Hep öfkeli ve savunmasını asla bırakmayan bir adamın koynuna düştü. Sevginin ne olduğunu bilmeyen bir kız çocuğuydu, onunla öğrendi. Gözlerine bakarken titredi, kendini unuttu ve en acısı kendinden vaz geçti. Yürüdüğü yolda çiğnediği toprak değil küçük Alaca'ydı ve onu çoktan öldürmüştü. Harap ona titreyerek bakan küçük kızı kendine saklamayı seçti. Harap Uras değişiyordu, değişmişti. Altın saçlı bir kız uğruna... | "Hayalin bile güzel." Dudaklarımı aralık kalın dudaklara düşünmeden bastırdım, ellerim yanaklarına tutunurken ne yaptığımı ben bile bilmiyordum. Hayalini mi öpüyordum, rüyada mıydım? Arabaya yaslanan bedenimin üstüne çullandı, elleri belimi sıkıca sararken yanaklarındaki ellerim saçlarına kaydı. Onun altında kaybolan bedenim dudaklarının darbeleriyle daha çok eridi. "Kimse tenine dokunmaz." Dudaklarını dudaklarımdan çekmezken bir elini belimden ayırıp beni tamamiyle arabaya yasladı. Elleri bu sefer ellerimi bulurken sıkıca tuttu. Ellerimizi kenetledi, öpüşleri sertleşmişti. "Parmak aralarının kuytusuda benim, tırnak uçlarında." "Senin." Diye fısıldadım, dudaklarımız birbirinin üstünden çekilmiyordu. Soluklanırken konuşuyorduk. "Yüreğimde senin."