nothing like us, taekook

By merhope

442K 41.8K 56.4K

Kim Taehyung'la, beni terk etmesinden yıllar sonra bir arkadaş buluşmasında yeniden karşılaştığımızda değişen... More

0: "Zamanın eli değdi bize."
2: "Ben inerken en dibe ağır, sen, seni gördüğüm ilk günden bile güzelsin."
3: "Sen kendime yaptığım en büyük saygısızlıksın."
4: "Aslında bu kadar da kırılgan değildim kendi yarattığım düşmanlara yenildim"
5: "Acına da gülerim bin kere, derdini de çekerim çok kere."
6: "Alıp da başını gitmek istersin, karanlık sokaklar; kör, sağır, dilsiz."
7: "Gonca yüklü dallarıma ayaz vurdu."
<Sorular | Playlist>
8: "İnsan insan derler idi, insan nedir şimdi bildim."
9: "Sensiz ellerim üşür, içerimde kar yağar."
━Duyuru
10: "Döndürebilsek bile zamanı geriye, aşk bitmiş be aşk..."
11: "Seni pamuklara sarmalar sararım; ne bedel isterim ne hesap sorarım."
12: "Sevgilinin nazına doyulur mu?"
13: "Hepsi aşktan..."
14: "Bu kalçalara yağmur gibi defalarca kez yağdırabilirim."
15: "Son bakış."
16: "Bu vuslat çok başka, hem yanlış hem doğru."
17: "Gecenin en güzel yanı sensin.."
18¹: "Bir aşk, iki ağız."
18²: "Gonca gibi, diken gibi.."
19: "Bizim gibisi gelmeyecek."

1: "Yok, öyle el gibi durma, gül biraz; sana gülmeler yaraşır."

28K 3.1K 5.2K
By merhope

bölüm şarkısı: deniz tekin, el gibi
(bölümdeki şarkıları sadece güzel oldukları için koymuyorum, fiki veya bölümü anlatan şarkıları koyuyorum o yüzden lütfen bölümü şarkılarla okuyun, türkçe diye dinlememezlik etmeyin, LÜTFEN)

vee geçen bölüme gelen yorumlar için çok teşekkür ederim, bu tatlılığa beni alıştırdınız, umarım bu ve bundan sonraki bölümlerde mahrum etmezsiniz beni yorumlarınızdan😔😠

(taehyung'un küçük kızı chaeryoung ile tanışın✌🐰)

***

"Hyung, şu televizyonun sesini kısmayı öğrenmen için, kaç defa daha uykumun bölünmesi gerekiyor?" Sıkılı dişlerimin arasından bolca bezmişlik ve sinir kokan bir sesle adeta hırladığımda, sağ elim, sadece bir dakika önce yataktan kalktığımdan ötürü resmen çalı süpürgesine dönen saçlarımın arasındaki yaptığı işe ara vermeden devam ediyor ve tutamlarımı okşayarak bir düzene sokmaya çalışıyordu fakat nafileydi, hafifçe suyla ıslatmadığım sürece düzelmesi neredeyse imkânsızdı.

Sesim benden önce salonumuza ulaşırken tek bir hamleyle, sinirimin eylemlerime yansımasına engel olamadığım kanıtlar gibi sertçe salonun kapısını araladığımda yemin ederim öyle çok sinirliydim ki, önce Seokjin hyungu ardından da televizyonumuzu beni güzel uykumdan uyandırdıkları için yumruk manyağı yapmak istiyordum, evet bunu gerçekten de istiyordum. Kendi kendime uyandırılmadığım her vakitte olduğu gibi öfke topuna dönmüş uyku sersemi bedenimi açtığım kapıyla birlikte salona attığımda, ne kanımı kaynatan sinirimden ötürü hızlı hızlı yükselip alçalan geniş göğsümün varlığını, ne de yeni uyandığım için net görmeyen bulanık bakışlarımı umursuyordum. O an için umrumda olan tek şey bağırıp çağırarak sinirimi atmaktı.

Lâkin bunu gerçekleştiremedim, zira hırslı bedenimi beklediğimin aksine sesi son seviyeye yükseltilmiş açık bir televizyon değil de beş gün önce buluştuğum biricik hyunglarım karşılayıvermişti. Hiç beklemediğim bedenler bakış açımı doldurunca gözlerimi önce şaşkınlıkla irileştiriverdim, ardından da bedenleri daha net seçebilmek adına hızlı hızlı kırpıştırmıştım. Gözlerim hâlâ daha kırpışırken ve hırıltılı bir sesle dudaklarımı terk eden soluklarım kendi kulağımda çınlarken, "Sizin.." diye konuşmaya başlamıştım bile oldukça şaşkın çıkan bir sesle. "sizin ne işiniz var burada?"

Uyku semesi olduğumdan dolayı ne denli büyük bir saygısızlık yaptığımın bilincinde olmadan boğuk bir sesle sorumu sorduğumda gözlerim koltuklarımızı neredeyse tamamen doldurmuş bedenlerin üzerinde hızlıca dolanmaya başladı, beş gün önceki masada yer alan tüm bedenler koltuklarımızı dolduruyordu fakat birisi hariç. Eşi izin vermemiştir, diye düşünüp bu gerçeği de sorgulamaktan vazgeçtiğimde hızlı bakışlarım Jimin hyungu buluverdi ve işte, bakışlarımın son durağı oydu zira diğerlerinin askine Jimin hyungun kucağında incelemem gereken ve daha önce görmediğime emin olduğum minicik bir beden vardı.

Sol kaşım, ağzındaki mor renkli memeyi büyük bir zevkle emen beden yüzünden kalkarken, "Çok kibarsın cidden!" diye, kinayeli bir sesle laf atan Jimin hyungu ve oyuncu bir sinirle çatılan biçimli kaşlarını hiç umursamadan hafifçe kaldırdığım çenemle kucağındaki sarılara bürünmüş ufak bedeni işaret edip, "O da kim?" diye gerçekten büyük bir merakla sordum. "Sadece bir haftadır görüşmüyoruz hyung, bir çocuğunun olması için fazlasıyla kısa bir süre değil mi?" Alayla kıvrılan dudaklarım eşliğinde dalga geçer gibi ikinci sorumu sorduğumda bir yandan da yanına doğru adımlamaya başlamıştım bile.

Kucağındaki sevimli beden bir anda uyku sersemliğini üzerimden atıp yoğun bir heyecanla dolmama sebep olduğunda, hızlanan kalp atışlarım eşliğinde sadece birkaç adımda dibinde bitmiş, sonra da yanındaki minik boşluğu bedenimle doldurmuştum. Bir saniye sonra bakışlarım yeniden minik bedeni buluverdi, bebeğin yaptığı tek şey iki eliyle kavradığı Jimin hyungun sağ eliyle oynamak ve ağzındaki emziği şapırtı sesleri çıkara çıkara emip durmaktı. Bakışlarım öne doğru eğildiği için daha da tombul gözüken ve yumuşacık olduğuna emin olduğum bembeyaz yanaklarını terk edip tavşan kulaklarına sahip sarı bandanasını bulduğunda hafifçe gülümsemeden edemedim. Tanrı'm, o cidden de çok sevimli bir bebekti ve bakışlarımı hissetmiş gibi sadece yirmi saniye sonra ilgisini Jimin'in elinden çekip bakışlarıyla bakışlarımı buluşturduğunda bu düşüncemin ne denli doğru olduğuna kesinlikle emin olmuştum.

Seyrek kirpiklerle çevrelenmiş koyu gözleri kocamandı fakat gözlerinin iriliği pek de ön planda değildi, zira gözlerinin yoğun parlaklığı bu iriliği örtüveriyordu. Yanakları tombuldu, emziğinin etrafına kapanmış dudakları ise minicik fakat aynı zamanda da hem dolgun, hem de oldukça şekilliydi. Bedenim sarı bir tulumla sarmalanmış uzun gövdesini ve güzel yüzünü turlarken o da benden farksızdı, zira içine galaksinin doluştuğunu düşünmeme neden olacak kadar parlak olan bakışları hızlı hızlı yüzümü turlayıp duruyordu. Beni tanımaya çalışıyor olmalı, diye düşünmeden edemedim.

Onun bu naif güzelliği dudaklarımdaki gülümsemeyi büyütürken uzun parmaklarla donatılmış elini kavrayabilmek adına elimi ona doğru uzattığımda hemen yanında oturduğum beden, sorumu cevaplamak yeni aklına gelmiş gibi, "Taehyung'un küçük kızı." diye, hafifçe kısılan sesiyle konuşmaya-en azından bu konuda-pek de hevesli değilmiş gibi cevapladı beni. Jimin hyungun dudaklarından dökülenlerle ileriye doğru uzanan elim duraksadığında dudaklarımın aralanmasına ve gülüşümün yüzümde asılı kalmasına engel olamamıştım.

Kalbim anlamadığım bir şekilde teklerken ve aldığım derin soluk boğazıma iri inciler misali dizilip nefeslerimi keserken tüm gözlerin üzerimde olduğunu hissediyordum. Sanki boğazıma oturan irin dolu yumruyu yutabilirmiş gibi istemsizçe sert bir şekilde yutkunduğumda, "Ah.." diye mırıldanıverdim. Dudak kenarlarıma ne denli büyük bir işkence çektirdiğimi umursamadan yeniden gülümsemeye çalışırken, "öyle mi? Hiç benzemiyorlar, demiştim az önceki gibi eğleniyormuş gibi tutmaya çalıştığım sesimle.

Fakat bu çabalarım nafileydi, zira öğrendiğim gerçekle birlikte, benim atağıma cevap vermek ister gibi uzanan minik eli umursamadan elimi çekmem ve kucağıma yerleştirmem pek de eğlenmediğimi kanıtlamıştı. Pekâlâ, elimi çekme nedenim yemin ederim ki bu güzel şeyin Taehyung'un kızı olması falan değildi, açık konuşmam gerekirse ona olan kırgınlığımı kızından çıkarmak isteyecek yahut sırf onun yüzünden hiçbir şeyden haberi olmayan, ağzı süt kokan bir çocuktan nefret edecek değildim.

Şeytanlarıma ve kinlerime bu kadar teslim olmuş değildim şükürler olsun ki.

Sadece..bu sadece bir refleksti, elimizi ateşe değdirdiğimiz anda refleks olarak geriye çekmemize benziyordu bu hareketim, öğrendiklerime karşı bedenimin verdiği bir tepkiydi. Kalbimde midemin bulanmasına neden olan yakıcı bir sızı vardı ve midem cidden de bulanmaya başlamıştı ama buna rağmen hiçbir şey hissetmiyor gibiydim, sanki kocaman bir boşluğun ortasına düşmüştüm. Çok garipti, yoğun hislerle mahvolurken aynı zamanda da hislerimin bedenimden çekildiğini hissetmem cidden de çok ama çok garipti. Bazenleri cidden de ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum; mutlu olmam gerekirken şaşkınlıkla doluyor, üzülmem gerektiği anlarda ise boş boş etrafı izliyordum ve şimdi de öyle bir andaydım işte.

Kalbim, kan kokan bir elin parmakları tarafından adeta boğulurken tek yaptığım, elimi çekmeme rağmen bakışlarımın hâlâ daha üzerinde olduğu bedeni izlemeye devam etmekti. Pekâlâ, onun da bakışları benim üzerimde dolanıyordu ama harelerimizi çevreleyen hisler kesinlikle aynı değildi, zira onun simsiyah harelerini yoğun bir heyecan sarmalamıştı, sanki ona bakmam bile hoşuna gidiyor gibiydi. Benim gözlerimi dolduran şey ise kırgınlık ve geçmişti, garip hissediyordum, çok, çok garip. Yıllar önce Taehyung'la bir evlat edinebileceğimizin ve ona hârika babalar olabileceğimizin hayallerini kurup dururken şimdi Taehyung'un bir başkasından olan çocuğunu görmek yutkunmamı bile zorlaştırıyordu.

Az önce, elimi kendime çektiğim için afallayıp elini usulca kucağına indiren beden sanki ne denli kırgın olduğumu anlamış gibi bu sefer de direkt kollarını bana doğru, onu kucağıma almamı ister gibi uzattığında kalbime doluşan o bütün can yakıcı hislere rağmen gülümsemem istemsizce de olsa samimileşmeye başlamıştı. Öyle sevimli bir bebekti ki, buna şaşıramıyordum bile. O böyle tatlıyken gülümsememem işten bile değildi.

Sanki bana uzattığı ellerini görmüyormuşum gibi, kendini fark ettirebilmek adına bedenini biraz daha öne doğru eğip kollarını da hafifçe oynatmaya başladığında, "Kucağıma mı gelmek istiyorsun?" diye, kırgınlığın peşi sıra getirdiği yoğun bir sakinlikle iki kaşımı da kaldırıp soruverdim ve o da, dediklerimi sanki anlamış gibi gülümsemeye başlamıştı. Dudakları genişçe iki yana kıvrılıp sadece birkaç dişle süslenen pembe damaklarını ortaya serdiğinde, gülümsediği için kucağına düşen emziği hiç de umrunda değilmiş gibi hafifçe kıkırdadığında ben de gülmeden edemedim.

İkimizin kıkırtılarına diğerlerinin gülüşleri de katılırken ortamdaki o gergin hava bir anda dağılmış gibiydi ve itiraf etmeliyim ki kırgınlığımı bile unutuvermiştim bir anlığına. Sürekli oynattığı kolları bakış açımı doldururmaya devam ederken onu kucağıma almayışıma sabredemiyormuş gibi hiç beklemediğim bir anda bedenini bana doğru eğdi ve bana daha da yaklaşabilmek için Jimin hyungun dizlerine kalçalarını sürtmeye başladı. Onun bu âni hareketi, düşeceğini düşündüğümden dolayı korkuyla gözlerimi irileştirmeme sebep olduğunda Jimin hyung da benimle aynı düşünüyor olacak ki, minik bedenin beline doladığı kolunu daha da sıkılaştırıverdi ve bedeni dizlerinde sabitledi. Bu beni rahatlatırken, "Ama seni kucağıma alamam ki..Uzun zamandır bir bebeği kucağıma almadım, ya düşürürsem seni?" diye, sanki beni anlıyormuş gibi kendimi tane tane açıkladığımda hâlâ daha havada kalan kollarını kucağına indirdi ve işte o anda gülümseyen dudaklarının kenarları aşağı eğildi.

Sadece bir saniye sonraysa onu bekletmeme sinirlenmiş gibi alt dudağı titremeye başlamıştı bile.

Bu hareketinin ağlayacağı gerçeğinin habercisi olduğunu yıllar önce bakıp durduğum kuzenlerim sayesinde fazlasıyla iyi bilirken, "Hayır hayır!" dedim hızlıca. "Lütfen ağlama, lütfen! Seni düşürmekten korktuğum için almıyorum, yoksa yere düşmek mi istiyorsun?" diye, ağlayacağından korktuğum için saçma saçma şeyler söylediğimde gerçek şuydu ki onu düşürmekten falan korkmuyordum, pekâlâ, aslında elbette bundan da korkuyordum zira uzunca bir süredir bebek almamıştım kucağıma fakat beni asıl korkutan şey ona bir zarar verirsem Taehyung'un bunu bilinçli yapacağımı düşünecek olmasıydı.

Bu tarz şeyler aramızda çok fazla yaşandığı ve ben onlarca kez Taehyung tarafından bu suçlamalara maruz kaldığım için korkmakta haklıydım. Bak ben değiştim, artık o aptal çocuk değilim! diye kendimi ona kanıtlamak istiyordum ve tek bir yanlışım, amacım öyle olmasa bile beni onun gözünde yeniden o aptal Jeongguk haline getirirdi.

Bunu istemiyordum.

Ve Taehyung'un küçük kızı da onu almamamı istemiyor gibiydi, zira tüm dil dökmelerime rağmen-olması gereken de buydu-ağlamaya başlamıştı ve..ve o cidden de ağlıyordu. Yani, çoğu bebek gibi istediği olmadığı için yalandan ağlamıyordu, gözlerinden taşıp yanaklarını nemlendirmeye başlayan iri damlalar bunun kanıtı gibiydi. Bakışlarım daha da parlaklaşan ıslak gözleri ve titreyip duran şekilli dudakları arasında hızlı hızlı mekikler dokurken ne yapmam gerektiğini bilmiyor ve elimin ayağımın dolaştığını hissediyordum.

Fakat Tanrı'ya şükürler olsun ki daha fazla bu bilinmezlikle boğuşmamıştım çünkü salonumuzda olmayan ve bu tatlı bedenin, kızı olduğu gerçeğine olan şaşkınlığımdan ötürü nerede olduğunu sorgulamayı unuttuğum Taehyung, "Chaeryoung, bebeğim ağlama, bak geldi maman." diye, hızlı hızlı konuşarak odaya girmiş ve hem kızının hem de benim ilgimi çekmişti.

Siyah saçları geçen günle aynı şekilde kirpiklerine değin uzanıyordu, üst dişleri gerginliğini belli eder gibi dolgun alt dudağına geçivermişti ve eski zamanların aksine oldukça dolgun olan yanaklarına tatlı bir kırmızılık sinmişti. Ev, sanırım hemen yanımdaki beden için olması gerekenden çok daha sıcaktı ve mamayı pişirirken terlemiş olmalıydı. Umursamadım bu gerçeği ve onunla bakışmak istemediğim için gözlerimi gövdesine indirdim. Bu sefer geçen günün aksine tamamen siyahlara bulanmamıştı; yılların ona yaradığını kanıtlayan irileşmiş üst bedenini ne tam dar ne de tam bol, hâki yeşili bir gömlekle örtüvermişti ve gömleginin etek kısmını ise simsiyah, dar kotunun belinin içine sokuşturmuştu. Hem çok hoş hem de çok şık görünüyordu, özellikle beyaz bir tişört ve siyah bir eşofmanla karşısında dikilen bana göre.

Ben her daim Taehyung'un benden yakışıklığı olduğunu düşünürdüm ve hayır, bu ona alan aşkımdan ötürü düşündüğüm bir şey değildi, ona aşık değilken bile yakışıklı herifin tekiydi benim için, durum buyken onunla kendimi pek fazla kıyaslamazdım ama şimdi sürekli ikimizi kıyaslamak istiyordum. Bu...garipti fakat bir şekilde de olsa onu alt etmek istiyordum; yaşantılarımızı ele aldığımda benim hayatım geçen zamanla birlikte boka dönmüştü ve o, benim aksime mutluydu, bu noktada onu yenemeyeceğim kesindi ve sanırım bu yüzden bu zamana kadar hiç yapmadığım bir şeyi yapıyor ve ikimizin görünüşünü karşılaştırıyordum.

Fakat her zamanki gibi yenilmiştim ona, zira saçlarına düşmüş aklarla bile benden çok daha etkileyici duruyordu.

Bu gerçekler sinirimi bozarken o, beni hiç fark etmemiş bir şekilde birkaç hızlı adımda yanıma gelmiş ve onu gördüğü anda ağlamasına ara veren kızını, elindeki süt(?) şişeyi Jimin hyunga verdikten hemen sonra kucağına almıştı. Sağ koluyla kızının kalçasının hemen üzerini kavrarken sol elini de destek amaçlı sırtına yerleştirivermişti. Minik bedenin sırtına yerleştirdiği elleri öyle iriydi ki, biraz zorlasa tek eliyle sırtını kavrayabiliri bile.

Chaeryoung, babasını gördüğü anda ağlamayı kesse de, Taehyung kendisini kucağına aldığı vakit kaldığı yerden ağlamaya devam edince Taehyung, "Tamam bebeğim, yiyeceksin şimdi mamanı." diye büyük bir sakinlikle konuştuğunda Jimin hyungdan yeniden aldığı biberonu minik dudaklara dayamıştı lâkin beklediği gibi bir karşılık alamadı. Chaeyoung, istediğinin mama olmadığını kanıtlar gibi önce dudaklarını birbirine bastırmış, ardından da ağlayan suratını başka bir tarafa çevirmişti. Onun bu hali Taehyung'u şaşırtırken benim tek yaptığım en büyük hayalimi seyretmekti.

Binlerce kez Taehyung'u bir baba olarak hayal etmiştim ve şimdi o bir baba olarak karşımdaydı, tek farkla; hayallerimdekinin aksine ikimizin evlat edindiği çocuğu değil de bir başkasından olan çocuğu vardı kucağında. Bu gerçek yutkunmama sebebiyet verdiğimde bakışlarım kucağıma düşüverdi ve o sırada hemen yanımdaki Jimin hyung, "İstediği şey mama değil de Jeongguk'un onu kucağına alması." diye, Taehyung'un dediklerine ithafen konuştu. Onun bu dedikleri bile dizlerime dalan bakışlarımın yüzünü bulmasını sağlamazken o konuşmaya devam etmişti. "Pislik, dünyadaki tüm kadınlar gibi Chaeyoung'u da kendisine aşık etti."

Umursamamıştım, bakışlarım hâlâ daha kucağımda dinlenirken Taehyung'un Jimin hyungun dedikleri yüzünden ne denli şaşırmış olabileceği gerçeğini hiç ama hiç umursamamıştım, tek yaptığım midemi ağrıtan şu boktan histen kurtulmaya çalışmaktı.

"Ablamı da kendisine aşık etmişti, adi!" Hoseok hyungun Chaeryoung'un ağlamalarına karışıp kulaklarıma ilişen sinirli sesini Jimin hyungun, "Jeongguk, düşürmezsin işte, al birkaç dakikalığına şu çocuğu!" diye, yakınması takip ettiğinde daldığım trans halinden sıyrılıvermiştim. Gözlerimi trans halinden tamamen çıkmak ister gibi hızlı hızlı kırpıştırmaya başladığımda ne dediğini tam anlamadığımı belli edecek şekilde, 'Hm?" diye mırıldandığımda sol kaşım da sorgular gibi kalkmıştı.

"Chaeryoung yemeğini yiyene kadar kucağına al işte."

Yemin ederim ki direnmiştim, Taehyung'un şaşkın bakışları altında binbir tane saçma bahane sunarak direnmiştim Chaeryoung'u kucağıma almamak adına fakat nafileydi, Chaeryoung babasını bile umursamadan fark ettiği bedenimle kollarını bana doğru uzatıp ağlamaya devam etmiş, hatta şiddetlendirmişti ve daha fazla dayanamamıştım işte. O, gözyaşlarını akıta akıta nasıl dayanabilirdim ki? İçim gitmişti resmen.

Şimdiyse istediği gibi kucağımdaydı, gerginlikten buz kesilmiş sağ elimle karnını sıkı sıkıya tutuyor, sol elimle ise sütünü içiriyordum. O ise halinden oldukça mutluydu, ağlamayı kesmişti ve içtiği sütten çok ona doğru eğdiğim yüzümle-özellikle de dudağımdaki piercingle ilgileniyordu. Odadaki tüm bakışların şaşkın bir şekilde ikimizin üzerinde dinlendiğini hissederken benim bakışlarım sevimli yüzündeydi. Gözlerini, sanki yüzümdeki her bir detayı yakalamak istermiş gibi büyük değilmişçesine daha da irileştirmişti, minik dudakları biberonun ucunu hiç bırakmak istemezmiş gibi sıkıca kavramıştı ve yanaklarıysa, tombulluklarına rağmen sütü her çekişinden içeri doğru göçüp duruyordu.

Uzun parmakları haricinde hiçbir yeri Taehyung'a benzemiyordu ama bakışları...Tanrı'm bakışlarında garip bir şey vardı ve sadece birkaç saniye bakıştıktan sonra sizi Taehyung'la bakışıyormuş gibi hissettiriyordu.

Açıkçası şu an her şey çok saçmaydı, evet, bunu kesinlikle kabul etmiştim. Nasıl kabul etmezdim ki? Eski erkek arkadaşım karşımda oturuyordu ve kızı, sadece on dakikadır gördüğü ben için önce onun kucağında ağlamış, kucağıma gelir gelmezse susmuştu. Bu ilginçti işte, hangi bebek babasını bırakıp da sadece birkaç dakikadır gördüğü bir herifin kucağına gitmek isterdi ki? Ya da hangi aptal, yıllar boyunca mahvetmek istediği herifin çocuğuna dudaklarındaki minik bir gülümseme eşliğinde süt içirirdi?

Bunu kolaylaştıran şey onun Taehyung'a pek benzememesi miydi yoksa ona baktığım zaman Taehyung'un kızını değil de sıradan bir bebeği görmem miydi inanın bana bilmiyordum. Bildiğim tek şey ona karşı olumsuz hiçbir his beslemediğimdi. Ve bir de..çok sevimli olduğuydu.

Chaeryoung, sanki ona sütünü içirirken bana destek olmak istermiş gibi sağ elini biberonunu kavrayan elimin üzerine yerleştiriverdi, sol eli ise deminden beridir yaptığı gibi yüzüme doğru uzanmıştı. Onun bu hareketiyle başımı geriye doğru çekip boynumu ona sunarken, "Hayır, önce mama." diye uyarıverdim sanki beni anlayacakmış gibi. Bu hareketimle istediğine ulaşamadığı için biberonunun etrafındaki dudakları gevşerken defalarca yaptığım gibi dilimi şaklattım ve ilgisini yüzümden çekmesini sağladım. Tanrı'ya şükür sütünü yeniden içmeye başlamıştı.

Tamam, itiraf ediyorum bunu az önce bulmuştum; Chaeryoung piercinglerime dokunamadığı için ne zaman ağlayacak gibi olsa ilgisini başka bir yere çekiyor ve sütünü içirmeye devam edebiliyordum. Açıkçası..ne yalan söyleyeyim, Chaeryoung'un ilgisini çektiğimi düşünmüştüm, yani beni görür görmez kanının bana ısındığını falan fakat durum öyle değildi, onun ilgisini çeken şey ben değil piercinglerimdi ve öyle ağlayıp durması da isteğine ulaşamamış olmasından kaynaklanıyordu. Pekâlâ, bu farkındalık beni birazcık üzmüş ve yüzümün bariz bir şekilde asılmasına sebep olmuştu ama sadece bir dakika önce Taehyung'un, "Seni sevdi." diye mırıldanması tüm üzüntümü çekip almıştı benden, şükürler olsun ki. Evet inkâr edemezdim; Chaeryoung'u ben de çok sevmiştim, öyle ki ona baktığım anda kalbimi yoran bütün hislerden arınıyor gibiydim. Çok, çok saçma ve garipti belki ama Taehyung'la ilgili sevdiğim tek şey olmuştu resmen on dakikada.

Chaeryoung, diğer elini de ikimizin elinin üzerine yerleştirdiği vakit gözlerim, "Taehyung, bu süt eşinin sütü değildir umarım çünkü ben az önce parmağıma damlayınca tadına baktım." diye, endişeli bir şekilde mırıldanan Jimin hyungu buldu. Dedikleriyle hepimizin gözleri irileşirken, "Neyse," diye mırıldandı stresli sırıtışının ardından. "bir tane de süt çocuğunuz olur, fena mı?" Onun bu dedikleri gülmeme neden olduğunda Taehyung, "şükürler olsun ki inek sütü." diyerek ona cevap vermiş ve ilgimi üzerine çekmişti. Salonumuzun en dibinde bulunan tekli koltukta geriye yaslanmış bir şekilde oturuyordu ve nasıl desem, odaya geldiğinden beri sessizdi. Sanki konuşmaktan çekiniyordu ve bunun sebebi aramızda geçenler mi yoksa bir çocuğu olduğu için kendisini bizden farklı hissetmesi miydi bilmiyordum fakat el gibiydi.

Konuşmaktan hatta gülmekten dahi çekiniyordu, tek yaptığı bizi dinlemekti ve bu kendisini fazlalıkmış gibi hissediyormuş gibi düşünmeme neden olmuştu, sözü her aldığında ki bu ben geldiğimden beri sadece iki kere olmuştu, sağ eli anında ensesini buluyor, sol elinin parmaklarıysa dizinde minik bir ritim tutuyordu ve eğer görünüşü gibi jest mimikleri de değişmediyse, gerçekten de gergindi ve kendisini fazlalık ve bizden çok farklı, sanki dışlanmış(?) gibi hissediyor olmalıydı fakat yemin ederim ki öyle değildi, en azında hyunglar için.

Jimin hyungun oyuncu bir sesle, "Kahretsin, Kim'lerin mirasından yararlanamacak mıyım yani?" diye sorduğu soru hepimizi güldürürken sadece on saniye sonra da yeniden güçlü bir sessizlik bizi ele geçirmiş ve ben bakışlarımı çekemeden Taehyung bana bakmıştı. Buluşan gözlerimizle birlikte kalbim teklerken sanki hiç de umrumda değilmiş gibi büyük bir sakinlikle bakışlarımı Chaeryoung'a çevirdim, boşalan biberonu takip eden ve kapandı kapanacak gibi duran bakışları beni karşılarken gözlerimi yeniden Taehyung'a çevirivermiştim; hâlâ daha şaşkınlıkla parlayan ilgili bakışlarla bizi izliyordu.

"Neredeyse uyudu," diye, sessizce konuştuğumda, "Uykusu vardı zaten." dedi. "Ah.." diye mırıldandım. "Anladım..uykuya tam daldığında yatağa sen koyar mısın?" diye sessizce sorduğumda naif bir sesle, "Elbette." diye cevapladığında bakışlarım yeniden Chaeryoung'u bulmuştu. Gözleri bu sefer tamamen kapanmıştı, dudaklarıysa biberonun etrafından çekilmişti. Biberonu ağzından tamamen çekip ellerimin üzerine yerleştirdiği ellerinin kucağına yavaşça düşmesine neden olduğumda dudaklarını şapırdata şapırdata birbirine bastırmaya başlamıştı.

"Tamamen daldı." diye sessizce mırıldandığım an Taehyung oturduğu koltuktan kalktı ve birkaç büyük adımda dibimde bitti, Charyoung'u alabilmek adına üzerime doğru eğileceğini bildiğim için kafamı ve gövdemi geriye doğru çektiğimde aptalca bir duruma düşmemek adına, "Minicik bir bebeği bile taşıyamayacak kadar güçsüz müsün?" diyerek, bana bulaşmaya yemin etmiş Jimin hyunga çevirdim bakışlarımı.

Yüzündeki sinir bozucu sırıtış benim de dudaklarıma sıçradığında bir çocuk gibi, "Ne kadar güçlü olduğumu yumruklarımın tadına bakarak öğrenmek istemezsin bence." dedikten hemen sonra ekledim: "Ayrıca senin aksine benim yarım saat sonra randevum var, hazırlanmam gerek." diyip sinir bozucu bir şekilde göz kırpmıştım. Dudaklarımdan dökülenlerle birlikte, dikkatli bir şekilde Chaeryoung'u kucaklamaya çalışan Taehyung'un hareketlerinin duraksadığını hissetsem de umursamadım, tek istediğim bir an önce Chaeryoung'u alması ve bedenini benden uzaklaştırmasıydı.

Zira onun yüzünden kalbimin hızlandığı gerçeği-gerildiğim için bile olsa- sinirimi bozmuştu.

"Randevu? Sehun'la sikişeceğiz desene sen şuna." Jimin hyungun hiç çekinmeden açık açık söylediği şeyler kaşlarımı çatmama neden olduğunda Taehyung sonunda Chaeryoung'u kucağımdan almıştı fakat Jimin hyungun dedikleriyle beraber harekete geçmek yerine yüzüme bakmaya başladı fakat bu öyle çok uzun sürmemişti, sadece birkaç saniye sonra ben, "Çocuk var, küfretmesene." diye sinirle konuştuğumda harekete geçmişti bile.

Jimin hyung dediklerimi hiç umursamadan sallamadan gülerek, "İnkâr bile etmiyorsun." dediğinde, dibimden giden bedenle birlikte derin bir nefes aldım ve Taehyung Seokjin hyungun yönlendirmesiyle Chaeryoung'u onun odasına görürürken, "Size iyi eğlenceler, çok dağıtmayın evi." demiş ve giyinmek üzere odama girmiştim, bu süreçte çekingen bir şekilde odama yönelen bedenimi izleyen Taehyung'un farkında bile olmadan.

***

kurgunun oturması için böyle geçiş bölümleri gerekiyor bazen, umarım çok sıkılmamışsınızdır 😔


11.06.2020

Continue Reading

You'll Also Like

116K 7.9K 39
"Bir bilsen ne kadar zamandır şunun hayalini kurduğumu." Şakağıma doğru bir öpücük daha kondurdu. "Seni doyasıya öpüp koklamayı." Ardından yanağıma i...
173K 9.3K 60
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
99.3K 5.2K 63
"Komşum ünlü bir futbolcu. Fazla yakışıklı ve bunun da fazlasıyla farkında. Üstelik inatçı keçinin teki, tam anlamıyla gıcık ve çekilmez biri. Başta...
116K 14.4K 23
Kim Namjoon, kendisine verilen görevi yerine getirmek için sahte bir aile kurmaya karar verir fakat birbirlerinden deli gibi nefret eden Taehyung ve...