Uzatmalar

By heyoscar

48.3K 3.1K 8.1K

"Uzatmalara oynuyormuş gibi hissediyorum. Öyle boş, öyle amaçsız. Sadece çabalıyorum." "Uzatmalarda da maçı k... More

+1
+2
+3
+4
+5
+6
+7
+8
+9
+10
+11
+12
+13
+14
+15
+16
+17
+18
+19
+20
+21
+22
+23
+24
+25
+26
+28
+29
+30
+31
+32
+33
+34
+35
Final

+27

925 68 390
By heyoscar

Beklettiğim için şimdilik kısacık, tadımlık bir bölüm buyurunuz

"Dans edelim mi?"

"Sevmediğimi biliyorsun."

"Sormadım farz et." Üstelemeyeceğini düşünürken yanıma gelip bileklerimden tuttu. "Çünkü edeceksin."

"Hadi ama," diye söylenince yapmacık bir sinirle kaşlarını çattı.

"Düşünmeyi bırakmalısın. Bu yüzden dans edeceksin." İşaret parmağını uzattı tehditkarca. "Uyarıyorum, yalnızca dans edeceksin." Elindeki telefonundan bir şeylere baktıktan sonra evde yükselen ses değişti, tanıdık bir şarkı duyuldu. "Bak, sevdiğini açtım."

Başta çekingen bir şekilde salınsam da Pablo alt dudağını ısırarak ciddiyetle, bir o kadar zevkle dans ettikçe, ellerimden tutup beni oynamaya zorladıkça şarkının güzelliğine de ihanet etmemek adına kendimi ritme bıraktım. Ciddi kalamıyor oluşumun yanı sıra sözler kulağıma değdikçe gülüşüm şiddetleniyordu. "Bu şarkı çok sapık ama."

"Senin sevdiğin bir şarkı," dedi ellerini suçu kabullenmediğini gösterircesine kaldırıp. "Ne diyor şarkıcı?" deyip devamında dudaklarını oynatarak sözleri tekrarladı.

"Senden istediğim tek şey vücudunu bana yaslaman." Tuttuğu elimi bırakmadan başımın üstünden döndürüp kolunun birisini bedenime sardı, şarkıcının bahsettiği gibi göğsünü sırtıma yasladı. Kıkırdamayı bıraktım, oyununa ayak uydurup ritme göre kalçamı sallamaya başladım. Çenesini boyun girintime yasladı gülerek. İyi dans ettiğini biliyordum lakin beni bile dans ederken bu kadar iyi hissettirecek kadar yetenekli olduğunu ancak birlikte yapınca fark etmiştim. "Dudaklarımı yalamama sebep oluyorsun," dediğinde, Pablo geri çekilip kısaca beni incelemiş, baş parmağını alt dudağında gezdirmişti. Yüzümde oluşan tebessümle kollarımı boynuna doladım, elleri belimde yerini aldı. Yeniden nakarata girince o kadar yakın hareket etmeye başlamıştık ki neredeyse tek beden halindeydik. "Omzunun üstünden bak, geri getir, vücudunu hissetmeme izin ver." Dizlerimi hafifçe kırarak omzumun üzerinden kıstığım gözlerimle ona bakınca kahkaha attı.

"Neden bu kadar şirinsin?" Bilmem dercesine kaşlarımı kaldırınca saçlarımı karıştırdı. Karşılığını vermek istedim başta, sonra vazgeçip sarıldım sıkıca. Elleri havada kaldı. "İyi misin?"

"Hiç sevgi göstermiyorum sanki," dedim ensesine vurarak.

Sırtıma kuvvetle dolandı kolları. "Haklısın," dedi kıkırdayışını kulağıma temas ettirerek, dalga geçeceğini de haberdar ederek. "Ayda yılda bir gösteriyorsun."

Ayrılıp ters bakışlar attım. "Kıymet bilmiyorsun. Bir de bana nankör diyorsun."

Hala gülmeye devam ederken koluma dokundu. "Hadi, ne karar verdiysen uygulamaya dökme zamanı. Saner ağaç oldu evde."

Kaçmanın artık çözüm olmadığını, uzattıkça çocuksu görüneceğimi biliyordum. "Şans dile."

"İyi şanslar. Unutma, dert ortağına, kafa dağıtmaya," sırıttı muzipçe, "birisini kıskandırmaya ihtiyacın olursa gönül rahatlığıyla bana gelebilirsin." Fikir değiştirip oturmamam için bir yandan topladığı eşyalarımı uzattı kucağıma.

Kapıya yönelirken ona döndüm. "Sen ne yapacaksın?"

"Eve gider oyun oynarım. Ne yapacağım başka?"

Eşyalarımı arka koltuğuma attım Pablo yanıma adımlarken. "Bugün için çok teşekkür ederim. Tarafsız bir bakış açısı şu sıralar en ihtiyaç duyduğum şeydi."

"Arkadaşlık görevimi yaptım."

"Ben de görevimi yapmak, senin hikayeni dinlemek istiyorum."

"Sen önce kendi sorunlarını hallet. Bunlar sonra konuşulacak şeyler," dedi güven verici göz kırpışıyla. "Habersiz bırakma," dedi kısaca sarılıp arabasına binmeden önce.

Düşünmemeye, içimden ne geçiyorsa, doğaçlama biçimde söylemeye karar vermiş olmama karşın yalnız kalınca, yollar altımda akıp gittikçe ne yapacağıma, ne yapmam gerektiğine kafa patlatmaya başladım. Pablo'nun dediği şeyden sonra "Belki sadece takıntıdır," demiştim kendimi yatıştırmaya, paniklememeye çalışarak. Bu ihtimali bile kabul etmek istiyordum, hala aşık olmanın yanında.

"Takıntı nedir bilirim. Takıntı olamayacak kadar saf duyguların var ona karşı," demişti anında. Başına gelenlere olan merakımı da arttırmıştı. "Tek istediğin onun mutlu olması, bunu görebiliyorum. Seninle veya sensiz. Bunu isteyebilmek herkesin hamurunda yok. Üstelik herhangi bir atakta bulunmuyorsun. Aksine ayağına gelmiş olabilecek bir fırsatı tepiyorsun." Oluşabilecek bir fırsatı engelleme sebebim tamamıyla Oflaz değildi. Kendime yeterince haksızlık etmiş, bir türlü bana zararlı olan bu aşkı bırakamamıştım. Bu şahsıma olan borcumdu, Oflaz'a olan duygularım veya intikam isteğim değildi. Eğer ki ayrılmalarında herhangi bir rol oynamışsam bu elbet bir gün ortaya çıkardı. Ve rolüm ciddiyse varsın Oflaz biraz beklesindi. Bunu yapamayacaksa bir şey başlatmamakta haklı olurdum. Aynı şeyleri tekrar yaşayacak ne enerjim ne takatim kalmıştı. Asıl sebebim buydu.

"Neredeydin? Gece de gelmedin. Merak ettim."

Suratındaki endişeden kaçmak adına eşyalarımı dolaba bırakmaya hareketlendim. Bunu ona, herhangi birisine yapma hakkım yoktu. "Özür dilerim. Biraz düşünmeye ihtiyacım vardı."

Kafasını salladı bakışlarını yere indirirken. "Ne özürü. Düşünmek hakkın tabii ki."

Elleri arka ceplerine gitti, gerginlikle iç çekti. "Oturalım mı?" dedim bir açıklama yapmam gerektiğinin bilincinde. Kapıyı açtığımda koşar adımlarla geldiği holden salona yöneldi. Peşinden giderken hareketlerinin herkesin gözünde "bebek" olan bana bile masum gelişi ufak bir tebessüm yaydı yüzüme. Onunlayken vücuduma yayılan bu dinginliğe fazlasıyla ihtiyacım vardı lakin bunun hangi ilişki üzerinden olması gerektiğini kestiremiyordum.

Ağzımı açacağım sırada oturduğu yerde dikleşti, işaret parmağını kaldırdı. "Önce ben bir şey söyleyebilir miyim?" Zaman kazanmam adına üzerimden aldığı yükle rahatlayarak kısa bir baş hareketiyle onayladım. "Bu Oflaz mevzusu benim de düşünmem için bir fırsat oldu." Yutkunarak bekledim devamını. Düşünecek bir şeyi varsa neden Oflaz'ı aradan çıkarmamı söylemişti o vakit? "Sana zamanında birisine aşık olduğumu söylemiştim, hatırlıyor musun?"

"Hatırlıyorum." Çalışmanın dışında bir hayatı olduğunu sonunda gösteren ilk belirtiyi unutmamın imkanı yoktu. Ancak lafı getirdiğini tahmin ettiğim yeri duymak istediğimden emin değildim.

"Onu düşündüm, hala bir şey hissediyor olma ihtimalim var mı diye." Bir kez daha yutkundum. Tam olarak aynı durumdaydım, sinirlenemez, kızamaz, aklını çelemez, hiçbir şey söyleyemezdim.

"Sonuç neydi peki?" Tereddütle ona bakıyordum lakin o bir türlü gözlerini ellerinden kaldırmıyordu.

"Özür dilerim," dedi alt dudağını dişlemeden önce. "Unuttuğumu sanıyordum. Çok düşüncesizce davrandım. Özür dilerim." Zorlukla gülümsüyor, dudak kenarları anında geri düşüyordu. Kısa bir süre karşımdaki duvarı izledim cevap vermeden önce. Bunu ben bir şey demeden önce söyleme sebebi, olabilecek, benim olabileceğini düşündüğüm bir gelişmeyi engellemek adına yapılmış bir hamle miydi yoksa? Pablo'nun dediği gibi sadece zaman mı kazanmıştı? Belki de olumsuz cevap vereceksem rahatsız olmayayım diye söylemişti. Veya yine olumsuz bir cevap verirsem önce reddederek psikolojik bir üstünlük kurmaktı amacı.

Kalkıp yanına oturdum, elimi omzuna attım. Amacı ne olursa olsun bir şey hissetmiyorsa zorla hissetmesini sağlayamazdım. "Duyguların için kimseden özür dilemene gerek yok, Saner. İnsan bu, kolay unutamıyor."

Kolumun altında kaşlarını kaldırıp merakla bakmaya başladı. "Sen? Sen unutabildin mi?"

İç çekip indirdim kolumu. "Unutamadım."

"İyi ki düşünmüşüz o zaman." Umut dolu, bir o kadar çekingen sesine sıkıntıyla kafa salladım. Düşünmekten başka yaptığım bir şey yoktu zaten. "Bu arada, yanlış anlama, sana karşı hiçbir şey hissetmediğimden değil. Öyle olsaydı öpmezdim zaten. Ama biliyorsun," dedi minik yaşlarla parlayan gözlerini acı bir tebessümle kısarak.

"Biliyorum. Keşke bilmiyor olsaydım ama biliyorum." Planladığım uzun konuşmalı senaryoların hiçbirisi olmuyordu. Çünkü Saner hiçbir senaryomda bulunmayan, tahmin edemeyeceğim bir itirafta bulunmuştu. Benim onu, onun beni çok iyi anladığı ortak bir konumuzda buluşmuş, aynı zamanda birbirimizden olabildiğince uzaklaşmıştık. Sessizce halloluyordu tüm mesele.

"O zaman ne yapıyoruz?"

Hayatıma devam etmeyi çok istiyordum. Hiçbir şeye takılmamak, daha fazla düşünmemek, anlık hislerimle, heyecanımla hareket etmek istiyordum. Ancak bir günlüğüne gözüme görünmesiyle dahi bu derece etki yaratan birisi yokmuş gibi davranamıyordum. Çünkü kendi duygularım da dahil herkese, her şeye haksızlık edecektim.

Gülümsedim kaydettiğim tüm aşamaları sıfırlamanın yenilgisiyle. "Hiçbir şey olmamış gibi devam edelim mi?"

Continue Reading

You'll Also Like

2.9M 150K 35
Kavin: Hiç mi düşünmedin? Hiç mi acımadın? Kavin: Bana bunları yaparken gelmedi mi aklına, o okulda deli gibi üstüne titrediğin kardeşin? Demedin mi...
3M 201K 38
[Tamamlandı] Tüm mahallelinin sevdiği tek kişiydi, onun sevdiği tek kişiyse bendim.
ROTA By Leman Veli

Teen Fiction

1.8M 149K 43
"Sen kimsin?" "Gün ışığını öldüren biri. O yüzden kim olduğumla ilgilenme. Yoksa sönersin, Gün." 24.08.2020 © Tüm Hakları Saklıdır.
KOÇ By mısra

General Fiction

1.2M 76.6K 53
'En Güzel Beşiktaş'ın Çocukları Sever : 1' "Özgür Çalhan liked your tweet mi?" dedim dehşet içinde. "Ne demek lan liked?" diyerek bildirimin üzerine...