my strange addiction ;; taeko...

By deirissen

139K 13K 5.8K

"Bu işleri pek anlamam ama Taehyung, sana yemin ederim ki," sağ elini kaldırdı ve hafifçe esmere doğru yaklaş... More

Dissosiyatif kişilik bozukluğu nedir?
0 | Giriş
1 | "Jeon Jeongguk, hasta."
2 | "Bana Jeon diyebilirsin."
3 | "En azından bazı şeyleri yapabilecek kadar gerçeğim."
4 | "Dans etmeyi bilmem ben."
5 | "Jimin'e olan sevgin gözlerimi yaşarttı, Taehyung."
6 | "Bedenini özledim, Jeon."
7 | "Sevişseydik sonrasında ağlardın."
8 | "Aşka duyduğum saygıyı hiçbir şeye duymuyorum ben."
9 | "Çok hoşlandığım biri olduğunu söyledim."
10 | "Onu seviyorum, doğrusunu istersen."
11 | "İşte bu yüzden herkesten güçlüsün."
12 | "Ne kadarını biliyorsun, Jeon?"
13 | "Hassiktir, Jiminie!"
14 | "Hayır, onu beraber cehennemin dibine göndereceğiz."
15 | "Âşıkların acısı birdir."
16 | "Tanrım- Jeongguk!"
17 | "Katil olmak bu kadar basit bir şey değil."
18 | "Sen Soobin'sin, değil mi?"
20 | "Ben bunlardan daha fazlasıyım, Luciel. "
21 | "Ben bana katlandığınız için bile gerçekten çok minnettarım."
22 | "Bir daha hiç buralarda olmayabilirim."
23 | "Jeongguk, Jeongguk'um, benim Jeongguk'um."
24 | "Seninle ağlamayı başkalarıyla gülmeye tercih edecek kadar çok âşığım sana"

19 | "Bir bedeli olacağını düşünmedin mi?"

2.8K 319 90
By deirissen

merhaba, dershane hızlandırmasının üçüncü haftası anca bitebildi ve bu süreçte yazmak çok zordu. beklettiğim için çok üzgünüm.

yazım yanlışlarına bakamayacağım, uykum var, iyi okumalar.

Bir şekilde bir araya gelmiş bu yedi kişinin hikâyeleri ve hayatları aslında birbirinden çok farklıydı, bu yüzden yedisinin bir arada böyle oturuyor olması hayatın tuhaf bir getirisiydi. Hepsinin karakterleri çok ayrıydı ve hepsi bir şekilde birleşmiş, aynı amaç için çalışmaya başlamışlardı fakat elbette bu hepsinin birbirlerini sevdiği anlamına gelmiyordu.

En azından Seokjin, Jeon'dan pek hazzetmiyordu ve bu yukarıdaki görülü doğrulamaya yeterdi bile.

Aslında bunun belirli bir nedeni yoktu, hatta Jeon, Seokjin'in ilgileneceği tarzda biriydi zira psikiyatri onun alanıydı ve Jeon da nadir bir bozukluğa sahipti, yine de bazen birilerini sevmezdiniz ve bunun için bir nedene ihtiyaç duymazdınız, Seokjin'in içinde bulunduğu durum tam olarak buydu.

Jeon herkesin kaldırabileceği tarzda bir kişiliğe sahip değildi, eminim ki hepimiz bunda hemfikirizdir. Dissosiyatif kişilik bozukluğunun yanısıra Jeon'un sıradışı bir kişiliği vardı, elbette bunun kaynağı bozuk psikolojisiydi fakat zamanla bu oturmuş, onun karakteri hâline gelmişti. Umursamazdı, sağlıklı bir insanın umursamazlığı değildi bu, Jeon'un ürkütücü bir umursamazlığı vardı. Dünya yıkılsa umursamazdı ve bu kesinlikle mecazi değildi, gerçekten kılını dâhi kıpırdatmazdı. İnsan ilişkileri pek iyi olmadığından dolayı, çünkü hiç doğru düzgün arkadaş edinememişti, nasıl davranması gerektiğinden pek emin olamıyordu bu yüzden bazen kaba ve kırıcı olabiliyordu. Aslında hiçbirini kasıtlı olarak yapmıyordu, sadece Jeon o kadar zor etkilenen bir insandı ki sanki herkes kendisi gibiymiş gibi düşünüyor ve böyle davranıyor, çoğu zaman kimsenin kırılıp kırılmayacağını düşünmüyordu.

Bu noktalarda Seokjin ile çakışıyorlardı zira Seokjin her ne kadar bu tip insanlara alışık olsa da kişiliği buna fazla tersti, bu yüzden bir türlü tam olarak ona ısınamıyordu ve bu olay bazen bazı sürtüşmelere yol açabiliyordu.

"Artık Luciel için bir plan oluşturmamız gerekmiyor mu yoksa Luciel'in eceliyle ölmesini bekleyip buna intikam adını mı vereceğiz?"

Jeon, Seokjin'in söylediği şeye güldü ve iyice sevgilisine sokuldu. Böyle bir insandı işte, Taehyung yanında olduğunda ona dokunmadan, sırnaşmadan duramıyor ve tüm ilgi ile sevgisini aldığından emin olmaya çalışıyordu. Zaten genel olarak sırnaşık bir tipti Jeon ve sahip olduğu tek kişi sevgilisi olduğundan dolayı tüm bu arzusunu ona yöneltiyor, her şeyi ondan bekliyordu.

"Aramızda onu çok iyi tanıyan iki kişi var," dedi Yoongi, gözleri Jimin'in üzerindeyken. "Bize bir plan bulmamızda yardımcı olabilirsiniz." Jimin, fevri bir şekilde arkasına yaslandı ve gözlerini devirip kimsenin duymayacağı kadar kısık bir sesle küfür mırıldandı. Luciel ile bir geçmişinin olmasından hiç hoşnut değildi ve özellikle bunun yüzüne vurulması işleri daha da berbat hâle getiriyordu.

"Ben bu tarz planlar için fazla spontane bir insanım," dedi Jeon sevgilisinin kolları arasındayken. "Fakat Taehyung bence iyi bir planla gelebilir bize, tıpkı bana yaptığı gibi."

Taehyung, duyduklarıyla tam kaşlarını çatıp kendisini savunacaktı ki Seokjin aniden araya girdi.

"O dahiyane fikir bana aitti, öncelikle," dedi bundan çok gurur duyuyormuş gibi. Fakat Jeon onunla aynı fikirde olmayacaktı ki önce gülmüş, ardından "Başarısızlığa uğramış dahiyane bir fikir," diye vurgulamıştı.

"Bugün neden herkes birbirine laf atıyor?" Hoseok, çikolatalı sütünü içerken asık bir suratla mırıldandı ve iki yana salladı başını. Seokjin ve Jeon'un arasındaki o olumsuz aura yetmezmiş gibi Jimin ve Yoongi mümkün olan her konuda kedi ve köpek gibi didişerek diğerlerinin hayat enerjilerini sömürüyorlardı, aralarında kaostan en uzak olan ve en kendi hâlinde takılan kişi olan Hoseok da bunların hepsinden kötü yönde etkilenen tek kişiydi muhtemelen.

Namjoon, konunun farklı yönlere çekilmeye başladığını fark ettiğinde hafifçe doğrulmuş, gözlerini diğerlerinde gezdirmişti.

"Bir fikri olan var mı?"

"Hayır ama bana kalırsa Luciel'i tek yakalayabilirsek işler çok kolaylaşır," diye mırıldandı Jimin. "Yani, bir baskın düzenleyecek falan değiliz. Luciel'in sayısız adamı var, intikam olayına giremeyiz. Tekken Luciel'i yakalayıp işimizi hâlletmemiz gerekiyor, bu işin üzerini kapatmada da sağ kolu bize yardımcı olur."

Jeon, duyduğu şeyle güldü ve onaylarcasına salladı başını. Luciel ve diğer herkes tarafından çokça güven duyulan bir adamdı Jeon, üstelik Luciel'den sonra en kıdemli kişi de kendisiydi ve yokluğunda tüm emirleri o verecekti, dolayısıyla bir yalanla tüm çalışanları uyutup sessiz sakin bir şekilde bu dosyayı kapatarak işi uzatmadan hâlledebilirlerdi.

"Mantıklı, ama önemli o-"

Taehyung tam bir şey söylüyordu ki Jeon'un telefonu onu bölmüş, dikkatleri dağıtmıştı. Küçük olan hızlıca telefona uzandı ve gördüğü isimle diğerlerine döndü.

"Sessiz olun, Luciel arıyor."

Beyaz tenli telefonu kulağına yasladı ve diğerlerinin meraklı bakışları eşliğinde konuştu.

"Efendim?"

"Evime gel," dedi Luciel net bir sesle. Jeon'un kaşları duyduğu şeyle çatılırken başını geriye attı. "Bir şey mi oldu?"

"Hayır, seni istiyorum. Eve gel."

Duyduğu cümleyle Jeon'un dudakları iki yana kıvrılmıştı. Aniden onu çağırmasının elbette tek bir sebebi olabilirdi: sevişmek.

"Geliyorum," dedi ve uzatmadan kapattı telefonu Jeon. Cihazı koltuğa bıraktığı gibi yüzünü esmere çevirdi. "Beni çağırıyor, yatmak için."

Taehyung'un yüzü duyduklarıyla kasılmış, kaşları anlamazca çatılmıştı. Az önce geliyorum gibi bir şey duyduğuna emindi ve bundan hiç hoşlanmamıştı. Bunu hiç oturup karşılıklı konuşmamışlardı ama elbette her ne kadar onun işi de olsa Jeon başka birisine dokunmaması gerektiğini bilmeliydi, romantik ilişkilerin işleyiş tarzı böyleydi, en azından Taehyung'un içinde bulunduğu bir romantik ilişki böyle olmalıydı.

"Gideceğim dedin," diye fısıldadı Taehyung sakin bir şekilde. Böyle kalabilmek için kendisini çok fena kasıyordu fakat Jeon hiç umurunda değilmiş gibi gülümsedi ve bakışlarını diğerlerine çevirdi.

"Luciel yarın, sabah şehir dışına çıkıyor," dedi keyifli bir ses tonuyla. Gözleri heyecanla parlıyordu ve içi öylesine kıpır kıpırdı ki yerinde sabit bir şekilde durmak zor geliyordu ona.

Jimin, Jeon'un kastettiği şeyi anlayan tek kişi olarak genişçe gülümsedi ve heyecanla dikleştirdi sırtını.

"O zaman tüm çalışanlar evi çoktan terk etti!"

Luciel evi terk ettiğinde hiçbir çalışan onun evinde kalmaya devam etmezdi. Zaten yatılı olarak kalan iki üç hizmetçi ve bir güvenlik vardı, evde olmayacağı için bu kişilere tatil vermeyi seçiyordu zira hizmetçinin hizmet edeceği ya da güvenliğin koruyacağı kimse olmayacaktı ortada. İşte Luciel böyle vicdanlı bir adamdı.

Jeon, zaman kaybetmeden ayaklandı ve telefonunu arka cebine atarak diğerlerine hiçbir şey söylemeden kapıya doğru yürüdü. Luciel'i alt etmekte zorlanmazdı, senelerce korumaları tarafından korunan bir adamdı nihayetinde, fiziksel olarak çoktan paslanmış olduğunu rahatça söyleyebilirdik. Tek yapması gereken onu etkisiz hâle getirmek ve sonra da uygun bir yere götürmekti fakat elbette bunun nasıl bir mekan olduğuna henüz karar vermemişti.

Taehyung, sevgilisinin ani ayaklanmasıyla birkaç saniye duraksadı ve ardından hiç ara vermeden oturduğu yerden kalarak kapıya doğru yürüdü.

"Ben de geliyorum." Jeon, kapıyı tam açacakken duyduğu cümleyle bakışlarını sorar gibi sevgilisine çevirdi. "Ne olur ne olmaz, yanında biri olmalı."

Küçük olan bir anlığına itiraz etmek için dudaklarını aralayacaktı fakat gerçekten bir konuda yardıma ihtiyaç duyarsa yanında birisinin olmasının daha iyi olacağını düşünerek basitçe onayladı ve böylece diğerlerine birkaç kelimeyle veda ederek ayrıldılar evden. Arabaya bindiklerinde suskunlardı, zira Taehyung'un zihni düşüncelerle doluydu. Mutluydu ve amacına fazlasıyla yakın olduğundan dolayı kendini oldukça rahatlamış hissediyordu ama bir yandan tedirgindi, bu yüzden şimdi sevgilisinin yanındaydı zaten. Onu, Luciel gibi bir adamın evine tek göndermesi mümkün dâhi değildi.

Büyük villanın önüne geldiklerinde Jeon, derin bir nefes verdi ve gözlerini eve çevirdi. Yapacağı iş basitti, aslında içinde Luciel'e karşı yanan bir nefret yoktu fakat alterlerinin vardı, alterleri ona kızgındı çünkü Jeon'un travmatik geçmişini zenginleştirmekte yardımcı olmuştu ve sadece alterleri için bile alabilirdi bu intikamı. Hem, yaşadığı sürece Luciel'e bağlı kalmalıydı fakat bunu istediği yoktu, ölmesi işine gelirdi.

Luciel bilmeliydi ki Jeon gibi bir heriften sadık bir çalışan olması imkânsızdı, maalesef bunu deneyimleyerek öğrenmek zorunda kalacaktı zavallı adam.

"Beni bekle, on dakikadan uzun sürmez," diye mırıldandı ve dışarı doğru adımladı Jeon. Buraya belki de son gelişiydi ve tuhaf hissediyordu işte. Luciel'in birkaç tane evi vardı ama onu ilk tanıdığından beri asıl ev olarak benimsenen ev hep burasıydı, dolayısıyla aslında bu ev Jeon için anılarla doluydu ve bir bakıma da özeldi. O anılar pek hoşuna gitmese de bunun önemi yoktu, zaten Jeon'un geçmişinde güzel hiçbir şey yoktu.

Zile bastıktan kısa bir sonra kapı açılmış, ikisi göz göze gelmişti. Jeon'un bakışlarında acıma vardı, biraz da durgunluk. Bir şeyin sonunu hiç getirmemişti daha önce ve ilk defa bunu yapacaktı, Luciel'e olan bağlılığını ve en önemlisi de Luciel'in hayatını sonlandıracaktı.

"Selam," diye mırıldandı Jeon rahat bir şekilde içeri geçerken. Birazdan yapacağı şey için zerre gergin değildi. "Selam," diye karşılık verdi diğeri. Adımlarını koltuklardan birine doğru attı ve oturup düşünceli bakışlarını Jeon'a çevirdi.

"Otursana."

Jeon güldü ve tekli koltuğa kendini atarken kaşlarını kaldırdı. Salonda oturmaktansa yatak odasına geçeceklerini düşünmüştü fakat elbette böylesi daha çok işine gelirdi.

"Daha farklı bir amaçla çağırıldığımı sanmıştım," diye dalga geçti ve Luciel'in de dudaklarında minik bir tebessüm oluşmasını sağladı. Ortamın alışılagelmedik bir sakinliği vardı şimdi ve ikisi de fazlasıyla rahat tavırlar sergiliyorlardı.

"Bu kadar hevesli olmanı beklemiyordum," dedi ciddiyetsiz bir şekilde. Ardından gülümsemesini sildi ve ifadesiz, biraz da soğuk bir şekilde baktı Jeon'a. "Ama yalan söyledim, seni bunun için çağırmamıştım." Jeon, kaşlarını kaldırdı ve kollarını göğsünde kavuşturdu. Luciel'in neden ona yalan söyleme gereği duyduğunu anlamıyordu, nasıl olsa onun adamıydı, ne için olursa olsun çağırıldığı anda gelirdi. "Aptal bir adama benziyor muyum, Jeon?" Kaşlarını merakla kaldırdı Luciel.

"Hayır," diye mırıldandı Jeon. Konunun nereye gittiğini anlamasa dâhi içini tuhaf bir gerginlik kaplamış, yüzü sıkıntılı bir ifade almıştı. "Elbette benzemiyorsun, bunu neden soruyorsun?"

"Çünkü bence aptal yerine konuyorum," dedi ve öne doğru eğildi. "Ben olmasaydım, kalacak bir yerin bile olmayacaktı. Senin gibi bir hastayı kim kabul ederdi sanıyorsun? Bir iş bulabilir miydin ya da bu hâlinle düzgün bir şekilde okula gidip gelebilir miydin? Tedavi olmak zorunda kalırdın ve bunu karşılayacal durumda bile olmadığından iyice boka batar, belki sefalet içinde son verirdin hayatına." Hızlı hızlı konuşuyordu fakat ses tonunu hep sabit, sert fakat alçak bir tonda tutuyordu. "Senin şu an sahip olduğun her şeyin sebebi benim, anlıyor musun? Paranın, lüks hayatının, aldığın nefesin bile sebebi benim. Sen her şeyi, şu anki hayatını ve geleceğini bana borçlusun ve ben buna karşılık senden tek bir şey istedim. Ne istediğimi biliyor musun?"

Jeon, sıçtıklarının pek tabii farkında olarak gerginlikle güldü ve başını salladı. Senelerdir beraber çalıştığı adamı nasıl bu kadar küçümseyecek kadar toz pembe bakabilmişti ki bu olaya? Luciel, basit bir şekilde yok edilebilecek bir adam mıydı cidden?

"Sadakatimi istedin ve görünen o ki ben bunu vermeyi pek becerememişim," dedi gülmesine engel olamayarak, zaten ciddi ortamlarla arası hiçbir zaman iyi olmamıştı. Luciel ise onun bu hâllerini zerre umursamadan ayaklandı ve başını salladı hafifçe. "Evet, beceremedin," diye mırıldandı ayaklanırken. "Ama nedenini anlamıyorum."

"Anlatsam da anlamayacaksın," dedi başını geriye atarken. "Çünkü zaten anlayabilecek bir insan olsaydın, bu kapasiteye sahip olsaydın bunlar yaşanmazdı."

Elbette yaşanmazdı, Luciel asla bunu anlayabilecek biri değildi. Psikolojisi bozuk bir çocuğu kullanıp kendine bağımlı bir hâle getirmiş ve üstelik henüz bir yetişkin değilken bile ona karşı ilgi duyuyordu. Elbette Jeon bunu umursamamıştı, bunu umursayacak psikolojide değildi ama kullanıldığını biliyordu ve bundan hiçbir zaman hoşlanmamıştı. Görmezden geldi, olmamış gibi davrandığı ve her şeyi geri plana attığı oldu ama içinde bir yerlerde daima bekletti o hislerini. Çünkü biliyordu ki bir gün hesap soracaktı, o gün elbet gelecekti.

"Bir bedeli olacağını düşünmedin mi?" Luciel, hafifçe omuz silkti rahatlığını göstermek ister gibi. "Elini kolunu sallaya sallaya bana ihanet edebileceğini mi düşündün, gerçekten?"

Kısa süreli bir bakışmanın ardından Jeon hafifçe başını salladı ve gülümsedi.

"Evet, tam olarak öyle düşündüm."

Luciel, gülümsedi ve onaylarcsaına salladı başını. Ardından yüzünü merdivenlere doğru çevirdi ve çok değil, birkaç saniye içerisinde evin içinde ayak sesleri duyulmaya başladı. Jeon'un dudaklarından bir küfür kaçarken yüzündeki gülümseme silinmişti ve hızla ayağa kalkmıştı kendini savunma içgüdüsüyle. Oltaya getirilmişlerdi, çok fena oltaya getirilmişlerdi ve aklında olan tek şey Taehyung'un bunu fark edip kaçmayı başarmış olup olmadığıydı, o an kendisini bile düşünemeyecek kadar endişeliydi sevgilisi için.

"Sorun yok, sana aksini kanıtlayabilirim," dedi ve ufak bir baş hareketiyle adamların aşağı inmesini sağladı. Aralarından çoğu Jeon için tanıdıktı ve bu işi daha da garip bir hâle sokarken aynı zamanda ne kadar boktan bir durumda olduğunu ona bizzat hatırlatıyordu.

Jeon hareket dahi etmeden öylece durmaya devam etti çünkü bu kadar fazla adama karşı hiçbir şansı olmadığının farkındaydı, bu yüzden öylece gözlerine baktı Luciel'in, Taehyung hakkında bir şeyler söylemesinden korkarak baktı ona.

"Bodruma götürün," diye mırıldandı içkilerin olduğu dolaba doğru yürürken. "Eğer yeterince uslu olursan sevgilini de yanına kilitleme merhametini gösteririm, tamam mı?"

Jeon, küfür etmemek için dudaklarını birbirine bastırdı ve kollarının adamlar tarafından tutulmasına izin verdi.

Ölmek Jeon'u zerre üzmez, hatta güldürürdü bu yüzden zerre endişeli değildi fakat Taehyung'un ölümü Jeon'u birazcık üzebilirdi. Yine de onu asıl yaralayacak olan şey o değildi ve bunu en iyi Luciel biliyordu.

umarım çok kötü olmamıştır

sizi seviyorum ÇOK

chanel kaçar✌🏻😎😙😋💘😥😞💖😗✌🏻😡😋💔✌🏻😡💖😙✌🏻😞😋💔😀✌🏻💗💓😣✌🏻😋🤭✌🏻😞😋💔😞✌🏻💗🤭😞😥💃🤡🐟💔🤭😋😋🤭

Continue Reading

You'll Also Like

12.7K 1.6K 29
"Olmuyor, yapamıyorum sensiz. Aklımı karıştırıyorsun."
173K 9.3K 60
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
38.4K 3K 20
Model Kim Taehyung ünlü fotbolcu sevgilisi Jeon Jungkooktan hamile kalmıştı fakat Jungkook bebeğin doğmasını istememesine rağmen Taehyung bebeği doğu...
229K 32.8K 20
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting