Uysallığını, yetimliğinin üzerine bir yama gibi kapatsa da, annesinin buyruklarıyla kendine çizmeye çabaladığı sınırlar, hislerini köreltmeye yetmemişti. Kayıtsız kalamadığı duyguların, hayatını zarara sokacağını düşünürken ruhunun kıyameti çoktan gelmişti.
İmgelerini,umutlarını çocukluktan bağladığı yer yer yırtık uçurtması, katran rengi almış bir çınar ağacının esaretine maruz kaldı.
Ne geri çekebildi o uçurtmayı, ne de kalabildi o karanlıkta.
Üstüne üstlük ağaç da memnun değildi bu durumdan. Yıllardır, kendi kendine kurduğu nefrete tutuklu dünyasında, geçmişin kalıtlarıyla dolu ruhunda tıkılı kalmış bir ağaçtı. Şimdi dalları arasında sıkışmış bir uçurtmayı paramparça etmek, feda edeceği cesetlerin içinde en acı ikinci kaybı olacaktı. Bırakmaya çalıştıkça örseledi yamalı uçurtmayı.
İhtirasla doldurmaya çabaladığı yırtıklara, kız büyük bir özenle aşkını tahsis edip, ruhunun parçalarını dikmişti. Her defasında daha fazla yıpranarak...
Siz: Sırf beraber çalıştığımız için bana böyle davranmanıza izin veremem, İlker Bey?
İlker bey: Davranışlarımın sebebi sadece beraber çalışmamız değil Başak hanım.
Siz: Peki ya ne?
Siz: Ne bu haddinizi aşmalarınız?
Siz: Sabrımı zorlamalarınız.
İlker bey: Aklımı sikip attığın için bunların cevapları bende de yok. Buna aşk diyorlar ama çok saçma.
İlker bey: Hiçbir insan, bir insanın iradesini bu kadar sikemez.