne atarak dudaklarını sol tarafa doğru kıvırdı ve kafasını salladı. "Marifetlerini gösterecek misin?" Genç adam, kadının yüzüne baktı. Adamın yüzünde mimik oynamazken genç kadın kaşlarını kaldırarak satranç tahtasını işaret etti. Sabaha kadar bekleyecek vakti yoktu. Genç adam basit bir gülümseme ile kafasını salladı ve siyah parlak saçları alnına doğru döküldü. Kemikli ve uzun sol elini kaldırıp siyah taşlardan, vezirin önündeki piyonu aldı ve siyah-beyaz karelerin arasında iki kare ileri götürdü. İki saat süren rekabetin sonunda genç kadın elindeki şahı rakibinin şahının karşısına koydu ve şahın etrafı tamamen sarılmış oldu. Genç kadın zaferinin gururuyla gülümsedi tekrar ama bu sefer içtendi. "Şah Mat."